Doðu aðlarken Batıda bayram olmaz! -Veysi Sarısözen

Doðu aðlarken Batıda bayram olmaz! -Veysi Sarısözen

Bir an Türkiye sınırlarının Fırat ya da bir “hükümet sözcüsü”nün tabiriyle Sivas-Adana hattında sona erdiðini, Türkiye’nin bir Batı ülkesi olduðunu farzedelim. Yani bu ülke sınırları içinde bir Kürdistan bölgesi ve bir Kürt halkı yok diye düşünelim.

Şimdi yaşanan Ergenekon, 12 Eylül, 28 Şubat yargılamaları böyle bir ülkede nelere yol açardı?

Önüne set çekilen büyük bir demokratik “uyanışa” yol açardı. Bir Türkiye “baharı” yaşanırdı. Başta 68 kuşaðının bütün yaşayanları, 78 kuşaðının bütün maðdurları sokakları doldururdu. Darbelerin kapattıðı DÝSK, TÖS üyeleri, işçi sınıfı, bütün çalışanlar, “bu bayram bizim bayramımız” diye tüm Türkiye’de “demokrasi şenlikleri” yapardı. 68 kuşaðının torunları “en büyük dede bizim dede, en büyük nene bizim nene” diyerek yoldan geçen bütün “resmi” adamlara dillerini çıkarır, onları gırgıra alırdı. 78 kuşaðının çocukları “en büyük anne bizim anne, en büyük baba bizim baba” diye orduevlerinin duvarlarına renkli boyalarla envai çeşit sloganlar yazarlardı: “Silahsız halk her şeydir, silahsız paşa hiçbir şeydir!”

Kısaca ülke çapında bir hengame yaşanırdı. Çok kültürlü bir şenlik olurdu. Başı Roman kardeşlerimiz çekerdi. Yoldan geçen zabitlerin önünü keser, “bakayim falina, sana da Silivri’ye yol görünüyor mu?” filan derlerdi. Ýstanbul varoşlarında minicik çocuklar, bızdıklar polislerin peşine düşerler, “işkenceci” diye parmaklarıyla işaret ettikleri adamların ödlerini koparırlardı. Her yerde birer kürsü kurulur, o kürsüden isteyen istediði dilde, istediði yönde, istediði tonda, istediði gibi konuşurdu.

Ama en büyük şamatayı, “erkek egemenliðinin” en kepaze biçimi olan “darbelere” karşı kadınlar koparırdı. Onların köşeyi dönüp baðırarak, çaðırarak garnizona doðru yürüdüðünü gören zabitan “bozguna uðramış ordu gibi cepheyi terk ederek, ricat halinde” ortadan kaybolurdu. “Darbesi” çizilmiş, silahı elinden alınmış erkek “iktidarsızlık” belasıyla yerle yeksan olurdu.

Düşünün, Türkiye’nin en belalı geçmişiyle “yüzleşildiði” gerçek olsaydı, bütün gelmiş geçmiş siyasetçiler şimdi çil yavrusu gibi dört bir yana daðılmış, eli masum insanların kanına bulanmış, bulanmasa bile eli kana bulananlarla tokalaşmış, onlarla aynı havayı solumuş kim varsa sırra kadem basardı. Meydan darbelerin maðdurlarına kalırdı.

Böyle bir hal var mı şimdi?

Yok!

Neden acaba?

Neden milyonlar ayakta deðil? Neden milyonlar sokakları doldurmuyor? Neden milyonlar “kahrolsun darbeciler, yaşasın demokrasi” diye haykırmıyor? Neden bu sessizlik? Neden bu suskunluk? Neden yalnız köşelere kurulmuş bir takım medyatörler “darbecilerin yargılanmasına sevinemeyenler” hakkında konuşuyor? Neden darbecilerin en aðır darbesini yiyen milyonlar konuşmuyor?

Çünkü bütün bu yargılamalar, tutuklamalar, hükümler, bütün bu “darbeciliðe, vesayetçiliðe” karşı soruşturmalar, sınırları “Fırat’ın Batısından” ibaret bir ülkede yapılmıyor. Bütün bunlar, Fıratın Doðusundan Gürcistan, Ermanistan, Ýran, Irak ve Suriye sınırlarına uzanan bir ülkede oluyor.

Bu ülkede, Fıratın Doðusu “aðlarken, yaslara bürünürken, acı içinde kıvranırken, Fıratın Batısındaki insanlar “bayram yapamıyor, sevinemiyor.”

Ama siz seviniyorsunuz. Keyifleniyorsunuz. Sırtınızı milyonlarca Kürde dönmüş, yalnızca önünüzde oynanan oyunu alkışlıyorsunuz. O oyunun senaristlerini, rejisörlerini omuzlarınızda taşıyorsunuz. Onları teşvik ediyorsunuz. Neye teşvik ettiðinizin bile farkında deðilsiniz. Darbecinin süngüsü düşmüş. “Allah yargımızdan razı olsun, Allah Ankara Emniyetinden razı olsun” diyen Albay eskileri “marş” denince uygun adım Emniyetlerin yolunu tutuyor. Bunları kulaklarından tutup içeriye atmak için kahraman olmaya gerek yok. Bunların tasfiyesi için sizlerin, yani aydınların, gazetecilerin, liberallerin, sol liberallerin ve kimi solcuların desteðine Polisin, MÝT’in, devletin hiç mi hiç ihtiyacı yok.

Ama size, Kürde karşı yürütülen zulme direnen ve hayatlarını bu uðurda, tek bir fişek yakmadan, tek bir maytap patlatmadan açlık grevlerinde feda etmek üzere olan insanların seslerini bastırmak için devletin, AKP hükümetinin sanılandan da fazla ihtiyacı var. Ve siz “iyi şeyler oluyor, Ergenekon tamam, 12 Eylül davası başladı, işte 28 şubatın da ‘rövanşı’ alınıyor, aceleniz ne, nasılsa sıra size de gelecek” diyorsunuz…

Ben bu yazıyı yazarken, belki beş dakika sonra yüz Kürdün evi basılmış olacak; belki daðlarda katliamlar yaşanacak; kimbilir kaç mahkeme kaç yüz kişiye hüküm kesecek ve şimdi Strasbourg’da ve Türk zindanlarında belki de birkaç dakika sonra birkaç açlık grevcisi can verecek!..

Şimdi baðırın; “Bunlar yetmez, Eregenekon, 12 eylül, 28 Şubat bizi kesmez, Roboskinin hesabını ver, savaşı durdur, ölümleri durdur, tutuklamaları durdur! Darbecilerin Kürt halkına karşı yürüdüðü yolda, sen de ‘durmak yok yola devam’ diyerek yürüme, artık dur, yeter artık!”

Etrafınıza bakın. Sizden başka kimse bayram yapmıyor. Bırakın numarayı! Yani siz 68 kuşaðından, 78 kuşaðından ve bütün darbeleri yaşamış Kürtlerin bütün kuşaklarından daha fazla mı darbe maðdurusunuz?

Hadi ordan!

*Kaynak: Ozgur Gündem

ANF NEWS AGENCY