Dilin endazesi kaçınca…-Veysi Sarısözen

Dilin endazesi kaçınca…-Veysi Sarısözen

Başbakan Erdoðan “biz Ýmralı’yla görüşmeyi terörle mücadelede başarılı olmak için yürütüyoruz” mealinde konuşunca, “ne yapsın, fakir, Ýmralı sürecini kendi tabanına benimsetmeye çalışıyor” deyip, geçiyoruz.

Yani madem “müşavereden müzakereye geçiş” ihtimali belirdi, o halde “dilimizi tutalım” diyoruz.

Ama Başbakan’ın Başdanışmanı Yalçın Akdoðan’ın konuşmaları Erdoðan’dan farklı. O, şu sıralar “kendi tabanına” hitap etmiyor, PKK’nin içine hitap ediyor! Hatta öyle bir hitap ediyor ki, okuduðunuzda, “bu adam acaba PKK içinde var olduðu iddia edilen bir Kandil karşıtı ‘fraksiyonun’ adamı mı?” diye düşünüyorsunuz.

Bakın Başdanışman ne demiş?

“Karayılan’ın açıklamalarını afaki gördüm. Abdullah Öcalan’ın iradesine karşı bir tavır sergiliyor.”

Vay canına…

Başdanışman Akdoðan, sanırsınız “Öcalan yanlısı bir PKK’li” ve “Karayılan’a karşı Öcalan’ın iradesini” savunuyor…

Karayılan Abdullah Öcalan’ın “iradesine karşı bir tavır sergiliyormuş…”

Ýnanılır gibi deðil, PKK önderinin “iradesini” 13 yıldır bir “tecrit adasında” esaret altında tutana bakın siz. Esaret altında tuttuðu “iradeyi”, bu “iradeyi” özgürleştirmek için kelle koltukta savaşan Karayılan’a karşı savunmaya yelteniyor. Başdanışman Akdoðan Öcalan’ın “iradesini”, o “iradeyi” hapiste tutarak “alkışlıyor”, KCK Yürütme Konseyi Başkanı, Öcalan’ın iradesini özgürleştirmek için savaşarak, o iradeye karşı tavır almış oluyor.

Bu zavallı iddia, kafa karışıklıðı denmeye bile layık deðil.

Sen PKK önderinin “iradesini” Karayılan’a karşı “savunma” numarası yapacaðına, bu “iradenin” koşullarını “müzakere sürecinde” özgürleştirmek üzere adım atsana… Örneðin, seninle aynı gün “AKP iktidarında Öcalan’a ev hapsi olmayacak” diyen Başbakanına, bir Başdanışman olarak “Karayılan’ın karşı tavır sergilediði ‘iradeyi’ biz özgürleştirelim“ diye akıl” versene…

Ama hayır. Başdanışman cin fikirli. “PKK kolektif önderliðini” aklı sıra birbirine düşürmeye, Öcalan’ı Karayılan’a, Karayılan’ı Öcalan’a karşı “enstrümanlaştırmaya” çalışıyor. “Entegre” yani… Tepeden tırnaða “entegre”…

Başdanışman bir de “Karayılan’ın açıklamalarını afaki gördüm” demiş.

Şimdi insafla konuşunuz: Sizce neredeyse yarım yüzyıldır kader birliði etmiş insanları “birbirine düşürme” gayretiyle konuşmak mı “afaki”, yoksa, “şu anda bir müzakereden deðil, bir müşavereden söz edebiliriz, önderliðin koşulları iyileştirilmedikçe ve sürece PKK ve onun savaş güçleri de katılmadıkça, aynı zamanda masaya Hükümet resmen oturmadıkça, müşavereden müzakereye geçiş söz konusu olmayacak” diye özetleyeceðimiz bir görüşü savunan Karayılan mı “afaki”…

Başdanışman, PKK’nin bu “kilit görüşünün” yanına bile yanaşamıyor. “Afaki” konuşuyor. Örneðin PKK’nin de Ýmralı sürecine dahil olma talebine açıkça karşı çıkamıyor. Çıkamaz. Buna AKP de, MÝT de, devlet de karşı çıkamaz.

“Nereden biliyorsun, sen de ‘afaki’ konuşma” derseniz, ben de size, “bunu ben söylemiyorum, Başbakan bizzat söylüyor” derim. Gerçekten de Başbakan, Başdanışmanının “afaki” dediði görüşü resmen kabul ettiðini açıkladı bile. PKK’nin de katıldıðı Oslo türü bir görüşme olur mu, diyenlere, “olabilir, Oslo olmaz da başka bir yer olabilir” yanıtını verdi.

Başdanışman Akdoðan “Karayılan Öcalan’ın iradesine karşı tavır sergiliyor” tezini neye dayandırıyor? Çok açık; “PKK’siz Ýmralı süreci olmaz” görüşünden hareketle, Başdanışman Karayılan’ın Öcalan’a “itiraz ettiði” yalanını uyduruyor. Karayılan’ın bu tezini “Öcalan’ın iradesine karşı tavır sergilemek” olarak çarpıtıyor.

Peki şimdi ne oluyor?

Karayılan’ın “PKK’siz Ýmralı süreci olmaz” tezi, bizzat Başbakan tarafından kabul edilmiş oluyor.

Böylece, “PKK’siz Ýmralı süreci olmaz” tezinin, Öcalan’ın “iradesine” karşı deðil, Başdanışmanın “PKK’siz Ýmralı süreci” hayaline karşı bir “tavır” olduðu ortaya çıkıyor.

Yani Başdanışman “PKK’siz Ýmralı süreci”ne itiraz eden Karayılan’la Öcalan’ı “karşı karşıya getireyim” derken, kendisi “evet, PKK’siz Ýmralı süreci olmaz” noktasına gelen Başbakanıyla “karşı karşıya geldi.”

Ama hepsi bu kadar deðil…

Bir de şu var: Başdanışman Yalçın Akdoðan, bir “akademisyen”…Yani “danışmanlık hizmeti” verdiði Başbakan gibi, “Kasımpaşa’nın top sahalarından” devletin başına gelmiş bir “afili” deðil. Okumuş, yazmış, üniversite sıralarında dirsek çürütmüş bir aydın. Doktora yapmış, Doçentlik ünvanı kazanmış, hem de Ýngilizce bilmekte…

Siz böyle bir insandan nasıl bir “dil” beklersiniz?

“Dil” deyince şu moda “barış dili”, “empati dili”, “yapıcı dil” filan demiyorum…

Başdanışmandan, yaşadıðımız en zorlu, en hayati mesele tartışılırken beklenen dil, besbelli ki, hepimizin, normal insanların, aklı başında yurttaşların, birbirleriyle “anlaşmak” için her yerde herkesin kullandıðı bir dil olmalı deðil mi?

Ama öyle deðil.

Başdanışman Yalçın Akdoðan KCK Başkanı Karayılan’la “argo” konuşuyor.

Ne diyor? Aynen şöyle diyor: “Karayılan'ın açıklamalarını afaki gördüm. Abdullah Öcalan'ın iradesine karşı bir tavır sergiliyor. Öcalan'a racon kesiyor.”

Şimdi bu “racon kesme” lafına bir bakalım.

Türk Dil Kurumu sözlüðü bu “racon” kelimesinin “argo” bir kelime olduðunu yazıyor. Açın bakın.

Peki “argo” kelimesinin ne anlama geldiðini aynı sözlük nasıl açıklıyor? Resmi Türk sözlüðünden aktaralım:

“Her yerde ve her zaman kullanılmayan veya kullanılmaması gereken çoklukla eðitimsiz kişilerin söylediði söz veya deyim. Serserilerin, külhanbeylerinin kullandıðı söz veya deyim.”

Aynen böyle…

Demek ki, “racon kesmek” deyimi “argo” bir deyimmiş ve “argo” deyimler, “her yerde her zaman kullanılmaması gereken, çoklukla eðitimsiz kişilerin söylediði, ya da serserilerin, külhanbeylerinin kullandıðı söz veya deyimmiş” ve Başbakan’ın Başdanışmanı, Karayılan’la tartışırken, “her yerde her zaman kullanılmaması gereken, çoklukla eðitimsiz kişilerin söylediði, ya da serserilerin, külhanbeylerinin kullandıðı” “argo” diliyle konuşmuş…

Olmaz.

Böyle olmaz.

Baylar, “keşhanede” külhanbeyi aleminde deðil, ülkenin kaderini çizecek olan bir müzakere ortamında konuşmaktasınız.

Muhatabınıza saygılı ve “dilinize” mukayyet olun!