Devrim ruhuyla sanat

Devrim ruhuyla sanat

Kültür Sanat Hareketi (TEV-ÇAND)  2000 yılında dağ sahasında kurumsallaştı. O günden bu yana Ş. Sefkan Sanat Okulu bünyesinde sinema, görsel (klip) ekibi, tiyatro, müzik, stand up, arşiv ve folklor ekipleri oluşturuldu. Bu bölümlerde yer alan sanatçı gerillalar kendi çalışmalarını değerlendirdiler. Geçen yaz mevsiminde gerçekleştirilen 6. TEV-ÇAND konferansıyla birlikte kadın kültür-sanat çalışmalarının örgütlenmesi ve orjinal kültüre dönülmesi yönünde önemli kararlar alındığını aktaran sanatçı gerillalardan Bêrî Dersimi, “kültürün  bir yaşam eylemi olduğunu, siyaset, savaş ve politikadan kopuk olmadığını” belirtirken,  Xebat Med ise, “Sanat hakikate ulaşmanın yoludur” dedi. Harun Amed ise, ‘’Ozanlık kendini bilmektir, kendini bilmek, evrenini de bilmektir” derken,  Adulê Farqin de “Halil Uysal’ın belirttiği gibi ‘dağda ne için yaşadığımızı bilerek, sanatımızı geliştiriyoruz” dedi.

ÖZGÜN OLUŞUMLARA GİDİLECEK

Kültür sanat komitesi üyesi Bêri Dersimi iki yılda bir gerçekleşen TEV-ÇAND konferansında, kadın sanatını özgün örgütleme kararını aldıklarını belirtti. Konferansın açığa çıkardığı düzeyle sürece denk bir takım kararlar aldıklarını belirterek, Kürdistan’ın bütün alanlarında yürütülen kültür sanat çalışmalarının kapsamlı bir şekilde değerlendirildiğini, konferansa dört parça Kürdistan’dan katılımların olduğunu belirtti. Dersimi, bu konferansta kadın cephesinden kültür-sanat faaliyetlerinin düzeyinin değerlendirildiğini aktardı ve özgün oluşumlara gideceklerini, önümüzdeki süreçte, toplantılarla bunu duyuracaklarını belirtti.

Berî Dersimi dağda on beş yıllık geçmişi olan ‘Kürt Sanat Hareketi’nin yeni dönemde strateji ve politikasını 6. Konferansla kapsamlı bir şekilde ele alındığını belirtti. Dersimi, 6.Konferansta kültür-sanat çalışmasının birbirleri ile ilişkilerini tanımladıklarını, kültür ve sanatı iki öncelikli nokta olarak iç içe ele alınıp örgütlemek gerektiğine dikkat çekti. ‘’Kültür, yaşamı oluşturma eylemidir’’ diyen Dersimi ‘’bu yönüyle siyasetinden, politikasına kadar, toplumsal yaşamdan, yaşanan savaşa kadar her şeyi kendi içine alıyor’’ dedi.

SANAT KİME VE NİÇİN?

Kültürün bir eylem biçimi olduğunu, yaşamın tüm kazanımlarını içine aldığını, duygu düşünce alanında bu düzeyi nasıl açığa çıkaracaklarını belirten Dersimi bu nedenle sanatsal çalışmalar ve disiplinleri içerisinde ortaya çıkan ürünlerin içerikleri, tarzları nasıl olacak, toplumu ne kadar aydınlatacak? Toplumsal gerçekliği ne kadar açığa çıkarabilecek sorularını aydınlattıklarını belirtti. Bu temelde sanatsal faaliyetlerimiz neler olacak ve nasıl yürütülecek, sanata bakışımız nedir ve nasıl olmalıdır? konularında kapsamlı değerlendirmelerde bulunulduğunu aktardı. Yapılması gerekenin içinde yaşadığın duygu ve düşünceleri sanatsal yol ve mesajlarla toplumla paylaşmak olduğunu belirten Dersimi, bu nedenle de sanatın toplumdan ve yaşamdan kopuk olmadığını belirtti.

Konferansın, sanat kime ve niçin sorusuna güçlü yanıt oluşturduğunu belirten Dersimi, sanatın toplumlar için olduğunu toplumdan, siyasetten, politikadan ve savaştan kopuk ele alınamaz olduğu tespitinde bulunulduğuna dikkat çekti. Konferansta tartışılan diğer bir konunda örgütlenme ve ağ oluşturmak olduğunu belirterek, Kürt sanat hareketinin her yerde örgütlenerek, daha kapsamlı ilişkileri oluşturma ve sanata yeni bir bakış açısı kazandırma konularında kararlar aldığını belirtti. Bu dönem her dönemden daha fazla örgütlenme ihtiyacının olduğunu, her yerde örgütlenme ve daha geniş bir çevre ile ilişki kurarak, çalışmaları orjinal kültür üzerinde oturtma ihtiyacının olduğunu duyurdu.

‘’Dört sömürgeci devletin egemenliği altında vatanı parçalanmış bir halkız’’ diyen Dersimi bu parçalarda yapılan çalışmaları yeniden toparlamanın gerekli olduğunu belirtti. Bunları birleştirme TEV-ÇAND hareketinin esas görevidir diyen Dersimi konuşmasını şöyle sürdürdü: “Kendi toplumumuzda ve sanatçılarımız arasında nasıl örgütleneceğiz, kazanımlarımızı, tarihimizi ve geçmişimizi nasıl ortak paydalarda buluşturacağız konusunda kapsamlı planlamalara gidildiğini’’aktardı. Dersimi, ‘’toplumsal gerçekliğimizden, tarihimizden ve kendimizden uzaklaşmışız. Sömürgeciliğin üzerine oynadığı kişilik yapılanmasını doğru çözümleyerek kendi köklerimiz üzerinden tekrardan yeşertme’’ ihtiyacının olduğunu belirtti.

KOBANÊ DİRENİŞİ İNSANLIĞIN ONURU 

Savaşın da yöntemlerinin değiştiğini eskisi gibi artık tank ve uçaklarla yürütülmediğini, ideolojik ve kültürel alanda yoğunlaştığına dikkat çekerek, ‘’Bir oyun oynamadan, giyim kuşama kadar toplum üzerinde asimilasyon politikalarının egemen kılınmak istendiğini belirtti. Yürütülen savaş yöntemlerinin çok derin ve kapsamlı olduğuna dikkat çeken Bêri Dersimi, toplumun ve sanatçıların buna karşı dur, diyerek kendi kültürü ve sanatıyla bunu alt etmenin önemine vurgu yaptı.

‘’Günümüzde Kobanê ve Rojava’da  ortaya çıkan direniş düzeyi, emsalsiz kahramanlıklar tüm dünya halklarının ilham kaynağı olmuştur’’ diyen Dersimi ‘’bunun çağrısı insanlığın toplumsallığın ve ahlaki olmanın çağrısıdır’’ dedi. Bêrî Dersimi “bu sürecin birçok kazanıma yol açtığını, en başta da zihniyet ve vicdan devrimini ortaya çıkardığına” vurgu yaparak, “Bu direnişle birlikte sömürgeci ülkelerin gerçek yüzünü, çok net bir şekilde ortaya çıkardığı gibi, Kürt inkarının da artık kırılma noktası olmuştur” dedi.  Dersimi tüm demokrat, aydın çevreler sanat ve siyaset sahnesinde bulunanları katliamlar ve soykırımlara karşı, dur demeye çağırdı.

Demokratik Modnernite çağında yaşanıldığına vurgu yapan Dersimi,  bu çağın çağdaş bir dönem olduğuna dikkat çekti. ‘’Bunun çağdaşlığı daha çok tarihin başlangıcından beri akışı olan, fakat günümüzde de özgürlük hareketinin verdiği mücadele ile birlikte güncel boyut kazanan tarihimize ve sosyolojimize doğru temelde sahip çıkalım ve halklarımızın umut kaynağı olalım’’ dedi. Bu çağa inşa çağı dediklerini ifade eden Dersimi şunları aktardı: ‘’Biz bu çağa inşa çağı diyoruz, inşa sürecinde de en öncelikli rol kültür sanat çalışanlarına düşüyor’’ dedi.  Kobanê de YPG-YPJ’li gerillalar ve Kobanê halkı şahsında büyük bir “xwebun” ve direniş kültürünün yaşandığına dikkat çeken Dersimi, “orada Kürt Direniş kültürü, inisiyatifi ve birbirleri ile paylaşım düzeyinin ortaya çıktığına” dikkat çekti.

SANATTA KADIN ARAYIŞI

Biz Kürt kültürünü geliştirmek isteyen sanatçılar olarak, elimizden geldiğince kadın anlayışı ve bakış açısıyla sanat yapmak istiyoruz, diyen sanatçı gerilla Harun Amed kadının anlayışında birlik ve adalet duygusunun önde olduğuna dikkat çekti. Kadın sanatında kendini merkeze alarak etrafındakileri küçük görme yaklaşım ve anlayışlarının olmadığını hatırlatan Amed, kadın sanatı derken, her yönüyle sanatla bütünleşerek, bu anlayış üzerinden kendini yaratma sanatı olduğunu belirtti. Hedef ve amaçlarının bu anlayışı daha da güçlendirmek ve bütün sanatsal ürünlerde yaşam ölçütü haline getirmek olduğunu belirtti.  “Biz o zaman diyebiliriz ki, sanatçı sanatını daha fazla Demokratik Modernite zihniyetinin hizmetine koyuyor ve inşa sürecinde daha fazla rolünü oynayabiliyor” dedi.

Halil Uysal Dağ sineması sanat emekçisi Edûlê Farqîn; Kürdistan’ın dört parçasında devrimsel bir sürecin başlandığına, Farqin Kültür sanat hareketi olarak bu sürece nasıl cevap olunacağı yönünde güçlü yoğunlaşma ve kararlaşmalarının olduğunu, bu süreçte ve önümüzdeki dönemde de bu atılım ruhu ile adımlarını daha güçlü ve çalışmada sıçramalı olarak çalışmayı zenginleştirmek istediklerini belirtti. Bu süreçte biz nasıl Rojava devrimini sinemaya, tiyatroya ve kültür sanat alanlarının tümüne taşıyacağız ve devrimsel sürecin ruhuna katılacağız noktasında çalıştıklarını belirtti.

Farqîn, “Halil Uysal hem bir devrimci, sanatçı olarak çok güçlü bir arkadaştı hem de gerilla yaşamına aşk düzeyinde bağlanan bir arkadaştı” dedi. Halil Uysal’ın birçok ürününün çıktığına dikkat çeken Farqin, Tirêj ve Bêritan filminin yanı sıra birçok kısa metrajlı filmede imza attığını belirtti. Biz devrimci sanatçılar olarak, onun devamı ve takipçisi olarak, Halil dağ sinema emekçisi olarak sanatsal çalışmalarımızı bu çizgi doğrultusunda sürdüreceğiz dedi.

Sinemacı Adulê Farqin, ‘’dağdaki sanatçının kadının farkını ortaya koyduğunu sistemde kadın bir meta olarak kullanılıyorken, dağ sinemasında kadın bu yaşamın ve sinemanın öznesi olarak yer alıyor’’ dedi. Sistemdeki sinemada Kürt halkı ve insanının daha yeni medeniyetle buluşmuş olarak gösterildiğine dikkat çeken Adulê bu coğrafyada ilk toplumsallaşan ve yaşama yeni bir evre kazandıran Kürt halkı ve kadınıdır şeklinde konuştu.

Kürt halkının resmi ideolojiyle yapılan dizi ve sinemaların ideolojik mesajına bakmadan ve bir Kürtçe kelime geçiyorsa, o kelimenin peşine takılıp, izleyebiliyor olmasını yanlış bulduğunu söyledi.

Sanat çalışmalarını devrime cevap verecek şekilde yeterli hale getirmek için çabaladıklarını belirten Adulê Farqin, ‘’Kobanê, Şengal ve Rojava devrimlerine göre sanatsal çalışmalar yapmak istiyoruz’’ dedi.

GERİLLADA SANATIN ÖZÜNÜ YAKALADIM

Gerillaya katılmadan önce müzikle uğraşan ve piyanoda dereceye giren, gerillada da sanatsal faaliyetlerini üflemeli çalgılar ile sürdüren sanatçı gerilla Xebat Med, kıyaslamalı olarak sivil yaşamı ve gerilla yaşamındaki sanata bakış açısını ele aldı. Med,‘’Kişi insanlığını toplumsallık ile kazanabiliyor,  toplumsallık da en büyük sanattır’’ dedi. Sanatın doğa ve toplum ile ilişkisinin doğal olduğuna dikkat çeken Med, dağa geldikten sonra sanata bakışının değiştiğini, gerillada sanatın özünü yakaladığını belirtti. Sanatın dağda daha farklı olduğunu, sistem içindeki sanatın yapılış tarzının tek taraflı olduğunu, bunun nedenin de maddi ilişkilerin önde olmasına dikkat çekti. Toplumdaki bazı sanatçıların bencilliğini tatmin etmek ve gününü geçirmek, popüler olmak için sanat yaptıklarını belirten Med, kapitalist sistemin sanatı en kötü araç olarak kullandığına ve kendini bununla toplumda meşru kılmak istediğine dikkat çekerek, sanatçıların buna karşı duyarlı olması gerektiğine işaret etti.

 Sistem içerisinde oynanmış sanatla, dağdaki sanat çalışmalarının farklı olduğunu belirten Xebat, ‘’Dağ sanatı ruhsal ve duygusal anlamda toplumun aynasıdır’’ dedi. Xebat Med, dağda yapılan sanatın yapay, maddi ve toplumun aleyhine herhangi bir yönünün bulunmadığını belirtti.

Dağda oluşan Kürt sanat hareketinin sanat şehitlerinin emeğine dayandığına ve bugünlere gelindiğine dikkat çeken Xebat Med, ‘’Yıllardır verilen bu denli zorlu savaştan, bu kadar değerden kopuk bir Awaze Çiya düşünülemez’’ diyerek, ‘’Bunların sanat şehitlerinin eseri’’ olduğunu belirtti. Med,  Koma Awazê Çiya’nın yaptığı şarkı ve kliplerin izlenmesinin toplumsallıkla olan güçlü bağına dikkat çekerek, “Dağda çıkan üretimlerin sadece Awazê Çiya’nın üretimleri olarak ele almadıklarını gerillanın, toplumun, özelde de önder Apo’nun üretimleri olduğunu” söyledi. Sanatçının toplumsallaştığı takdirde, sanatçı olabileceğine vurgu yaptı.  ‘’Halk şarkılarda kendini dinleyebilmeli, filmlerde kendini izleyebileyebilmeli ve şiirlerinde kendini okuyabilmelidir’’ diyen Med, bir şarkı yazıldığında bile kişinin bunun toplumsallık ile bağını kurarak, bu duyguların kişide nasıl oluştuğunu sorgulaması gerektiğini ve bu duyguların halka ait olduğunu, ancak kişinin kendisinde toplandığını belirtti.  ‘’Bu toplumun emeğidir, sanatçı bunları hissetmelidir’’ dedi.

Xebat Med dağdaki sanatın komünal olduğuna dikkat çekerek, müzik yapma aşamasını anlattı. Bir beste yapıldığında, başta grup üyeleri olmak üzere tüm Ş. Sefkan okulu öğrencileri ile paylaştığını, belirtti. ‘’Her ne kadar o şarkıyı bir arkadaş bestelemişse de, sonunda müzik grubuna ve topluma ait oluyor’’ dedi. 

EY MÜLKÊ KURDA

Xebat Med “Ankara’nın taşına bak” adlı şarkının “Ey mülkê Kurda” adlı parça olarak değiştirildiğini ve bunu kültür üzerinde yaptıkları derin bir araştırma sonucu öğrendiğini belirtti. Bu parçanın 1930‘lu yıllarda Sait Ağayê Cizrawi tarafından bestelediğini belirterek söz ve melodisinin de Arif Cezrawi’ye ait olduğunu ifade etti.  Devletin Şark Islahat planı kapsamında, Kürtler üzerinde asimilasyon politikasını kapsamlı bir şekilde yürüttüğünü, yeme içmeden, giyim kuşama kadar Kürtler üzerinde bir asimilasyonun uygulandığına dikkat çekti. O dönemde tartışılan Kürtlerin Kürtçe ninnilerini Türkçeye çevirmek olduğunu ya da yasaklamak olduğunu ifade etti.   Med, büyük sanatın kendini bilme sanatı olduğunu vurgulayarak Hozanlığın da kendini bilme sanatı olduğunun altını çizdi.

SANATIN KALICILAŞMASI

Dağdaki sanat çalışmalarının,  üretimlerinin ve tartışmalarının yoğunlaşmalarının Kürt orjinal kültürü ve tarihsel geçmişi ile bağlantılı olduğuna dikkat çeken müzisyen Gerilla Xebat Med, üretimlerinin topluma ait olduğunu ve bazı şarkıların çok eski olmasına rağmen, günümüze kadar, gelindiğini belirtti. Bu şarkılar gücünü nereden alıyor, nasıl bu kadar uzun yaşayabiliyor ve günümüze kadar gelebiliyor diyerek, birde dönemsel olarak çıkan şarkıların olduğunu, en fazla altı ay dinleniyor olması ve daha sonra kimsenin bu şarkıyı hatırlayamamasının nedenini toplumsal olmaması ile bağlantılı olduğunu belirtti.  Sistemin en az etkilediği yer dağ olduğunu vurgulayan Xebat Med demokrat ve toplumcu sanatçıların yönünü dağa vermesini beklediğini belirtti.

KENDİNİ TANIMAYAN TOPLUMUNU DA TANIYAMAZ

Harun Amed adlı tiyatrocu gerilla da Kürt sanatçıların kendini tanımadan, toplumunu tanıyamayacağına işaret ederek,  bu yönlü çok güçlü bir yoğunlaşmanın yaşanması gerekiyor, dedi. Demokratik Modernite inşasında sanatın ve sanatçının rolü üzerine değerlendirmelerde bulunarak, Kürt toplumunun şimdiye kadar yaşadığı ve günümüze kadar kendisini taşıdığı ilkelerinin olduğunu, oluşturulan ölçüler ve açığa çıkan ahlaki değerleri yeniden zenginleştirip güzelleştirmek istediklerini söyledi. Bunu nasıl bir estetik bakış açısı ile ele alacağız, hangi şekilde güçlendireceğiz ve yeni inşa sürecinde nasıl yer alacağız, anlamında bir savaşın yürütüldüğüne dikkat çekti.  Kürt tiyatrosu için örnekler vermek istediğini belirten Amed, Kürt sanat hareketinin kendini yeniden yaratma ve zenginleştirme çabalarının önemli olduğuna dikkat çekti. Kürtler adına yapılan kültür sanatın Kürtleri yansıtmadığını belirten Amed,  ‘’Kültür ve sanat çalışmalarını Kürt tarihinde ve halkların tarihinde yaşananları, rafine bir hale getirerek, duruluyor ve güncelleştiriyoruz’’dedi. Kürt kültürü üzerindeki en büyük tehlikenin kültürel soykırım olduğunu belirten Amed, Kürt kültür ve sanat çalışmasını yürütmek isteyenlerinde farkında olmadan asimilasyona hizmet ettiklerini hatırlatarak,  ‘’Böylesi bir yaklaşım açığa çıktığında, Kürt sanatçısının daha fazla kendini bilmesi gerekiyor ‘’ dedi.  Harun Amed Kürt kültürü üzerine dayatılan ve değerlerini sömürmeye çalışan tarzlara karşı esas sanat ve sanatçılık tarzlarının açığa çıkması gerektiğini belirtti.