Alican Vural, Aydan Ezgi Şalcı, Mert Cömert, Koray Çapoğlu, Karadenizli kimliği ile Kobanê yoluna düştüler. Bir devrime tanıklık etmek, bir derde ortak olmak kadar, Karadeniz'in alnındaki “kara lekeyi” de değiştirmekti dertleri.
ARZU DEMİR
İSTANBUL
Cumartesi, 16 Temmuz 2016, 07:09
Alican Vural, Aydan Ezgi Şalcı, Mert Cömert ve Koray Çapoğlu, geçen yıl 20 Temmuz'da DAİŞ'in Suruç'ta katlettiği 33 devrimciden dördü. Alican Vural ve Aydan Ezgi Şalcı, Samsun merkezden, Mert Cömert Samsun'un Bafra ilçesinden yola çıkmışlardı. Trabzonlu Koray Çapoğlu ise elinde Devrimci Trabzonspor bayrağı ile düş yolcuları arasındaydı.
DELİ DOLU KABINA SIĞMAZ
Alican, deliydi, doluydu, sınırsızdı. Yoksulluğundan alamadığı parke ile fotoğraf çektirecek kadar romantik, bu fotoğrafı başkaları ile paylaşacak kadar da yoksulluğu barışıktı.
28 Ekim'de twitterda paylaştığı fotoğrafına, “İşte devrimci ruh budur hayalini kurduğun parkaya paran yetmeyince hatıra olsun diye mağazada foto çektirmek” diye yazıyordu.
Kobane'nin yoluna düştüğünde 19 yaşındaydı. Samsun'da doğdu. Lise yıllarında önce Dev-Lis ile tanıştı, ardından Liseli Öğrenci Birliği (LÖB) ile çalışmasına devam etti. Üniversitede ise SGDF'li oldu.
Yoksul bir ailenin çocuğuydu. Küçük yaştan itibaren çalışarak yaşamını kazanıyordu. Samsun 19 Mayıs Üniversitesi Kamu Yönetimi Siyaset Bilimi Bölümü'nü kazandığında da, üniversitede okuyabilmek için garsonluktan atölyelerde ortacılığa kadar çeşitli işlerde çalışıyordu.
Siyasi tercihleri ve buna bağlı olan yaşam tarzındaki farklılıkları nedeniyle ailesiyle sıkça karşı karşıya geldi. Gencecik yaşına rağmen tercihlerini hep devrimci yaşamdan yan kullandı.
SGDF'nin “Beraber savunduk, beraber inşa edeceğiz” kampanyasını duyduğunda Samsun'dan Kobanê'ye gitme kararını ilk alan iki kişiden biriydi. Diğeri de Aydan Ezgi Şalcı.
Samsun'daki yoldaşlarının Alican'a ilişkin anlatımlarında öne çıkan; sınır tanımazsızlığı ve bitimsiz soruları. Başka bir ifade ile kalıba sığmazlığı.
Yoldaşı Züleyha Mangan, Alican'daki dünyayı anlama merakını “Aklına gelen her şeyi sorabilirdi. Yerinin, zamanının önemi yoktu. Eğer aklında bir soru takılmışsa mutlaka sorardı” diye anlatıyor. En çok soru sorduğu yer ise Rojava'ydı.
Sevecendi. İlle de makbul olmak gibi bir derdi yoktu. İçinden nasıl geldiyse öyle yapmak isterdi. Siyasi partilerin, devrimci örgütlerinin temsilcilerinin katıldığı bir toplantı mı yapılıyor. O toplantıda çok sevdiği bir yoldaşını mı gördü. Koşa koşa gider, yoldaşının yanaklarını sevgiyle sıkar, sarıp sarmalardı. Yoldaşı “Alican ne yapıyorsun, burası yeri mi?” dediğinde, yanıtı da doğaldı: Ne yapayım, çok seviyorum seni.
Hep gülerdi Alican, hep güler. Yoldaşı Ata Yavuz Kuruluoğlu, “Ben onu hiç somurturken görmedim” diyor. Özellikle ailesinin beklentileri ile örtüşmeyen tercihleri nedeniyle çok sorunlar yaşadı ama hep güldü. Gülmekten keyif alanlardandı.
Evin tek çocuğuydu. Belli ki bir kız kardeş özlemini hep içinde yaşamıştı. Evinde kaldığı Fatma Çelik, Rojava'ya giderken de sık sık, “Gideceğim, oradaki çocuklarla oynayacağım. Onlarla vakit geçireceğim” dediğini anlatıyor. Yoldaşı Fatma, Alican'ın gitme kararı aldıktan sonraki yaşadığı heyecanın tanığı. Çelik, “Çocuklar için bir şeyler yapılacağı fikri onda inanılmaz bir heyecan yaratmıştı” diyor.
Hiperaktifti Alican. Kitaplarla arası iyiydi ancak hiperaktif olduğu için çabuk sıkılıyordu. Fatma Çelik'in anlatımına göre, 20 sayfayı 10 dakikada okuyordu, sonrasında saatlerce okumazdı. Ancak o 20 sayfayı da kafasında çözümleyerek okurdu.
Katledilmeseydi yapacak çok şeyi olacaktı elbette. Genç yaşına rağmen hayat gailesini belirlemişti: İnsanların mutluluğu için hayatı değiştirmek.
Yola çıkmadan iki gün önce, 17 Temmuz'da twitter hesabından attığı mesaj şöyleydi: “Katillere, işbirlikçilere, kafa kesenlere, kadınları aşağılayanlara karşı yeniden inşa için Kobane’deyiz.”
DÜNYAYLA İLE KAVGALI ÖTEKİ İLE BARIŞIK
Aydan Ezgi Şalcı, Kobanê savunması sırasında sınır hattını mesken tutanlardandı. Kalbi öteden beri ötekiden yana atardı. Ancak Rojava devrimi ile birlikte kıblesi devrimin toprakları olmaya başlamıştı.
Kobanê yoluna düştüğünde 22 yaşındaydı. Ordu'da başlayan yaşamı, lise yıllarında Samsun'da devam etti. Lisenin ilk yılında devrimci mücadele ile tanıştı. İlk önce Dev-Lis'te çalışma yürüttü, ardından Liseli Öğrenci Birliği ile tanıştı. Samsun'da seçim süreci boyunca gönüllü olarak HDP çalışması yürüttü.
19 Mayıs Üniversitesi Gazetecilik Bölümü'nü kazandığında SGD çalışması yürütmeye başladı.
Samsun sokakları O'nu iyi tanırdı, her eylemin en önünde yer alırdı. Sesi gürdü, megafonsun da sloganını attırır, konuşmalarını yapardı. Telefonda daha önce karşılaşmadığı bir kişiyle konuşurken kendini, “Uzun boylu, biraz iri, kızıl saçlı birini görürsen o benim” diye tanıtırdı.
Yola çıkmadan önce; “Bizler güneşin çocuklarıyız. Ölüme gülümseyerek gidenleriz... Gelin yarını hep birlikte ilmek ilmek örelim” mesajını yazmıştı.
Yoldaşlarının anlattığına göre, Aydan Ezgi'nin bir şey yapması için öncelikle kendisinin ikna olması gerekiyordu. Yoldaşı Züleyha, “Kendisi ikna olmadan hiçbir şey yapmazdı” diyor ve ekliyor: “Bir şeye ikna oldu mu, O'nun için artık geri dönüşü yoktu. Kobane'ye gidiş sürecinin de bununla ilgili olduğunu düşünüyorum. Çünkü gerçekten yüreği ezilenden yanaydı. Samsun'da gördüğü şiddet nedeniyle genç bir kadının evden kaçtığını öğrendiğini, hepimizi bir araya toplamış, hemen 'Ne yapacağız' diye sormuştu. Bunun için hepimizi zorlamıştı.”
Fatma Çelik, Aydan Ezgi'nin Kobane yolculuğunda, Rojava'daki kadınların varlığının çok belirleyici olduğu görüşünde: “Oradaki kadınlarla konuşmak istediğini sürekli söylerdi. 'Onlar için neler yapabileceğimi, oraya gidince daha göreceğim' derdi. Kadın devrimi O'nu büyük heyecanlandırmıştı. Kadın cins bilinçli çok güçlü bir yoldaşımızdı.”
Kobane savunması sırasında sınıra giden Aydan Ezgi, yoldaşı Züleyha'ya göre, her seferinde daha ilgili döndü. Züleyha, “Bölgeyi anlamak üzerine ilişkiler kuruyordu. Gerçekçi ve sıcak ilişkilerdi. Bu nedenle Aydan Ezgi'nin kendince yapması gereken oraya gitmekti” diyor.
Cesur bir kadındı. Kobane savunması sırasında Samsun'da yapılan sokak eylemlerinin başını çekmişti. Polis karşısında geri adım atmazdı. Züleyha, “Gecenin on ikisinde Samsun gibi bir yerde Kobane için eylem yapmıştık. Ve bunun emektarı Aydan Ezgi'ydi” diyor.
“Buraya döndüğümde her şey benim için değişmiş olacak” demişti. Çünkü hareket noktası kavramaktı. Kavramak ve ardından müdahale etmek. Başka bir ifadeyle değiştirmek istiyordu. Karadeniz'in o şovenist ortamında “Ben gittim, gördüm” diyerek anlatıyordu sınır köylerini. Şimdi de devrimin topraklarını görmek ve anlatmak istiyordu.
Hayatın en anından keyif alırdı. Bilardo oynardı, köşe başında oturup çekirdek çitler, kola içer, basket oynar, bira içer, okur, tartışır, kavga eder, kahkaha atardı. Kısacası yaşardı Aydan Ezgi.
Elindeki herşeyi paylaşabilendi.. Kobane sınırında nöbet tutarken, oradaki Kürt yoksularından biri, puşisini Aydan'a hediye ediyor. Samsun'a döndüğünde yoldaşı Ata, puşiyi çok beğendiğini söylediğinde, puşiyi ikiye bölerek, yarısını yoldaşına veriyor. Ata, “O puşiyi hala saklıyorum” diyor.
Ezgi bir heteroseksüel olarak LGBTİ mücadelesinin öncülerindendi. Samsun'da ilk LGBTİ eylemini örgütlemeye başladığında, “Ya nasıl olur?” diyenler çok olmuş. Ancak o önce LGBTİ'ler ile uzun uzun tartışmalar yapmış, sonra onlarla birlikte onur haftasında yürüyüş düzenliyor.
Züleyha, o günü şöyle anlatıyor: “Ramazan ayıydı, iftardan sonraydı. Ezgi, kafasına geçirmiş yeşil peruk... Kiminde turunca, kiminde rengarenk saçlar. Samsun halkı önce ne olduğunu anlayamadı. Bizi dürterek, 'Ne yapıyorsunuz' diye soran çok oldu. Samsun için bir ilkti ve bunun örgütlenmesi tamamen Ezgi yoldaşa aitti.”
"Hetero hayatların eşcinsel hayatlara vakıf olamayışının yarattığı iletişim sorunlarına karşı" bir kitap hazırlığındaydı. Ama olmadı.
İri bir kadındı Aydan Ezgi. Ancak seviyordu bedenini. Züleyha, “Çok özgürdü, kendini severdi” diyor. Kendisi de iri olan Züleyha, gülerek anlatıyor: “Ben de O da barışıktık kendimizle. İkimizde çikolata yemeği çok severdik. Gizli gizli yerdik.”
"Mutlu devrimcilik" kavramı yaşadığı sıkıntılı süreçlerde Aydan Ezgi ile bütünleşen bir kavramdı.
EN BÜYÜK MÜCADELESİ İNSANLIKTI
Mert, Samsun’un Bafra ilçesinden düştü yola. Orada doğup büyümüştü, ancak algısı çoktan Bafra’nın dışına taşmıştı. Bafra Demir Çelik Meslek Lisesi’nde okuyan Mert, Karadeniz’in devrimci mücadelesini Hopa’da görüyor ve kendini de Hopalı olarak tanıtıyordu. Sık sık “Karadeniz’de sosyalizmin hakim olduğunu görmek istiyorum” diye yazıyordu.
Mert’i Samsun merkezde tanıyan çok yok. 7 Haziran seçimlerinde Bafra’dan merkeze gidiyor ve HDP müşahidi olmak istediğini söylüyor. Seçim günü de müşahitlik yapıyor.
Daha sonra da önce sosyal medya üzerinden sonra yüzyüze SGDF’liler ile ilişki kurarak, “Ben de bir Karadenizli olarak Rojava için bir şey yapmak istiyorum” diyor. Onunla görüşen Bahar Naz Karanlık, “Mert’in heyecanı hiç aklımdan çıkmıyor” diyor. Bahar’a göre, Mert, “Karadenizli gençlerin orada olduğunu somut bir şekilde göstermek lazım” diyordu. Tulum çalan arkadaşları olduğunu, onları getirmek istediğini anlatıyordu. “Suruç’ta halaylar gibi horonlar da olmalı” diyordu.
Aze Kurt, Mert’in Bafra’dan arkadaşı. Gezi günlerinde tanışmışlar. Birlikte birkaç kez Bafra'dan Samsun'a eyleme gitmişler. Mert'in Deniz Gezmiş'i çok sevdiğini anlatıyor ve ekliyor: “Hep Deniz Gezmiş gibi olmak isterdi ve her zaman adaletten, özgürlükten bahsederdi.”
Suruç'a gideceğinden haberi yok. Ancak bu duruma şaşırmış değil: “Zaten hep iyilik peşindeydi. Mert kötü düşünceli bir insan değildi. İnsanları severdi ve her zaman adaletten, dürüstlükten yanaydı.”
Habibe Kırkağaç, 7 Haziran seçimleri sırasında "Müşahid gerekiyor" diye sağa sola haber saldığında, Mert, Bafra'dan çıkıp geliyor. Çok heyecanlı olduğunu anlatıyor.
Murat Cepni, “Mert neden gitti?” sorusuna yanıt verirken, “Çok enteresan. Çünkü, siyasetle, devrimcilikle kurduğu ilişki bizim ezberlerimiz gibi değil. Örgütlü bir devrimci değil. Ancak tam olarak enternasyonal bir duygu ile Kobane’ye gidiyor” diyor.
Mangan'a göre, Karadeniz'in üzerine yapışan o şovenist etkiyi biraz da kırmak için de gittiler. Ama sadece bu da değil. “Neden siyasetin içindelerse neden sokakta aktif faaliyet yürütüyorlarsa aslında o yüzden gittiler ve gidebildiler.
Habibe Kırkağaç, Aydan Ezgi, Alican ve Mert'in ortak özelliği olarak, cesaret ve çözümleme yeteneklerini görüyor ve ekliyor: "Gençlerin acelesi vardır, devrim yapmak için, yarını bekleyemem, hemen şimdi olsun isterler."
DÜNYAYA VİCDANIYLA BAKTI
Koray Çapoğlu, kolunda Trabzonspor bilekliği, elinde Devrimci Trabzonspor bayrağı ile gitti. Trabzon'un Of ilçesinde 1982 yılında 13 Ağustos'unda doğdu. Hrant Dink anmasından Gezi direnişine, 1 Mayıs'tan Validebağ direnişine her direnişin içinde yer aldı.
Çapoğlu, İstanbul’da reklam sektörüne iş yapan bir matbaada çalışıyordu.
Sadık Akkaya ve Hikmet Durukanoğlu, Koray ile Validebağ direnişi sırasında tanışıyorlar. Of'lu olan Hikmet, Trabzonlu olduğunu fark edince, Koray'la tanışıyor: "Validebağ'ın isimsiz kahramanlarındandı" diyor ve ekliyor: "Biz gecenin belli saatinde evimize giderdik, o sabaha kadar barikat başında nöbet tutardı" diyor.
Sadık "Fark edilmesi imkansız şekilde taktığı, giydiği Trabzonspor forma ve bayrakları ile gördüm O'nu" diyor.
Çok fazla konuşmazmış. Sadık ve Hikmet'in gözlemi bu konuda ortak. Sadık, "Birileri konuşuyor, O dinliyordu" diyor ve ekliyor: "Daha sonraları epeyce vakit geçirdik. Nasıl söyleyim Koray, sanki bu dünyanın insanı değildi, çok merhametli, çok yardımsever, çok yufka yürekliydi. Ülkedeki tüm olumsuz şeylere canı sıkılan, bunlar için harekete geçen bir arkadaşdı. Karadeniz halkının, o komik espirileri, o güleç yanı Koray'da epeyce vardı. Direniş çadırında çoğu zaman birlikte dururduk. İnsanların işten kaçtığı zamanlarda asla yorulmadan, seve seve ne yapılması gerekiyorsa, eksiksiz yapardı. Direniş çadırının ihtiyaçlarının giderilmesi için, Validebağ rozetleri satıyorduk ve o para ile çay, sigara alıyorduk ve yol parası olmayanlara yol parası verirdik. Koray bir gün 'Abi 5 lira var mı?' dedi. Yol parası yoktu. Ben de 15 lira verdim. 'Abi, bu çok' dedi. Israr ettim, yanında kalmasını söyledim. Almadı, o 10 lirayı da O'nun gibi parası olmayan diğer arkadaşlarına dağıttı."
Sadık ve Hikmet, Koray'ın politik kabullerden öte yüreğiyle hareket ettiğini söylüyor.
Sadık, "Koray'ın politik olduğunu söylersem hata ederim. Koray'ın bağlı olduğu, sempati duyduğu ne bir grup ne bir parti vardı. Koray'ı yollara düşüren vicdanıydı" diyor.
Birlikte Yırca'ya, Soma'ya gitmişler, "Hatta 20 Temmuz kızımın doğum günü olmasaydı muhtemelen o otobüste ben de olacaktım" diyor.
Gezi direnişi sırasında Antikapitalist Müslümanların eylemlerine katılıyor. Yeryüzü sofrasına oturuyor, Filistin için yapılan eylemlerde yer alıyor. Aynı şekilde Kocamustafa Dayanışması'na da emek veriyor.
Ailesi, Koray'ın yaşam tarzını kabullenmemişti, "Komünist mi oldun? PKK'lı mı oldun? Ateist misin?" şeklinde çevresinden baskı görüyordu. Ancak buna rağmen kendisi, Of'un eski devrimcileriyle övünür, "Aslında Of solun kalesidir" derdi.
Sadık'ın deyimiyle, "Of'lu duygusal bir insandı, yakıtı ise vicdandı."
Kobane'ye insanın en insan haliyle, vicdanıyla baktı, yola düştü.
Yarın: Bursa'dan yola çıkan Ferdane Kılıç ve oğlu Nartan Kılıç ile Antakya'dan yola çıkan Okan Pirinç.