ANALİZ

Darbe AKP içinde olacak, Erdoğan bitişe gidecek

Ama Erdoğan ve ekibi ne yaparsa yapsın, önümüzdeki süreç içinde askeri ve siyasi olarak ağır darbeler yiyecek duruma gelmiştir. Hiçbir saldırısı Erdoğan ve ekibine istediği sonucu vermeyecektir.

Recep Tayyip Erdoğan'ın tuttuğu yol, yol değil. Türkiye'deki siyasi ve toplumsal yapı, bölgesel şartlar ve dış dinamiklerin hepsi bu konuda hemfikir. Ama bütün çevreler, Türkiye'nin kaotik yapısının neye evrileceğini kestiremediği için; bazı güçler kendini koruma, bazıları bekleyip görme, bazı çevreler de "istediğini alma" politikası yürütüyor. Kürt Özgürlük Hareketi ise bu sürecin direnişle kazanılacağının farkında olarak sürece öncülük etmektedir.

Herkes AKP'nin ve Tayyip Erdoğan'ın baskı politikalarını tartışıyor. Erdoğan ve medyası kendisini "tek güç" olarak gördüğü için, kendi dışında bir gündemin oluşmasını istemiyor. Ama "kazın ayağı" hiç de öyle değil. Tayyip Erdoğan ve AKP iktidara geldiği 3 Kasım 2002'den bugüne en zayıf, en dağınık dönemlerini yaşamaktadır. AKP içindeki zayıflıklar, çelişkiler, milletvekilleri, parti yöneticileri arasındaki kavgalar, güven problemi oldukça derin ve kırılgan bir noktada.

Önce yaşanan durumu, yakın geçmişi analiz ederek başlayalım...

Birinci önemli nokta, 6-7 Ekim 2014 Kobanê serhildanlarıydı. O dönemdeki serhildanlarda AKP, Türk devleti bir bütün olarak Kürdistan'da çökmüştü. Devlet bunu kendisi için "kırılma noktası" olarak tayin etti. İkinci önemli nokta ise AKP'nin, 7 Haziran 2015'teki genel seçimlerde yıkılmış ve yenilmiş olmasıydı. Erdoğan ve ekibi devlet içindeki bütün imkanları kullanarak girdiği seçimlerde HDP'nin büyük başarısı karşısında yenilmişti. Bunu unutmamak lazım. AKP bu yenilgiyi hazmedememiş; HDP'nin başarısını Türk devletinin bekaa sorunu olarak tanımlamış ve Ergenekoncular, ulusalcılar, MHP gibi faşist odaklarla ittifak geliştirerek, savaşı tırmandırma yolunu seçmişti. 24-24 Temmuz 2015'te dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu'nun aktörlüğünde 100'e yakın savaş uçağı ile gerilla alanlarına saldırı hamlesi başlattı. Bu saldırı hamlesi 30 Ekim 2014'te planlanmıştı, Çünkü, Türk devleti Rojava ve Bakur'daki Kürt yükselişini "kendisi için stratejik tehlike" olarak tanımlamıştı. Yani Kürtlere yönelik saldırı konseptinin temelinde bu vardı. Bu saldırılarını İmralı'da Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın başlattığı süreci bitirerek başlatan Türk devleti; HDP'nin gelişimini durdurmayı, Rojava Devrimi'ni boğmayı hedefliyordu. Yani bugün sonuçları ortaya çıkan saldırı ve direnişin yakın geçmişteki kaynağı budur. Tabii ki buna Türk devletinin Kürt karşıtı tekçi yapısının da etkisi söz konusuydu.

Erdoğan ve AKP iktidarı, devlette kendini sağlama almak için, Fethullahçılardan CHP'ye, Ergenekonculardan MHP'ye kadar olan cephedeki bütün ulusalcı faşist güçleri kendi hegemonyası altında birleştirip kullanmak istedi. Ama hepsinin bir arada olması bir sorundu. Buna rağmen Kürt gençlerinin ve halk meclislerinin öncülüğünde Cizre, Şırnak, Nusaybin, Amed-Sur, Gever ve benzeri yerlerde başlatılan öz yönetim direnişleri AKP'nin hegemonya oluşturma ve Türk devletinin stratejik saldırı dalgasını başarısızlığa götürdü. Ahmet Davutoğlu ve ekibinin tasfiyesi, 15 Temmuz 2016 Askeri Darbe Girişimi ve Ankara'daki kaosun derinleşmesi de böyle ortaya çıktı. Yani öz yönetim direnişleri, gerillanın hamlesi ve Rojava'daki gelişmeler Türk devletinin stratejik saldırı dalgasını ve Erdoğan'ın hesaplarını altüst etti.

 

KÜRT DİRENİŞİ DEVLETİ TASFİYENİN EŞİĞİNE GETİRDİ

 

Erdoğan ve ekibinin kendisine dayanak yapmak istediği ve "Son Türk devletinin bölünme ve beka sendromu" canlanınca, zaten tedavüle sokulmuş olan "darbe mekaniği" hızla işlemeye başladı. Çeşitli biçimlerde kendisini dışavuran darbeler süreci, 15 Temmuz 2016'da askeri darbe biçimi kazanarak kendisini gösterdi. Bu darbenin Erdoğan'ın deyimi ile "Allah'ın bir lütfu" olarak değerlendirilmesi de AKP'nin izlediği siyasetin karakterini ifade etmektedir. Erdoğan; kendisi için tehlike teşkil ettiğini düşündüğü Fethullahçı general ve polisleri, yargıdaki temsilcilerini kendi çıkarı için özellikle öz yönetim direnişlerini kırmak için kullandı. Ancak bu ekip Kürdistan'daki öz yönetim direnişleri sürecinde başarısız oldu. Siyasi olarak Davutoğlu'nun tasfiye edilmesi yetmedi; Kürdistan'da savaşı yürüten 2. Ordu Komutanı Org. Adem Huduti ve ekibinin de 15 Temmuz sonrası tutuklanmasını böyle okumakta fayda var. 15 Temmuz darbe süreci sonrası Erdoğan'ın stratejisi şuydu: Kendisi için tehlike teşkil eden TSK ve bürokrasi içindeki Fethullahçıları, ABD ve AB yanlısı kadroları tasfiye etmek; kendi hegemonyasını oluşturmak için de Kürtlere karşı savaşı tırmandırmayı merkeze alarak; MHP, Ergenekon ittifakını oluşturmaktı. Bunu yaparken de kendisini zorlayacak bütün kesimleri medya, akademi, yargı, sendika, bürokrasi vb. alanları tasfiye etmekti. Erdoğan bunu "Darbeye karşı mücadele" olarak tanımlıyor, kendi tabanını faşist bir karakterde kurumsallaştırıyor; kendi siyasi projelerini de ele geçirdiği aygıtlar üzerinden yürütmek istiyor.

Peki, Erdoğan ve ekibi bunda başarılı mı? Kesinlikle hayır. Evet, verdiği zararlar büyük. DBP'li belediyelere atanan kayyumlar, HDP'li eş genel başkanlar ve milletvekilleri ile parti yöneticilerinin tutuklanması, dernek ve sivil toplum örgütlerine yapılan saldırılar Kürdistan ve Türkiye'deki demokrasi dinamiklerine zarar veriyor. Ama bu asla bir zayıflama değildir. Çünkü, Erdoğan ve ekibi DBP, HDP, akademisyenler, muhalif medyanın gücünden çok korkuyor. Korkusunu yenmek için de günlük olarak karşısında kendine karşıt hiçbir söylem ve eylem görmek istemiyor.  Ve en önemlisi, Erdoğan ve ekibinin saldırılarına karşı 2015-2016 sonbahar ve kışın da kentlerde büyük bir direniş vardı. Erdoğan bu direnişi beklemiyordu. Bu direnişle Türk ordusu ve polisi çöküş yaşadı. 2016 baharı ile başlayan ve hâlâ devam eden gerilla direnişi ise Türk devletinin gerilla karşısındaki çaresizliğini ortaya koydu. Rojava ve Kuzey Suriye'deki YPG ve YPJ'nin büyük zaferleri ise süreç açısından stratejik bir anlam ifade ediyordu. İşte bu direnişle ortaya çıkan siyasal ve toplumsal gücü temsil etmeye çalışan HDP ve DBP'ye karşı sert yönelime gitmesi de bu nedenleydi.

ERDOĞAN'IN SALDIRILARI KORKUSUNUN ESERİ

Yani Erdoğan'ın bütün saldırılarının temelinde, "yaşadığı büyük bir korku" var. Erdoğan kendi korkusunu "Son Türk devletinin beka" sorunu olarak tanımlayıp kendisini kurtarmaya çalışmakta. Ve Erdoğan'ın hamleleri, oluşturdukları planlar tutmayacak. 

Birincisi; Kürt Özgürlük Hareketi bu saldırıları önceden öngörmüş ve direnişi yükseltme kararı almıştı. 2015, 2016 yıllarındaki gerilla, Rojava, Bakur, demokratik siyaset alanında yaşananları böyle ele almak gerekiyor. Saldırı dalgası büyüdükçe Kürt direnişi de katlanarak büyüyecek. Geçtiğimiz dönemdeki Kürt direnişi, devlet içindeki güçlerin çatışmasını sağlamıştı, şimdiki direniş ise Türkiye'yi stratejik olarak zora sokacak bir karakterde olacaktır. Yani Türk devletinin temelini sağlayan stratejik statüko çökecektir. 15 Temmuz 2016'da ortaya çıkan devletin kolluk güçleri arasındaki iç savaşı, Türk’ün Türk’le iç savaşına dönüşecektir.

İkincisi; demokratik siyaset alanı, AKP ve Erdoğan'ın baskı politikalarına karşı milim geri adım atmadığı, teslimiyeti kabul etmediği için hedef halindedir. Yani Erdoğan bu alanda istediğini yapabilen bir pozisyonda değildir ve olamayacaktır. Bu alandaki direniş de hamlesel olarak kendisini sürdürecektir.

Üçüncüsü; Tayyip Erdoğan ve ekibinin bölge ve dış politikadaki hamleleri ve planları, Türkiye'yi daha fazla zayıflatacaktır. Türk devletinin artık hiçbir şekilde stratejik ittifakı, anti-Kürt bloku oluşturma çabaları sonuç vermeyecektir. ABD, Rusya, AB ve İran gibi küresel ve bölgesel güçler bu süreçte "Türkiye'den istediğini alabilecek şekilde politika" geliştirmektedirler. Türkiye'nin Rusya, ABD, AB ve İran ile de politikası bu şekildedir.

Dördüncüsü; Suriye ve Irak'taki gelişmeler Türk devletinin stratejik başarısızlığını görünür kıldıkça; Türk devletinin kendini sürdürmek için bağlandığı Rusya, ABD, AB, NATO vb. ilişkiler ve örgütlenmeler kendilerini mevcut Türk devletinin yönetiminden uzak tutacak ve Türkiye uluslararası müdahaleye açık hale gelecektir.

Beşincisi ve en önemlisi olarak, bütün bu gelişmelerin AKP ve Tayyip Erdoğan'da yaratacağı etkidir. Bu etkinin ne olduğu, nasıl olacağı konusunda önemli veriler var. AKP'nin medyası ya da Doğan Grubu bu bilgileri gizlemek için özel çaba harcamaktadır. Oysa AKP'nin içinde ve Erdoğan ekibinde yaşanan çelişki ve çatışmaların hangi boyutta olduğunu sahadaki AKP'liler ve onlarla ilişkide olanlarla konuşarak rahatlıkla görebiliriz. Ve buna ek olarak özel bir araştırma ile AKP'nin içinde nelerin döndüğünü öğrenebiliyoruz. 

15 TEMMUZ'DAN SONRA AKP İÇİNDEKİ MUHALİFLER

15 Temmuz'dan sonraki süreçte AKP içinde çok büyük çelişki ve çatışmalar yaşandı. Erdoğan'ın bağırıp çağırması ile AKP'nin içi sessizleşti. Oysa Abdullah Gül, Bülent Arınç ve diğerlerinin içine girdiği çabaların AKP içinde büyük etkisi olduğunu biliyoruz. Şu an bakan olan ya da Erdoğan'a Saray'da danışmanlık yapanların da Erdoğan'dan rahatsızlığı vardı ve hâlâ var. Ve bu ekip 15 Temmuz'dan sonra Erdoğan'a ikna olmuş değil. Sadece oluşan bu terör ortamından kendisini en az zararla çıkarmak için birazcık "geriye çekilmiş" durumda. 

AKP'nin kurucuları ve şu an AKP içinde önemli görev alan isimlerin Erdoğan'dan daha fazla nefret ettiklerini biliyoruz. Hatta AKP içinde bir iki grubun "çok gizli" ayrı ayrı sohbet ve toplantılar yaptığını da biliyoruz. Bu toplantılarda Erdoğan ve ailesine ağır küfürler yapıldığı, Erdoğan'dan kurtulmak için taktikler üzerine çalışıldığı da somut bir bilgi olarak elimizde mevcut. Bu ekip içinde önceki dönemde AKP'de üst düzey görevler alanlar olduğu gibi, eski bakanlar da var. Ve bu ekip öyle sadece Bylock programı kullanan AKP'li bakan, milletvekili, AKP yöneticilerinden oluşmuyor. AKP içinde Erdoğan'ın izlediği politikalardan rahatsız olan "hatırı sayılır" bir ekip var. Bu ekip bir yönü ile AKP içindeki suni dengenin Suriye, Irak'taki sonuçları ile Kürt politikasındaki kırılmayı bekliyor.

ERDOĞAN, AKP İÇİNDEKİ MUHALİFLERİNE DARBE HAZIRLIĞINDA

Yani dış dinamiklerin Erdoğan ve ekibini biraz daha zorlamasını, Kürtlere karşı savaşta da bir darbe yemesini bekliyor. Erdoğan'ın başkanlık politikasından, muhaliflere yaklaşımından, AKP içinde ördüğü  Tayyipçi-Reis çizgisine karşı muhalif olan ama bunu dillendiremeyen AKP'li milletvekili sayısı ise 80-100 arası. Bunlara ek olarak, AKP'nin kuruculuğunu yapan, aralarında eski bakanlar ve işverenlerin de olduğunu belirtmekte fayda var. Hatta Erdoğan'a danışmanlık yapanların bile olduğu belirtilebilir.

AKP içindeki bu ekip ABD, AB, NATO'nun destek vermesi halinde CHP ile birleşerek, MHP içinden de az bir destekle koalisyon kurmayı düşünmekte. Bunun tartışmasını yapmakta ancak bunu pratikleştirmekte ürküntü yaşamaktadır. Bu ekip; bu konjonktürde kendisinin Fethullahçı olarak tanımlanmaması için de özel bir dikkat göstermekte ama "Kripto Fethullahçılar" ise bu mücadeleden kendileri için sonuç çıkarmak için algı operasyonu yürütmektedirler. Ama koşullar olgunlaştığında, bu dönemin yaklaştığını düşünen AKP içindeki Erdoğan muhalifleri hamlelerini gerçekleştireceklerini belirtiyorlar.

Tayyip Erdoğan ve ekibi bunu gördüğü için AKP içindeki operasyonunu olabildiğince ağırdan alıyor ve bu muhalifleri susturmak için de "havuç ve sopa" politikası yürütüyor. Ve Erdoğan bu ekibi bir yandan, AKP içindeki muhaliflere duyduğu güvensizlik nedeni ile "Başkanlık ve Anayasa" meselesini sulandırarak zaman kazanmaya çalışıyor, diğer yandan da Devlet Bahçeli ekibindeki MHP ile bu açığı gidermeye çalışıyor. Ama MHP'de tam bir bütünlük olmadığı için; Erdoğan ve ekibi Bahçeli'nin Kürt soykırımı politikasında kendi strateji ve taktiklerinin AKP eli ile yürütülmesi konusunda Erdoğan'a baskı yapıyor. Bahçeli'nin istemi ve Erdoğan'ın da ortaklaştığı "İdam tartışması, Kandil'e operasyon, Kürt siyaset ve kurumlarının ortadan kaldırılması" bu nedenlerle gündeme getirilmektedir. 

YENİ DARBE AKP İÇİNDE OLACAK

Ama bütün gelişmeleri yan yana getirdiğimizde darbe mekaniğinin işleyeceğini; yeni darbenin ise AKP içinde olacağını belirtebiliriz. AKP içindeki darbenin Erdoğan ile onun muhalifleri içinde olacağını da rahatlıkla söyleyebiliriz. Erdoğan, kendi muhaliflerini FETÖ'cü olarak tanımlayıp, sert yönelmeye girerse, AKP siyaseten daha da güçsüzleşecek; bunun yerine yeni bir formül bulup; "erken genel seçim"e giderek kendisini sağlama almaya çalışacak. Ancak Erdoğan'ın bu süreçte yaptığı bütün anketlerde hâlâ istediği duruma gelmediği görülüyor. Bu nedenle de Kürtlere karşı savaşı Bakur'da, Irak ve Suriye'de tırmandırarak süreci hep "olağanüstü" tutmaya çalışmaktadır.

Ama Erdoğan ve ekibi ne yaparsa yapsın, önümüzdeki süreç içinde askeri ve siyasi olarak ağır darbeler yiyecek duruma gelmiştir. Erdoğan hiç beklemediği yerden darbeler yiyince, saldırganlığını artıracak ama hiçbir saldırısı Erdoğan ve ekibine istediği sonucu vermeyecektir. Dolayısı ile Tayyip Erdoğan ve ekibinin içinde bulunduğu durumu havuz medyasından, siyasal dalkavukluk yapanlardan değil, gerçeğin kendisinden öğrenmekte fayda var.