Erdoğan-Obama görüşmesi neden önemli?
Erdoğan-Obama görüşmesi neden önemli?
Erdoğan-Obama görüşmesi neden önemli?
Türk Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan ABD'de. Bu ziyaretin öncesinde Reyhanlı'da katliam yaşandı. Erdoğan ve Obama'nın önünde Suriye ve buna paralel olarak İran, Irak ve Kürt dosyası duruyor. Son görüşmeden sonra Ortadoğu'nun çehresi değişirken, Türkiye'nin çöken Suriye hesapları ile ABD'nin bölgedeki hesapları nasıl biçimlenecek?
Türkiye, Washington tarafından Suriye çatışmasının çözümü konusunda "kaçınılmaz bir aktör" olarak yorumlanıyor. Bu "aktörün" iki yılı aşkın bir süredir Suriye'de devam eden kanlı çatışmalara ilişkin izlediği politika iflas etti. Özellikle 11 Mayıs günü Reyhanlı'da 50'yi aşkın kişinin hayatını kaybettiği çifte bombalı saldırı, bu bölgesel iktidar savaşının bir sonucu olarak görünüyor.
2009'DAN BU YANA ÇOK ŞEY DEĞİŞTİ
Erdoğan ile ABD Başkanı Obama, 2009 yılında Ankara ve Washington'da iki kez görüştü. Her iki liderin görüştüğü koşullar ile bugünkü durum birbirinden çok farklı. Tunus'ta 2010 sonunda başlayan ve Ortadoğu'yu saran ayaklanmalarla birlikte Ortadoğu'nun durumu değişti. Türkiye bugün Suriye'deki savaşın kendi içerisine taşınmasından endişe ediyor. Türkiye Cumhuriyeti'nin en kanlı saldırılarından biri olan Reyhanlı, bunun en somut örneklerinden biri oldu.
Washington, Müslüman dünyasında Türkiye gibi "sağlam" bir ittifakla ilişkilerine önem veriyor. ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, Ocak ayında görevine başladığından bu yana Türkiye'ye üç kez ziyarette bulundu. Bununla birlikte yakın bir tarihte NATO kararıyla ABD Türkiye'ye Patriot füzeleri yerleştirdi.
Ancak Suriye konusunda Washington'un biraz geri çekildiği gözleniyor. Özellikle en son Moskova ile Washington arasında Suriye konusundaki uzlaşı, bunun ifadesi olarak değerlendiriliyor. Moskova ve Washington, Suriye konusunda uluslararası bir konferans düzenlenmesini isterken, Başar El Esad'ın gidişinin de bir geçiş hükümetinden sonrasına kalması için açık kapı bıraktı.
Buna karşın Suriye'de Esad'la savaşan silahlı gruplara para, silah ve barınma olanağı sağlayan Türkiye ve Arap ittifakları Suudi Arabistan ve Katar, Esad'ın gidişini istiyor. Erdoğan'ın görüşmede ABD'den bu gruplara silah dahil daha fazla destek vererek ya da uçuşa yasak bölge oluşturarak bu sürece katılmasını isteyeceği belirtiliyor. Ayrıca Türkiye açık bir şekilde Suriye'yi kimyasal silah kullanmakla suçlayarak, ABD'nin belirlediği bu "kırmızı çizgi"nin aşıldığını düşünüyor. Ankara'nın temel korkusu da Suriye'nin parçalanması, diğer bir ifadeyle Kürtlerin bu bölgede kendi kaderini tayin etmesi.
WASHİNGTON İLE ANKARA'NIN VİZYON FARKI
Komşudaki bu savaştan Türkiye doğrudan etkileniyor. Bir yandan silahlı gruplar kendi sınırlarından geçerek Esad rejimi ile savaşarak sık sık ağır savaş suçlarına bulaşırken, diğer yandan Suriye'deki savaştan kaçarak Türkiye'ye gelen 400 bini aşkın mülteci ağır bir maliyet oluşturuyor. Türkiye Suriye'deki savaşa ilgisiz kalamayacağı gibi, izlediği politikalar nedeniyle savaşın bu kadar korkunç sonuçlara yol açmasına neden olan temel güçlerden biri olarak da suçlanıyor.
Afganistan'daki savaşa kadar ABD'nin "güvenilir ve sadık" ittifakı olan Türkiye ile ABD'nin Suriye üzerindeki vizyonları taktik mi yoksa stratejik farklılıklar mı içeriyor? Batılı gözlemcilere göre, Esad'ın gidişi konusunda Ankara ile Washington farklı taktiklere sahip. Ayrıca Türkiye Sünnilerin yönetimindeki bir Suriye'den yana dururken, bu da beraberinde Kürtler, Aleviler, Durziler ve diğer grupların dışlanmasına yönelik kaygıları derinleştiriyor. Bu nedenle Suriye'nin istikrarı konusunda Washington ile Ankara'nın vizyonunun farklılaştığı yapılan yorumlar arasında.
İRAN MESELESİ
Ancak bu savaşın bir de öbür tarafı var. Rusya ve İran, bir de Lübnan Hizbullah'ı gibi bölgesel diğer güçler. Suriye'nin tarihi ve stratejik önemi ile toplumsal yapısı, bununla bağlantılı olarak bölgesel ve uluslararası güç dengeleri savaşın iki yıldan fazladır sürmesine neden oldu. Gelinen noktada, Türkiye'nin sadece Suriye ile değil, merkezi Irak hükümeti ve İran ile de ilişkileri hiç olmadığı kadar bozulmuş durumda. Suriye'deki savaşta İran'ın kendisini giderek daha fazla hissettirmesi, Batılı güçleri de kaygılandırıyor. İran'a yönelik olası bir müdahale yıllardır gündemde. Nükleer programın deneniyle Batı'dan yaptırım üstüne yaptırım geliyor. İran'ın bölgede hegemonik hesapları var. Ama bu Türkiye açısından da geçerli. Türkiye halen yeni Osmanlı hayalleri kurmaya devam ediyor.
Washington açısından Türkiye, İran ile yaşanan krizin "çözümü"nde de temel bir aktör durumunda. Ancak Ankara ve Tahran arasındaki ilişkiler de siyasi olarak çok kötüleşti. Buna karşın ekonomik ilişkiler gelişerek devam ediyor.
IRAK VE KÜRT MESELESİ
Washington-Ankara hattındaki diğer konular da İsrail ve Şii Irak hükümeti. Her ne kadar İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu, 9 Türkiye'linin hayatını kaybettiği 2010'daki Mavi Marmara saldırısına ilişkin kısa bir süre önce Türkiye'den özür dileseler de, iki ülke arasındaki ilişkilerde gerilimler sürüyor. Diğer yandan Nuri El Maliki ile ilişkileri kötüleşen Türkiye'nin buna paralel olarak Federal Kürdistan Bölgesi ile ilişkileri hiç olmadığı kadar yakınlaşmış durumda.
Son olarak, Türkiye ile Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan arasında başlayan demokratik çözüm süreci var. Erdoğan'ın ABD ziyareti, HPG gerillalarının 8 Mayıs'tan itibaren geri çekildiği bir sürece denk geldi.
2009 yılına göre bugün bambaşka bir tablo var Ortadoğu'da. Erdoğan ile Obama görüşmesi bu nedenle dikkatle izleniyor.