Dışpolitikanın iflası, ve çıkıştan önceki sapak -Veysi Sarısözen

Dışpolitikanın iflası, ve çıkıştan önceki sapak -Veysi Sarısözen

Mısır’da olan bitene ister darbe deyin, ister demeyin, durum değişmiyor. Orada büyük güçlerin dediği oldu. Halkın devrimini önce Mursi çalmıştı, şimdi “büyük hırsız” “küçük hırsızı” soydu. Hepsi bu. Ama Mısır devriminin güçleri yerli yerinde duruyor.

Bu güçler yalnız Tahrir meydanında toplananlardan ibaret değil, Adeviyye meydanında toplananlar da Mübarek rejimine karşı başlayan devrimin güçleri. Nasıl ki, Tahrir meydanındaki güçler orduyu ve başındaki Sisi’yi alkışladıkları için devrimin güçleri olmaktan çıkmıyorsa, Adeviyye meydanındaki güçler de Müslüman Kardeşleri ve başındaki Mursi’yi destekliyor diye “Mübarek rejimine” karşı başlayan devrimin güçleri olmaktan çıkmıyorlar

Onları ordu-Sisi ve Müslüman Kardeşler-Mursi parçalıyor, birbirine düşürüyor… Bu milyonların devrimi bir Mursi’nin eline geçiyor, bir Sisi’nin. Ama devrimin muazzam kitlesel tabanı iki meydanda parçalansa da, bütün canlılığı ile ayakta…

Parlamenter “hırsızlığa” da, “darbesel” hırsızlığa da karşıyız ve Mısır devriminden ve o devrimin güçlerinden yanayız.

O halde...

O halde Türk Hükümetinin de, onun “ana muhalefetinin” de Mısır siyasetine karşıyız. Hükümet “Hırsız Mursi’yi”, “ana muhalefet” “Hırsız Sisi’yi” destekliyor. Biz hırsızlara karşı halkın yanındayız. 

Bu tamam. Geriye şu kalıyor: 

Hükümet Mısır’daki çizgisiyle tam bir çıkmaza girdi. Artık Türk dışpolitikası yalnız çıkmazda değil. Tamamen iflas etti. Irak’ta Tarık Haşimi “atına” oynadı, adamcağız ipten canını Türkiye’ye sığınarak zor kurtardı. İlk başlarda ailecek tatile çıktığı Esad, bir anda  Selefilerin ve El Kaidecilerin ayaklanmasıyla dünya ölçeğinde yalnızlaştı. Türk dışpolitikasının başları, “araya girip” Esad’ı kurtaralım derken, rejim Lazkiye civarına sıkışıp kaldı. Bunu gören Hükümet çark edip, bu defa sınırlarını silahlı muhalefetin en kanlı kesimlerine açtı. Açtı açmasına da, rüzgar yeniden ters döndü; şimdi Hükümet Esad’ı “hemen devirelim” diyen birkaç körfez ülkesiyle dünyada yalnız. Bu arada Tunus’ta kurdurduğu parti rezil oldu. Altan Tan’dan öğrendik ki, meğer bir de Bulgaristan’da var olan “Türk” partisine karşı da bir  parti kurdurmuş, o da seçimlerde kepaze olmuş. Ve nihayet Mısır. Şimdi hükümet Mısır’da birkaç ülke dışında bütün dünyadan tecrit oldu.
 
Öyle bir tecrit ki, Cengiz Çandar’ın sert eleştirilerine “lümpen” yazarlar ne derse desin, artık Hükümet’in yarı-resmi organında başyazar olan Fehmi Koru, kendine has üslubuyla, önce Hükümet’i “okşayan” “uzun” bir girişten sonra, Başbakan’a uyarılar yapmaya, “iki taraf arasında arabuluculuk” önermeye, yani “benim Cumhurbaşkanım Mursi” diyen Erdoğan’a “durum kötü, çark et” uyarısı yapmakta. Koru’ya göre, Mursi’nin yeniden Cumhurbaşkanlığı hayal. En iyisi “Mursi’nin serbest bırakılması ve seçimlere gidilmesi”…
 
Ve şimdi bu “stratejik derinliğe” hızlı dalmanın sonucu “vurgun yiyen” hükümet, birden bire yeni bir “Ermenistan meselesi” yaratmak üzere. Ansızın, “tim ve takım” düzeyini aşmayan askeri güçlerle Azerbaycan’da düzenlenecek olan “ortak askeri tatbikat” büyütüldü ve sanırsınız ki, bu gülünç “güç gösterisiyle” Ermenistan’a “gözdağı” verildi. Dış politikadaki iflas karşısında “iç kamuoyuna” yönelik birisi Dışişlerine, diğeri Genelkurmay’a ait iki “açıklama” ile “moraller düzeltilmeye” çalışıldı.
 
Ve işte tam bu sırada bir “torba” yasayla, Hükümet, Dışişleri bürokrasisindeki “sistemi” bypass eden bir yasa çıkardı ve bu yasaya göre şimdi “büyük strateji uzmanı ve dünyanın en başarılı Dışişleri Bakanı” Davutoğlu, istediği kişiyi, diyelim ki, bir tarikat imamını önce bir ülkeye Büyük Elçi olarak atayacak ve ardından bu “sembolik Elçi”, sanki gerçekten Elçiymiş gibi Büyük Elçilik ünvanını “koruyacak”, öyle olunca da Dışişleri Bürokrasisinin başına bu “hariciyeci” olmayan AKP militanları getirilecek…
 
AKP’de panik var. TMMOB ile ilgili yasa da, Dışişleriyle ilgili yasa da bu paniğin sonucunda yapılan büyük yanlışlar…
 
Hükümet kendine gelmek zorunda…
 
Bu “düşüş” sürecine özgü olan “krizi” hiç zaman kaybetmeden Anayasa öncesi yol temizliğine girişerek aşabilir.  Düşüşten önceki son “çıkış noktası” budur. Yüzde on barajını kaldırmak, terörle mücadele yasasını iptal etmek, çoktan ıskartaya çıkmış “paşalar” da içinde, tüm KCK tutuklarını serbest bırakmak, Hükümet’i bir “darbeden” ve Türkiye’yi de “kaostan” kurtaracak en büyük irade olan Öcalan’ın özgürleşme sürecini başlatmak ve –bana kalırsa- bu dönüşümler temelinde, hemen erken seçime gitmek… Ve yenilenen Meclis’te demokratik bir Anayasa yapmak…