Çoğunluğunu Kürdistanlı vekillerin oluşturduğu HDP grubu bıçak altında. Sarayda oturan ‘’son Türk sultanı’’ kelle istiyor.
Acelesi var.
Bir an önce sadece Kürdistan şehirlerini yakıp-yıkmak, binlerce Kürdü öldürmek, yüz binlerce Kürdü sürgün etmek, Kürdistan’ın demografik yapısını değiştirmek ve nihayetinde Türk devletinin Kürdistan’da kırılan sömürgeci tahakkümünü yeniden inşa etmek istiyor. Bu nedenle şehirleri tanklarla bombalatıyor. İnsanları diri diri sığınmak zorunda kaldıkları bodrumlarda yakıyor. Çocuk, kadın, yaşlı demeden herkesi hedef alıyor. Doğa ve tarihi yok ediyor.
Ancak bu kan deryası, bu vahşet bir devşirme olan ‘son Türk sultanı’na yetmiyor. O istiyor ki herkes kendisine biat etsin. Herkse karşısında diz çöksün. Onun tebaası haline gelsin. Kulu-kölesi olsun.
Doyumsuz ve aynı zamanda görgüsüz olan ‘son Türk sultanı’ bu nedenle bütün hatlarda saldırıya geçmiş durumda. Çok vakti olmadığını biliyor. Bütün hatlarda kesin ve kalıcı bir zafer elde etmek istiyor. Çünkü Kürdistan’da yürüttüğü kanlı ve insanlık dışı savaşta istediğini elde edemiyor. Uyguladığı vahşet tıpkı Avustralya sapanı gibi gelip onu vuruyor. Direnişin genişlemesinin önüne geçemiyor. Kürdistan onun için giderekten bir cehenneme dönüyor.
Şimdi kendince en zayıf halk olarak tespit ettiği alana saldırıya geçmiş durumda. ‘Son sultan’ HDP’li vekillerin dokunulmazlığını kaldırtarak, onları zindana atarak aklınca ‘çökertme planı’nın siyasi ayağını tamamlamak istiyor. Böylelikle çoktan Tayyip Erdoğan’ın ’noter memuru’ gibi çalışan meclisi de tümden devreden çıkarıp ‘milli ve yerli şef’ olduğunu ilan etmek istiyor. Günlerdir avazı çıktığı kadar bağırıyor. Herkesi tehdit ediyor: ’İplerim yasa-masayı’ diyor. Bir an önce HDP’lilerin kafasını uçurmak için celladın sehpada hazır olmasını emrediyor.
Açık söylemek gerekirse HDP’nin bundan tırstığı yok. Dik durdu. Dik duracaklar. Tıpkı Cizre’de Erdoğan’ın faşist çetelerine karşı günlerce direnen, diz çökmeyen, halkının özgürlüğü için canını feda ederken ‘bizimle gurur duyun’ diyen Mehmet Tunç gibi, Sêvê’ler gibi dik duruyorlar. Kararlılar. Buda en çok Erdoğan ve adamlarını çaresiz kılıyor.
Direniş karşısında hangi diktatör çaresiz değil ki?
HDP’li vekillerin dokunulmazlıklarının kaldırılması için AKP’nin 1 Kasım’da gayri meşru seçimlerle elde ettiği ’mutlak’ çoğunluk yeterli olmuyor. Bunun için mecliste diktatöre biat eden, celladı göreve çağıran 367 elin kalkması gerekiyor.
Bu nedenle Erdoğan’ın adamları 367’yi bulmak için operasyon üstüne operasyon çekiyorlar. ilk operasyonu MHP’ye çektiler. Devlet Bahçeli’nin altındaki halıyı alıp götürdüler. Koltuğunu sarayın bahçesindeki sıradan bir demire gece bekçisi olmak için bağladılar. Ve Kürt düşmanlığında Erdoğan ile yarışan Devlet Bahçeli’ye tükürdüğünü yalattılar.
İkinci operasyonu ise Deniz Baykal üzerinden CHP’ye çektiler. Gazeteci-yazar Ahmet Kahraman’ın dediği gibi her dönemin ‘Karanlıklar Prensi’ olan Baykal ile CHP’yi de büyük oranda etkisizleştirdiler. CHP’deki geleneksel ulusalcı damarı da iyi hesaplayarak partinin lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nu darbenin ortağı yaptılar. Bizzat kendi tabanını, ona oy verenleri de büyük bir şaşkınlık içinde bırakan Kılıçdaroğlu’nun ağzından ‘evet’ kelimesini çıkarttılar. Bir anlamda HDP’li Sırrı Süreyya Önder’in dediği gibi, ona Erdoğan’ı ‘başkan yaptıracağız’ dedirttiler.
Halbuki daha düne kadar hem CHP, hem de MHP şuan kellesi istenen HDP’yi, AKP ile ittifak içinde olmakla suçluyordu. Hatta Erdoğan ile Kürtlerin ‘başkanlık’ için anlaştıkları söyleniyordu. Buna ciddi ciddi inanan bir hayli aydın-yazar ve düşünce insanı da vardı. HDP’ye en sert eleştiri ‘çözüm süreci’ üzerinde tamda bu noktada yapıldı.
Şu an itibariyle Erdoğan darbenin önünde en büyük engel olan HDP’nin kellesini almak için AKP-CHP ve MHP arasında kutsal ittifakı sağlamış durumda gözüküyor. Artık tüzel kişilikleri tartışma konusu olan bu üç partinin toplam vekil sayısı Erdoğan için yetiyor-artıyor da. Yani istedikleri şekilde Anayasa’da değişiklik yapmak, daha doğru bir deyimle HDP İstanbul Milletvekili Garo Paylan’ın deyimiyle geriye doğru 12 Eylül cunta Anayasa’sını askıya almak için 367 çoktan bulunmuş durumda.
Ancak kazın ayağı öyle görünmüyor.
Oylama açık değil, gizli yapılacak. Bu nedenle 317 AKP’li vekilin imzasıyla meclise sunulan Anayasa değişikliğinin 367 bulması gerekiyor. AKP-MHP’nin toplam oyları-fire vermeden-bu sayıyı bulmaya yetmiyor. Bunun için CHP’den en az 12 vekilin ‘’evet’’ demesi gerekiyor.
Görünen o ki, şu an HDP’ye karşı cuntanın yanında yer alan bu üç parti fire verecek. En büyük fireyi de CHP verecek. Diyebiliriz ki Erdoğan’ın cuntasına ‘’evet’’ diyeceğiz diye açıklama yapan Kılıçdaroğlu bu oylama sonucunda en kötü duruma düşen lider olacak. CHP’li vekillerin ezici çoğunluğu-bir kısmı gerçekten Erdoğan cuntasına karşı olduğundan, bir kısmı ise Kılıçdaroğlu’nun AKP’nin değirmenine su taşıyan siyasetinden dolayı,-bizzat onu zor durumda bırakmak için ‘’hayır’’ oyu kullanacak. Şu anda bile CHP’nin yarısından fazlasının ‘’hayır’’ oyu kullanması, bazılarının genel kurula girmeyerek pasif ‘’hayır’’ demesi kesinleşmiş durumda.
İkinci fire MHP’de yaşanacak. Bahçeli’nin 40 kişilik gruba hakim olmadığını, MHP’yi kongreye götürmek isteyen ‘’muhalefetinde’’ hatırı sayılır düzey de vekili kolladığını göreceğiz. MHP’deki fireler asla demokrasi ve HDP sevgisinden kaynaklanmayacak. Daha çok MHP’nin iç iktidar kavgasında Bahçeli’yi zor durumda bırakma için kullanılacak.
İşi en zor olan ise her gün açıklama yaptıktan sonra Erdoğan tarafından fırçalanan Ahmet Davutoğlu olacak. Çünkü Erdoğan ve adamları her ne kadar Kürtlere karşı devlet içi ve dışı bütün faşist, ırkçı, katil güçlerle ittifak sağlamış olsalar da AKP içindeki kaynayan kazanı bir türlü söndüremiyorlar. Bu nedenle dışarıdan görüldüğü kadar AKP içinde ‘birlik’ ve ‘bütünlüklü’ yok. Bu gizli oylama bir anlamda Erdoğan ve Davutoğlu’na kendi cephesinden ders vermek isteyenler içinde bir fırsat olacak. Bu nedenle AKP’den de bazı fireler yaşanacak. Bunun 20 civarında olması bekleniyor.
Yani gizli oylamada sürpriz bir şekilde HDP’yi, Kürtleri hedefleyen Anayasa değişikliği için gerekli olan 367 sayısına ulaşılmayabilinir. Bunun meclisin aritmetik toplamına, Kılıçdaroğlu ve Bahçeli’nin ‘evet’ oyu kullanacağız açıklamasına bakarak, sürprizin çok küçük bir ihtimal olduğunu düşünenler var. Tabi ki, böyle düşünmekte de haklılar. Ancak Süleyman Demirel’in ‘siyasette 24 saat çok önemlidir’ sözünü unutmak gerekir.
Şu an kağıt üzerinde var olan toplam, gizli oylamada sahipleri için bir felakete dönüşebilir. Bu oylamadan 367 çıkmazsa eğer-ki çıkmayacağı görünüyor-Davutoğlu, Kılıçdaroğlu ve Bahçeli dönemi kapanacaktır. MHP’de çözülme hızlanacak. CHP’de, cuntanın yanında yer alan Kılıçdaroğlu’na karşı muhalefet güç kazanacak veya CHP’nin ‘’evet’’ desteğiyle bu darbe girişimi başarıya ulaşırsa Kılıçdaroğlu ve ekibi siyaseten tasfiye olacaktır.
Oylamada 367 bulunmadığı takdirde kellesi gidecek bir diğer siyasetçi ise başbakan Ahmet Davutoğlu olacak. Bizzat Erdoğan’ın talimatıyla fatura şuana kadar kendisini başbakan sanan Davutoğlu’na kesilecek ve AKP’nin başından indirilecektir.
Yani dokunulmazlık bombası Davutoğlu, Kılıçdaroğlu ve Bahçeli’nin elinde patlayacaktır. Patladı, gitti bile.