DAİŞ’in elinde tutukluydu şimdi Rojava’da savaşçı
Üç yıl önce DAIŞ çetelerinin Minbic’te öğrenci arkadaşları ile esir aldığı Mustafa, şimdi devrim saflarında Şervan Hikmet adıyla çetelere karşı mücadele ediyor.
Üç yıl önce DAIŞ çetelerinin Minbic’te öğrenci arkadaşları ile esir aldığı Mustafa, şimdi devrim saflarında Şervan Hikmet adıyla çetelere karşı mücadele ediyor.
Hikmet, üç yıl önce çetelerin elinde esir olduğu Minbic’in özgürleşmesinin kendisi için büyük bir anlam ifade edeceğini söyledi.
Şehit Faysal Ebu Leyla Hamlesinin sona doğru gittiği şu günlerde Minbic’te 3 yıl önce Halep’ten Kobanê’ye gelirken Karakozak’ta DAIŞ çeteleri tarafından esir alınan ve 4 ay boyunca çetelerin çeşitli işkencelerine maruz kalan Kobanê asıllı Şervan Hikmet çetelerden intikam almak amacıyla şimdi devrim saflarında yer alıyor.
DAIŞ çetelerin Minbic’te esir aldığı Kürt öğrencilere karşı yaptığı insanlık dışı uygulamalara tanık olan Şervan Hikmet yaşadıklarını ANF’ye anlattı.
Kobanê savaşı öncesinde Halep’te okuyan 400’e yakın öğrenci ile birlikte Kobanê’ye döndükleri bir sırada DAIŞ çeteleri tarafından alıkonulup 4 ay boyunca Minbic’te tutulduklarını ifade ene Şervan Hikmet, kendisine işkence yapanlardan intikam almak istediğini ifade etti.
Şervan Hikmet yaşadıkları şu sözlerle anlattı: “Minbic’i geçip Karkozak köprüsüne vardığımızda çetelerin üç koldan yolu tuttuklarını gördük. Araçlarımızı durduran çeteler herkesi indirdi. Kadın ve erkekleri önce ayırdılar. Bizi tutuklayacaklarını anlayınca 5 arkadaşım ile birlikte kaçarak bir köye gittik. Bir süre köylerde kaldıktan sonra geri dönüp köprüyü geçip Kobanê’ye yaya da olsa ulaşacağımızı düşündük. Döndüğümüzde çetelerin alanı terk etmediklerini ve dört taraftan çetelerin içine girdiğimizi anladık. Yeniden kaçacak bir imkanımız kalmamıştı.
Çeteler kaçtığımızdan dolayı bizleri orada kaba dayak ve işkence yaptıktın sonra araçlardan indirdikleri öğrencilerin bulunduğu yere getirdi. Bizlere bir süre propaganda yaptıktan sonra kızları bırakıp erkekleri tekrar araçlarımıza bindirip Minbic merkezine doğru geri çevirerek Medresa Şeria denilen okula getirip koydular.
SABAH AKŞAM KABA DAYAKTAN GEÇİRİLİYORDUK
Daha sonra buradan alınıp buğday silolarının yanındaki kızların okulu olun Dibıstana Finun okuluna götürüldük. Bizi burada 18 er kişilik guruplara ayırdılar. Her grubun başınada öğrenciller içerisinden birini seçip sorumlu yani Emir olarak atadılar. Bana 18 kişilik gurubun başında Emir olduğumu söylediler. Yolda beni dövüp öldürmekle tehdit ettikleri için kabul ederek “tamam” dedim. Yaşım daha 17’ydi ve ne yapacağımı bile bilmiyordum. Ama korkudan “tamam” dedim.
Kobanêli ve Kürt olduğumuz için sabah ve akşam olmak üzere iki defa kaba dayak ve işkence ediyor, “sizler PKK’li dinsiz Kürtlersiniz” diyerek psikolojik baskı uyguluyorlardı. İlk ay böyle kaba dayak ve işkence ile oldukça üzerimizde baskı uygulamışlardı. İkinci ayda Yemenli olduğu söylenen bir Emir gelmişti. Bu Emir patlayıcı işlerine bakıyordu. Bu kişi bu defa farklı bir politika izleyerek, “bunlara kimse dokunmamalı” emrini vermişti. Bu şahıs daha çok bizi etkilemek için daha esnek yaklaşıyordu. Bir ay sonra bu kişi de gitmişti.
Daha sonra Halepli Emir’in yanında bir de Afrinli ve Kürt olduğunu söylenen bir Emir geldi. Bu şahsın en temel özelliği Kürt ve PKK düşmanlığını sık sık dile getirip baskıyı böyle yapmasıydı. Bu iki çete Emiri geldikten sonra her gün her saat şiddet, işkence ve baskıya maruz kalıyorduk. Bununla birlikte psikolojik baskı artılarak onurumuza dokunan sözler ve küfürler ediyorlardı.
BASKI İLE NAMAZ VE ŞERİAT DAYATILIYORDU
Çeteler işkence, şiddet ve baskı ile bize namaz kılmayı, şeriat kurallarını öğrenmeyi dayatıyordu. Verdikleri dersleri zamanında ezberlemeyen, onların kurallarını en ufak bir şekilde ihlal edenler şiddet ve baskı ile cezalandırıyorlardı. Sakal bırakmayı mecbiri bir kural haline getirmişlerdi.
Psikolojik baskı altında cihada katılmamızı, ölsek bile cennette hurilerin bizi beklediği şeklinde dayatmalarda bulunuyorlardı. Bir çok kere de gençlerin karşısına esir aldıkları kadınları getirip onları bu yolla düşürüp onları DAİŞ çetelerine katılmaya ikna etmeye çalışıyorlardı. Çetelerin bu baskı ve işkencelerine dayanamayan kişiler aramızda konuştuklarımızın ihbarını çetelere yapıyorlardı. Bu kişiler kimin ismini veriyorsa o gün gün boyunca bu şahıs çeşitli işkencelere maruz kalıyordu.
Çetelerin bu baskı ve şiddetine karşı sürekli bir arayış içinde oldum. Üç defa kaçmaya çalıştım. Her üçünde de başarısız oldum ve tekrardan tutuklandım. Her dafasında bana işkence edip, ölümle tehdit ettiler. Bir defasında da beni ayağımdan ağaca asarak saatlerce bayılana kadar öyle bırakıldım. Bir defa da kaçtığımdan dolayı bana elektrikli işkence yaptılar.
Kobanêli ve Kürt olduğumuz için çeteler işkence ve şiddeti günlük yaşam haline getirmişlerdi. Her yemekten sonra bizi sıraya koyup dövüyorlardı.
KAFA KESMELERİ İZLETİP GENÇLERE CİNSEL SALDIRIDA BULUNDULAR
Psikolojik baskının bir aracı olarak katletmeleri, kafa kesmeleri izletiyorlardı. Esir aldıkları ya da öldürecekleri insanları izlememiz için bizi bir meydana getiriyorlardı. Esirler burda gözlerimizin önünde kafaları kesiliyordu. Bir defasında Özgür Suriye Ordusuna üye 7 kişinin kafasını birlikte kesmiş, bizlere de izletmişlerdi. Bu sahnelerden sonra artık ne söyleseler çok fazla itiraz olmuyor, evet diyorduk.
Çeteler işkence ve psikolojik baskı ile bizi teslim almaya çalışmanın yanında, irade kırıp teslim almak için de biraz gözüne kestirdikleri, gençleri gecenin herhangi bir saatinde alıp götürüp ona cinsel sapkınlık yapıp tecavüz ediyorlardı. Bu şekilde iradesini kırdıkları gençleri daha sonra çeşitli amaçlar için kullanmaya başlamışlardı. İçimizde ajanlık yapanlar birazda çetelerin bu tuzaklarına düşen ve onların cinsel sapkınlıklarına maruz kalanlardı.
KOBANÊ GÖRÜNTÜLERİNİ BİZE İZLETTİRİYORLARDI
Tutuklanmamızın üzerinden 4 ay geçmişti. Bir gün çeteler gelip Kobanê’ye saldıracaklarını söylediler. Çeteler bize 40 tank ve 7 bin savaşçı ve ağır silahlarla saldırı yapacaklarını söylemişlerdi. Önce inanamamıştık, bunun yeni bir psikolojik baskı olduğunu sanmıştık. Ancak bir kaç gün sonra elimizde olan küçük radyodan DAIŞ çetelerin Kobanê saldırının haberleri verilmeye başlanmıştı. Çeteler bize “Kobanê özgürleştikten sonra siz orada İslam komutanı olacaksınız” diyorlardı. Korkudan onlar ne dese biz artık “tamam” diyorduk. Bu arada radyo haberlerinden Kobanê’yê saldırı haberlerin izliyorduk. Tutuklu olmamızı bir kenara bırakmış, herkes sevdiklerini, ailesinin ne duruma düştüğünü merak ediyordu.
Çeteler sürekli işkence, baskı ve teslim almayı dayatıyor, çok yönlü psikolojik baskıyı geliştiriyorlardı. Bir süre sonra Kobanê savaşçıları ile yapmış oldukları savaşın görüntülerini getirip bize izletiyor, katlettileri YPG savaşçılarının cenazelerini bize teşhir ediyorlardı.
Kobanê sınırlarına girdikleri bir süreçte Libya’dan bir Emir gelmişti. Biz ona “bizi artık serbest barıkmalarını, hergün bir ay sonra sizi serbest bırakacağız diyorsunuz. Ama bir suçumuz olmadığı halde haksız yere bizi tutuyorsunuz” dedik. Bize “Sekiz gün daha sabredin, o zaman hepinizi serbest bırakacağım” cevabını verdi. O sekiz gün sonra Kobanê’nin tümden düşeceğinin hesabını yapıyordu. Bu süre içerisinde de koalisyon uçakları artık Kobanê de çeteleri vurmaya başlamıştı. Her gelen uçak Minbic’e vurup geçiyordu.
ÖZGÜRLÜĞE KOŞUYORUZ
Uçakların Kabonê’ye müdahalesi ile savaşın rengi değişmiş, çetelerde bir panik ve korku gelişmişti. Bir kaç gün sonra Libyalı Emir bulunduğumuz yere gelip bizi serbest bırakılacağını söyledi. Bize, “uçaklar toplu olan güçleri vuruyor, nereye giderseniz gidin ama toplu gitmeyin sizi de uçaklar vurur” dedi.
İlk etapta şehir içinde ne yapabiliriz diye düşünürken Afrinli bir Kürde rastladım. Kaçmak istediğimi ama nereye gideceğimizi bilmediğimi söyledim. Biz başka elbisemiz olmadığı için çetelerin bize giydirdikleri fistan türü elbise ile yola çıkmıştık. Halimizi gören bu Afrinli, “bugün Türkiye’ye gitme yolu yok. Uçaklar yoğun vuruyor, bu gece yanımda yatın yarın gidersiniz” dedi. Geceyi bu kişinin yanında geçirdim.
POLİSLERİN GÖZLERİ ÖNÜNDE SINIRI GEÇTİK
Gece babam ile telefon bağlantısını kurup bir şekliyle bize bir araç araylamasını söyledim. Sabah babamın yolladığı bir araca arkadaşım ile binip Ray’a doğru yola çıktık. Ray’a gittiğimizde sınırın oldukça açık olduğunu gördük. Sanki bir sınırdan çok herhangi bir yolda gidiyoruz havası hakimdi. Sınır Türkiye tarafında iki polis aracı ile bir özel tim akrep tipi aracı duruyordu. Bizi görmüş ve karışmamamışladı. Türkiye sınırları içinde bir süre gittikten sonra polis araçları gelip bizi durdurmuş, tipimize, sakallarımıza bakmış, daha sonra formalite icabı çamtalarımıza da bir göz attıktan sonra, nerden gelip, nereye gideceğimizi bile sormadan “gidebilirsiniz” dediler.
MINBIC TÜM KOBANÊ’NİN İNTİKAMIDIR
Biz daha sonra çetelerden kaçıp Urfa’ya sığınan ailemize ulaştık. Kobanê özgürleştikten sonra da Kobanê’ye döndük. Bize Minbic’te işkence yapanlardan biri Afrinli bir Kürt ötekisi de Kobanê’den Dedali köyünden birisi idi. Bu şahısları unatamıyorum. Şimdi Minbic özgürlüğüne kavuşuyor. Bize bu işkenceleri yapan bu çetelerin öldürülmesi değil, bu alçaklara ölüm az geliyor, bunların tutuklanıp, tüm Kobanê’nin bunların cezasını vermesini istiyordum.
Bizi Minbic’te esir alan, işkence yapan ve Kobanê’te işgalini yapan çeteler şimdi Minbic’te kuşatma altında ve giderek yok oluyorlar. Minbic’in özgürlüğü tüm Kobanê şehitlerinin intikamı anlamına gelecek. Çetelerin yok oluşları bizim ve halkımız için büyük bir zafer anlamına gelecektir.”