“İçişleri Bakanlığı 11 Kasım’da OHAL Kanunu’nun 11. Maddesi kapsamında 39 ilde 370 derneğin faaliyetini durdurduğunu açıklaması üzerine bölgedeki birçok dernek jet hızıyla mühürlendi.
Derneklerin hukuksuz bir şekilde mühürlenerek faaliyetlerin durdurulmasına tepki gösteren dernek temsilcileri şunları söyledi:
Rojava Derneği Başkanı Mustafa Ocaklı: Açıkçası bir insani yardımlaşma derneği olarak içinde bulunduğumuz durumu izah etmekte zorlanıyoruz çünkü biz Rojava Derneği olarak kurulduğumuz ilk günden bu yana ideoloji, din, dil ve ırk ne ayrımı yapmadan mağdur durumdaki insanlarla dayanışma içerisinde olmaya çalışıyoruz. Bu çerçevede bizler milyonlarca insanın yaptığı bağışlar ve binlerce insanın gönüllü çalışmaları ile Şengal’den göç eden 32 bin, Rojava’dan göç eden 200 bin insan ve bölgede yaşanan çatışmalı ortamdan etkilenen on binlerce insana ulaşarak insani ihtiyaçlarını karşıladık. Bu nedenle böyle alelacele kararlar ve asılsız suçlamalarla derneğimizin kapatılmasını kesinlikle kabul etmiyoruz.
Derneklerin kapatılması gibi bir durumu gündeme getiren bu üst akıl yaptığı çok geç olmadan yaptığı yanlışın farkına varmalı çünkü bu durum Türkiye halklarına hiçbir yarar sağlamadığı gibi ciddi zararlara neden olacaktır. Bir ülkenin gelişmişlik düzeyi STK’lerin ve kamuoyunun isteklerini dillendirmeleri ile doğru orantılıdır. 15 Temmuz’da insanlar demokrasiye karşı bir darbenin gerçekleştirilmesine karşı sokaklara döküldü. Peki, soruyorum o zaman farklı sesleri temsil eden bu derneklerin kapatılması da darbe değil mi?
Son olarak şunu söylemek istiyorum; derneğimizin kapatılması hiçbir şeyi değiştirmeyecek biz dün olduğu gibi bugün de ihtiyaç sahibi insanlarla dayanışmak amacı ile mücadeleye devam edeceğiz.
Göç Der Başkanı Yılmaz Kan: Sizin de bildiğiniz Türkiye genelinde faaliyetleri durdurulan 370 dernek ve sendika arasında Göç Edenler Sosyal Yardımlaşma ve Kültür Derneği (Göç Der) Amed Şubesi de var. Açıkçası biz bu durumu sivil darbe olarak değerlendiriyoruz. Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir uygulama söz konusu değildir. Demokrasinin bittiği, bütün ülkenin kaderinin tek bir ses tarafından belirlendiği bir dönemden geçiyoruz. Tüm bunlara rağmen bizler demokrasi mücadelemizden asla vazgeçmeyeceğiz.
Bildiğiniz gibi bu ülkede 1920 yılından bu yana Türkiye’de sürekli asimilasyon ve göçertme politikaları gündemde olmuştur. Bizler de bu duruma cevap olabilmek için faaliyetler yürütüyoruz. Çalışmalarımız daha çok toplumun ilgili kesimleri ile görüşüp, gözlemleyip, rapor yapmak şeklinde.
Derneğimizi mühürlediklerinde bize bu işlemin 3 aylık bir süre için geçerli olduğunu söylediler. Ancak biz bunu çok gerçekçi bulmuyoruz, çünkü ülkenin içinde bulunduğu durum göre tamamen kapatma durumu da gündeme gelebilir. Biz bu durum karşısında gerek iç hukuk, gerekse dış hukuktaki haklarımızı sonuna kadar kullanacağız.
MEYA DER Eş Başkanı Hasan Pençe: Kürdistan’da yaklaşık 40 yıldır süren bu savaşta ailelerin çocuklarının cenazelerini bulma çabasının bir sonucu olarak 2008 yılında kuruldu MEYA DER. Bu derneğin faaliyetleri sayesinde çocukları gözaltında kaybedilen, gerillada yaşamını yitiren ya da toplu mezarlarda gömülen birçok aile cenazelerine ulaştı. İşte bu tür faaliyetlerimiz nedeni ile devlet tarafından hedef haline getirildik.
Bugün yaşadığımız durum dünya üzerindeki tek örnek herhalde. Dernekleri kapatarak bir tek kapıları mühürleyebilirler zihinlerimiz ve düşüncelerimiz mühürleyemezler. Dernekleri kapatabilirler ancak mücadelemizi susturamazlar!
Amed Kurdî Der Başkanı Hacı Özkal: İki gün önce öğleden sonra valilik tarafından gelip 3 aylık bir süre için faaliyetlerimizin durdurulacağına dair bir bildirimde bulunup bina içerisindeki eşyalara ilişkin tutanakları tuttuktan sonra kapıyı mühürleyip çıktılar. Tabi bizler 80’li dönemleri bizzat yaşayan insanlar olarak bu sıkıntılı durumların geçmişte halkın demokrasi isteminden bir şey eksilmediği gibi bugün de eksiltmeyeceğini söyleyebiliriz çünkü halkımız bu tür saldırılardan her zaman daha fazla güçlenerek çıktı.
Kurdî Der 10 yıldır resmi bir şekilde faaliyet yürüten bir kurum ve bu 10 yıl içerisinde bu kapı bir kez olsun tüzüğe veya hukuka aykırı bir durum yaşandığı gerekçesi ile çalınmadı. Sonuç olarak biz burada eğitim faaliyetleri yürütüyorduk. Tek fark bu halkın anadilinde eğitim faaliyeti yürütmemizdi. Yaşanan durum bu halkın diline karşı tahammülsüzlüğü bir kez daha gözler önüne sermiştir. Bu nedenle bizler bu dilin yaşamın her alanına taşıyabilmek için elimizden geleni yapmalıyız. Haklıyız, haklı olduğumuzun bilincindeyiz. Nefes aldığımız sürece demokrasi için mücadele edeceğiz.