Çok uzakta bir Kürt köyü

Çok uzakta bir Kürt köyü

“Cevizli yönünden yola düşünce

Kızılyar’a gelip bir taş kalkınca

Oradan da dönüp köye bakınca

Çok hoş olur,

Onun için ben severim Zilan’ı”

Toros dağlarının içerisinde, Manavgat ırmağının çıkış vadisinde bir köy var. Köy, Antalya’nın Akseki ilçesine bağlı. Köyün ismi Zilan…. 1960 askeri darbesinde ismi değiştirilerek Gümüşdamla yapılmış. Zilanlılar, köyün geçmişi hakkında pek bir şey bilmeseler de, “Doğu Anadolu Bölgesi’nden yaklaşık 400 yıl önce göç etmişiz” diyorlar. Köye yolum, Kürt sürgünleri çekmek için Ege ve Akdeniz’e çıktığımız yolculuk sonucu düştü. Öncesinde Zilan Köyü’nün, Zilan katliamı sonucu Erciş’ten sürülen Kürtlerin tarafından kurulmuş bir köy olabileceğini düşünmüştük. Ama köye vardığımızda bir dizi farklı şeyle karşılaştık.

TARİHSEL OLARAK ZİLANLILAR VE ZİLAN İSMİ

Kürt aşiretleri üzerine çalışan bazı Kürdologlara göre, Kuzey Kürdistan’da iki ana konfederasyondan bahsedilebilir; Milan ve Zilan. Böylece günümüzde daha çok Kuzey Kürdistan’da yer alan birçok aşiretin, Zilanlıların bileşeni olduğu savı ileri sürülür. “Yer ismi” olarak, Diyarbakır, Batman, Siirt’te Zilan adlı Kürt köylerini bulmak mümkündür. Aynı şekilde Van’ın Erciş ilçesinde, Gelîyê Zilan (ve bölgeden geçen derenin isimi olarak Zilan deresi) adlı, daha çok 1930’daki katliamla özdeşleşen bir bölge var.  Bu sefer de Kürdistan’dan binlerce kilometre uzaklıkta Toros dağlarının içinde bir “Zilan Köyü” karşımıza çıkıyor. İlginçtir, köyün içinden geçen dereye de ahali Zilan Deresi diyor. Yani ünlü Manavgat Şelalesi’nin kaynağı olan derenin ismi…

 Köylülerin aktardıklarına göre, köyün en eski iki ailesi Konya’nın Seydişehir ilçesinden gelerek bu köyü kurmuşlar.  Günümüzde bu iki ailenin arda kalanları  “Zilan, Zilanlı” soy ismini taşımaktalar.(örneğin Hasan Zilanlı, Salih Zilan ) Köylülerin bu söyleminden hareket edersek, Zilan Kürtlerinin bölgeye gelişini çok uzak tarihlere dayandırabiliriz. Tarihçi Şikari’nin anlatımına göre, Kürtler 1300’lerde Konya’yı zapt edip, Selçuklu (yada Karaman)  şehzadelerini kılıçtan geçirip iki yıl boyunca hüküm sürmüşlerdir. Kürtlerin, Toroslara ve Batı Anatolya’ya küçük yayılım hareketleri bu tarihlerde olasıdır. Çünkü Şikari metinlerine göre, Haçlı ordusu ile Antalya dolaylarında savaşan Karamanoğlu ve Türkmenlerden oluşan Müslüman ordusunda “on bin Kürdistan askeri” vardı. Yine aynı tarihçinin aktardığına göre Gülnar kalesini ve Antalya kalesini, Bizans’tan almak için saldırıda bulunan ordunun içinde “Sivas Beyi Kürt Hacı Bahadır’ın sekiz bin ‘Kürdistan dilaveri’ de vardı.

 Bütün bu metinleri ve daha başka kaynakları es geçen Türk tarihçileri Zilanları “Türk” yapıp önce 1071’de Anatolya’ya getirip sonra Yavuz Sultan Selim döneminde tekrar Kürdistan’a gönderiyorlar.

Köy sakinlerinin genel fikri “doğudan” geldikleri ama Kürt olmadıkları ve Zilanlıların “aslında Türk oldukları”  yönündeydi. Bu savlarını da, yukarda sözünü ettiğim 12 Eylül sonrası parlayan Türk tarihçilerinin Kürt inkârına dönük yazmış oldukları bir dizi kitaba dayandırıyorlardı. Köyün muhtarı Muharrem Mendeş ile azası Mehmet Kul, asimilasyonun iki acı meyvesiydi. Düşünceleri şöyleydi: “Köyün eski ismi Zilan diye geçiyordu. Sonra değiştirip Gümüşdamla yaptılar. Bu köyün geçmişi çok uzun tarihlere dayanır. Doğudan geldiği söyleniyor. 1960 ihtilalından sonraki yapılan bir düzenleme ile Türkiye’deki bütün eskiye dayanan isimleri değiştirdiler. Bizim köyümüzün ismi Zilan’dı. Hatta benim nüfus cüzdanımda da doğum yeri Zilan yazıyordu. Benim ufak tefek okumalarıma göre, kendi kanaatime göre bu köyün geçmişi 500–600 yıllık. Çünkü bazı tarihi kayıtlar bunu doğruluyor. Ben Zilan Aşiretinin kesinlikle ve kesinlikle Türkmen ve Türk olduğuna inanıyorum. Kesinlikle Kürt değil. Zilan Köyü kesinlikle Türk!”

ZİLAN DERESİ’NE HES KURULUYOR

Köyün içinde geçen dereye Zilan Deresi diyen köylülere yanımızdan geçen beton mikserlerini sorunca, derenin üzerine birden fazla HES inşa edildiğini öğreniyoruz. çevre aktivistlerinin birçok eylemine rağmen derenin kaderi değişmemiş. Manavgat çayının belki de en güzel çığırını oluşturan, doğa harikası Zilan Deresi’nin yavaş yavaş kuruduğunu aktaran köylülerden Mehmet Kul, ayrıca derenin en güzel yerine kurulan alabalık tesisinin de sahibi. Yemyeşil dalların süslediği Zilan deresinin rengi de yeşildi. Derede beslenen alabalıkları görmek için bütün yöreden günde yüzlerce insan buraya gelirmiş. Alabalık göletinin olduğu yerde yarısına kadar suya gömülü olan asırlık çınar ağaçlarına kurulu çardakların birinde oturan, başında kofi olan bir kadını sorduğumda; “bizim köyün yaşlı kadınları bunu takarlar. Bu yörede başka kadınlarda bunu bulamazsın. Bizim köyün gelenekleri, yörenin geleneklerinden farklıdır. Mesela bayram günleri evlere yemeğe gidilmesi… Zaten köyde iki mahalle var.  Bir bayramda yukarı mahallenin misafiri olur. Diğer bayramda da aşağı mahalle, yukarı mahallenin misafiri olur. Daha birçok âdetimiz var. Bir gün Akseki’ye inmiştim orada Batman’dan mevsimlik işçi gelen biri ile karşılaştım. O da Zilan aşiretindenmiş. Koyu bir sohbete daldık. Çoğu âdetimiz birbirine uyuyordu. Halaylarımız birbirine uyuyordu.

Köyümüzü çok seviyoruz. HES’e de karşıyız. Çok uğraştık ama durduramadık. Bizim bir aşık varmış. Onun bir dizesi hep kulağımızdadır:

“Cevizli yönünden yola düşünce

Kızılyar’a gelip bir taş kalkınca

Oradan da dönüp köye bakınca

Çok hoş olur,

 Onun için ben severim Zilan’ı”

KÜRTLERİN KADERİ GÖÇ VE DEMİRCİLİK

Köy kahvesinde oturan yaşlılar, göç yüzünden köy nüfusunun düşmesinden yakınıyorlardı. Antalya il merkezi başta olmak üzere büyük şehirlere göç veren Zilan Köyü’nün sakinleri hayvancılık ve bağcılıkla uğraşıyorlar. Ayrıca köy ceviz ve üzümleriyle meşhurdur. Köyde eskiden demirci dükkanlarının olduğunu söyleyen bir başka köylü, köyün kuzeyinde uzanan Anamas dağlarını göstererek, “burada bilenen demir,  köylüler tarafından Anamasların diğer yamacındaki Beyşehir köylerine götürülüp, oradaki atölyede işlenerek kılıç, kama ve bıçak yapılırdı. Demircilik 50-60 yıl öncesine kadar da yapılırdı. Bu köy dededen, babadan demircidir. Bu mesleğimiz çok eski tarihlere dayanır” diyor.

Ne yazık ki bu uzaktaki Kürt köyü asimilasyona yenik düşmüş ve belirgin renklerini yitirmiş…