Çaðdaş Hukukçular Derneði (ÇHD) Genel Başkan Yardımcısı Münip Ermiş, tutuklu gazetecilerle ilgili hazırlanan iddianameye tepki göstererek, iddianamede delil bulunmadıðını, "delil yaratıldıðını" belirtti. Gazetecilerin telefondaki sohbetlerinin, haber müdürleriyle görüşmelerinin suç teşkil edemeyeceðini belirten Ermiş, Terörle Mücadele Kanunu ve Özel Yetkili Mahkemeler'in kalkması gerektiðini, bu iki alanın da Kürt muhalefetinin sesini kesmek için kullanıldıðını bildirdi.
Kürt basınına yönelik 20 Aralık 2011'de düzenlenen ve 44 gazetecinin gözaltına alınıp, 36'sının tutuklanmasıyla sonuçlanan operasyonun iddianamesi, hukukçular tarafından sert tepkiyle karşılanıyor.
'POLÝSÝN ALGISI MADDÝ GERÇEK OLARAK YANSITILIYOR'
Ýddianameyi ANF'ye deðerlendiren Çaðdaş Hukukçular Derneði (ÇHD) Genel Başkan Yardımcısı Münip Ermiş, gazetecilerin meslekleriyle ilgili yaptıkları görüşmelerin ve haber müdürlerinden aldıkları önerilerin "talimat" olarak yansıtılmasına, "Buna ancak 'delil yaratma ve delil üretme' denilebilir. Hukukta bunun herhangi bir yeri yok" tepkisini gösterdi.
Ermiş, şu yorumu yaptı: "Bu, örgüt suçlarında 'hiyerarşik baðı' uydurabilmek için polisin bulduðu bir yöntemdir. Bir telefon görüşmesinde, taraflardan birinin diðerinden bir şey istemesi 'örgütsel ilişkinin sonucu olduðu ve talimat olarak' deðerlendirilmekte. Burada sihirli sözcük 'deðerlendirilmektedir' ifadesidir. Bu basit lafla bugün binlerce kişinin hayatı karartılmış ve karartılmaya devam edilmektedir. Oysa deðerlendirme kişisel bir yorum ve algılama demek. Ceza yargılaması maddi gerçeðin delillerle ortaya konulması ilkesine dayanır. Özel Yetkili Mahkemelerde artık bunun yeri kalmamış, polisin seni nasıl algılandıðı artık 'maddi gerçek' olmuştur."
'ÖRGÜT SUÇU ÝDDÝASIYLA DÝNLEME YAPILIP 'HAKARET'ÝN KONU EDÝLMESÝ...
Gazetecilerin telefondaki kimi sohbetlerinde hükümete yönelik tepkilerinin de, iddianameye dahil edilmesini eleştiren ÇHD Genel Başkan Yardımcısı Münip Ermiş, telefon dinlemeleri ve teknik takibin ancak belli suç türlerinde uygulanabileceðini, hakaret suçlarında telefon dinlemesinin yapılamayacaðını belirterek, "Bu nedenle telefon dinlemesi sırasında dinlenen kişinin başka bir şahsa yaptıðı hakaret teşkil edecek sözlerin telefon tapelerinden çıkartılması gerekir. Çünkü dinleme kararı örgüt suçlarına ilişkin verilmiştir. Bu suçla ilgili olmayan her türlü konuşma kaydının CMK. 137 uyarınca derhal yok edilmesi gerekir. Örgüt suçu nedeniyle yapılan telefon dinlemesine dayanarak, hakaret suçundan dava açmak, hukukun kabul edebileceði bir şey deðildir" şeklinde konuştu.
Ermiş'in 'gizli tanık' üzerinden suçlamalara gidilmesine ilişkin yorumu ise, şöyle: "Gizli tanık ifadesi ancak diðer delillerle desteklenirse yasaya göre geçerli bir delil sayılır. Ancak tutuklamalarda ve tutuklamanın devamı kararlarında hakimler delil tartışması yapmadıðı için, asla ve asla hakimin hangi delile dayalı olarak tutuklama kararı verdiðini veya devam ettirdiðini bilmek mümkün olmuyor. Gizli tanık uygulaması, savunma hakkını daraltan, delilin doðrulanmasını engelleyen bir yöntem. 27 Aralık 2007 tarihinde çıkartılan 5726 sayılı yasada, Ceza Kanunlarından yer alan aðırlaştırılmış müebbet hapis, müebbet hapis ve alt sınırı on yıl veya daha fazla hapis cezasını gerektiren suçlar ile kanunun suç saydıðı fiilleri işlemek amacıyla kurulan bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen alt sınırı iki yıl veya daha fazla hapis cezasını gerektiren suçlar ile 'terör örgütünün faaliyeti' çerçevesinde işlenen suçlar gerekçe gösterilerek gizli tanık dinlenebileceði kabul edildi. Yani gizli tanık uygulaması oldukça geniş bir alanı kapsıyor."
'ÖNCE TUTUKLANACAK KÝŞÝLER SEÇÝLÝYOR, SONRA ÇALIŞTIKLARI YAYINLAR YASADIŞI ÝLAN EDÝLÝYOR'
Tutuklu gazetecilerin pek çoðu da, sadece çalıştıkları yayın organı üzerinden suçlanabiliyor. ÇHD Genel Başkan Yardımcısı Ermiş, bu hususta, "Burada yapılan iş aslında basit. Önce içeri atılacak gazeteciler saptanıyor. Sonra kısa bir teknik takip ve telefon dinlemesi yapılıyor. Hiçbir delil elde edilemeyince de, sadece çalıştıðı yayın organı veya haber ajansı ismiyle tutuklama yapılıyor ve suçlama yönlendiriliyor" tespitinde bulundu.
Ceza hukukun en temel ilkesinin şahsi sorumluluk ilkesi olduðuna deðinen Ermiş, şöyle devam etti: "Yani bir kişiyi ancak işlediði fiilden sorumlu tutabilirsin. Ýşlemediði bir fiilden hiç kimseyi sorumlu tutamazsın. Ýddianamedeki gazetecilere yönelen bu türden suçlamalar bu temel ilkeyi yok sayıyor. Önce yasal bir yayın organını yasa dışı örgütün yayın organı ilan ediyor. Ardından toplu olarak tüm çalışanlarını hangi haberi yaptıðına, hangi yazıyı yazdıðına bakmaksızın suçlu ilan ediyor. Oysa Basın Kanununda gazetecilerin ceza sorumluluðun nasıl doðacaðı ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. Bunlar Yazı Ýşleri sorumlusu ile doðrudan haberi yazandır. Başkalarının sorumlu tutulması mümkün deðildir."
Ayrıca Türkiye’de artık mahkemelerin "muhtemeldir" lafıyla kişileri tutukladıðına dikkat çeken Ermiş, "Mesela son Newroz tutuklamalarında polisin fezlekesindeki 'bu kişinin bu eyleme katıldıðına ilişkin delil yok ancak katılmış olması muhtemeldir' ifadesiyle insanları tutukladılar. Halen de yatıyorlar. Artık bu ülkede son tutuklamalarla delil tartışmasının dahi önemi kalmamıştır. Çünkü bu mahkemeler artık delil aramamaktadır" diye kaydetti.
Terörle Mücadele Kanunu ve Özel Yetkili Mahkemeler'in kalkmadıðı sürece bu hukukdışılıðın süreceði uyarısında bulunan Ermiş, "Özel Yetkili Mahkemeler bir yargı organı olarak kabul edilemez. Ýktidarın başta Kürt muhalefeti olmak üzere, olarak tüm siyasal muhalefeti yok etmek ve sesini kesmek için kullandıðı bir siyasal organdır. Boðazına kadar günlük politikanın içerisindedir. Adalet bu mahkemeler için heyetin arkasında yazan tabeledan başka bir anlam ifade etmemektedir" dedi.
ANF NEWS AGENCY