Doç. Dr. Esra Arsan, Kürt basınına yönelik baskılarılara ve tutuklu gazetecilerle ilgili iddianameye tepki gösterdi. ANF'ye deðerlendirmede bulunan Arsan, gazeteciliðe başladıðı yıl ile şimdiki dönem arasında baskı ve yasaklar bakımından herhangi fark görmediðini, açıkladı. Hiçbir gazetecinin çalıştıðı kurum üzerinden suçlanamayacaðına dikkat çeken Arsan, gazetecinin sadece gerçeðe sorumlu olduðunu belirtti. Arsan, anaakım medyadaki sessizliði de eleştirerek, "Tarih onların zavallı olduðunu yazacak" dedi.
'DEHŞETLE ÝZLÝYORUZ...'
Bilgi Üniversitesi Medya Ýletişim Bölümü Öðretim Üyesi Doç. Dr. Esra Arsan, 'KCK', Ergenekon, Devrimci Karargah gibi önemli ve hassas dava süreçlerinde gerçekleşen tutuklamaların anayasa, TCK, basın yasası ve Türkiye’nin imzaladıðı pek çok uluslararası sözleşmeye aykırı olarak yapıldıðını belirtti.
"Ülkemizde demokrasi, insan hakları, basın ve ifade özgürlüðü önünde Demokles’in kılıcı gibi dikilen Terörle Mücadele Kanunu kullanılarak, muhalif, alternatif, eleştirel gazeteciler, düşünürler, akademisyenler ve üniversite öðrencileri hapse atılıyor" tespitini yapan Doç. Dr. Esra Arsan, tutuklamalar için gerekçe gösterilen 'suç unsurları'nın ise 'haber yazmak, basın toplantısı izlemek, yasal siyasi parti mitinglerine katılmak, protesto gösterilerinde yürümek veya yasal parti akademilerinde ders vermek'le sınırlı olduðunu belirtti.
Ýddianamede bu örneklerden yola çıkarak hareket edildiðini ve dolayısıyla suç teşkil etmeyen faaliyetleri nedeniyle gazetecilerin halen tutuklu kaldıklarını belirten Arsan, "Terörle Mücadele Kanunu’nun tutuklama ve gözaltılara yetmediði durumlarda ise, 'sehven' uydurulan asılsız delillerle insanların çok uzun süren dava süreçleri boyunca hapiste tutuklu kaldıklarını, masumiyetleri ispatlanana kadar yıllarca ilk davalarının görülmesi için özgürlüklerinden alı konulduklarını dehşetle izliyoruz" dedi.
Özellikle iktidarın eleştirisi, devletin yanlış işlerinin gözler önüne serilmesi gibi durumları 'gazetecinin asli görevi' şeklinde tanımlayan Arsan, "Sözgelimi, Pozantı Cezaevi’nde tutuklu bulunan Kürt çocuklarına devlet işkence ve kötü muamele yapıyor. Bu haber deðeri taşır. Çünkü, öncelikle çocukların büyüklerle aynı cezaevlerinde olması yanlış. Bir de devlet bu çocukları koruyamıyor, onlara sahip çıkmıyor. Bu kamu yararı içeren bir haber deðeri taşır. Eðer bir gazeteci bunun haberini yaptı diye o gazeteci de hapse atılıyorsa ve 'terörist' damgası yiyorsa, o ülkede çok ciddi bir demokrasi, insan hakları ve basın özgürlüðü sorunu var demektir. Biz de bu baskıcı ve yasakçı rejimi yaşıyoruz maalesef" diye konuştu.
'GAZETECÝ ÝSTEDÝÐÝ YERDE ÇALIŞIR; ÇALIŞTIÐI YAYIN ORGANI ÜZERÝNDEN SUÇLANAMAZ'
Doç. Dr. Esra Arsan, gazetecilerin sadece gerçeðe karşı sorumlulukları olduðunu ifade ederek, tutuklu gazetecilerle ilgili iddianamede gazetecilerin çalıştıkları yayın organları üzerinden suçlanmalarını eleştirdi. "Bir gazetecinin sorumluluðu gerçeðe karşıdır. Yazdıðı haberin doðruluðu, dengeli oluşu, adil oluşu gazetecinin sorumluluðundadır. Haber doðru deðilse, yasalar ve etik gazeteciyi ve çalıştıðı kurumu hesap vermeye zorlar" hatırlatmasını yapan Arsan, ekledi: "Ancak, bir gazeteci şu ya da bu ideolojik arka planı temsil eden bir gazetede çalışmaktan dolayı suçlanamaz, ona önyargı ile bakılamaz, marja itilemez, terörist ilan edilemez. Sürmekte olan basın davalarına veya TMK ile ilintili davalara baktıðımızda, daha çok Kürt medyası ve sol medyada çalışan gazetecilerin tutuklandıðını görüyoruz. Eh, bu gazetecilerin iktidara muhalif olduklarını rahatlıkla söyleyebiliriz. Dolayısıyla, açılan davalar açısından çok sorunlu, ciddi hukuki ihlaller içeren bir tablo ile karşı karşıyayız."
'ÝNSAN HAYATINI GASP ETMEK DE, CÝNAYETTÝR'
Doç. Dr. Esra Arsan, AKP Hükümeti'nin anti-demokratik uygulamalarını, gazeteciliðe başladıðı ilk yılları örnek göstererek, şöyle deðerlendirdi: "Gazeteciliðe başladıðım 1980 sonrası ile bugünü kıyasladıðımda, darbe döneminin baskıcı, yasakçı zihniyetiyle bugün arasında bir fark göremiyorum. 1980 sonrasında asker karşıtı, Genelkurmay karşıtı yazı yazmak yasaktı. Ama 1983 sonrası hükümetler eleştirilebiliyordu. Belediye ve bürokrasideki yolsuzluklar yazılabiliyordu. Deðişen ve dönüşen ekonomik/finansal yaşama ilişkin çok aðır eleştiriler yapılabiliyordu. Hayali ihracat haberlerini ve IMF karşıtı haberleri hatırlayın. Özellikle Bankacılık sisteminin deðişmesi ve yeni burjuvazinin oluşma dönemi olan 1980’lerde Turgut Özal’ın eşi Semra Özal için 'Lale Devri' haberleri yapılabiliyordu. Polisin işkenceleri dergilere kapak olabiliyordu. '90’larda ise Genelkurmay’ın baskıcı yasakları nedeniyle Güneydoðu’da yaşanan köy boşaltmalar, faili meçhul cinayetler, adam kaçırmalar, gazeteci öldürmeler haber olamıyordu. Ama, yine de, bunları bir şekilde yazmaya cesaret eden Kürt ve Türk gazeteciler oldu. '90’larda gazeteciler şimdilerde ortaya çıkan derin devlet ilişkileri ve işbirlikleriyle faili meçhul cinayetlere kurban gidiyorlardı. Bugün ise gazetecileri susturmak için hapse atıyorlar; öldürmüyorlar. Ama bir insan hayatını haksız yere uzun süre gasp etmek, rehin almak da bir tür cinayettir aslında. Bu nedenle, ben aslında bugün yaşananları gazetecilik ve gerçeðin yazılabilmesi açılarından çok daha kötü görüyorum. Yolsuzluk yazılamıyor, insan hakları ihlalleri yazılamıyor, iktidarı eleştiren gazeteciler hapse atılıyor ve bunlar yapılırken 'bizim bir amacımız var –ki bu da askeri vesayetten kurtulmak olarak nitelendiriliyor- bu amaç için yer yol mübah' anlayışı güdülüyor. Bence bu noktada amaç, aracı da sonucu da meşru kılmaz. Ýnsan hayatları ve özgürlükler rehin alınarak yapılan hiçbir girişim olumlu da olamaz."
'TARÝH, ANAAKIM MEDYANIN ZAVALLI OLDUÐUNU YAZACAK'
Arsan, Kürt ve muhalif gazetecilerin üzerindeki baskıya, anaakım medyanın ise sessiz kaldıðını vurguladı. "Bence tarih bu dönem için anaakım medyanın baskıcı bir korku rejimi ve maddi baskılarla köşeye sıkıştırılmış çok zavallı bir durumda olduðunu yazacak. Ancak, tarih bu duruma karşı kayıtsız kalan, insan hayatları harcanırken, gencecik gazeteciler, öðrenciler hapislerde yatarken sesini çıkartmayan halkımızın kötü bir sınav verdiðini yazacaktır" dedi.
'Anaakım medyadan çok medya tüketicisini suçladıðını' kaydeden Arsan, "Bu sessizliðin, iktidarın yanlış işlerinden hiç rahatsız olmayan ve hatta buna göz yumarak çıkar saðlamaya çalışan müşterici siyasetçi-oy veren ilişkisinden büyük hicap duyuyorum" ifadelerini kullandı.
ANF NEWS AGENCY