ANALİZ

Erdoğan'ın Moskova'daki gündemi: Kürtler ve Rojava

Olası ‘yeni Suriye politikasını Kürt karşıtlığı bina etmeyi planlayan Erdoğan, çeşitli taviz ve zengin vaatlerle Rusya’nın bu konudaki desteğini iştahla arayacaktır.

Pek çok kimsenin beklemediği, Rusya uçağının Türkiye Hava Kuvvetleri tarafından düşürülmesinde olduğu gibi, birbirlerine sert söylemler içerisine giren Moskova ve Ankara’nın bu kadar hızlı bir araya geliyor olması da sürpriz.

24 Kasım öncesinde stratejik ortaklık söylemlerine sıkça başvuran iki ülke yönetimi, geçen birkaç aylık karşılıklı tehdit ve suçlamaları bir tarafa bırakıp eski günlere nasıl dönebileceklerinin manevraları üzerine yoğunlaşmış durumda. Olayların hızlı seyri karşısındaki  yaklaşımlar, "taktiksel mi", "stratejik mi" sorularını ön plana çıkartıyor.

Zira dost bilinen biri tarafından arkadan bıçaklanmakla suçlanan Türkiye Cumhurbaşkanı Recep  Tayyip Erdoğan ve Erdoğan tarafından istifa etmesi gereken şahıs olarak nitelendirilen Rusya Lideri Vladimir Putin. Doğal olarak, etkili ve yetkili devlet memurları tarafından zaman zaman barışa telkin edilme girişimleri bir tarafa, böylesi ani bir dönüş kararı kuvvetle ihtimaldir ki, söz konusu liderlerin kişisel karaları ile hızlandırılarak kesinlik kazandı.

Eski devlet başkanlarından Boris Yeltsin döneminden sonra Batı dünyası, Rusya’yı önceleri Post Sovyet Cumhuriyetleri’ndeki ‘kadife devrimler’ ile ‘kuşatma’ya aldı. Rusya’nın karşı atakları üzerine de  (Özbekistan ve Gürcistan ile Baltık ülkelerindeki hareketleri) Ukrayna üzerinden direkt sürtüşmelerle ekonomik, diplomatik  ve  sosyal yaptırımlar  uygulamaya başladı. Baltık ülkeleri ve buna yakın bölgeler hem NATO, hem de Rusya tarafından hatırı sayılır biçimde silahlandırılıyor. Batı dünyası, Ukrayna, Kafkasya üzerinden Rusya’nın etki alanlarını sınırlama stratejileri güdüyor. Hatta son aylarda Karadeniz’de de NATO’nun aktif  çabaları söz konusu. Halihazırda çalışan Mavi Akım doğalgaz boru hattının yanına Türkiye üzerinden Avrupa’ya ikinci bir doğalgaz boru hattı daha döşemeyi planlayan Moskova, ayrıca Kırım gibi faktörlerden dolayı da, Karadeniz’de mevcut konjonktürde yanında Ankara’nın olmasını akıllıca  tercih ediyor.

Boris Yeltsin’li yıllarda ısrarla dile getirilen ‘çok kutuplu Dünya’nın pek olası olmadığını fark eden Kremlin, Kuzey-Güney Koridoru’nu kuvvetlendirmeyi esas alıyor. Avrasya’nın doğusundaki Çin dominantlığı, Amerika’nın Asya-Pasifik-Atlantik yönündeki hakimiyetine mukabil Rusya sözünü ettiğimiz koridoru fiili olarak canlandırmaya çalışıyor. Bir taraftan da Sovyetler'den kalma geleneksel Ortadoğu ülkeleriyle ilişkiler bir taraftan da İran. Ayrıca şimdilerin bölgedeki aktif rol oynayan dinamik gücü, Kürtler. 

Kremlin yönetiminin stratejisi, ‘Klasik Rusya Avrasyacılığı’nı temsil eden bazı komünist ve Müslüman grupları ile Aleksandr Dugin’in öngördüğünden daha pragmatik bir karakter taşıyor. Pratik olarak gerçekleşmesi çok zaman alabilecek ya da zamana bağlı risklerle gerçekleşemeyecek teoriler yerine daha güncel ve fayda sağlayan projeler yürütüyor. 

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile Erdoğan’ın Salı günü Sankt Petersburg kentinde gerçekleştireceği görüşmeye bu kanaldan yaklaşan Liberal Demokrat Parti Başkanı Vladimir Jirinovski, Rusya’nın lokomotif olacağı trenin katarlarından birisinin de Türkiye olmasını öneriyor. Su-24 tipli uçak düşürüldüğü zaman şehre direkt atom bombası atma yerine boğazları bombalayarak İstanbul’u su ile boğmayı dile getirecek kadar 'hümanist' olan Jirinovski, bugünlerde ise Erdoğan’ı, ‘ülkesini kalkındırmaya çalışan olağanüstü bir cumhurbaşkanı’ olarak keşfediyor!  

Tarih, NATO ile (ABD ve Avrupa Birliği) geniş kulvarlarda ayrı yollara düşen Moskova ve Ankara’yı birbirine doğru itiyor. Erdoğan zaten, en popüler olduğu dönemde, Şenghay İşbirliği Örgütü’ne kendilerini kabul ederek AB’den kurtarmayı Putin’den rica etmişti. Tüm Batı başkentlerinin Erdoğan ve yönetimine dönük tavırları ve Erdoğan’ın da bizzat bundan hareketle rotayı Moskova’ya çevirdiğini  açıkça gören Kremlin, Ankara’dan çok ciddi tavizler koparmakta hiç de zorlanmayacaktır.

Cumhuriyet döneminde Türkiye’nin sanayileşme hamlesinde ciddi yardımları olan ve son yıllarda da Türkiye ile bölgede ciddi işler becermeyi planlayan Rusya’nın, Su-24 uçağının vurulması sonrasındaki derin hayal kırıklığı,  Türklerin ta Osmanlılar’dan beri güneyde istikrarsızlık yarattığı türünde toplumda yer edinmiş savların yeniden unutulması uzun yıllar alacaktır muhtemelen.

İlişkilerin, çokça telaffuz edilen ‘24 Kasım öncesine  dönmesi, arzulanması basit lakin gerçekleşmesi zor birkaç öğeye bağlı:

Birincisi; Türkiye’nin başta Suriye olmak üzere Ortadoğu’da oynamak istediği ‘Neo Osmanlıcılık’ rolünü değiştirmesi. İkincisi; Ankara’nın, Kafkasya ve Orta Asya’daki emellerinden  geri adım atması. Rusya tarafına gelince… Onun da BM Güvenlik Konseyi daimi üyesi sıfatlarının gerekleri olarak global ve yerel bazı politikalarından feragat etmesi gerekir. Tüm bunlar her iki taraf açısından da imkansız göründüğünden Moskova ile Ankara’nın şimdiki ilişkisi taktikten öteye geçemeyecektir.

Ticari ve insani birtakım yakınlaşmalar ve iyileştirmelerin yanı sıra Erdoğan, sıcak tema olarak Gülen cemaatine yönelik BDT coğrafyasında, Putin’den destek isteyecektir.

Moskova, yakın günlere kadar kendisine kükreyen Erdoğan yönetiminin dayılanmalarını kolay kolay unutmayacaktır sanırım.

Ruslar, doğu diplomasisinin ince ve karmaşık hesaplarından söz ederken genelde ‘Bizans oyunları’na atıfta bulunulur.

Petersburg’daki görüşmenin ana gündem maddelerinden birini de Suriye Devlet Başkanı Beşar Esat ile aralarının bulunması hususu oluşturacaktır. Mülteci Suriyelilere ev sahipliği (AB ile ‘modern köle satma’ pazarlığına da imza attı) dışında ne insani ne de uluslararası kabul görebilen bir politika izleyebilen Erdoğan yönetimi, bu politikalarından Rusya’nın yardımıyla çark etmeyi deneyecek.

Türkiye içindeki tüm tarafları çeşitli manevralarla etkisiz hale getiren Recep Tayyip Erdoğan’ın karşısında gerçek güç olarak sadece Kürt Özgürlük Hareketi kaldı.

Olası ‘yeni Suriye politikasını Kürt karşıtlığı bina etmeyi planlayan Erdoğan, çeşitli taviz ve zengin vaatlerle Rusya’nın bu konudaki desteğini iştahla arayacaktır.

Erdoğan’ın ‘Klasik Şark Kurnazlığı’na Moskova’nın ne derece fırsat verebileceği ise yakın günlerde yoğunlaşacak olan Kobanê ve Efrîn kantonlarının birleştirilmesi mücadelesi kapsamındaki Mare-Bab ve Cerablus hattındaki gelişmelerde kendisini gösterecektir.