Direnen Sarıgöl halkı: Burada doğduk, burada öleceğiz!

AKP’li Gaziosmanpaşa Belediyesi’nin kentsel dönüşüm zorbalığına karşı kendi deyimleriyle “13 Spartalı” gibi direnen Sarıgöl Mahallesi'nden 13 aile, “Burada doğduk, büyüdük ve burada öleceğiz” dedi.

İstanbul’da AKP’li belediyelerin kentsel dönüşüm zorbalığı sürüyor. Rant uğruna İstanbul’da yıkılmadık mahalle bırakmayan AKP yönetimindeki belediyelerden Beyoğlu Belediyesi Okmeydanı’nda Fetihtepe Mahallesi halkını zorla evlerden tahliye etmek için 1 aydır elektriksiz, susuz ve doğalgazsız bırakırken, Gaziosmanpaşa Belediyesi ise yıllardır gözünü diktiği Sarıgöl Mahallesi’nde evini vermemek için direnen 13 aileden biri olan Özcan Ailesi'nin evini usulsüz biçimde yıktı. Ev sahibi Kerim Özcan’ın evi için yıkım hakkında verilen yürütmeyi durdurma kararının kaldırılmasını fırsat bilen belediye yetkilileri, istinafa yapılan itiraz sonucunu beklemeden, tüm itirazlara rağmen yıkımı gerçekleştirdi. AKP’li Gaziosmanpaşa Belediyesi’nin Başkan Yardımcısı Ahmet Bülbül ve Kentsel Dönüşüm Müdürü Mahmut Ersin Gökalp öncülüğünde yapılan yıkımda, mahkemeye giden Özcan’ın kiracısı Ahmet, eşyaları ve akvaryumda beslediği balıklarıyla birlikte evden zorla çıkarıldı. Bu keyfi uygulamaya tepki gösteren kiracı, kendisi evde yokken polis ve zabıtanın kapıyı çilingire açtırarak eşyaların bir bölümünü çıkarttığına dikkat çekti. Önceki gün gerçekleşen yıkım sırasında belediye yetkilileri arasında da kısa süreli bir gerginlik yaşandı. İstinafa yapılan itirazın değerlendirilmesi bayram sonrasına bırakılırken, Özcan’ın bütün çocukluğunun geçtiği evinin hatıra dolu duvarları hiç yaşanmamış gibi peş peşe kepçe darbeleriyle yıkıldı.

Bu kanunsuz yıkım sonrası evleri yıkılmayan diğer 12 aile, sıranın ne zaman kendilerine geleceğinin tedirginliğini yaşıyor. AKP’li Gaziosmanpaşa Belediyesi’nin kentsel dönüşüm zorbalığına karşı yıllardır direnen ve idari mahkemelere ve Danıştay’a açtıkları davaların hepsini kazanan aileler, komşularının evlerinin molozları arasında yaşamaya mahkûm ediliyor. Tepelerinde giderek gökdelenlerin yükseldiği evlerini terk etmemeye kararlı olan 13 aile, yaşadıklarını ANF’ye anlattı.

‘KABUL ETMEYECEĞİZ'

Evi usulsüzce yıkılan Kerim Özcan, bu zulmü mahkemeye taşımaya hazırlanıyor. Henüz yürütmeyi durdurma kararının kaldırılmasına istinafta yaptığı itirazın sonucu beklenmeden evinin yıkıldığına dikkat çeken Özcan, “Yıkıma geldikleri gün İstanbul 6. İdare Mahkemesi’ne tekrar başvurdum. Ama kararı beklemeden, ben yokken, kiracımı evden çıkarıp evimi yıktılar” dedi. İdare Mahkemesi’nin itirazın değerlendirmesini bayram sonrasına bıraktığını aktaran Özcan, belediyenin bu hukuk tanımazlığını kabul etmeyeceğini, tazminat davası açacağını vurguladı. Doğma büyüme Sarıgöl Mahallesi’nden olduğunu anlatan Özcan, “Ben 1977 doğumluyum ve doğduğumdan beri buradayım. Belediye ile anlaşmama yapmama rağmen gelip evimi yıkıyorlar. Polisler bile Gaziosmanpaşa Belediye Başkan Yardımcısı Ahmet Bülbül’ün emriyle hareket ediyor. Kimse vatandaşı korumuyor yani. Ben anlaşma yapmışım, nasıl beni zorla buradan çıkartabilirsin ki? Yani burası bizim tapulu yerimiz. Resmen ben yaptım oldu mesajını veriyorlar. Bunu kabul etmek mümkün değil” diye tepki gösterdi.

‘HAYATIMA KASTETTİLER’

Doğma büyüme Sarıgöl’lü olan 60 yaşındaki Mustafa Kemal Arslan, 2013 yılında Sarıgöl Mahallesi’nin “riskli alan” ilan edilmesiyle huzurlarının bozulduğunu anlattı. Bugün molozlar içinde kalan mahallede bir zamanlar market işlettiğini anlatan Arslan, şimdi ise bir tek evinin kaldığını söyledi. Davaları teker teker kazanmalarına rağmen belediyenin baskısının bitmediğini belirten Arslan, evini tahliye etmesi için Ramazan ayında elektriğini ve suyunu kestiklerine dikkat çekti. Arslan, o süreçte yaşadığı mağduriyeti şöyle anlattı:
“Oruç tutuyorduk ancak abdest alacak suyumuz yoktu. Abdest almıyoruz, namaz kılamıyoruz, leş gibi kokuyoruz. Cuma namazına gidemiyoruz. Ben ağır şeker hastasıyım. Günde üç defa insülin vurmak durumundayım. Elektrik olmayınca insülinimi koruma imkanım yok. İnsülinlerim 24 saatte çöp oldu. Sırf bu yüzden kaç defa şeker komasına girdim. Ben aynı zamanda enfeksiyon hastası ve yüzde 51 engelliyim. Buzdolabımdaki ne kadar erzağım varsa hepsi çöp oldu. Benim hayatıma kastetti bunlar. Bir de evleri yıkmadan önce çatılardan indirdikleri asbestlerin üzerini sararak evlerimizin yakınında bıraktılar. Gelip almadılar, oysa hepsi kanserojen. Sağlığımızı da hiçe sayıyorlar. Ben emekli adamım, öyle her gün hastaneye gidecek param yok. Tencerede pişirip kapağında yiyen insanlarız. Aylık 2.750 TL maaş alıyorum. Kendine yüzde 40 zam koyan adam, bana da bunu nasip ediyor.”

‘ASIL RİSKLİ ALAN ŞİMDİ GÖKDELENLERİ YAPTIKLARI DERE YATAĞI’

Mahallenin zemini kayalık olmasına rağmen belediyenin binbir çeşit oyunla burayı önce riskli alan, o tutmayınca da riskli yapı ilan ettiğine işaret eden Arslan, 17 Ağustos depremini burada yaşadığını ancak evinde tek bir çatlak oluşmadığını anlattı. Mahallenin İstanbul'un en sağlam zeminine sahip olduğunu vurgulayan Arslan, “Yarım metre kazsanız granit taş çıkar. Şu binalar yapılırken mavi gök taşları çıktı altından. Bu raporlarla da belgelendi. Ama şu anda gökdelenleri dere yatağına yapıyorlar, asıl riskli alan orası” dedi. Komşularının kimisinin rızayla, kimisinin çevik kuvvet zoruyla mahalleyi terk ettiğini anlatan Arslan, “Gemiyi önce fareler terk ediyor. Farelerin peşinden seslenecek halimiz yok” diye konuştu.

Burada doğduğunu, ömrünü burada geçirdiğini ve buradan cenazesinin çıkmasını istediğini kaydeden Arslan, “Başka bir beklentim yok. Anam, babam, kardeşlerim hep buradan göçtü gitti. Bütün yaşanmışlıklarımız burada. Yani burası bizim habitatımız. Bütün çocukluğumuz, eğitim hayatımız, gençliğimiz, evliliğimiz, çoluk çocuğa kavuşmamız hepsi burada oldu. Ve şimdi binalar yükseliyor. Biz onlardan bir talepte bulunmadık. Onlar kendi kendilerine gelin güvey oldular. Bir şey istemiyoruz ama geliyorlar bize maydanoz oluyorlar. Gölge etmesinler başka ihsan istemem” vurgusunda bulundu.

‘AKŞAM SİLAH SIKILIYOR’

Ali Baran, 55 senedir bu mahallede yaşadığını belirterek, yürütmeyi durdurma kararı olduğunu ve sonuna kadar mücadele edeceklerini söyledi. Yıkım öncesi mahalleye kömür dağıttığını anlatan Baran, ancak geriye sadece hatıraların kaldığını ifade etti. Evlerini terk etmeleri için çeşitli baskılara maruz kaldıklarını belirten Baran, “Akşam silah sıkılıyor ve molotof atılıyor. Yıkıma gelecekler diye sürekli tedirginlik içindeyiz. Her gün nöbet tutuyoruz” dedi. Bu zulme karşı direnmeye kararlı olduklarını vurgulayan Baran, “Biz evimizi kimseye vermeyeceğiz. Ömrümüz yettiğince bu mahalleyi koruyacağız” diye konuştu.

 ‘HAYATIMIZ ZEHİR OLDU’

Evi usulsüzce yıkılan Kerim Özcan’ın akrabası olan Muammer Özcan, Makedonya’dan 3 yaşında Türkiye’ye geldiğini ve o gün bugündür bu mahallede yaşadığını anlattı. Ailesiyle 1961 yılında buraya geldiklerinde mahallede yol bile olmadığını belirten Özcan, 1 yıl kirada oturduklarını, daha sonra kendi evlerini inşa ettiklerini söyledi. Yıllardır huzur içinde yaşadıkları mahallede kentsel dönüşüm zorbalığıyla hayatlarının kabusa döndüğüne işaret eden Özcan, şunları kaydetti: “Tabii ki ekonomik olarak çok huzurlu değildik. Yani hep fakirdik, işçi sınıfının bireyleri olarak yaşıyorduk. Fakat en azından kentsel dönüşüm, rantsal dönüşüm denilen şeyi bilmiyorduk. Vergimizi veriyorduk. Vatandaş olarak üzerimize ne düşüyorsa yerine getiriyorduk ama 2012-2013 yılında mahallemiz bu kentsel dönüşüm kapsamına girmeye başladıktan sonra hayatımız zehir oldu. Şu anda evlerimizi gördünüz. Sosyal yaşantımız da mahvoldu. Benim küçücük torunlarım var, buraya gelemiyorlar. Çünkü taş yığınlarının içerisinde yaşıyoruz. Neredeyse ailemizden, eşimizden ayrıldık. Eşimiz başka yerde, çocuğumuz başka yerde. Şu anda tek başıma kalıyorum. Arkadaşımızın da söylediği gibi çocukluğumuz, gençliğimiz, yaşlılığımız burada geçti ve burada ölmek istiyoruz.”

 Güvenli bir sözleşme olmadan ve hak edilişleri verilmeden hiçbir yere gitmeyi düşünmediğini vurgulayan Özcan, tek taraflı ve bütün yetkileri belediyeye devreden muvafakatnameyi kabul etmelerinin mümkün olmadığını kaydetti. Kiraların en düşüğünün 4.000 TL olduğu bir ortamda, bu muvafakatnameye göre kira parası olarak sadece 1.100 TL verildiğine işaret eden Özcan, “3.250 TL emekli maaşı alıyorum. Kiraya çıkmama imkan yok zaten. Yani ne yiyeceğiz, ne içeceğiz? Taş mı yiyeceğiz? Buradaki yıkılan molozları mı yiyeceğiz? Dolayısıyla o şekilde yaşamamız mümkün değil” diye tepki gösterdi.

‘BABAM HAMALLIK YAPARAK BU EVİ İNŞA ETTİ'

Mahallede 1966’dan beri yaşadığını belirten Elif Kuruçay, babasının gündüz hamallık yaparak, gece de fabrikada bekçi olarak çalışarak çok zor şartlarda bu evi inşa ettiğini anlattı. Bu evin babasından yadigar olduğunu ifade eden Kuruçay, bu zorbalığı kabul etmeyeceğini vurguladı. Bugün resmen molozlar arasında yaşamaya mahkûm edildiklerini dile getiren Kuruçay, “Benim sağlığımı, can güvenliğini düşünen insan önce gıdadan başlar. Yiyecekten başlar. Sudan başlar. Ekmekten başlar. GDO'lu, hormonlu yiyeceklerden başlar. Benim gerçekten can güvenliğimi düşünen insan silahlanmayı önler. Herkesin istediği gibi silah atmasını engeller. Uyuşturucuyu engeller, yasaklar. Benim can güvenliğim öyle korunur. Benim evimde hiçbir can güvenliği tehdidi yok. Burası riskli yapı kapsamında değil. O kadar şiddetli deprem oldu, biz hissetmedik ama kentsel dönüşümün depremden çok çok yüksek şiddetini hissediyoruz” dedi.
Kentsel dönüşüm kararı çıktıktan sonra hiç huzurlarının kalmadığını, psikolojik şiddet içinde yaşadıklarını vurgulayan Kuruçay, “Korkuyla yatıyoruz, korkuyla kalkıyoruz. Ben gidip de şu beton yığınları arasında yaşamak istemiyorum. Bilmediğim insanlarla niye yaşayayım o çatı altında? Ben niye kendi evimden zorla çıkıp da oradaki evde kiracı durumuna düşeyim, aidata bağlanayım? Benim evimi zorla alıp bana zorla satmaya çalışıyorlar. Benim burada anılarım var ama onlar bunu anlamıyorlar, her şeyleri para ve rant” diye tepki gösterdi.

‘BURASI KİMSENİN BABASININ ÇİFTLİĞİ DEĞİL!’

Özlem Şahin, 2016’dan beri bu mahallede oturduğunu belirtti. Banka kredisi çekerek bu evi aldığını anlatan Şahin, evi riskli olmadığı halde belediye tarafından resmen yıldırma politikasına maruz bırakıldıklarını söyledi. Yürütmeyi durdurma kararının verildiği gün polis ve zabıta ekiplerinin gelip çilingir ile kapısını açtırmaya çalıştıklarına dikkat çeken Şahin, sürekli bir psikolojik şiddet içinde olduklarını ifade etti. “Ben uyuşturucu satmıyorum, kimseyi öldürmedim ama evime çevik kuvvet ile birlikte geliyorlar” diye tepki gösteren Şahin, “Vergimi alıyorlar her sene. Ama işleyişe gelince yok. Kimse kusura bakmasın, kimsenin babasının çiftliği değil burası. Kaybedecek bir şeyim yok bu saatten sonra. Nereye kadar giderse gitsin. 72 yaşında annem var evde. Bir yere giderken gözüm arkada kalmıyor. Çünkü komşularım var” diye konuştu.

’13 SPARTALI GİBİ DİRENİYORUZ!’

Sarıgöl Mahallesi Koruma ve Yardımlaşma Derneği Başkanı Dilek Sevgen de doğma büyüme mahalleli. Bugün 13 aile olarak verdikleri mücadeleyi, “13 Spartalı gibi direniyoruz” diye özetleyen Sevgen, açtıkları tüm davaları kazanmalarına rağmen zulmün ve baskının sürdüğüne dikkat çekti. Sarıgöl Mahallesi 2013’te “riskli alan” ilan edilmeden yıkımların başladığına dikkat çeken Sevgen, bu süre içinde toplam 254 parselin yıkıldığını anlattı. Belediyenin birçok mahalleliyi ikna ederek, bütün yetkinin kendilerine verildiği muvafakatname imzalattığını söyleyen Sevgen süreci şöyle anlattı: “Belediye tarafından GOPAŞ diye bir firma kurulmuştu. İnsanları ikna etmek için çağırdılar. O dönem de belediye AKP'nin elindeydi ancak belediye başkanı farklıydı. Risk alanı ilan edildikten sonra mahalleli olarak toplandık, ne yapabiliriz diye. Çünkü burada deprem yönetmeliğine uygun yapılmış evler de var. Riskli alan kararını 2014’te Danıştay’a taşıdık. İlk kez riskli alan ilan edildikten sonra 100’ün üzerinde kişi Danıştay’da dava açmıştık. Bu süreç 2017 yılına kadar sürdü ve bu karar iptal edildi. Ancak iptal kararı henüz bağlanmadan aynı bölge 2015’te tekrar riskli alan ilan edildi. Buna karşı da tekrar dava açtık ve onu da kazandık ama bu sefer Danıştay bu sefer birinci kararda olduğu gibi bütün bölge için değil, sadece dava açanlar lehine yıkım kararını iptal etti. Bu da çok garip bir sonuç ortaya çıkardı çünkü 5 katlı bir binanın birinci katında oturan dava açanlar için riskli alan kararı iptal edilirken, mesela aynı binanın dördüncü katında oturup dava açmayanlar için orası riskli alan olarak kaldı” dedi.

‘DAVALARI KAZANDIK AMA EZİYET SÜRÜYOR!’

Davayı açanlar lehine karar iptal edildikten sonra bu defa da Gaziosmanpaşa genelinde 12 mahalleyi kapsayan acele kamulaştırma kararı verildiğine dikkat çeken Sevgen, o dönem 12 mahalleden 5’inin bir araya gelip bu karara karşı dava açtıklarını ve onu da kazandıklarını aktardı. Plan iptal ve Riskli Yapılar hakkındaki iptal davalarını da kazandıklarını ama buna rağmen eziyetin sürdüğünü vurgulayan Sevgen şöyle konuştu: “Bu yöntemi Fikirtepe ve Tozkoparan’da da uyguladılar. Riskli yapı konusunda çok baskı yapamadıkları için yeni bir yönetmelik çıkardılar ve 6/A maddesi üzerinden binaların depreme dayanıksız ve yıkılmaya müsait çürük yapılar olduğunu iddia ederek yıkmaya çalışıyorlar. Oysa binalarımızın sağlam olduğuna dair İstanbul Teknik Üniversitesi tarafından hazırlanmış raporlarımız var. Hatta bu raporlarda binaların güçlendirmeye gerek olmadan korunabileceği bile tespit edilmiş durumda. Şu karşıda gördüğünüz kayalıklardan oluşuyor buradaki zemin. Belediyenin numune almasına da izin vermiyoruz çünkü onlar aldığı zaman sağlam da olsa direkt çürüğe çıkartıyorlar. Hatta yıkılmış binalardan numune örneği alıp binayı sonra çürük çıkartıyorlar. Halbuki yapıların çoğu beş on senelik, deprem yönetmeliğine uygun yapılmış yapılardı. Numune vermediğimiz için bir de bizi savcılığa verdiler.”

 ‘BABAMI BU YÜZDEN KALP KRİZİNDEN KAYBETTİM’

Belediyenin evvelsi gün yaptığı yıkımın ilk usulsüz yıkımı olmadığına işaret eden Sevgen, daha önce de davalık olan bir komşularının evini henüz dava sonuçlanmadan yıktıklarını belirtti. Davalı olmalarına rağmen Şubat ayında bütün parsellere tebligat gönderildiğini anlatan Sevgen, daha sonra elektrik, su ve doğalgazlarının kesildiğini anlattı. Bu süreçte çok zor günler yaşadıklarını ifade eden Sevgen, bu kentsel dönüşüm zorbalığı nedeniyle babasını kalp krizinden kaybettiğini, günlerce elektriksiz, susuz, doğalgazsız kaldıklarını, yıkım korkusuyla ağır bir depresyona girdiğini, 15 gün hastanede tedavi gördüğünü söyledi. Evde 72 yaşındaki annesiyle yaşayan Sevgen, dava süreçlerinin devam ettiğini ve ne olursa olsun belediyenin bu zorbalığına teslim olmayacaklarını vurguladı.

 KİBRİT KUTULARINDA TECRİT HAYATI

Dilek Sevgen’den önce derneğin başkanlığını yapan mahalle sakinlerinden Cemile Bozkurt, son 9 senedir bu kentsel dönüşüm belasıyla uğraştıklarını vurguladı. İsmi kentsel dönüşüm olan rantsal dönüşümlerin vatandaşları düşünerek yapılmış projeler olmadığını kaydeden Bozkurt, “İnsanları tek katlı, güzel bahçeli evlerinden kopartıp, kibrit kutularının içine sokup orada tecrit hayatı yaşamaya zorluyorlar. Zaten çok zor olan ekonomik şartlarda insanları borçlandırarak daha da çıkmaza sürüklüyorlar. Yani insanları resmen açlığa, parasızlığa zulme terk ediyorlar. Bunun başka bir ifadesi yok. Çık da nereye çıksın insanlar? Bugün Gaziosmanpaşa'da hiç beğenmediğiniz bir evin kirası 5.000-6.000 lira olmuş. Asgari ücret 5.500 lira oldu, bu parayla nasıl kira vereceksin? Dalga geçiyorlar adeta” dedi.