Dünya basınının Öcalan'ın çağrısına ilgisi devam ediyor

Dünya basınının Öcalan'ın çağrısına ilgisi devam ediyor

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın başlattığı yeni süreç dünya basınında yankı bulmaya devam ediyor. Son iki günde en az binlerce medya organına konu olan Öcalan’ın çağrısı üzerine yazılan haber ve yorumların çoğunda, Kürtlerin sürece olan desteği vurgulanıyor.

Türk Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yeni sürece yaklaşımının 2014 yerel ve cumhurbaşkanlığı, 2015 genel seçimlerinden bağımsız olmadığına dikkat çeken dünya basınında, Kürtlerin Türk Hükümetine ve başbakanına güvenmediği gerçeği dile getiriliyor. Kürtlerin giderek bağlı bulundukları 4 ülkedeki rollerini arttıracakları vurgusu da dikkat çekiyor.

AMERİKA’NIN SESİ : "PKK-TÜRKİYE : BARIŞ MÜMKÜN MÜ ? "

Kürdistan İşçi Partisi (PKK)’nin kurucusu ve lideri Abdullah Öcalan, örgütüne çatışmaları durdurma ve Türkiye’yi terk etme çağrısı yaptı. Türkiye Başbakanı Erdoğan da ‘PKK silahları susturursa, Türkiye’nin Kürtlere karşı askeri operasyonlarını durdurucağının altını çizdi.

Kürtlere Otonomi mi?: Amerika’nın Sesi’nin haberinde devamla, ateşkesin Kürtlere geniş bir otonomi ve cezaevindeki Kürtlerin özgürlüğüne karşılık olabileceğini iddia etti. Yazıda devamla şöyle dendi:

İyi niyet gösterisi olarak Kürt isyancılar yakın geçmişste Irak’ın kuzeyinde tuttukları 8 Türk vatandaşını serbest bıraktılar. 30 yıllık savaşın ardından siyasi diyaloğun devam ettiği bir dönemde gelen tüm bu mesajlar ‘tarihi’ olarak adlandırılıyor.

Barışın önündeki engeller:Çözüm süreci önündeki engellere de değinen Amerika’nın Sesi, Petit Journal d’İstanbul gazetesinin yazı işleri müdiresi Anne Andlauer’in "Barış’a giden yol engellerle dolu" sözlerine yer verdi. Andlauer şöyle devam ediyor:

"Engellerden biri Sayın Öcalan’ın geleceğine ilişkin. Kürtler Öcalan ve Kürt tutsakların özgürlüğünde ısrar ediyorken, Türk Hükümeti genel afla ilgili tüm fikirleri devre dışı bırakıyor. Barış süreci Türk siyasetinde de oybirliğine sahip değil.

Ancak umut verici bir çok şey var, özellikle de Abdullah Öcalan’ın Türk hükümeti tarafından ilk kez direkt muhattap olarak tanınmış olması. ‘Terörist ve ya çocuk katili’ olarak tabir edilen birisi ile Türk Hükümeti ve gizli servisleri arasında görüşme yapılması 30 yıldan bu yana hiç bir şekilde medyada konuşulmamıştı."

DIE WELT: RİSKLİ BİR YOLA GİRİLİYOR

Alman Die Welt gazetesinden Boris Kalnoky ise, son günlerdeki gelişmeleri hatırlattığı ‘Öcalan Barış Meleği Oluyor’ başlıklı yazısının son bölümünde, Türk Hükümeti’nin neden görüşmelere başladığına ilişkin Kürtlerin yakından tanıdığı gerçekleri gerekçe gösteriyor. Kalnoky şöyle diyor: " AKP’de Kürt Sorunu’nun PKK’siz çözülemeyeceği fikri kabul görmüyordu. İslam’ın Kürtler ve Türkler arasında bir maya görevi göreceği ve böylece Kürtleri PKK’den uzaklaştırarak, AKP’de toplanacağı ilüzyonuna kapılmıştı. Aynı anda PKK de askeri olarak zayıflatılacaktı.

Savaş yeniden ateşlendi ve PKK’de tarihin onun yanında olduğu umudu yerleşti. En azından Ankara PKK’nin halk içindeki desteğini zayıflatamadı. Demografik gelişmeler de Ankara’da kaygıya neden oldu: Avrupai değerlere daha da yakınlaşan Türklerde doğum oranları düşerken, oldukça yüksek doğum oranlarına sahip olan Kürtlerin Türkiye nüfusundaki payı devamlı olarak artıyor."

Erdoğan’ın tüm bu sebeplerle dümeni çevirmeye karar verdiğini kaydeden Kalnoky, 2009’daki açılım süreci Türk toplumunda kızgınlığa neden olduğunu ve yeni süreçten de memnun olmayanlar var olduğunun altını çiziyor. Kalnoky’e göre umut verici olan ise, barışı isteyenlerin anlaşmayı istemeyenlere göre daha fazla olması.

Die Welt’te yayınlanan ‘İyi Yıllar’ başlıklı yazıda da, hem Öcalan’ın hem de Erdoğan’ın giriştikleri süreç ile çok riskli bir yola girdiklerine vurgu yapıldı.

TAGESSPIGEL, KÜRTLERİN HAKLARINA İLİŞKİN BELİRSİZLİKLERE DİKKAT ÇEKTİ

Tagesspiegel’den Susanne Güsten, ‘Türkiye: Barış’ı Bulmak’ başlıklı, Öcalan’ın çağrısı ve son iki günde yapılan açıklamalara yer verdiği yazısında, her iki tarafın da 1984’den bu yana ilk kez sorunun askeri değil siyasi olarak çözüleceğinde ortaklaştığına vurgu yapıyor. Erdoğan’ın önümüzdeki iki yıl içinde yapılacak üç seçimden (yerel, cumhurbaşkanlığı ve genel) önce bir çözüm bulmasının da çıkarına olduğuna dikkat çeken Güsten şöyle diyor:

"Çıkarların çakışması da söz konusu. Erdoğan, gelecek iki yıl içindeki 3 seçimden oluşan seçim maratonundan önce bir çözüm arıyor. İç politikadaki en zor çatışmanın bir kenara bırakılması Erdoğan’ın (çokça istediği) daha çokta cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki şansını artıracaktır. Diğer taraftan Öcalan, Türk devletinin politik tavizlere samimice hazır olduğunu gördü. Aynı zamanda, tarihe ‘Barış Elçisi’ olarak geçme şansını da kazanıyor."

Susanne Güsten, belirsiz bir çok noktanın da olduğuna dikkat çektiği yazısında, Kürtlerin siyasal ve kültürel haklarının ne olacağı sorusunun yerinde durduğunun altını çiziyor. Güsten, Hükümetin genel bir demokratikleşmeden bahsettiğini ve Kürtlere statü ve ya bölgesel otonomiyi reddettiğine yer verdi. Güsten, PKK’nin Almanya’daki kitlesel gücüne de değindiği yazısında, Kürt sorununun çözümünün Almanya’da da bir rahatlama yaratacağını kaydetti.

NEUES DEUTSCHLAND: ERDOĞAN’IN ACELESİ, KARAYILAN’IN DAHA ZAMANI VAR  

Sosyalist eğilimli Neues Deutschland gazetesinden Jan Keetman’ın ‘Kürtler ve Türkler için Bir Kıvılcımlık Umut’ başlıklı yazısında da, Tayyip Erdoğan’ı barış sürecine zorlayan sebepler ile Kürt tarafının ona güvenemediğine dikkat çekiliyor. Muhalefetin, Erdoğan’ın anayasayı Öcalan ile yazdığı suçlamalarına değinilen yazıda, referandum için gerekli olan yüzde 330 milletvekili sayısının ancak BDP ile ittifakla mümkün olabileceğine vurgu yapılıyor.

Jan Keetman’ın yazısında dikkat çeken cümleler şunlar: "(Erdoğan) Türk muhalefetinin desteğini alamayacağı için yönünü Kürtlere dönüyor. Bu arada, heyecanla aktif PKK’lilerin reaksiyonu bekleniyor. Murat Karayılan, Önder’inin mesajını ‘tarihi’ olarak adlandırdı ve Apo’nun başlattığı süreci hayata geçirme garantisi verdi. Ama aynı anda da, herkesin ‘PKK’nin barışa da, savaşa da hazır olduğunu’ bilmesi gerektiğini ekledi.

Karayılan’ın savaşçıları bir çok sorunun net cevabını alamıyor. Birçoğu çok net olarak Erdoğan’a güvenmiyor. 2011 genel seçimlerinden önce Öcalan’a verilen belli-belirsiz bir çok söz nedeniyle PKK bir yıl boyunca silahları susturdu, ki AKP de bundan çıkar sağladı. Seçimden sonra ise Kürtlere verdiği ödünlerin tümünü reddetti. Ama şimdi ise zaman baskısı altında, çünkü 2014’de başkanlığa aday olmak istiyor. Murat Karayılan’ın ise zaman sorunu yok. Sadece Erdoğan’ın yine başka şekilde düşünebileceğine dikkat etmeli.

Erdoğan’ın gerçekten ne yapmak istediği henüz belirsiz. PKK’nin bir çok taraftarının da inandığı gibi, Erdoğan PKK’nin gözünü boyuyor olabilir. Bu nedenle AKP sıralarındaki rahatsızlık daha az.

Ama o (Erdoğan) Kürt sorununu çözerek kendisini ‘büyük devlet adamı’ olarak da tanıtmak istiyor olabilir. Her iki manevra da oldukça riskliler. Bu yüzden de Erdoğan medyandan gelen eleştirileri (olumluları da) bastırmaya çalışıyor. Medyanın ‘ulusal sorumluluk’ adı altında bu zor süreçte kendisine uyması gerektiğini düşünüyor." Keetman, buna örnek olarak da, Hasan Cemal’in Milliyet’ten kovulması örneğini veriyor."

NEUE ZÜRCHER ZEITUNG: "BARIŞI HAYKIRMAK İÇİN ERKEN"

İsviçre’de yayınlanan Neue Zürcher Zeitung’tan Thomas Fusten’in kaleme aldığı yazıda da, son günlerdeki olumlu gelişmelere değinilirken, Erdoğan’ın ‘Bebek katili’ olarak topluma tanıtılan Öcalan’la açıktan diyaloğa geçmesinin kendisi için bir risk olduğu savunuldu.  Son günlerdeki anketlerin, toplumun sürece destek verdiğini gösterdiğini kaydeden Fusten, sürecin barışla sonuçlanmasının kesin olmadığına ve bir çok cevapsız soru olduğuna dikkat çekiyor.

Fusten, ‘Öcalan yeni süreci açıkladı-Türkiye’deki Kürt çatışmasının sonuna dair umutlar’ başlıklı yazısının son paragrafında şöyle diyor: "Ancak barışı haykırmak için henüz bir sebep yok. Kürt sorununun tarihi, şiddete dönüşlerin takip ettiği kısa süreli ‘Umut Işıkları’ ile dolu. Öcalan, gündemde olan anayasa reformu da dikkate alınırsa, Ankara’dan hangi karşılığı beklediğini mesajında belirtmedi. PKK’nin geri çekilmesi ile ilgili bir plan da yok. Kürt tarafı zaten uzun zamandan beri bağımsızlıktan vazgeçti ve yerel otonominin güçlendirilmesi ile kültürel hakların tanınmasını istiyor. Silahsızlanmadan önce hiç şüphesiz, Ankara’nın şimdiye kadar sürekli reddetttiği bir ‘Genel Af’ talebi de dayatılacak."

LEMONDE (JEAN MARCOU) :MARJİNALLEŞTİRME SİYASETİ BAŞARISIZ OLUNCA...

Fransız Le Monde gazetesi ise Öcalan’ın tarihi çağrısıyla ilgili olarak Grenoble Siyasal Bilimler Enstitüsü profesörü ve Türkiye uzmanı Jean Marcou’nun görüşlerine yer verdi. Öcalan’ın çağrısının sadece bir ateşkes olmadığını söyleyen Jean Marcou, bunun silahlı mücadelenin terk edilmesinin başlangıcına yönelik bir angajman olduğu kanaatinde.

Öcalan’ın örgütü ve Kürtler üzerindeki etkisinin 2012 sonbaharında cezaevlerindeki açlık grevlerini bitirmesiyle kanıtlandığını belirten Marcou, Öcalan’ın barış sürecini başlatabileceğini göstermesi gerektiğini ve bunu da Irak (Kandil) ve Avrupa’daki yöneticilerden aldığı positif cevaplar ile başlattığına dikkat çekti.

Marcou, daha önceki müzakerelerin boşa çıkmasının 2011 yazından itibaren PKK’nin ‘muhteşem’ saldırıları ile dolu bir gerilla savaşının daha geniş bir biçimde yeniden başlamasına yol açtığını kaydediyor. Kürt partilerini marjinalleştirme siyasetinin başarısız kalmasının, Kürdistan’daki Kürt politik gerçekliğinin varlığını gösterdiğini dile getiren Marcou, bunun da 2009 ve 2011’de olduğu gibi PKK’siz müzakere olamayacağını kanıtladığını söylüyor.

Marcou, jeopolitik bakımdan bakıldığında, Arap Baharı ve Suriye krizinin Türkiye’de bir destabilizasyon yarattığını ve Kürtler için yeni bir fırsat penceresi açtığının altını çiziyor. Rojava’daki PYD hakimiyetinini tek başına Türkiye için bir sorun olmadığına dikkat çeken Marcou, asıl önemli olanın bölgenin kim tarafından kontrol edildiği iddiasında. Marcou’ya göre, Türkiye sorunlu olduğu Suriye ve İran’ın Kürt sorununu kendisine karşı kullanmasından çekindi.

Yeni sürecin PKK için de avantajları olduğunu kaydeden Jean Marcou, Kürtlerin büyük kısmının silahların devreden çıkmasını istediğini ancak, sürecin başarıya ulaşmaması halinde, silahlı mücadelenin geri geleceğine vurgu yapıyor.

Süreç sonunda barış anlaşması olması halinde Öcalan’ın serbest bırakılmamasının ‘garip’ olacağının altını çizen Jean Marcou, Öcalan’ın daha önce de bu konunun tepki çekmemesi için çok öne çıkarılmamasını istediğini de hatırlatıyor.

Marcou son olarak, Erdoğan’ın parlamentonun devreye girmesi yerine, sivil toplum üyelerinden oluşan Akil Adamlar Konseyi’ne sıcak baktığını dile getirirken, "Türk Hükümeti tarafından ‘terörist’ olarak görülen PKK de buna dahil edilebilecek mi? " sorusunu soruyor.

LE PARISIEN : ÖCALAN’IN ÇAĞRISI KÜRTLER İÇİN BİR DÖNEMEÇ OLABİLİR

Le Parisien gazetesi ise, Öcalan’ın çağrısının zorlu bir tarihe sahip olan Kürtler için bir dönemeç olabileceğini satırlarına taşıdı. Haberde, 45 bin kişinin yaşamına mal olan savaşta ilk kez kalıcı bir barış umudunun doğduğuna değinildi. Ancak Kürtlerin İran, Irak, Suriye ve Türkiye arasında bölünmüş halde yaşamasının sorunu daha da ‘dikenli’ (çetrefilli) hale getirdiğine dikkat çekildi.

Le Parisien haberinde, Londra’da bulunan uluslarararası düşünce kuruluşu Chattam House’dan Jane Kinninmont’un sözlerine de yer verildi. Kinninmont, "Öcalan’ın çağrısı bölgedeki tüm Kürt hareketlerinin kaderini değiştirecek yorumunu yaptı.

Gazete, Kürdistan Bölge Hükümeti dış ilişkiler sorumlusu Felah Mustafa’nın "Henüz bir yargıya varmak için çok erken ama iyi yolda bir çok gelişme yaşandı ve adım atıldı. Ben iyimserim" sözlerine de yer verdi.

STEVE LEVINE: SIRADAKİ DOMİNO TAŞI SURİYE KÜRDİSTANI

İnternetten yayınlanan ekonomi gazetesi Quartz’a yazan Steve LeVine ise, ‘Kürtler Ortadoğu’yu nasıl da sallıyorlar’ başlıklı yazısında, 4 parçadaki gelişmelere kısaca değiniyor. Irak’taki Kürtlerin petrol gelirleri ile oldukça güçlü bir konumda olduklarını söyleyen LeVine, PKK lideri Öcalan’ın savaşçılarına siyaset yapın mesajının Kürtleri esaret altında tutan İran, Irak ve Suriye’nin bütünlüğünü tehdit ettiğini iddia ediyor.

LeVine’e göre, Güney Kürdistan’ın Türkiye ile yapacağı olası direkt petrol anlaşması ile gücü daha da artacak. Öcalan’ın açıklamasını ‘bomba gibi (blockbuster)’ sözleriyle veren LeVine, Güney Kürdistan’daki durum ile PKK’nin daha aktif siyaset yapmasının üst üste getirildiğinde Kürtleri baskı altında tutan devletlerin bütünlüğü için bir ‘tehdit’ olduğunun altını çiziyor. 

LeVine yazısın şu sözlerle bitiriyor: "İran’da Kürt meselesinden dolayı kaygılı. Onun da kendi Kürt toplumu var ve PKK’nin memnun olmayan kesimi İran’daki soydaşlarına yardım etmeye karar verebilir. Suriye’de de Öcalan’ı bir kahraman olarak gören Kürt isyancılar Halep’in çevresinin de içinde olduğu bir çok şehirin kontrolünü eline geçirdi.

En iyi, fakat asgari derecede mümkün olabilecek sonuç ise Türkiye’nin komşularının Erdoğan gibi güçlü bir siyasal ve ekonomik otonomiyi kabul etmeleri olacak. Düşmesi olası sıradaki domino taşı büyük ihtimalle de daha fazla formalize olmuş bir Suriyeli-Kürt inisiyatifi olacak.