Cumartesi anneleri: 600 haftadır susmayan adalet çığlığı

Gözaltında kaybedilen yakınları akıbetinin açıklanması ve faillerin yargılanması için her Cumartesi günü Taksim Galatasaray Meydanı’nda oturma eylemi düzenleyen Cumartesi Annelerinin adalet nöbeti 600’üncü haftasına giriyor.

Kayıp yakınları Maside Ocak, Hanım Tosun, Faruk ve İkbal Eren, Hasan Karakoç, son nefeslerine kadar ellerinin katillerinin yakasını bırakmayacağını vurguladılar.

Onlar yıllardır kayıplarını aramaktan hiç vazgeçmediler. Kış, yaz, yağmur, kar demeden her Cumartesi günü Galatasaray Meydanı’nda yaptıkları oturma eylemiyle devletten gözaltında kaybedilen yakınlarının akıbetini soruyorlar. Acılarını dindirilmesi bir yana, acılarına her geçen gün bir yenisi ekleniyor, gün geçtikçe meydandaki sayıları artıyor. Kiminin ömrü etmedi, Berfo ana gibi gözlerini hayata yumarken, evlatları için hazırladıkları yan mezarlar boş kaldı. Ama hiç umutları tükenmedi… Bugün adalet çığlıklarının tam 600’üncü haftasına giren Cumartesi Anneleri duygularını ANF ile paylaştı.

OCAK: OHAL’DE, BU HALDE, HER HALDE ADALET ARAYACAĞIZ!

Gözaltı kayıplarının simge ismi Hasan Ocak’ın kardeşi Maside Ocak, belli olan faillerin yargılanması için tam 21 yıldır Galatasaray Meydanı’nda adalet istiyor. Maside, 21 Mart 1995 tarihinde Avcılar’da gözaltında alınan ve 26 Mart 1995 Beykoz Buzhane köyündeki ormanlık alanında işkence edilmiş cansız bedeni bulunan abisini Hasan için adalet istemeye başladığında küçük bir kızdı, şimdi ise bir anne. Cumartesi Annelerinin 600’üncü oturumunu, OHAL ‘in getirdiği büyük hak ihlalleriyle karşıladıklarını vurgulayan Maside Ocak, 12 Eylül 1980 darbesinden, 1990’lı yılların sonuna kadar kaybedilen insanların akıbetinin açıklanamaması ve faillerin cezasızlık zırhıyla korunmasından dolayı bugün OHAL ‘in tekrar hortladığını belirti. Bu ülkede hakikat, adalet, barış koşulları oluşmadan, hiçbir şeyin düzelmeyeceğini, mağduriyetlerin artarak devam edeceğini hatırlatan Ocak, Cumartesi Anneleri olarak adalet kavramını çok uzun yıllardır dile getirdiklerini ancak karşılığını bir türlü göremediklerine işaret etti. “Bizim adalet ve hakikat arayışımıza ortak olunmadığı için bugün Roboski, Gezi, Suruç, Ankara aileleri var” diyen Ocak, bir yüzleşme olabilmesi için adli, idari ve yasal anlamında toplu bir değişiklik yapılması gerektiğini altını çizdi. Bu toplu değişiklikler yapılana kadar mücadelelerini sürdüreceklerini vurgulayan Ocak, “Biz OHAL’de, bu halde, her halde 600 haftadır buradayız ve adalet aramak için burada olmaya devam edeceğiz” dedi.

TOSUN: ASİT KUYULARINI BİLİYORDUK, CİZRE’DEKİ BODRUMLARI HİÇ UNUTMAYACAĞIZ!

Hanım Tosun, eşi Fehmi Tosun 19 Ekim 1995'de gözaltına alındığında henüz 29 yaşında genç bir anneydi. En küçüğü üç buçuk, en büyüğü 14 yaşındaki iki kız, üç oğlan çocuğuyla İstanbul'da o karakol, bu karakol eşini aramadığı yer kalmadı. Eşinin bir mezar taşı olması için tam 21 yıldır Galatasaray Meydanı’nda adalet nöbeti tutan Hanım Tosun, 600’üncü haftayı aynı acılarla karşıladıklarını söyledi. 21 yıldır hiçbir şeyin değişmediğini belirten Tosun, Hürşit Külter’i ve Cizre’de vahşet bodrumlarını hatırlatarak aynı zulmün hüküm sürdüğünü vurguladı. “Başkaları aynı acıları yaşamasın diye 1990’lı yıllarda Galatasaray Meydanı’nda coplandık, gaza boğulduk, gözaltına alındık” diyen Tosun, “Eğer bize kulak verilseydi ve halk bu zihniyete karşı çıksaydı, ne Hürşit Külter gözaltında kaybedilirdi, ne de insanlar Cizre ‘de bodrum katlarında katledilirdi” diye konuştu. Sur ve Cizre ‘de yaşanan vahşetin içinde hiç kapanmayacak bir yara açtığını ifade eden Tosun,”Biz asit koyularını, toplu mezarları biliyorduk ama böyle canlı canlı, dünyanın gözleri önünde, üstelik meclise telefon açıp feryat edilmesine rağmen bodrum katlarında insanların diri diri yakılıp katledilmesine hiç tanık olmamıştık. Bu insanlık adına bir utançtır” dedi.

‘KAYIP HER CAN BENİMDİR!’

Cumartesi anneleri olarak mücadele etmeye devam edeceklerini vurgulaya Tosun, “Çerkez, Laz, Türk, Kürt ayrım yapmadan hep birlikte bu mücadeleyi yürütüp bugünlere taşıdık. Biz Galatasaray Meydanı’na meraklı değiliz, tek talebimiz var o da adaletin sağlanması. Biz mezarlarımızın, kemiklerimizin peşindeyiz. Galatasaray ‘a gittiğimiz her gün vicdanımız sızlıyor” diye konuştu. Bir an kozmik odalarının açılıp, gerçeklerin ortaya çıkartılması isteyen Tosun, hükümete söyle seslendi: “Eğer gerçekten darbelere karşıysanız, adaletten yanındaysanız, sadece 10 dakika kendinizi anaların yerine koyun ve “acaba benim ailemden birisi kaybolsaydı ne yapardım?” diye kendinize sorun” dedi. Herkesi Cumartesi annelerine destek vermeye çağıran Tosun, “Biz meydanda otururken, kimi elinde dondurmayla, kimi fotoğraf çekerek, hiçbir şeyden habersiz dalga geçer gibi ya yanımızdan geçiyor ya da uzaktan bakıyor. Bu beni çok yaralıyor ve umutsuzluğa sevk ediyor. Biri gelip, “ne için burada oturuyorsunuz?” diye sormuyor bile. Bu kayıtsızlığı kırmadan, birlik olmadan, haksızlığın üstesinden gelemeyiz” diye konuştu. Adalet yerini bulana kadar iki ellerinin bu devletin yakasında olacağını kaydeden Tosun, “Tek benim eşimin değil, tüm kayıplarımızın kemikleri verilene kadar bu mücadeleden vazgeçmeyeceğim çünkü kayıp her can benimdir” dedi.

EREN: SIRA SİZE GELMESİNİ BEKLEMEYİN!

Hayrettin Eren, 12 Eylül 1980 darbesinin hemen ardından, 21 Kasım 1980 gözaltına alınıp kaybedildi. Yıllardır abisinin akıbetini arayan kardeşi Faruk Eren, Cumartesi Anneleri olarak 600 üncü oturumlarını yine darbe koşulları altında karşıladıklarına dikkat çekti. Bu ülkede darbelerle hiçbir zaman yüzleşilmediğini vurgulayan Eren, “Eğer gerçekten yüzleşilseydi, gözaltında kaybedilenlerin failli bulunur, yargılanırdı” diye konuştu. Faruk Eren, devletin bu konuda hiçbir çaba göstermediği vurgularken, ablası İkbal Eren de, 600 haftadır bıkmadan, usanmadan aynı talepleri haykırdıklarını, ancak farkındalık yaratamadıklarını söyledi. 500’üncü haftada yüzlerce kişi Galatasaray Meydanı’nı doldururken, 501’inci haftada meydanda yine bir avuç insan kaldıklarını ifade eden Eren, “ İnsanlar hala kayıpların Türkiye ‘nin kanayan ve kanamaya devam eden bir yarası olduğunu görmüyorlar, buna parmak basmıyorlar. Plaza de Mayo annelerinin yapabildiği gibi milyonları sokağa dökemedik. Bu da bize bu ülkenin insanlarının ne kadar duyarlı olduğunu gösteriyor. Biz yağmur, çamur, kar demeden 600 haftadır bir avuç duyarlı insanla kayıp mücadelesi veriyoruz ve vermeye de devam edeceğiz” diye konuştu. İkbal Eren yurttaşlara şöyle seslendi: “Sıranın size gelmesini beklemeyin, çünkü o zaman çok geç olacak” dedi.

KARAKOÇ: ERDOĞAN DUYGULARIMIZLA OYNADI !

1994 yılında gözaltına alınan ve tıpkı Hasan Ocak gibi, 2 Mart 1995 tarihinde işkence edilmiş cansız bedeni Beykoz'da ormanlık alanda bulunan Rıdvan Karakoç’un kardeşi Hasan Karakoç ise, “Kayıplar bulunsun, belli olan failler yargılansın” yola çıkan Cumartesi annelerinin 21 yıldır aynı taleple meydanlarda haykırmasının ülkede adaletin ne durumunda olduğunu gözler önüne serdiğini kaydetti. Karakoç, “Cumartesi Anneleri olarak biz kayıplarımızın akıbetinin açıklanmasını beklerken, bu kayıplara yenileri eklendi. Cizre ‘de insanlar bodrum katlarında diri diri yakıldı. Bir yandan askeri darbe girişimi engellendi ama onun yerine sivil darbe yapıldı. Bu devirde OHAL mi olur dedik, pat diye tekrar OHAL ilan edildi. Muhalif diye binlerce sendikalı öğretmen açığa alındı, cezaevleri yangın yerine çevrildi. O zaman sorarım bu ülkede ne düzeldi ki? Ülke bir açık cezaevine dönüştü“ diye konuştu. Bu zihniyet değişmeden, hiçbir şeyin değişmeyeceğini hatırlatan Karakoç, Türkiye ‘de muhaliflere dün olduğu gibi bugün de yaşam hakkı tanınmadığını vurguladı. Cumartesi Annelerinin Dolmabahçe sarayına ağırlandığından bu yana 4 yıl geçtiğini, ancak verilen hiçbir sözün tutulmadığına dikkat çeken Karakoç, “O dönem başbakan olan Erdoğan gözaltındaki kayıplarının sorununun kendi kabinesinin da sorunu olduğunu söyledi ancak faillerin yargılanması konusunda tek bir adım atmadı. O zaman bir komisyon kuruldu bir yere kadar varıldı sonra bir yerden sonra durduruldu. Erdoğan açıkça bizim duygularımızla oynandı” dedi. 600 hafta değil bin hafta da geçse katillerin peşini bırakmayacaklarını vurgulayan Karakoç, “ Nefes aldıkça mücadele sürecek” dedi.