Çözüm temiz bir dil istiyor - Veysi Sarısözen
Çözüm temiz bir dil istiyor - Veysi Sarısözen
Çözüm temiz bir dil istiyor - Veysi Sarısözen
Başbakan “Milli İrade’ye Saygı” sloganıyla yaptığı mitinglerde, “anonim” adreslerle çok kötü ve hatta ahlaka mugayir bir kavga yürütüyor. Bu kavgada onun kilit sözcüğü “Bunlar”…
“Ah kardeşlerim ah” diye derin derin ünledikten sonra, “siz bunları bilmezsiniz, bunlar var ya bunlar…” diye devam ediyor. Milyonlarca insan “bunlar” adındaki bir “düşmana” karşı bileniyor, öfkeleniyor, kinleniyor, nefretle dolup taşıyor…
Onun yöntemi, ya yalan ve iftirayla suçlama yöntemi, ya da her hangi birisinin günahını “bunlara” toptan yükleme kurnazlığı…
“Bunlar var ya, bunlar ‘çevreci’ mevreci değil, Gezi Parkı’na işerler, dışkılarlar, bunlar var ya bunlar, çadırlarda edebe, terbiyeye, ahlaka aykırı neler de neler yaparlar…”
“Bunlar var ya bunlar, camiye ayakabıyla girerler, camide içki içerler…”
“Ah benim vatandaşlarım ah, siz bunları bilmezsiniz, bunlar var ya bunlar, örtülü kızlarımıza el atarlar, bebeğinin yanında örtülü anneye saldırırlar, üzerine de işerler…Bunlar var ya bunlar….”
Bir Başbakan böyle mi konuşur?
Bir kere değil…
Konuştuğu her mitingde, milyonlarca insana Türk Başbakanı işte böyle hitap ediyor…
Düzey böyle olunca, Başbakanın yandaşları da koroya doğal olarak katılıyor. Hem de ne katılma...
İşte iki örnek…
Birisinin adı Mehmet Atan…Akademisyen. Hem de Profesör...
Diğerinin adı Rıza Kayaalp…Güreşçi…
Pof. Mehmet Atan, Yıldız Teknik Üniversitesi Sanat ve Tasarım Fakültesi Bileşik Sanatlar Eğitimi Bölüm Başkanı…Yunus Emre Vakfı Mütevelli Heyet Üyesi…Vice-President of World’s Academy of Arts New era…Yani “Dünya Sanatlar Akademisi ‘yeni dönem’
Genel Başkan Yardımcısı Türkiye Temsilcisi…”
Sanırım anlaşıldı. Prof. Mehmet Atan, dünyada Türk sanatını “temsil” ediyor.
Diğeri ise, yani güreşçi Rıza Kayaalp, halklararası dostluk ve barışı simgeleyen Mersin Akdeniz Olimpiyatlarında Türkiye’yi kafilenin en önünde “Türk bayrağını” dalgalandıra dalgalandıra temsil ediyor…
Biri “sanat”ta, öteki “sporda” Türklerin dünya ölçeğindeki temsilcileri…
Şimdi bu “milli temsilcilerin” internette Gezi Direnişine karşı attıkları “tweet”leri okuyalım. Önce Türkleri “sanat” alanında dünya ölçeğinde temsil eden Prof. Dr. Mehmet Atan’ın attıklarına bakalım:
“Bu çapulcular 1908 Taksim eylemlerinde yer almış olsalardı, Abdülhamit istifa diyeceklerdi. Uyan Türkiyem”..
“Üç beş eylemci çapulcu değil Yahudi, ermeni ve Rum özünde ahmakların bileşeni bir grubun isyancıları ile dünden yarına kavgamız olacak…”
“Yahudi, Ermeni ve Rum’sanız Gezi eylemlerinde aktif rol almanızı anlayışla karşılıyorum. Lütfen soyunuzu araştırın”.
Şimdi de, Türkleri “spor” alanında dünya ölçeğinde temsil eden güreşçi Rıza Kayaalp’in Gezi Direnişine karşı “salto” attırır gibi attığı “tweet”lere bakalım:
“Ermenilere bıraktınız meydanı, Allah belanızı versin eylemci çapulcuları.”
“Ermenistan halkı kutlama yapıyormuş taksimi işgal ettik türkiyeye rahatça hakaret edebiliyoruz diye.”
“Sizin yaptığınız eylemi s... Vatan hayinleri.
Başbakan’ın üslubu, tüm ülkeyi dolanıp, internette işte bu iki “dünya çapındaki Türk temsilcisinin” tweetlerinde böyle yansıyor..
Kitlelere nefret aşılayan bu yöntem propaganda alanında uygulanan en ucuz ve o ölçüde tehlikeli bir yöntem. Politikacıların bu türlü yöntemlerle iş yaptıkları biliniyor. Ama, milyonlarca insanı alanlara doldurarak böyle bir yöntemi sistematik olarak kullanan biricik örnek, Naziler…Göbbels’in icat ettiği ve “Yahudilerle”, “kızıllar” hakkında uydurulmuş iğrenç yalanlara dayanan bu demagoji, sonunda dünyayı kana boyadı.
“Bunlar var ya bunlar, bu Yahudiler, çocuklarımızı iğneli fıçılara atar, onların kanıyla hamursuz yaparlar” diye gırtlağını yırtan SA’lar tarihin kanlı arşivlerindedir. “Bunlar var ya bunlar, bu Allahsız komünistler, bunlar eve geldiklerinde askıda bir kasket varsa, karılarının başka adamlarla yattığını anlar, sessizce evden ayrılırlar…Bunlar, ah kardeşlerim ah….” Göbels böyle konuşuyordu...Hitler daha beterini...
Başbakan bu yöntemden vazgeçmeli. Çünkü bu yöntem yalnız ona ait bir yöntem olarak kalmaz. Yarın birileri de kalkıp, şöyle konuşmaya başlar…
“Bunlar var ya bunlar, yani şu Tayyip’in askerleri…İşte bunlar Bingöl’de çocuk yaşta kızları eve hapseder…Ah kardeşlerim ah, siz bunları bilmezsiniz, bunlar, o çocuk yaşta kızlara hep birlikte tecavüz eder, bunlar sübyancıdır, siz bakmayın Müslümanız, Peygamber Ocağındanız, yeniçeri torunuyuz, kahraman ecdadımızın ahfadıyız’ demelerine…Bunlarda ne Allah, ne din korkusu var, bunlar var ya bunlar, bunlar çocuklarımızın ırzına geçerler…”
“Ah, kardeşlerim ah…Bunlar var ya bunlar, siz bunları bilmezsiniz, bunların ağızlarındaki besmeleye bakmayın, bir yanda Allah’ın adını alır, sonra aynı ağızlardan en galiz küfürler dökülür, bunlar ‘eyleminizi …’ der…Tövbe Allahın adını kirletmekten bile korkmazlar…Bunlar….”
"Ah benim mütedeyyin kardeşlerim ah, siz bu Tayyip'in imamlarını bilmezsiniz, bunlar var ya bunlar, "jet ski"ye binerler, yabancı kadınları kandırıp fuhuş yaptırır, harama uçkur çözerler, bunların imamları var ya, ah, ah...bunlar hep böyleden böyledir..."
"Siz bunları bilmezsiniz, bunlar var ya, Müslümanız der, Müslüman'ı yardım yapacağız diye dolandırırlar, bunlar Müslümanın parasını yerler, bunlar Allah’ın adını, haşa, hırsızlıklarının besmelesi yaparlar... Bunlar var ya bunlar, bunların parti ampulü, aslında 'deniz feneri'dir, yani hırsızlık feneridir, bunlar var ya ah kardeşlerim bunlar kırk haramidirler, burada namaz kılar, orada zina yaparlar."
Türkiye siyasetinin bu “derin kültürel” temelde kutuplaştığını düşünebiliyor musunuz?
Böyle bir temelde kutuplaşma, bilin ki, Türk-Kürt “kutuplaşmasına” benzemez. Lümpenleşen kutupların kavgası, Nazilerin yarattığı, şimdi Selefilerin, El Kaidecilerin yaratmakta olduğu kanlı boğuşmalara yol açar ve bu kutuplaşmanın her iki tarafı “kirli” olduğu için, bu değneğin hiçbir ucundan tutulamaz. Ne kadar “kirli” olursa olsun, bir devletle, kendi kimliği için ayaklanmış bir halk arasındaki savaş, sonuçta “temiz bir barışla” sonuçlanabilir. Ama birbiri hakkında, şimdi Başbakan’ın ağzından dökülen tehlikeli iftiralarla baştan çıkmış “kutuplar” arasındaki kavga yalnızca irinli bir yaraya dönüşür.
İşte görüyorsunuz, İslamcı bir yazar açıkladı; Başbakan’ın “evlerinde zaptedilemeyen” milyonlarca AKP seçmeninin önüne, neredeyse fırlatıp attığı Mehmet Alabora’ya karşı hazırlanan cinayet planı, bu sorumsuz propaganda yönteminin taşıdığı muazzam tehlikeyi gözler önüne seriyor.
AKP karşılaştığı ilk ciddi krizde, o krizi büsbütün derinleştiren bir “tahrikat”a girişti. Bu propaganda kampanyasını her kim planladı ve içeriğini hazırladıysa, o kimse ya da kimseler AKP’ye de, Türkiye’ye de en büyük kötülüğü yaptılar.
Dursanıza biraz. Başınıza gelenden kendiniz sorumlusunuz. Ve bir de otuzyıldır başına gelmedik bela kalmayan şu Kürt halkına, onun sözcülerine, onların İmralı’dan, Kandil’den, Amed’den, Dersim’den, Meclisten yaptıkarı binlerce konuşma metnine bakın.
Bacakları gaz bombası fişekleriyle kırıldığı sırada, can acısıyla haykıranların ağızlarından, bırakalım şu nefret söylemini, bir “ah” bile çıkmayan kadın vekillerin vakarından biraz ders alın…
“Bunlar” adı verilen “anonim” adreslerle yapılan kavgayı sona erdirmek; düşünceye karşı düşünceyle mücadele etmek, karşıtını iftirayla değil, tezlerinin gücüyle yenmeyi başarmak Türkiye siyaseti için artık yalnız politik ahlakla ilgili bir talep olmakla kalmıyor, aynı zamanda ülkenin çözüm süreciyle yakaladığı barış ortamını korumanın da olmazsa olmaz şartı haline geliyor…
Aleviler, “eline, beline” dedikten sonra, boşuna “diline” de mukayyet ol dememişler…
“Durma”, bildiğin yolda “yürümeye devam et”, ama yürürken dilini tut Bay Başbakan…Sen tutmazsan Türk sanatını “dünyada temsil eden” Profesör Ermenilere, Rumlara, Yahudilere karşı nefret aşılamakta ve Türk sporunu “dünyada temsil eden” büyük pehlivan, senin bütün mitinglerde iftira ettiğin Gezi Direnişi için, “sizin yaptığınız eylemi s…, vatan hainleri” diye nara atıyor…
“Duran adam”ın verdiği mesaj da işte bununla ilgili. “Burada artık durun!”
Temiz bir dille İkinci Aşama’yı konuşun…