Efrîn sadece Efrîn'den savunulamaz

Türk soykırım kültürü ve buna bağlı yayılmacılığı bilinerek Efrîn’in sadece Efrîn’den savunulamayacağı bilinmeli; her cepheden Efrîn'i savunmaya koşulmalı.

Türkçü faşist zihniyet yeniden 'YEDİ DÜVEL BİZE KARŞIDIR' teranesiyle ayaklandırılıyor. Ne zaman bu zihniyet şahlandırılmışsa başta Kürtler olmak üzere coğrafyamızda diğer halklara karşı kıyımlar başlatılmıştır. Ermeni, Asuri, Yunan, Kürt kıyımları bu temelde geliştirildi. Tarihe kısa bir göz atış söylenenlerin ne kadar doğru olduğunu gösterecektir.

ERMENİ SOYKIRIMI

'Herkese Eşitlik, Hürriyet ve Kardeşlik' sloganıyla yola çıkan İttihat ve Terakkiciler, hangi kıyım ve soykırımlara imza attıklarını, hatta bu uygulamalarıyla dünyada daha sonra şekillenecek olan faşist dikta yapılara nasıl ilham kaynağı olduklarını, bizatihi bu diktatörlerin demeç ve yazılarından biliyoruz. Herkese kardeşlik ve Osmanlıyı kurtarma adına yola çıkanlar, çok da uzun bir süreyi almayan bir zaman diliminde büyük soykırımlara imza attıklarını tarihi belgeleriyle biliyoruz.

Modern Türk tarihi uzmanlarından Profesör A. F. Miller’in de belirttiği gibi, “İttihatçıların ‘Osmanlı Birliği’ ile kast ettikleri bütün öteki etnik toplulukların Türkleştirilmesinden başka bir şey değildi.”

İttihatçıların beyin takımında yerini alan Dahiliye Nazırı Talat Paşa’nın Halep Valisi’ne gönderdiği telgraf metni şöyledir: “Türkiye'de yaşamakta olan Ermenilerin ortadan kaldırılması için Cemiyet talimatları uyarınca nihayet alınan karar daha önce size bildirilmişti... Atacağınız adımlar Ermenilerin sonunu getirici nitelikte kesin ve keskin olmalıdır. Hiçbir şekilde yaşa, vicdana ya da kadın, erkek ayrımına bakmayın.”

ASURİ-SÜRYANİ KIYIMI

Bilinen kıyımların öncesinden de Asuri halkına karşı kıyımı ise İttihatçılar, Nisan 1914’te İstanbul’dan başlayarak, yoğun yaşadıkları Mardin’de (Beşirî, Mîdyat, Cîzre) sürdürmüşlerdir. Sonraki yıllarda ise daha büyük kıyımlarla bitirilme noktasına getirmişlerdir. Bu soykırımı Albay Reşat Hallı ismindeki kişi “...Türklerin gayesi ve karşı tedbir almaktaki maksatları, İngilizlerin Hakkâri iline, Nesturileri kullanarak uzattığı eli kırmak ve aynı zamanda 'Musul Sorunu' Cemiyeti Akvam’da görüşüldüğü sırada buraları işgal suretiyle Nesturileri defetmek ve Musul görüşmelerinde hakim bir durum sağlamaktı” diye yazmaktadır.

KÜRTLERİN TÜRKİYE'YE SÜRGÜNÜ

Bu kıyımın bir benzeri de Kürtlere uygulandı. Henüz tümden de bilinmeyen daha doğrusu bilinse de çok da dile getirilmeyen 1916 yıllarında 700 bin Kürt'ün Türkiye illerine sürülerek yollarda katledilmesidir. Katliamın durdurulmasının, daha doğrusu Ermeni halkına karşı yapılan vahşet dozajına getirilmemesinin nedeni, acaba yeniden Kürtleri Ruslara karşı 'Doğu’da kullanabilir miyiz, mantığıdır.

KÜRTLER FAŞİST CENDEREDE

1925’lere gelindiğinde belki de insanlığın ender karşılaştığı soykırım uygulamaları, 1938'e kadar sürdürülerek, bir halkın cendereye alınmasının en vahşi örnekleri, Türkçü faşist zihniyet nasip olmuştur. CHP’nin başına geçirilen Kılıçdaroğlu –bugün Efrîn yani Kürt kıyımına arka çıkan ve desteklerinin tam olduğunu söyleyen aynı kişi- zamanının Malatya Emniyet Müdürü olan Sabri Çağlayangil ile yaptığı sohbette, Sabri Çağlayangil: “... Neticeyi söylüyorum. Bunlar kabul etmediler, mağaralara iltica etmişlerdi. Ordu zehirli gaz kullandı. Mağaraların kapısının içerisinden bunları fare gibi zehirledi. Ve yediden yetmişe o Dersim Kürtlerini kestiler" demektedir.

Dersim Katliamı’nın tanıklarından olan Hulusi Yahyagil’in söyledikleri de şöyle: “1938’de bizi Dersim İsyanı’nı önlemeye ve bastırmaya memur etmişlerdi. İsyan dedikleri şey de bazı dağ köyleri o yıl vergi vermemişti. Bize verilen emir ise tek kelime idi: İmha. Vergi vermedikleri için yok etmek... Bu düşünceyi, bu uygulamayı kim yapabilir? Zorbalar, insanlık suçunu işleyenler. Elbette vergi işin bir yönü; gerçek neden Dersim’i Türkleştirmekti. Ben kıta komutanıydım, bize verilen emir (Canlı hiçbir şey bırakmayın) şeklindeydi...”

SOYKIRIM KÜLTÜRÜ

Türkçülüğe bir de İslamcılık -özü itibariyle İslam ile hiç alakası olmayan İslamcılık- bulaşmış ise orada ortaya çıkan tümden dünya faşizmine örnek olan soykırım kültürüdür.

GELENEKSEL BAHANELERİ

İttihatçıların bütün insanlık suçlarına gösterdikleri bahane de 'Bekaa sorunu'ydu. Efrîn’e, Güney Kürdistan’a ve genel olarak Kürtlere saldırılarda bugün de bahaneleri aynı değil mi? “Türkiye’nin Bekaa sorunu vardır. Türkiye’yi bölmek istiyorlar" yalanı ve buna bağlı senaryolar. AKP adındaki kara parti de hep kardeşlik, din diye diye halklara, değerlerine nasıl saldırdığı ise bugünlerde daha iyi görülmektedir.

Halbuki, az biraz tarihi belgelere bakılsa esas olanın Türkçü faşist zihniyetin ruh hastalıklarından, boş kuruntularından öteye başka bir şey olmadığı görülecektir. Nereden bunları biliyoruz, bizatihi Milli Şef dedikleri faşist kişiliğin yazdıkları ve söylediklerinden biliyoruz. "Sadece Türk milleti bu ülkede etnik ya da ırkî birtakım haklar isteyebilir. Başka hiçbir kişinin buna hakkı yoktur…“ diyebilecek kadar ırkçı.

Benzer bir açıklamayı, o dönemin Nazi hayranı Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt, şöyle dile getirmiştir: "Türk bu ülkenin yegâne efendisi, yegâne sahibidir. Saf Türk soyundan olmayanların bu memlekette tek hakları vardır. Türklere hizmetçi olma hakkı, köle olma hakkı."

Yine, 1931’de Genelkurmay Başkanı olan Fevzi Çakmak ise hükümete verdiği bir raporda “Dersimli okşanmakla kazanılmaz... Türk camiası içinde Kürtlük eritilmeli, ondan sonra ve tedricen öz Türk hukukuna mazhar kılınmalıdır” diyor.

1931’de Birinci Umumi Müfettişi İbrahim Tali izlenecek yöntem için “Bütün Dersimin hariçle münasebetini kat ederek (keserek) taarruzlarına ve ticaretlerine mani olmak, aç kalacak halkı zamanla kendiliğinden ilticaya icbar etmek (zorlamak) ve şu suretle Dersimi fenalardan tahliye...” diyecek kadar faşistir.

Bugünün Soysuzuna benzeyen 1932'deki İçişleri Bakanı Şükrü Kaya ise hükümete verdiği bir raporunda, “Dersimlilere kendilerinin aslen Türk olduklarını öğretmek lazımdır" diyecek kadar gözü dönmüştür.

AYNI ZİHNİYET AYNI REFLEKS

Kürdistan Özgürlük Hareketi ortaya çıktığında aynı faşist zihniyet benzer refleks gösterdi. 12 Eylül 1980 darbesinin yaptıkları, 1987'de geliştirilen koruculuk sisteminin sergilediği kötülükler, 1990’ların başında JİTEM ve bünyesindeki Hizbulkontranın vahşet geçidi...

BİR ÜST BOYUTA ÇIKTI

Kuzey'de 24 Temmuz 2015'te başlatılan topyekun saldırıyla bu faşist zihniyet yeniden ve bir üst boyuta taşınarak öz yönetim direnişleri sürecinde sergiledi. Şehirlerin yıkılması, cenazelerin yakılması, mezarlıkların tahrip edilmesi derken insan aklının ve vicdanın alamayacağı faşist uygulamalar, hep yeniden aynen İttihat ve Terakki zamanına geri dönülmüştür.

Son Efrîn saldırılarından öncesi ise Güney Kürdistan’daki referandum ile birlikte ve ardından adım adım geliştirilen faşizan baskılarla 16 Ekim 2017'de Kürdistan’ın yeniden işgali ile sonuçlandırılmıştır. Bunun da nedeninin, Türkiye’nin 'Bekaa sorunu' olduğunu bizatihi bu Yeşil Türkçü faşistlerin açıklamalarından duyduk.

TÜRK'ÜN EFRÎN'E TAŞAN BEKAASI

Evet, şimdi ise saldırılar Efrîn’e daha doğrusu Rojava’daki Kürtlere gelmiş dayanmıştır. Rojava’da Kürtlerin statü elde etmeleri yine güya Türkiye’nin 'Bekaa Sorunu’ymuş! Nasıl ki Kerkük Türkiye’nin sınırlarının dışında ise Efrîn de öyledir. Efrîn’in Türkiye ile hiçbir bağı yok. Yeşil Türkçü güruh, I. Dünya Savaşı'nda Kürtler ve diğer halklara karşı geliştirilen soykırımlara özeniyor. Yeniden İttihat ve Terakki’nin ırkçı, dinci faşist uygulamalarıyla karşı karşıyayız. Bu, tüm Kürtlere yönetilmiş soykırım uygulamalarıdır. Her Kürt'ün bu gerçeği görerek mutlaka bu soykırıma karşı üstüne düşeni yapması gerekir. Tarihin bu en kritik anında mutlaka birlik olmalıdır. Birliklerini sağlamalıdır. Bu birliğin dışında kalan, soykırımcılarla aynı kefede yer alanlara karşı da en ileri düzeyde tavır alarak, teşhir ve tecrit etmesini hep birlikte bilmeliyiz. Çünkü bu hainlerin, zamanının Rayberleri, Kasımları, Zeyneleridir. Bunlar olmadan ırkçı faşist yapıların Kürdistan’da başarı elde etme şansı yok.

TÜRKİYE'NİN RENKLERİNE DE DÜŞMAN

Türkiye’de yaşayan tüm renklere, inançlara ve demokratik çevrelere de sorumluluk düşüyor. Bilelim ki, yeşil Türkçü faşist zihniyet sadece Kürtleri soykırımdan geçirmek ile yetinmeyecektir. Bu zihniyet, özü itibariyle kendi dışında olan herkese düşman olduğu gibi bu düşmanlığını bizatihi pratik uygulamalarıyla şimdiden göstermektedir.

HER CEPHEDEN EFRÎN'İ SAVUNMAYA

Tüm bu gerçekler bilinerek Efrîn’in sadece Efrîn’den savunulamayacağı iyi bilinmelidir. Efrîn, her şeyden önce İstanbul’dan, Ankara’dan, İzmir’den, Kerkük’ten, Süleymaniye’den, Hewlêr’den, Sine’den, Kirmanşah’dan, Urmiye’den, Paris’ten, Londra’dan savunulabilir. Elbette Efrîn’de büyük savaşçılar savaşlarını vereceklerdir. Ancak Efrîn’e saldırı sadece Efrîn’i ilgilendirmiyor. Efrîn’e saldırı öncelikli olarak her Kürt’ü ancak Arap, Asuri, Keldani, Süryani, Ermeni, Fars, Çerkez; Êzîdî, Alevi, Müslüman, Hristiyan; herkesi ilgilendirir. Bu bilinçle Efrîn’i her cepheden savunmaya koşulmalı.