Cumartesi Anneleri 723'üncü kez buluştu

Cumartesi Anneleri 723’üncü buluşmasında 25 Ocak 2001 tarihinde gözaltında kaybedilen HADEP Silopi İlçe Başkanı Serdar Tanış ve İlçe Yöneticisi Ebubekir Deniz’in akıbetini sordu.

Gözaltında kaybedilen yakınlarının akıbetinin açıklanması ve belli olan faillerin cezalandırılması için 23 yıldır mücadele eden Cumartesi Anneleri, 723’üncü buluşmasında polis ablukasına rağmen bir araya geldi. Eyleme, HDP milletvekilleri Garo Paylan, Oya Ersoy, CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, Sinema Sanatçısı Nur Sürer , Yazar Aslı Erdoğan’ın annesi Mine Aydostu'nun yanı sıra çok sayıda siyasi parti ve demokratik kitle örgütü temsilcisi katıldı. Gözaltında kaybedenlerin fotoğraflarının taşıyan kayıp yakınları adına bu haftaki açıklamayı gözaltında kaybedilen Fehmi Tosun’un kızı Besna Tosun okudu. 

'İNSANLIK DEĞERLERİNE KARŞILAR'

Devletin neden olduğu ağır insan hakkı ihlallerinin cezalandırılmasıyla, benzer hak ihlallerinin önüne geçilebileceğini vurgulayan Tosun, cezasızlığın aşılmasının yolunun geçmişle yüzleşmek ve hesaplaşmaktan geçtiğini kaydetti. Geçmişte işlenen suçlarının üzerini örtenlerin, yeni suçların işlenmesinin önünü açtığını belirten Tosun, suçlarının inkârı ve cezasız bırakılmasının bugün Türkiye’nin demokratikleşememesinin, hukuk devletine dönüşememesinin en önemli sebebi olduğunun altını çizdi. 

Cumartesi Anneleri’nin 24 haftadır Galatasaray’a çıkışının polis zoru ile engellenmesinin Türkiye’nin demokratikleşmesini engellediğini vurgulayan Tosun, “Bizi engelliyorlar çünkü biz; demokratikleşme ihtimalini ve hukukun üstünlüğü ihtimalini temsil ediyoruz. Bizi engelliyorlar çünkü biz; hakikati yalnızca hakikati söylüyoruz. Bizi engelliyorlar çünkü biz; uğruna mücadele ettiğimiz insanlık değerlerine sahibiz” dedi. 

HİKÂYELERİ

Bu haftaki eylemde 18 yıl önce gözaltında kaybedilen iki Kürt siyasetçi Serdar Tanış ve Ebubekir Deniz’in akıbetini soran Tosun, HADEP İlçe Başkanı Tanış ve İlçe yöneticisi Deniz’in hikâyesini şöyle anlattı: 

“25 yaşındaki Serdar Tanış, 2000 yılının Eylül ayında Silopi'de HADEP ilçe teşkilatını açmak üzere parti genel merkezince görevlendirildi. Çalışmalara başlayan Tanış, Şırnak İl Jandarma Alay Komutanı General Levent Ersöz ve Silopi İlçe Jandarma Karakol Komutanı Yüzbaşı Süleyman Can tarafından ağır tehditlere maruz kaldı.

Tüm baskı ve tehditlere rağmen 3 Ocak 2001 tarihinde Silopi'de HADEP ilçe teşkilatı açıldı ve Serdar Tanış İlçe Başkanı oldu. Baskı ve tehditlerin giderek artması üzerine Serdar Tanış Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'e, Adalet Bakanlığı'na, İçişleri Bakanlığı'na ve bütün resmi makamlara gönderilmek üzere bir yazı hazırladı. Yazısında maruz kaldığı tehditleri anlattı, can güvenliğinin sağlanması ve siyaset yapma hakkının engellenmemesi talebinde bulundu.

25 Ocak 2001 tarihinde Astsubay Taşkın Akgün, Serdar Tanış'ı telefonla arayıp Silopi Jandarma Komutanlığı'na gelmesini istedi. Serdar Tanış, ilçe yöneticisi 27 yaşındaki Ebubekir Deniz'le birlikte Silopi Jandarma Komutanlığı'na gitti ve onlardan bir daha haber alınamadı.

5 gün boyunca onların Silopi Jandarma Komutanlığı'na geldikleri inkâr edildi. Kamuoyu baskısının artması üzerine Şırnak Valisi Hüseyin Başkaya, Serdar Tanış ve Ebubekir Deniz’in 25 Ocak'ta Silopi Jandarma Komutanlığı'na geldiklerini ama yarım saat kalıp tutanak imzaladıktan sonra oradan ayrıldıklarını açıkladı.

BABA TANIŞ: LEVENT ERSÖZ BENİ ARADI VE OĞLUMU YAŞATMAYACAĞINI SÖYLEDİ 

Baba Şuayip Tanış kamuoyuna yaptığı açıklamada, şunları söyledi:

"Oğlum, ilçe teşkilatını açmaya çalışırken Levent Ersöz bizi sürekli tehdit etti. Beni Şırnak İl Jandarma Komutanlığı'na götürdüler. Levent Ersöz, ‘Oğlun bu işten vazgeçsin, yoksa sizin için iyi olmaz.’ dedi. Oğlum parti çalışmaları için Diyarbakır'a gittiğinde Levent Ersöz beni telefonla aradı. ‘Oğlun Serdar, Şırnak topraklarına ayak basarsa yaşatmam.’ dedi. Oğlum geldiğinde Silopi İlçe Jandarma Karakolu'na çağırıldı. Gitti ve bir daha da dönmedi" dedi. İnsan hakları örgütleri, aydınlar, Birleşmiş Milletler (BM ) Yargısız ve Keyfi İnfazlar Komisyonu Tanış ve Deniz'in akıbetinin araştırılması için devreye girdi. Ancak hiçbir sonuç alınamadı."

AİHM KARARINA RAĞMEN DAVADA HİÇBİR İLERLEME SAĞLANMADI 

Hukuk sürecine değinen Tosun, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) taşınan davada, Serdar Tanış ve Ebubekir Deniz’in kaybolmasında devletin sorumluluğunun olduğu tespitinin yapıldığını ve AİHS’nin 38-2-3-5-13. Maddelerinin ihlal edildiğine oybirliği ile karar verildiğini aktardı. AİHM kararına rağmen iç hukukta belli olan faillere cezalandırılmasına yönelik hiçbir adım atılmadığına işaret eden Tosun, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nin 31.07.2012 tarihli ve 212 no’lu celsesine ait duruşma tutanağında geçen iddialara rağmen hiçbir ilerleme sağlanmadığını belirtti. 

DENİZ'İN KIZININ MEKTUBU

Açıklamanın ardından Cumartesi Anneleri’nin bu haftaki buluşmasına katılamayan Ebubekir Deniz’in kızı Ceylan Deniz’in babasına atfen yazdığı mektup okundu. Gözaltında kaybedilenlerin simge ismi olan Hasan Ocak’ın kardeşi Maside Ocak’ın okuduğu mektupta Deniz, şunları kaydetti: 

“Canım Babam, senden ayrılalı tam 18 sene oldu. Seni bizden almadan önce yeni doğmuş kardeşim şimdi kocaman yakışıklı bir erkek oldu. Senin yokluğuna, olmayışına bir türlü ne yüreğimiz nede gözümüz alışıyor. Bazen yemek yerken bilmeden sana da kaşık getiriyoruz. Sonra duvardaki resmine bakıp saatlerce dalıp gidiyoruz. Seni fazla hatırlamıyorum çünkü sen gittiğinde daha 5 yaşındaydım. Babaannem çocukluğunu, gençliğini anlatıyor. En son anıların, gülüşlerin bize masal gibi geliyor. Bir vardın ve şimdi yoksun. Tatlı bir rüya gibi… Seninle ne sarılabildik ne de öpebildik canım babam! Düşünün ki Geçen her gün bir umut bir bekleyiş ve bir hayal kırıklığıyla gün son buluyor. Öyle günler aylar yıllar yıllar geçiveriyor. Belki Bizim masalımızda güzel sonla biter umuduyla yaşıyoruz. Hiç beklemediğim bir günde bir anda yerin izin belli dediler. Birkaç parça bile o kadar çok mutlu edecekti ki beni saatlerce söylenen mezar başında bekledim. Geldiler, kazdılar, birini çıkardılar. Belki de Serdar’dır dediler. İşte dedim en azından derdimi anlatacağım, ağlayacağım bir mezar olacak. Belki senin kokunu duyacağım dedim. Belki de benim babam… Günler belkilerle geçti en son baban değildir dediler. Bir yanım ya yaşıyorsa diye umutlanırken diğer yanım izin vermedi çünkü tanıyordu bu bilinmezliği, umutsuzluğu biliyordu. Özlemin içimizde o kadar büyüdü ki sığamıyor içimize canım babam! Ne oldu sana işkence mi ettiler yoksa bir mermiyle mi öldürdüler? Çok canın yandı mı? Bilseydim son gidişin olduğunu sarılırdım bırakmazdım. Bilseydim seni bizden alacaklar, bende gelirdim! 18 yıldır senden bir haber alabilme umuduyla yaşıyorum. kaç yıl geçerse geçsin seni aramaktan vazgeçmeyeceğim.”

‘BABAMI ARAMAKTAN VAZGEÇMEYECEĞİM!'

Mektubun okunmasının ardından Serdar Tanış'ın oğlu Diyar Tanış söz aldı. Babası ve arkadaşı kaybedildiğinde henüz 1 yaşında bile olmadığını anlatan Tanış , “2001 yılında ailemin bütün çabalarına rağmen ne belli olan failler hakkında somut bir işlem yapıldı ne de akıbetleri hakkında bir bilgi alabildik. Umarım bir gün bağımsız bir yargı çıkar ve babam ve on binlerce faili meçhul aydınlığa kavuşur. Biz yaşadığımız sürece babam ve arkadaşlarının akıbetlerinin açığa çıkartılma mücadelesini sürdüreceğiz. Babamı aramaktan vazgeçmeyeceğim" dedi.

TANRIKULU: ŞİMDİ DE SİVİL SİYASETİ ÖLDÜRMEK İSTİYORLAR!

Serdar Tanış ve Ebubekir Deniz gözaltında kaybedildiğinde Türkiye İnsan Hakları Vakfı ( TİHV) Amed Temsilcisi olan CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu o dönemde ilişkin tanıklığını aktardı. 

Serdar Tanış ve Ebubekir Deniz’in gözaltı kaybının ardından Silopi’ye gitme kararı aldıklarını anlatan Tanrıkulu, “Silopi'ye gittik, jandarma komutanlığına Süleyman Can yüzbaşı ile görüşmek istedik. Nöbetçi astsubay eşinin rahatsız olduğunu söyledi ve bizi görüştürmedi. Sonra savcıya gittik görüştük. Savcıdan bilgi almaya çalıştık ama kendisi bilgi vermekten kaçındı ve imalı bir şekilde 'burada boşuna aramayın, Şırnak'a tugay komutanlığına gidin' dedi. Biz de Osman Baydemir'le birlikte Şırnak'a gidip başsavcı ile görüştük. Tugay komutanı bizimle görüşmedi. Savcıdan gözaltı merkezlerini gezmesini bizzat oraya gitmesini istedik. Başsavcı gözaltı olup olmadığı konusunda faks çektiğini ve cevabını beklediğini bunun dışında başka bir şey yapamayacağını ifade etti. Yetkisi olduğu halde gözaltı merkezlerini çekmedi" diye konuştu.

Tanrıkulu, "18 yıl sonra yine Türkiye'de aynı derin zihniyet ne yazık ki görevde. 18 yıl sonra sivil siyaseti yok etmeye çalışanlar şimdi de aynı amaçla yine sivil siyaseti öldürmeye çalışıyorlar" dedi.