Eruh’tan Reqa’ya 33 yıllık direniş destanı

KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık, 15 Ağustos Atılımı’yla savaşan yeni bir halk gerçekliğinin yaratıldığını söyledi.

15 Ağustos Atılımı’nın 34. yılındayız. Eruh ve Şemdinli'de atılan ilk kurşun, bugün Rojava'yı, Reqa'yı özgürleştiriyor. Kürdistan’ın dört parçası ve yurtdışında yaşayan Kürtler, ulusal diriliş bayramını Komutan Egîd, Bedranlar, Erdallar, Abdullah Ekinciler, Mehmet Sevgat'ların direniş ruhuyla kutluyor.

KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık, 15 Ağustos Atılımı’yla savaşan yeni bir halk gerçekliğinin yaratıldığını söyledi. 33 yıldır süren kesintisiz Kürt devrimini destansı bir mücadele olduğunu ifade eden Bayık, “Kürtler Üçüncü Dünya Savaşında, 21. yüzyılda Ortadoğu'nun yükselen halkı haline gelmiştir. Bunu da sağlatan Kürt Özgürlük Hareketi'nin askeri ve siyasi gücüdür. 15 Ağustos ruhudur” dedi. Cemil Bayık, sorularımızı yanıtladı.

12 Eylül askeri faşist darbesi neden gerçekleştirilmiştir? Bu darbe nasıl bir Kürt toplumu yaratmayı hedeflemiştir?

Apocu hareket 1973’te tarih sahnesine çıkarak soykırımcı sömürgeci Türk devletinin Kürtleri soykırıma uğratma, Kürdistan'ı Türk uluslaşmasının yayılma alanı haline getirme politikasını sekteye uğratmıştı; bu politikaya büyük bir darbe vurmuştu. 1970’ler, Kürdistan tarihi için dönüm noktasıdır. Özellikle PKK'nin kuruluşu bir milattır. Çünkü Türk devleti Kürtleri soykırıma uğratmak istiyordu; böyle çok uğursuz bir amacı vardı. Ancak Kürtleri soykırıma uğratmak isteyen böyle bir devlete karşı mücadele edecek, Kürt halkını soykırımcı sömürgeciliğe karşı ayağa kaldıracak, örgütleyecek, mücadele ettirecek bir siyasi güç bulunmuyordu. 1960’ların sonu, 70’lerin başında Bakurê Kurdîstan'da bazı Kürt örgütleri tarih sahnesine çıkmış olsa da bunların zihniyeti, örgüt anlayışı, eylem çizgisi soykırımcı sömürgeciliği geriletecek, Kürt halkını ayağa kaldıracak bir karakterde değildi.

Türk devleti gibi Kürt halkına yönelik çok boyutlu bir özel savaş yürüten, Kürt’ü tarihten silmek isteyen, bu konuda her yol ve yöntemi kullanan bir sömürgeciliğe karşı çok kararlı, çok örgütlü, her koşulda mücadele eden bir örgüt gerekirdi. Apoculardan önce oluşan gruplar böyle bir karakterde değildi. Türk devletinin soykırımcı sömürgeciliğine karşı direnecek, onları geriletecek, Kürt halkına cesaret verecek, bu özel savaş ortamında Kürt halkını örgütleyecek, mücadeleye sevk edecek bir karaktere sahip değildi. Zihniyetleri ne Kürt gerçeğini ne Türkiye gerçeğini, ne Ortadoğu ne de dünya gerçeğini anlayacak durumda olmadığı gibi, Kürt halkını soykırımcı sömürgeciliğin yürüttüğü özel savaşa karşı örgütleyebilecek, Kürt’ün yüreğindeki isyan ateşini, öfkesini açığa çıkaracak, mücadeleye sevk edecek ve bu mücadeleyi de en zor koşullarda yürütecek karaktere sahip değildi. Zaten bu nedenle Önder Apo ve Apocu grup tarih sahnesine çıkmıştır. Eğer o örgütlerin, o grupların Kürdistan'da mücadele edecek bir zihniyetleri olsaydı, Kürdistan'daki soykırımcı sömürgeciliğe karşı mücadelenin ihtiyacını karşılayacak bir anlayışları, yaklaşımları, iradeleri ve pratikleri olsaydı zaten Apocu gruba ihtiyaç duyulmazdı. Çıksaydı bile gelişemezdi. Çünkü mevcut gruplar bu ihtiyaca cevap verir olurdu. İşte Kürdistan devriminin zorluğu, soykırımcı sömürgeciliğin özel savaş karakteri nedeniyle bu sömürgeciliğe, bu soykırımcılığa karşı mücadelede bir boşluk olduğu için ya da bu soykırımcı sömürgeciliğe karşı cevap olacak bir örgüte, bir eylem çizgisine ihtiyaç olduğu için, mevcut olanlar bu ihtiyacı karşılayamadığı için Apocu grup tarih sahnesine çıkmıştır ve çıkar çıkmaz kısa bir sürede etkili olmuştur.

Apocu grubun 1973 baharında tarih sahnesine çıkışından sonra kısa sürede düşünce, örgüt ve pratik olarak kendini hissettirmesi; Kürdistan'ın birçok yerinde çalışarak başta gençler olmak üzere yoksul Kürt köylülerini, emekçileri, kadınları bu mücadelenin etrafında toplaması, Kürdistan'da faşistlere, işkenceci polislere, Kürt halkı üzerinde otorite kuran, Kürt halkı üzerinde baskı kurarak bir nevi sömürgeciliğin Kürdistan'daki ayakları olan yozlaşmış feodal yapılara, çeteleşmiş gruplara, işbirlikçi yapılara, çevrelere karşı mücadele eden bir güç ortaya çıkmıştır. Bu mücadele kısa sürede gençliği, köylüleri, yoksulları, emekçileri etrafında toplamıştır. Çünkü Kürdistan'daki soykırımcı sömürgeciliğin özel savaşına cevap olan, ona karşı direnç gösterecek, onu geriletecek bir örgüt anlayışı, bir mücadele tarzı ortaya çıkmıştır. Öyle gevşek değil; militan, en zor koşullarda direnecek bir örgüt gerçeği yaratılmıştır. Örgüt kavramına çok önem verilmiştir. Çünkü Kürt’ün en zayıf yanı örgütsüz olma karakteridir, örgütsüzlüktür. Soykırımcı sömürgecilik özellikle 20. yüzyılda Kürtler üzerinde o kadar baskı, zulüm düzeni kurmuştur ki, zalimce katliamlar yapmıştır ki, baskıyı öyle çok süreklileştirmiş ve toplumun iradesini kırar halde yürütmüştür ki, Kürdistan'da iki kişinin bir araya gelmesi bile suç görülmüş ve üzerine gidilmiştir. Bu nedenle Kürt toplumu örgütlenmekten kaçan, örgütlenmeden korkan bir karaktere bürünmüştür. Zaten bir yönüyle de bu gerçeklikten dolayı diğer örgütler profesyonel, bütün yaşamlarını mücadeleye veren sıkı bir örgüt ve kararlı kadrolara ve militanlara dayalı bir örgüt yaratamamışlardır. Mevcut toplumsal zihniyete teslim olmuşlardır. Bu da gevşek örgüt yapıları ortaya çıkarmıştır. Derneklerde ve dergiler etrafında örgütlenen, bu örgütlenmeleri de soykırımcı sömürgeciliğe karşı çok boyutlu mücadeleye hazırlanmak için kullanmayan, sadece Kürtlük adına bazı şeylerin konuşulduğu, tartışıldığı gruplar ortaya çıkmıştır. Bunlar da çok boyutlu özel savaş yürüten, Kürt’ü ezmek ve sindirmek için her türlü zulüm yöntemini kullanan soykırımcı sömürgeciliğe karşı halkı cesaretlendiren, örgütleyen, eyleme geçiren konumda olmamışlardır. Bu gerçeği özellikle vurgulamak gerekiyor.

PKK ise bütün yaşamını ülke için, halk için, özgürlük için, mücadele için veren bir militan gerçeklik, bir kadro duruşu ve bunların örgütlü hale getirildiği bir mücadele örgütü ortaya çıkarmıştır. Daha baştan bu grubun ölçüleri yüksek tutulmuştur. Yaşam ölçüleri yüksek tutulmuştur, örgüt ve mücadele ölçüleri yüksek tutulmuştur. Çünkü ölçüleri geri yaklaşımla, gevşek yaklaşımlarla soykırımcı sömürgeciliğe cevap vermek mümkün değildir. Bu açıdan Önder Apo’nun en önemli özelliği, Kürt gerçeğini iyi çözümleyerek, düşman gerçeğini iyi çözümleyerek Kürt gerçeğinde soykırımcı sömürgecilik altında bulunan Kürt halk gerçeğinde böyle bir zalim, böyle bir despot, Kürt’ü soykırıma uğratmak isteyen bir güce karşı nasıl bir örgüt mücadele edebilir, nasıl bir militan mücadele edebilir, hangi yaşam anlayışı, hangi örgüt anlayış mücadele edebilir ve başarılı olabilir konusu üzerinde yoğunlaşmış ve bu çerçevede Kürdistan devrimini geliştirecek bir zihniyet, bir kadro duruşu, bir örgüt anlayışı ve bir mücadele çizgisi ortaya koymuş olmasıdır.

Daha başından beri Kürt’te var olan geri ölçüleri kabul etmemiştir. Kürt’teki geri ölçülerin Kürt için lanetli olduğunu, kölelik getireceğini söylemiştir. Bu açıdan geri ölçüleri kabul etmeyince de mevcut örgüt yapılarını, Kürtlük adına çıkan grupların ölçülerinin geriliğini eleştirmiştir. Onların ölçüleriyle mücadele edilemeyeceğini, onların ölçülerinin Kürdistan'da işbirlikçilikten başka bir sonuç vermeyeceğini; onların ölçülerinin bırakalım Kürdistan'da mücadeleyi yükseltmesi, soykırımcı sömürgeciliğin kendisini pekiştirmesine ve soykırımı tamamlamasına göz yuman bir durum ortaya çıkaracağını; dolayısıyla varlıklarıyla halkı aldatan bir konumda olacaklarını özellikle vurgulamıştır. Bu açıdan Önder Apo daha baştan Kürt gerçeğini eleştirdiği gibi, var olan örgütlerin durumunu da eleştirmiştir. Onların varlıklarının Kürt halkının güçlü, etkili mücadele etmesini engelleyen, bunu gevşeten, bunu çarpıtan bir durum yarattığını görerek şiddetle eleştirmiştir.

Bu eleştiriler doğru anlaşılmalıdır. Yoksa toplum, gençler, yoksul köylüler, bunları Kürt halkının özgürlük mücadelesini veren örgütler olarak görecek, onlardan beklentisi olacak; ama bunlar da bunu yapamayacak, böylece Kürtler üzerindeki soykırımcı sömürgecilik derinleşerek gelişecek; Kürtlerin tarihten silinmesi gibi bir durum ortaya çıkacaktı. Bu açıdan Önderlik hassas yaklaşmıştır, bunları eleştirmiştir. Bunları şiddetle eleştirmesini nedeni, bu örgütlere karşı bireysel, grupsal herhangi bir husumetin olmasından değil, tamamen Kürtlere karşı duyduğu sorumluluktan dolayıdır. Kürtler üzerinde uygulanan soykırımın yarattığı büyük tehlike karşısında bu duruşların Kürtler için büyük risk olduğunu, böyle bir sömürgecilik altında bu tür örgüt anlayışlarının normalleşmesinin, Kürtler açısından özgürlüğü, demokrasiyi, bağımsızlığı getirecek olarak görülmesinin çok büyük bir gaflete, tarihi bir yanılgıya düşüleceğini vurgulamıştır. Bunun ileride sonuçlarının çok ağır olacağını düşünerek Kürdistan'da nasıl örgüt olmalı, nasıl militan olmalı, nasıl mücadele çizgisi olmalı, nasıl yaşam olmalı konularını özellikle vurgulamış, ortaya koymuş, bu konuda ölçüleri yüksek tutarak herkesin netleşmesini sağlamaya, özgürlük mücadelesi karşısında, tarih karşısında netleşmesini sağlamaya çalışmıştır.

12 Eylül 1980’de soykırımcı sömürgeciler Apocuların kendileri açısından ciddi tehlike haline geldiğini görerek PKK'nin kökünü kazımak için faşist bir askeri darbe gerçekleştirmişlerdir. Çünkü soykırımcı sömürgecilik bakmıştır ki, Apocu grup kendisi karşısında mücadele veremeyecek grupları hepsini etkisizleştiriyor, gelişiyor, toplum Apocu grup etrafında birleşiyor, her bakımdan ölçüleri yüksek tutarak Türk devletine karşı mücadele edecek yeni bir ruh yaratıyor, halka cesaret veriyor. Bu nedenle de askeri faşist darbe yaparak böyle bir grubun gelişmesinin önü alınmak istenmiştir. Nitekim Kenan Evren 12 Eylül askeri faşist darbesine Mardin’den Ankara’ya askeri helikopterle giderken Urfa’da Siverek-Hilvan üzerinden uçarken karar verdiğini söyler.

Hilvan ve Siverek’te PKK'nin öncülüğünde devletle ilişkili işbirlikçi aşiret yapılarına, halk üzerinde baskı kuran feodal çetelere karşı mücadele verilmiş ve onlar önemli düzeyde etkisizleştirilmişlerdir. Kürdistan'da halkı baskı altında tutan, halkın örgütlenmesinin önüne geçen yapıların etkisizleştirilmesi Apocu grubun gelişmesinin önünü açmıştır. Çünkü Kürdistan'da birçok feodal yapı, yozlaşmış aşiret çeteleri, reisleri artık Kürt toplumsallığı içinde, Kürt varlığı içinde tarihte olduğu gibi bir anlam ifade etmekten öte, soykırımcı sömürgeciliğin Kürdistan'daki ayakları, işbirlikçileri; onlar adına Kürt’ü kontrol eden kurumlar ve yapılara dönüşmüştür. İşte bunların etkisizleştirilmesi halkın örgütlenmesinin, soykırımcı sömürgeciliğe karşı mücadele etmesinin önünü açmıştır. Bu nedenle de 12 Eylül askeri faşist darbesi Kürdistan'da yeni bir zihniyet ortaya çıkaran, devletin politikalarını kabul etmeyen, bunlara karşı olma zihniyetini ortaya çıkaran, onun militanlığını, örgüt ölçülerini, militan ölçülerini ortaya koyan ve bu konuda da silahlı mücadele dahil her türlü yöntemle soykırımcı sömürgeciliğe karşı mücadele zihniyetini, tutumunu ve pratiğini geliştiren bir örgüt gerçeği ortaya çıkmıştır. 12 Eylül 1980 askeri faşist darbesi bu örgüt gerçeğini, bu militanlık gerçeğini ortaya çıkaran bu zihniyeti, ruhu ve örgütlenmeyi ezmek, tasfiye etmek ve Kürt’ü yeniden 1970’ler öncesinin soykırımcı sömürgeciliğin üzerinde hızla işlediği duruma düşürmek istemiştir.

15 Ağustos Hamlesini sağlayan hazırlıklar hangi ortamda gerçekleşmiştir?

15 Ağustos’un 33. yıldönümünde büyük komutan Agît şahsında, özyönetim direnişlerinin Agît’i Çîyager yoldaş şahsında tüm devrim şehitlerini saygı ve minnetle anıyor; onların özlemlerini muhteşem bir sonuçla taçlandıracağımız sözünü bir kez daha veriyoruz.

12 Eylül askeri faşist darbesi esas olarak Kürt halkının gelişen özgürlük mücadelesini ezmeyi, iradesini kırmayı, bu konuda soykırımcı sömürgeciliğin toplumdaki hakimiyetini eskisinden daha fazla sağlamayı, bunun üzerinden de soykırımı tamamlamayı hedeflemiştir. Aslında 12 Eylül faşist darbesi, Kürdistan'daki soykırımı tamamlama darbesi olarak gerçekleşmişti. Bu nedenle çok sert yönelmiştir. Nerede Apocu grubun, PKK'nin örgütlenmesi varsa orada bir kök kazıma başlatmıştır. Neredeyse Apoculara selam veren, yemek veren herkesi işkencelerden geçirmiş, zindanlara atmıştır. Böyle bir ortamda diğer Kürt gruplarına da yönelmiştir. Çünkü PKK'yi en tehlikeli örgüt olarak görmüş, bunu ezmek istemiştir. Kürdistan'da öyle bir ortam yaratmak istemiştir ki, Kürtlük adına hiçbir şey söylenmesin, hiçbir düşünce olmasın! Bu nedenle diğer grupların üzerine de gitmiştir. 12 Eylül askeri faşist darbesi bir netleşme ortaya çıkarmıştır. Önder Apo'nun soykırımcı sömürgeciliğe karşı nasıl mücadele edilmesi, nasıl militan, örgüt ve eylem anlayışı ortaya çıkarılması gerektiği konusunda büyük çaba göstermesi, bu konuda netleşme mücadelesi vermesi 12 Eylül faşizmiyle birlikte daha iyi anlaşılmıştır. Önder Apo’nun bu söyleminin, bu yaklaşımının ne kadar doğru ve gerekli olduğu açığa çıkmıştır. Nitekim 12 Eylül faşizmi ortamında ve zor koşullarda Önder Apo'nun düşündüğü militanlık, örgüt anlayışı, eylem çizgisi ayakta kalmış, diğer örgütler de 12 Eylül faşizminin zoru, baskısı altında dayanamamışlar, dağılmışlar, tasfiye olmuşlardır.

Bazılarının söylediği gibi PKK diğer örgütlere zor kullanmış da bu nedenle tasfiye olmuşlar gibi yalanlar, iftiralar gerçeği yansıtmamaktadır. Gerçek olan, soykırımcı sömürgeciliğin gerçekleştiği darbe ortamında bu darbenin halk üzerinde, toplum üzerinde yarattığı baskı ortamında diğer grupların dayanma gücünü gösterememesidir. Ne zindanda dayanma gücü göstermişlerdir ne zindan dışında dayanma gücü göstermişlerdir. 12 Eylül askeri cuntası devrimci hareketlerin üzerine gelince, silindir gibi geçince, bu ortamda gevşek örgüt yapıları, gevşek militanlık, sert koşullarda mücadele etmeye göre hazırlanmamış örgütler, gruplar etkisizleşmiştir. Bu gerçeğin iyi bilinmesi gerekiyor. 15 Ağustos bu bakımdan anlamlıdır. 12 Eylül askeri faşist darbesi iktidara gelince Türkiye'deki sol, sosyalist hareketler ezilmiş, kısa sürede etkisizleştirilmiştir. Kürt grupları etkisizleştirilmiştir. Kuşkusuz PKK de ağır darbe yemiştir. PKK kısa sürede Kürdistan'da gelişmiş, milyonlarca kitleye ulaşmış olsa da tarih sahnesine yeni çıktığı ve tecrübesiz olduğu için bu gövdeyi yürütecek, yönlendirecek bir örgüt ve kadro anlayışı ortaya yaratmamıştır. Önder Apo'nun tek başına yürüttüğü çabalar da bu çabalara kadroların ve bizlerin verdiği destek yetersiz kalmıştır.

PKK de 12 Eylül öncesi ve sonrası büyük yara aldığından Türkiye'de solun ezildiği, diğer Kürt gruplarının etkisizleştiği ortamda Kürdistan'da tek başına mücadele etmesi o günkü koşullarda belki bir yiğitlik ve kahramanlık olarak değerlendirilebilir ve tarihe böyle bir etkisi olabilirdi. Ama başarılı olması mümkün değildi. Bu nedenle PKK de 12 Eylül askeri faşist darbesi karşısında yurtdışına çıkıp Ortadoğu'da yeniden mücadeleye hazırlanma kararı almıştır. Zaten Önder Apo 1979’da yurtdışına çıkmış; orada Filistin örgütleriyle ilişki kurmuş, ilk gerilla gruplarının eğitimi gerçekleştirilmiştir. Filistin’e gidip gerilla eğitimi gören birimler 12 Eylül gelmeden önce Kürdistan dağlarına gelip gençliği örgütleyerek gerilla mücadelesi geliştirecek çalışmalar yapmaya başlamışlardır. Bu bakımdan 12 Eylül öncesi de PKK'nin Kürdistan'da bir gerilla savaşı başlatma kararı vardı. Özellikle Hilvan-Siverek direnişinden sonra ortaya çıkan toplumsal ruh, halkın, köylülerin, gençlerin mücadeleye ilgisi ortamında Filistin’e gönderilen grupların eğitim görmesi ve bu temelde gerilla eğitimi alarak ülkeye dönmesi ve mücadeleyi geliştirmesi, gerilla hareketini başlatması kararı vardı. Ama bu yaklaşımla Filistin’de görülen eğitimle oluşturulan birimler Kürdistan dağlarına yerleşip oturmadan 12 Eylül askeri faşist darbesi gerçekleşmiştir. İşte bu ortamda PKK hareketi de geri çekilmiş; Lübnan koşullarında, Ortadoğu koşullarında yeniden Kürdistan'a dönüp mücadeleyi geliştirme çabası içine girmiştir. Diğer örgütler bir nevi yurtdışına çıkıp mülteci konumuna düşerken; Önder Apo'nun öncülüğündeki Apocu grup büyük darbe yemesine ve önemli kadrolarının tutuklanmasına rağmen Ortadoğu'da eğitim ve örgütlenmeyi gerçekleştirerek mücadeleyi Kürdistan dağlarına taşıma çabası içinde olmuştur. Bu bakımdan Önder Apo'nun 12 Eylül faşizmi geldikten sonra yurtdışına çıkan kadroları eğitmesi, gerilla savaşına hazırlaması, örgütü ayakta tutarak yeniden mücadele eder duruma getirmesi Kürdistan tarihi açısından kutsallık düzeyde çabalardır.

12 Eylül koşullarında ağır darbe almış örgütü toparlayıp yeniden mücadele eder hale getirmek çok çok önemlidir. Önder Apo'nun rüştünü ispatladığı dönem, 1980-84 arasındaki kadroları mücadeleye hazırlama dönemdir. Evet, 12 Eylül’den önce de Önder Apo grubu oluşturmuş, önemli gelişmeler sağlatmıştır; bu yönüyle büyük bir Önderlik gücü ortaya koymuştur, Önderlik rolü oynamıştır; ama 12 Eylül askeri faşist darbesi bunu tümüyle ezme kararıyla gelmiş ve önemli darbeler de vurmuştur. Bütün örgütler üzerinden silindir gibi geçmiştir, halk üzerinde yoğun baskı kurmuştur. Bu ortamda PKK dağılacak mıdır, ayakta mı kalacak mıdır, yeniden mücadele edebilecek midir? PKK başka örgütler, gruplar gibi dağılabilirdi de. PKK tarih sahnesine çıkışında verdiği sözleri, yaklaşımları, zihniyeti örgütleyip pratikleştirebilecek mi, yoksa 12 Eylül faşizmi karşısında ezilip diğer örgütler gibi tarih sahnesinden silinecek miydi? 1980 sonrası durum PKK açısından böyle bir gerçekliği ifade ediyordu. Bu açıdan Önder Apo'nun Önderlik rüştünü ispatladığı dönem, Önderlik performansını başarıyla sürdürdüğü dönem; Önderliğini güçlü biçimde ortaya koyarak örgütü yeniden toparlayıp mücadeleye sevk ettiği dönemdir. Bu bakımdan Önderlik rüştünü ispatladığı, bu yönüyle de Kürdistan'da nasıl bir Önderlik yapılması gerektiği gerçeğinin ortaya çıktığı dönem bu dönemdir. Önderlik pratiğinin bundan sonra nasıl yapılacağı konusu da bu süreçte netleşmiştir. Önderlik tarzının, üslubun daha da olgunlaştığı, netleştiği bir dönem olmuştur.

Kuşkusuz 12 Eylül faşizminin baskısı ortamında, geri çekilme koşullarında zindan direnişi Önder Apo'nun çabalarına, dışarıya çıkan PKK kadrolarının, örgüt yapısının çabalarına çok önemli bir destek olmuştur. Bu açıdan Önder Apo'nun da belirttiği gibi hareket 1980 ile 1984 arasında 15 Ağustos gerilla hamlesinin başlaması dönemine kadar mücadeleye köprü olan bir zindan direnişi vardır. 1980-84 arasındaki mücadele boşluğunu zindan direnişi doldurmuştur; hem de hakkıyla doldurmuştur. Zindanda ortaya konulan militanlık, Önderliğin örgütü ayağa kaldırma çabalarına büyük destek olduğu gibi, militanlık ölçülerini, mücadele ölçülerini, yani Kürdistan'da soykırımcı sömürgeciliği geriletecek, mücadeleyi geliştirecek Kürdistan devriminin tarzını ortaya çıkarmıştır. Kürdistan'da başarılı olacak mücadele tarzını ortaya çıkarmıştır. Yani zorun zoru koşullarda mücadele edip başarmanın tarzını ortaya çıkarmıştır. 14 Temmuz’da Hayrilerin, Kemallerin, Akiflerin, Alilerin soykırımcı sömürgeciliğin baskısı altında tarihi direniş ortaya koymaları militan ölçüleri yükseltmiştir. Önder Apo'nun çabalarıyla zindan direnişinin yarattığı bu etki birleşince Önder Apo'nun çalışmaları daha da verimli hale gelmiş; Önder Apo tarzını, temposunu, çalışmalarını daha da yoğunlaştırmış ve bu temelde 15 Ağustos’u gerçekleştirecek bir militan, bir kadro yapısı, bir örgüt duruşu, bir eylem çizgisi, bir mücadele kararlılığı ortaya çıkarılmıştır.

15 Ağustos Atılımı’nın 33. yıldönümündeyiz. İnkar ve imha sistemiyle yaşanamayacağının adı olan 15 Ağustos’un PKK hareketi ve Kürt toplumu için anlamı nedir?

PKK var mı olacak, tasfiye mi olacak konusuna cevap veren 15 Ağustos hamlesidir. Çünkü 15 Ağustos Hamlesini başarmak kolay olmamıştır. Örgüt içinde tasfiyeciler vardır, mücadeleyi geriye çekmek isteyenler vardır. Uzun yıllar mücadeleyi başlatamayız, artık Avrupa’ya gidelim, orada bekleyelim, koşullar oluşunca mücadele edelim diyenler vardır. Hakkari’den içeriye geçilmez, bu koşullarda geçilirse imha oluruz diyenler vardır. Önder Apo kadroya moral vermek isterken, kadronun, militanın yüzünü ülkeye çevirmek isterken, bazı kaçkınlar, tasfiyeciler, yılgınlar, iradesi kırılmış olanlar da bu mücadeleyi geriye çekmek, Önder Apo'nun çabalarını boşa çıkarmak için büyük çaba göstermişlerdir. Bu açıdan 15 Ağustos hamlesi kolay gelişmemiştir. 15 Ağustos hamlesi sadece düşmanın baskısını aşacak, onun yarattığı irade kırılmasını ortadan kaldıracak ve bu temelde mücadeleyi başlatacak bir çabayla gerçekleşmemiştir. Kuşkusuz 12 Eylül faşizminin yarattığı etkileri kırmak için büyük çaba gösterilmiştir, ama en başta da 12 Eylül faşizminin örgüt içinde yarattığı kırılmaları, yılgınlıkları, olumsuzlukları giderme çabası ve mücadelesi içinde 15 Ağustos’un yolu döşenmiştir. 15 Ağustos’u yaratacak bir militanlık gerçeği, bir örgüt gerçeği bu iç mücadele temelinde ortaya çıkarılmıştır.

15 Ağustos’a giden yol böyle büyük çabalarla döşenmiştir. Sadece 1980-84 arası Önder Apo’nun Ortadoğu'da yürüttüğü çabalar bile destansı niteliktedir. Büyük emekler verilmiştir. Eğer 1980’den sonra yirmi, yirmi beş yıl Önder Apo'nun yarattığı yeni paradigmaya kadar mücadele sürdürülmüşse, bunu yaratan 1980-84 arası dönemde yaratılan örgüt anlayışıdır, oluşturulan kadro duruşudur, militan duruştur. İşte bu çabalarla 1984 15 Ağustos’unda gerilla birlikleri Eruh ve Şemdinli’de eylem yaparak gerilla savaşını başlatmışlardır. Önder Apo aslında 1983 yılında bunu planlamıştır. 1983 yılında böyle bir başlamayı öngörmüştür, ama hazırlıkların yetersiz olması nedeniyle 84’e sarkmıştır.

15 Ağustos Hamlesi 12 Eylül faşizmine ve yarattığı sisteme büyük bir darbe olmuştur. Çünkü Kenan Evren öncülüğündeki cunta, 12 Eylül faşizmini bütün örgütleri dağıtıp halk üzerinde baskı kurarak ve yeni bir anayasa yaratarak 50 yıllık bir sistem öngörmüştü. 50 yıl hiç kimse bu devlete karşı mücadele edemeyecek, 50 yıl toplumun sessizliği ortamında bu rejim varlığını sürdürecekti. Böyle bir zihniyetle hareket edilmiştir. Bu temelde antidemokratik soykırımcı bir anayasa yapılmıştır. Bu açıdan faşist cuntanın baskısının, etkisinin daha sıcak olduğu dönemde 15 Ağustos’un başlatılması, kuşkusuz 12 Eylül faşizminin yarattığı sisteme büyük bir darbe olmuştur. Ama en önemlisi de PKK hareketinin rüştünü ispatlaması gerçekleşmiştir. PKK'nin var olacağının, Apocular grubunun ilk çıkışındaki duyguların, düşüncelerin; PKK'nin ilk çıkışında ortaya koyduğu amaçların mutlaka gerçekleştirileceğinin ilanı edilmesi olmuştur. Bu yönüyle 15 Ağustos Hamlesi en başta da 12 Eylül askeri faşist cuntasının PKK üzerinde yürüttüğü politikaların, Kürdistan'da yürüttüğü saldırıların boşa çıkarılması anlamına gelmektedir.

12 Eylül askeri faşist darbesi PKK karşısında başarısız kalmıştır. 12 Eylül askeri faşist darbesi esas olarak PKK'nin, Kürt Özgürlük Hareketi'nin kökünü kazıyıp Kürdistan'da soykırımı tamamlamak isterken, Önder Apo öncülüğündeki PKK daha 1984’te askeri faşist darbenin amaçlarını sekteye uğratmıştır, darbe vurmuş, başarısız kılmıştır. Bu, PKK'nin tarih sahnesinde engelsiz yürüyeceğini, koşullar ve baskılar ne kadar zor olursa olsun, imkansızlıklar ne kadar ağır olursa olsun PKK'nin her koşulda mücadele edebileceği gerçeğini, kararlılığını ve duruşunu ortaya çıkarmıştır. 15 Ağustos ruhu bu koşullarda şekillenmiştir. 14 Temmuz direnişinin mücadele tarzı ve ruhunun içi daha somut hale getirilmiş, koşullar ne kadar zor olursa olsun, mücadele edip başarmanın tarzı 15 Ağustos’ta pratikleşmiştir. Koşullar ne kadar zor olursa olsun, düşman ne kadar zalim olursa olsun mücadele edilip başarılacağı kararının verildiği gerilla direnişi ve bu temelde 15 Ağustos ruhu yaratılmıştır. Bu tabii PKK için çok önemli bir başarıdır. 12 Eylül askeri faşist darbesinden sonra kısa sürede böyle bir gerilla hamlesi başlatmak, 12 Eylül’ü boşa çıkarmak çok önemlidir.

PKK hareketi açısından böyle bir değeri vardır. PKK'nin tarih sahnesine çıkışına uygun duruşunu sürdürmesi; 1970’lerin başında söylediği şu militanlıkla olmaz, şu örgüt anlayışı ve eylem çizgisiyle olmaz; bu soykırımcı sömürgeciliğe karşı ancak şöyle militanlıkla, şöyle örgütle, şöyle eylem çizgisiyle olur biçimindeki değerlendirmelerinin, sözlerinin pratikleşmesidir. Yani PKK'nin bu çizgisini 12 Eylül askeri faşizmi yenememiş, kıramamış; aksine PKK'nin ortaya koyduğu bu çizgi, bu ölçüler Önder Apo'nun tarih sahnesinde ortaya koyduğu iddiaların 12 Eylül faşizmi karşısında başarıyla pratikleşmesinin ifadesi olmuştur. 15 Ağustos’u PKK açısından böyle görmek gerekir. Kuşkusuz PKK açısından anlamı ve sonuçları çok farklı ve çok boyutlu değerlendirilebilir. Zaten geçmişte bu konular fazlasıyla değerlendirilmiştir. Bu röportaj çerçevesinde 15 Ağustos Hamlesinin PKK açısından ne anlama geldiğini bu kadar belirtmek bile gerçeğin ne olduğunu ortaya koyar.

Halk açısından ise çok önemli sonuçları olmuştur. 12 Eylül faşizmi sadece PKK'yi ezmek için gelmemiş; Kürt toplumunu öyle bir ezme hedefiyle gelmiştir ki, Kürt toplumu ezilecek, iradesi kırılacak; tamamen soykırıma yatan, soykırımın gerçekleşmesine uygun bir toplum haline getirilecekti. 12 Eylül’ün en temel amacı, Kürtleri soykırım cenderesinde eritecek, bitirecek kıvama getirmekti; Kürtleri böyle bir ruh haline sokmaktı. İradesi kırılmış, geleceğe inancı kalmamış, güveni kalmamış, umudunu tümden yitirmiş bir toplum yaratılacak ve bunun üzerinden de asimilasyon, soykırımcı sömürgecilik geliştirilerek Kürdistan Türk uluslaşmasının yayılma alanı haline getirilecekti. 12 Eylül askeri faşizmi Kürdistan'da Türk uluslaşmasının tümden hakim olmasını, zafer kazanmasını sağlama saldırısı yapmıştır. Bu bakımdan halk üzerinde yoğun bir baskı yürütülmüştür. PKK'nin özellikle mücadele ettiği yerlerde kök kazıma harekatları yapılmıştır. Çünkü soykırımcı sömürgeciliği engelleyecek olan ancak PKK’nin fikridir, PKK'nin zihniyetidir, PKK'nin etkisidir. Diğer örgütlerin zihniyetinin, etkisinin soykırımı önleme etkisi ve gücü yoktur. Ama PKK'nin Kürdistan'a ektiği tohumların soykırımcı sömürgeciliğe karşı örgütleme ve mücadele etme karakteri, özelliği vardır. Bu açıdan PKK'nin yarattığı toplumsal ruh hali ortadan kaldırılmak için PKK ile ilişkili olan, PKK'nin çalıştığı, mücadele ettiği, örgütlendiği bütün alanlarda çok ağır ve şiddetli bir baskı uygulanmıştır. Umut ve irade kırılarak bunun üzerinden soykırım tamamlanmak istenmiştir.

12 Eylül faşizminin ben bunu başardım, soykırımın tamamlanmasına uygun bir halk gerçeği, Kürt gerçeği ortaya çıkardım dediği anda 15 Ağustos hamlesinin gerçekleşmesi, Kürt için bir şok olmuştur. Ağır baskı ortamında Kürtler için büyük bir nefes alma olmuştur. Kürt halkı şunu görmüştür; baskı ne kadar zor olursa olsun, direnilebilir. PKK'nin verdiği sözde durduğunu görmüştür. PKK böyle en zor koşullarda eylem yapıp mücadele edince, bir de buna zindandaki tutsakların direnişi eklenince Kürt toplumunda soykırımcı sömürgeciliğe karşı mücadele edilebilir, buna karşı mücadele etmek mümkündür, koşullar ne kadar zor olursa olsun mücadele geliştirilebilir anlayışı ortaya çıkarılmıştır. Kürt toplumun iradesi tümden kırılmak istenirken, 15 Ağustos büyük bir umut ortaya çıkarmıştır. Kürt’ün kendine güvenini getirmiştir. Özellikle 12 Eylül faşizminin Kürt toplumunda yaratmak istediği irade kırılması ve buna dayandırmak istediği ruh hali boşa çıkarılmıştır. 12 Eylül faşizminin Kürt’ün iradesini kırma, soykırıma uygun ruh hali yaratma saldırısının boşa çıkarılması Kürdistan ve Kürt halk tarihi açısından çok çok önemlidir. Eğer bu yapılmasaydı Kürt’ün bitişi önünde hiç kimse duramazdı. Kürt halkı Kürtlüğünden kaçacak, Türkleşmeye koşacaktı. Türkleşme saldırısı karşısında boyun eğecekti. Bir nevi tasfiyeciliğin cenderesinde eriyecekti, eritilme karşısında iradesiz kalacak, eli kolu bağlı kalıp kendisini soykırım değirmeninin öğütmesine bırakacaktı.

15 Ağustos Atılımı Kürt’ün direnebileceği, Kürt halkının özgürlük ve demokrasi mücadelesi verebileceği konusunda büyük bir umut yaratmıştır. Önder Apo'nun dediği gibi “umut zaferden daha değerlidir” gerçeği Kürt toplumunda canlı tutulmuştur. Çünkü umut kırılmıştır. Bir Japon atasözünün söylediği gibi, malını kaybeden bir şeyini, onurunu kaybeden çok şeyini, umudunu kaybeden her şeyini kaybeder. Bu gerçekten çok önemli bir sözdür. 15 Ağustos, Kürt halkını yeniden umutlandırarak Önder Apo'nun “Umut zaferden daha değerlidir” sözünün Kürt toplumunda canlı kalmasını, böylelikle Kürt halkının özgür ve demokratik mücadelesini başarıya götürecek zeminin yaratılmasını sağlamıştır.

15 Ağustos’la Kürt halkının diriliş süreci başlatılmıştır. 15 Ağustos bu nedenle diriliş günü olarak hatırlanmaktadır. Zaten 1960’ların sonuna doğru Kürt halkının tarih sahnesinden silindiği, bir daha ayağa kalkamayacağı biçiminde bir algı oluşmuştu. Bunu 1970’lerdeki mücadele kırmıştı; ama 12 Eylül askeri faşizmiyle Kürt’ün tümden tarihe gömülmesi saldırısı başlatılmıştı. Bu saldırı o kadar çok ağır olmuştu ki, Kürt toplumunda da artık bu soykırımcı sömürgeciliğe karşı mücadele edilemez; bu zulme ve bu despotizme karşı mücadele mümkün değildir; buna boyun eğmekten başka çare yoktur gibi bir algı ortaya çıkmıştı. Ama 15 Ağustos bu algıyı kırmıştır, yerle bir etmiştir. Bunun değeri tarihseldir, önemi çok büyüktür. Nitekim gerilla mücadelesinin gelişmesiyle birlikte 15 Ağustos’un Kürt toplumu açısından diriliş anlamına geldiği, çok büyük önemi olduğu; sadece siyasi çevreler, bizler açısından değil, Kürt halkı tarafından da takdir edilmiştir, hakkı verilmiştir.

Neden ilk kurşun, ilk kurşun kime sıkıldı?

İlk kurşun teorisi başka sömürgecilik altında olan halklar açısından da kullanılmış, değerlendirilmiştir. Ancak ilk kurşun kavramının en çarpıcı biçimde somutlaştığı; ilk kurşun kavramına, ifadesine en uygun mücadele başlangıcı kesinlikle 15 Ağustos gerilla hamlesidir. Çünkü Kürdistan'daki sömürgecilik herhangi bir sömürgecilik değildir. Kürtler üzerinde uygulanan sömürgecilik sadece sömürü yapmak, yeraltı ve yerüstü zenginliklerini sömürmek, bir siyasal hakimiyet kurmak değildir. Kürdistan'daki sömürgecilik farklı bir sömürgeciliktir. Bu açıdan biz bu sömürgeciliğe şimdi soykırımcı sömürgecilik diyoruz. Aslında bu durum Apocu grubun ilk çıkışında içerik olarak ifade edilmiştir. Belki böyle tanımlanmadı, ama Kürdistan'daki sömürgecilik Kürdistan'ı Türk uluslaşmasının yayılma alanı haline getirmek istiyor tespiti yapılmıştır. Bu tanım ilk çıkışta yapılmıştır. İşte bu, Kürdistan'daki sömürgeciliğin soykırımcı sömürgecilik olduğu tanımıdır. Bu sömürgecilik sadece sömürmüyor; baskı altına almıyor, ezmiyor, Kürt’e zulmü yapmıyor; Kürt’ün iradesini kırarak Kürt’ü kendine inkar ettiren, Kürtlüğünden vazgeçiren, ancak Türkleşirse, Türk sömürgeciliğine boyun eğerse yaşayabileceğine inanan bir toplum ve birey yaratmayı hedeflemiştir. Bu sömürgeciliğe karşı direnilemeyeceği, başkaldırılamayacağı inancı yaygınlaştırılmıştır. Kürt toplumu içinde bireyin kafasına bu sokulmuş ve bu temelde de inkarcılık, kendi gerçeğinden kopma başlamıştır. Artık kendisi için yaşayan değil de soykırımcı sömürgeciliği yaşayan, ona hizmet eden bir Kürt toplum gerçeği ortaya çıkarılmaya başlanmıştır. Kendi gerçeğinden kopma başlamıştır.

Önder Apo 1970’lerin başında şunu söylediği zaman; bu bir gerçeği ifade ediyordu. “Kendisine ihanet ettirilmemiş tek bir Kürt kalmamıştır.” Zaten Önder Apo Kürt’ün durumunu bu kadar ağır gördüğü için buna büyük öfke duymuş; bu öfkeyle bu hareketi ortaya çıkarmıştır. PKK'nin bu kadar mücadele eden örgüt olmasının, militan örgüt olmasının nedeni, soykırımcı sömürgeciliği bilince çıkarması, ona öfkesinin çok büyük olmasındandır. Önder Apo'nun Kürt tarihine yaptığı en büyük hizmetlerden biri, Kürtler üzerinde uygulanan soykırımcı politikanın ağırlığını topluma, bireye kavratarak onda soykırımcı sömürgeciliğe karşı öfke yaratmış olmasıdır. Bu öfkeyle soykırımcı sömürgeciliğe karşı mücadele edecek bir örgüt, bir militanlık ortaya çıkarılmıştır. Çünkü soykırımcı sömürgecilik sadece sömürmüyor, Kürt’ün ruhunu çalıyor; duygusunu çalıyor, öldürüyor. Geleceğe inancını öldürüyor, umudunu kırıyor. Kendine ait hiçbir şey bırakmıyor. Hatta kendi iradesiyle olmasa da ojbektif olarak kendi toplum içinde bir sosyal ajan haline geliyor. Uygulanan özel savaşla, eğitimle, yürütülen baskıyla Kürt insanı neredeyse kendi toplumu içerisinde ajan konumunda yaşıyor. Kendini inkar eden, kendinden vazgeçen, kendi gerçeğinden kopan, kendinden utanan, dolayısıyla bir toplumsal gerçeklik olarak intihar eden bir kişilik ortaya çıkarıyor. Böyle bir toplumsal ruh hali ortaya çıkıyor. Bu ruh hali Kürt’ün bitirilmesinin zeminidir. Bu ruh haline düştükten sonra, gönüllü Türkleşmeye koştuktan sonra objektif olarak bir ajan gibi düşündükten sonra artık Kürt’ün bitişini kimse önleyemez, engelleyemez. Zaten soykırımcı sömürgecilik Türk devletinin uyguladığı sömürgecilik Kürt’ü bu hale getirdiğini düşündüğü için kendisini başarılı görmüş; Kürt’ün bir daha ayağa kalkamayacağı kanaatine varmıştır. Tabii bu büyük yanılgıdır. Evet, soykırımcı sömürgecilik uygulamalarıyla önemli sonuçlar almıştır. Kürt kendinden kopmuştur, ama Kürt’ün bir de Ortadoğu'da ve dünyada en fazla toplumsallığı yaşamış, kökleri derinde olan bir kültürü var. Kürt’ü bugüne kadar bu ayakta tutmuştur. Bireyler ezilmiş, toplumda umutsuzluk yaratılmış, ama yine de bir tarih var o topraklarda; o toplum içinde bir tarih var. Bu ölmemiş, bir yerde ayağa kalkacak fırsat beklemiş, zemin beklemiş, boşluk beklemiş. Önder Apo'nun tarih sahnesine çıkması bunu ifade ediyor. Kürt toplumunun tarihsel olarak toplumsallığı derin yaşaması, ilk toplumsallığı yaratan, ilk insanlık kültürünü yaratan bir coğrafya üzerinde yaşaması gerçeği vardır. Kürt’ün de bütün olumsuzluklar karşısında böyle bir geçmişe sahip olması en temel güç kaynağıdır. Önder Apo ve PKK gerçeğinin ortaya çıkması, bu gerçekliğin bir yerde uç vererek kendini ortaya koyması anlamına gelmektedir.

15 Ağustos Hamlesinin ilk kurşun olma özelliği, Kürt’ün bu inançsızlığına, umutsuzluğuna, kendisini soykırıma yatırmasına, kendini inkar etmesine, gönüllü Türkleşmeye koşmasına, benden bir şey olmaz demesine, öz güvenini kaybetmesine sıkılmış olmasıdır. İlk kurşun bu duruma sıkılmıştır. Kürt’ün kendi beynindeki karakollara ve duvarlara sıkılmıştır. İlk kurşun düşmana sıkılmamıştır. Zaten ilk kurşunun bu geri anlayışlara sıkılması, bunların öldürülmesi gerekiyordu. Çünkü Kürt’ün cesareti, umudu kırılmış. Bu düşmana karşı mücadele edilemez anlayışı ortaya çıkmış. Bu bir duvar olmuş, bir karakol olmuş, zihinleri kuşatmış; zihinlerde bu devlete karşı mücadele verilemez, mücadele verilse de başarılı olunamaz, boştur, gereksizdir anlayışı ortaya çıkarmıştır. Nitekim Apocular tarih sahnesine çıktığında halkın ilk söylediği şey de boştur, yapmayın, bundan vazgeçin, olmuştur. Bunu Şeyh Saitler yaptı, Seyit Rızalar yaptı, şunlar yaptı, bunlar yaptı, boştur; bu devlet karşısında mücadele edilemez denilmiştir. İlk kurşun bu anlayışa sıkılmıştır. Yani Kürt’ün kafasındaki karakollara sıkılmıştır. İlk sıkılan kurşun soykırımcı sömürgeciliğin karakoluna sıkılmamıştır. 15 Ağustos’ta Eruh’ta, Şemdinli’de karakollara, askeri güçlere sıkılan kurşun, kendi zihniyetine, kendi cesaretsizliğine, boyun eğmişliğine, yapılamaz, edilemez demişliğine sıkılmış kurşundur. O kurşunun Şemdinli’de, Eruh’ta karakollara atılmasının cesaret edilmesi bu anlamı taşımaktadır.

Kuşkusuz Apocular 1980’den önce de polis vurdu, askerlerle çatıştı. Fakat 15 Ağustos gerilla hamlesi çok farklıdır. Doğrudan devleti hedefleyen planlı bir savaşın başlatılmasıdır. 12 Eylül öncesi yapılan eylemler bir gerilla savaşı değildi. Örgütlenme önündeki engelleri kaldırmak için, örgütlenme önünde engel olan polislere, çetelere, askerse askere karşı yapılmış eylemlerdir. Zaten o dönemdeki taktik, ajanlaşmış yapı ve kurumlara karşı devrimci şiddet olarak tanımlanmıştır. 15 Ağustos’ta sıkılan kurşun Kürt’ün ruhsal değişiminde, Kürt’ün duygularının değişiminde, Kürt’ün olaylara bakışında değişiklik yaratmıştır. Olmaz, yapılamaz, edilemez; biz yapamayız, edemeyiz; biz artık boyun eğmek zorundayız biz artık Türkleşmek zorundayız, başka çare yoktur biçiminde o teslimiyete, o direnemeyeceğini düşünen ruh haline, o geriliklere sıkılmış kurşundur. Bu çok anlamlıdır. Kürtlerin bu gerçeği görmesi gerekiyor. Çünkü 1970’lere gelindiğinde artık Kürtlerin kafasında karakollar kurulmuştur. 1970’li yıllarda Apocular bu karakollarda gedikler açmıştı. 12 Eylül geldi bu gedikleri kapatıp daha da sağlamlaştırma; Kürt’ün kafasındaki karakolları tamamen inşa etme, artık yıkılmayacak karakollar, duvarlar oluşturmak istemiştir. İşte 15 Ağustos Kürt’ün kafasındaki o geriliklere, o karakollara, o umutsuzluğa, o iradesizliğe, kendine güvensizliğe karşı etkili bir kurşun sıkılması olmuştur. Bu yönüyle ilk kurşun düşmandan çok Kürt’ün zihniyet yapısına sıkılması anlamına geliyor. Kendi geriliklerine, kendi inançsızlığına ya da soykırımcı sömürgeciliğin özel savaşının o güne kadar Kürt’te yarattığı ruh haline, özel savaşın Kürt’ün ruhunda, yüreğinde oluşturduğu duygulara, zihniyete, kişiliğe sıkılmış bir kurşundur. Zaten bu yapılmadan, Kürt’ün kafasındaki karakollar yıkılmadan, Kürt’ün bu duyguları yıkılmadan soykırımcı sömürgeciliğe karşı başarılı bir savaş verilemezdi. Soykırımcı sömürgeciliğe karşı savaş verilmesi için Kürt’ün kendi kafasındaki karakollara kurşun sıkılmalıydı. Kürt’ün kafasındaki karakolların yıkılması, yerle bir edilmesi gerekirdi. Kürt’ün geriliklerinin ortadan kaldırılması gerekiyordu. Bu açıdan 15 Ağustos çok önemlidir.

15 Ağustos önce, Türk devletine karşı böyle bir savaş açıldığına inanılamazdı, akıllara getirilemezdi. Yaparsak eziliriz anlayışı hakimdir. Zaten 15 Ağustos başladığı zaman sadece Türk devleti değil -Türk devleti bir haftada ezip geçeceğini düşünüyordu- en başta da Kürtler başarılamaz, ezilir düşüncesindeydi. Halk bu hamlenin sonunu merak etmiştir. Ne oldu ne olacak, kaç günde ezilecek düşüncesi ve beklentisi vardır. 15 Ağustos karşısında Kürt halkının önemli bir bölümünün düşüncesi bu yönlüdür. Hatta Önder Apo, ben bile merak ettim, acaba bir günü nasıl kurtaracağız diye düşündüm, demiştir. Onun için bir hafta geçti, büyük bir başarı, on beş gün geçti, büyük bir başarı; bir ay geçti tasfiye olmadı, ezilmedi büyük bir başarı, diyordum, değerlendirmeleri yapmıştır. Önderlik, o günlerde bu hamlenin nasıl sonuçlanacağını düşündüğümden geceleri rahat uyuyamıyordum, ben bile tedirgin ruh hali içindeydim, diyor.

Ama Önder Apo buna cesaret etti, yürüdü. Başarılacağına inandı! Ama Kürt toplumunda inançsızlık var, devletin zulmü var. Bu ortamda ne kadar başarılacak, bu konuda Önder Apo bile bir istim içinde olmuş, büyük bir yoğunlaşma içinde saatlerini, günlerini geçirmiştir. Bu bakımdan 15 Ağustos hamlesinin yapılması, ilk kurşunun sıkılması çok çok önemlidir. Kurşun sıkmak önemlidir. Bir haftayı kurtarmak önemlidir, on beş günü kurtarmak önemlidir. Bir ayı kurtarmak daha önemlidir. Böylelikle bu ilk kurşunun başarıyla sıkılması ve sıkılan bu kurşunun ikinci güne kendini atması, bir haftayı, on beş günü, bir ayı geçirmesi Kürdistan tarihi açısından çok önemlidir. Bu yönüyle 15 Ağustos’ta sıkılan bu ilk kurşun kavramının, anlayışının, ifadesinin tüm Kürtler açısından iyi kavranması gerekiyor. Zaten sosyolog İsmail Beşikçi de 15 Ağustos’a ilk kurşun diyerek isabetli ve doğru bir tanımlama yapmıştır. Zaten ilk kurşun atıldıktan sonra, ilk kurşun süreklileştikten sonra birçok şeyin önü sonuna kadar açılmıştır. Bu yönüyle bir başarı varsa en başta da o ilk kurşunu sıkabilmektir; il kurşunu sıkma cesaretini gösterebilmektir. Çünkü PKK içinde bile sınır geçilemez, Hakkari’den öteye gidilemez, yapılamaz, edilemez; ilk kurşun sıkıldığı zaman yok olunur, anlayışı ortaya çıkmıştı. 15 Ağustos’taki ilk kurşun en başta da bu anlayışlara sıkılmıştır. Bu anlayışları yerle bir eden kurşun olmuştur. Tabii bunlar şahsında da Kürt toplumu içinde soykırımcı sömürgeciliğin onlarca yıla dayanan çalışması sonucu beyinlerde, yüreklerde ve duygularda ortaya çıkan geri, inançsız ve umutsuz anlayışların yerle bir edilmesi gerçekleşmiştir.

Aradan 33 yıl geçti; 15 Ağustos amacına ulaştı mı?

PKK’nin, Apocular grubu olarak ortaya çıktığı ilk günden itibaren söylediği en temel söz şudur. Özgürlüğü için savaşan bir halk yaratmak! PKK, Kürt halkını bu durumdan kurtararak kendisi için düşünen, kendisi için yaşayan, kendisi için örgütlenen, kendisi için eyleme kalkan bir halk yaratmayı hedeflemiştir. Çünkü soykırıma uğratılan bir halktır; kendi gerçeğinden koparılan bir halktır. Bu halkı kendi gerçeğiyle tanıştırmak, kendi gerçeğinin farkına vardırmak; bu temelde özgür ve demokratik yaşam mücadelesi verdirmek temel hedeftir. Bir halk kendi gerçeğinin farkına varmaz, kendisi için yaşamaz; özgürlüğü ve demokratik yaşamı için mücadele eden bir halk gerçeğine, bilincine, örgütlülüğüne, iradesine ve kararına ulaşmazsa tabii ki o halk ne özgürlüğü ne de demokratik yaşamı için mücadele verebilir. Bu yönüyle Kürt halkı kendi gerçeğinden kopmuş, özgürlük tutkusu kırılmış, iradesi kırılmış bir halktı. En başta Kürt’ün bu geriliklerinin kırılıp ayağa kaldırılması gerekiyordu. Ayağa kalktıktan ve özgürlüğü için, demokrasisi için savaşan bir halk gerçeğine, bilincine ulaştıktan sonra gerisi gelirdi. Bu bakımdan ilk günden itibaren en temel hedef özgürlüğü için savaşan bir halk yaratmak olmuştur. Kuşkusuz programında bağımsız Kürdistan'ı ifade etmiştir, özgür ülkeyi ifade etmiştir. Programına bunları koymuştur. O dönemde Mücadele eden bir hareket olarak programına bunları koyacaktır. Bu açıktır. Ama ideolojik ve zihniyet olarak PKK'nin, Özgürlük Hareketi'nin her zaman en başta söylediği, vurguladığı konu, Kürt’ü bu durumdan çıkarmak, özgürlüğü için mücadele eden bir halk haline getirmek olmuştur. Bu açıdan da daha ilk günden itibaren özgürlük ve mücadele tutkusunu, militanlık ölçülerini yükseltmeyi hedeflemiştir. Öz gücüne güvenen bir halk gerçeğine ulaşmayı amaçlamıştır. Bunlar yaratıldıktan sonra zaten böyle bir halk özgür ve demokratik yaşamı için mücadele eder ve sonuca ulaşır. Bu açıdan 15 Ağustos’un amacına ulaşıp ulaşılmadığı konusuna bu pencereden bakılması gerekiyor.

Apocu grubun ortaya çıktığı ilk günden itibaren söylediği amaca, PKK'nin, Kürt halkının önüne koyduğu en temel amaca, 15 Ağustos’un en temel amaçlarına ulaşılmıştır. 15 Ağustos, ilk kurşundan itibaren mücadeleyi geliştirerek Kürt’ü iradeli, bu düşmana karşı mücadele edilebilir, soykırımcı sömürgeciliğe karşı mücadele edilebilir, geriletilebilir, özgür ve demokratik yaşam kazanılabilir anlayışını, zihniyetini ortaya çıkarmayı amaçlamıştır. Önder Apo her zaman vurguladı; gerilla sadece askeri bir güç değildir, askeri eylem yapmamaktadır; sadece askeri hedefleri yoktur. Esas olarak ulusal devrim, siyasal devrim, sosyal devrim, demokratik devrim, kültür devrimi, duygu ve düşünce devrimi geliştirme görevi vardır. Önder Apo 15 Ağustos hamlesini, gerilla mücadelesini esas olarak da bu boyutlarıyla ele almıştır. Bu boyutları gerçekleştirirse o gerillanın başarılı olduğunu vurgulamıştır. Yoksa sadece gidip şu karakolu basmak, şu pusuyu atmak, şu eylemi yapmak başarı değildir. Eğer bu eylemler, bu gerilla mücadelesi bir toplumsal devrim yapıyorsa, bir ulusal devrim yapıyorsa, siyasal devrim yapıyorsa, demokratik devrim yapıyorsa, kültürel devrim yapıyorsa, duygu devrimi yapıyorsa, kişilik devrimi yapıyorsa o zaman bu gerilla mücadelesi başarılı olmuştur denilebilir değerlendirmesini daha 15 Ağustos’un ilk yıllarında yapmıştır. Bu temelde başlatılan 15 Ağustos hamlesi engellenememiştir. Türk ordusuna, NATO’nun ikinci büyük ordusu, dünyanın üçüncü büyük ordusu deniliyor. Bu ordu 33 yıldır bu yönlü kapsamlı devrim amaçları olan gerilla mücadelesini engelleyememiştir. Engelleyemediği için de her yıl demokratik devrimi derinleştirmiş, sosyal devrimi derinleştirmiş, kültür devrimini, kişilik devrimini derinleştirmiş, Kürt’ü yeniden yaratmış; soykırımcı sömürgeciliğe karşı savaşı her bakımdan yürütecek halk gerçeğini güçlendirmiştir. Soykırımcı sömürgecilik özel savaşına rağmen, her türlü silahı kullanmasına rağmen, en ağır baskıyı yapmasına rağmen bu gerilla mücadelesini engelleyememiştir. Suyu kurutup balığı öldürmek istemiştir; yani köyleri yakıp yıkmıştır, binlercesini tutuklamıştır, faili meçhul cinayetlerle insanları öldürmüştür, ama gerillayı engelleyememiştir. Bu bakımdan 15 Ağustos Hamlesi başarılıdır. Soykırımcı sömürgeci Türk devleti ise gerilla karşısında başarısız kalmıştır. 33 yıldır başarısızdır. Her yıl gerilla eylemlerinin, mücadelenin sürmesi devrimin derinleşmesi ve güçlenmesidir. Devrimin Bakurê Kurdîstan’ı aşarak bütün Ortadoğu'ya yayılmasıdır. Bugün devrim bütün Ortadoğu'ya yayılmıştır. Yıllar geliştikçe daha da yaygınlaşacaktır. Bu durum soykırımcı Türk devletinin gerilla karşısında başarısızlığı, gerillanın ise zaferi olmaktadır.

Belki devrim uzamıştır, tümüyle sonuçlarına ulaşmamıştır, ama esas olarak devrim temel amaçlarına ulaşmıştır. Bu temel amaçlarına öz itibariyle ulaşmıştır. Bazı konularda bu büyük özün ve gelişmenin forma kavuşmaması durumu vardır. Bu, 15 Ağustos hamlesinin başarılı olmadığı anlamına gelmiyor; gerçekten de büyük başarılar kazanmıştır. 15 Ağustos hamlesinin gerçekleştirdiği büyük devrimler engellenememiştir. Devrimin bu kadar uzun sürmesi, devrimlerin yarattığı sonuçların daha da güçlenmesi anlamına gelmektedir. Halk kısa süreli bir mücadelenin yaratacağı durumdan katbekat güçlü hale gelmiştir. Kürt halkının gelecekte daha büyük başarılar elde etmesi, özgür ve demokratik yaşamda başarısını sadece Bakurê Kurdîstan’la sınırlı değil, sadece Rojava’yla sınırlı değil, bütün Ortadoğu'ya yayan bir etki yaratmıştır. Bugün PKK'nin etkisinin bu kadar yaygın hale gelmesi, bütün Ortadoğu'yu kapsaması, bütün dünyayı etkiler hale gelmesi, bir yönüyle de devrimin yıl yıl derinleşerek, güçlenerek bugünkü düzeye gelmesiyle ilgilidir. Bu açıdan 33 yıldır bu hamlenin durdurulamaması, 33 yıldır Kürt devriminin, Kürdistan devriminin derinleşerek, kapsamlılaşarak güçlenmesi, bütün Ortadoğu'ya yayılması, tarihin en özgürlükçü, en demokratik bir devrim haline gelmesi durumu ortaya çıkarmıştır. Şimdi Türk ordusu ben başarılıyım diyebilir mi? Soykırımcı sömürgecilik bizi başarılıyız diyebilir mi? Neyi engellemiştir? Sosyal devrim mi engellenmiş, demokratik devrim mi engellenmiş, ulusal devrim mi engellenmiş? Hiçbirisini engelleyememiştir. Kürt’ün güçlenmesi, Kürt’ün büyümesi, Kürt’ün zihniyet ve duygu olarak güçlenmesi; sadece Ortadoğu halklarına değil, dünya halklarına öncü olacak özgürlükçü, demokratik, toplumcu zihniyete sahip bir halk haline gelmesi durumu ortaya çıkmıştır. Bu durum, amaçlarının büyük bir çoğunluğuna ulaşıldığının ifadesi olmaktadır.

Eğer soykırımcı sömürgecilik, Türk ordusu her türlü silaha rağmen saldırıp sonuç alamıyorsa ve Özgürlük Hareketi devrimci mücadelesini bir diğer yıla taşıyorsa; bir diğer yılda mücadeleyi süreklileştiriyorsa, 33 yıldır devrimini hem Kürdistan'da derinleştirerek, hem çevreye yayarak yürütüyorsa, bu tabii ki soykırımcı sömürgeciliğin, Türk ordusunun, özel savaşın yenilmesi anlamına gelmektedir. 15 Ağustos gerilla hamlesi karşısında başarısız kalması anlamına gelmektedir. 33 yıldır gerilla direnişini önleyemeyen bir ordu, bir devlet hangi başarıdan söz edebilir? Bu 33 yıl Kürt Özgürlük Hareketi için bir daralma meydana getirmemiştir. Mücadelenin daha da genişlemesi ve boyutlanması durumu yaşanmıştır. Önder Apo daha birkaç yıl önce “kırk yıldır yaptığımız çalışmalar hazırlıktı, esas devrimci mücadele bundan sonra gelişecektir” demiştir. Yani büyük bir gelişim olmuştur, gelişme ortaya çıkarmıştır, ama bu önümüzdeki yıllarda daha büyük gelişmelere yol açacaktır demiştir. Önder Apo bunu derken dar, bazı siyasal sonuçlar elde etmekten söz etmiyor. Kürdistan devriminin, dünya devriminin merkezi haline gelmesi; Kürdistan'daki özgürlük ve demokrasi zihniyetinin dünyadaki özgürlük ve demokrasi merkezi haline gelmesi, Kürt halkının özgürlük mücadelesinin Ortadoğu halklarına, dünya insanlığına öncülük eder hale gelmesinden söz etmiştir. Önder Apo geliştirdiği 15 Ağustos hamlesiyle yükselttiği devrimci hamlesine böyle tarihsel rol vermiştir. Bu bir abartı mıdır? Kesinlikle değildir. Rojava Devriminin gerçekleşmesi, Ortadoğu'da DAİŞ’e karşı mücadele, demokratik ulus ve demokratik konfederalizm zihniyetiyle Ortadoğu halklarına yeni bir ufuk açması, Ortadoğu'da Üçüncü Dünya Savaşı ortamında bu kaostan çıkış olacak zihniyeti ve siyasal yapılanmayı ortaya koyması, tabii ki bu 33 yıllık gerilla mücadelesine dayanmaktadır. Ondan önce de 12-13 yıl süren örgütsel ve siyasal mücadeleye dayanmaktadır.

Bu açıdan 15 Ağustos amacına ulaşmıştır. Belki de 15 Ağustos’u başlatanların bile düşünmediği düzeyde gelişmeler ortaya çıkarmıştır. Herhalde 15 Ağustos’u gerçekleştirenler 15 Ağustos’un sadece Bakurê Kurdîstan'da değil, Rojava’da, Başur’da, Rojhilat’ta, bütün Ortadoğu'da bu düzeyde etkili olacağını düşünememişlerdir. Dünyada bu kadar etkili olacağını düşünememişlerdir. Gerçekten çok büyük ve muazzam gelişmeler ortaya çıkmıştır. Soruna dar, yüzeysel, sadece siyasal olarak bazı formalar ortaya çıkmamış diye bu devrimin büyüklüğünü, bu devrimin başarılarını göz ardı etmek, gerçekten de bu devrimin yarattığı büyük başarıları görmemektir.

Bu büyük gelişmeler ileride ideolojik ve teorik olarak Önderlik çizgisinde, özgürlük çizgisinde özgürlükçü formların, demokratik formların bütün insanlığa model olacak formların, yapılanmaların ortaya çıkmasını sağlayacaktır. Nitekim şimdi Rojava’da Demokratik Kuzey Suriye Federasyonu’nun oluşumu vardır. Bunu sağlatan 15 Ağustos’tur. Rojava Devriminde YPG-YPJ DAİŞ’e karşı niye büyük zaferler kazanmıştır. Şengal’de DAİŞ’in saldırıları karşısında Êzidîler soykırımdan nasıl kurtarılmıştır? Maxmur’da DAİŞ durdurularak Hewlêr’in işgal edilmesinin, Hewlêr’in boşaltılmasının, Hewlêrin DAİŞ’in eline geçmesinin önüne nasıl geçilmiştir. DAİŞ’in Kerkük’ü ele geçirmesinin Soran bölgesinde bile toplumun büyük bir huzursuzluk içinde girmesinin önüne nasıl geçilmiştir. Bunları sağlatan 15 Ağustos ruhudur, 15 Ağustos direnişçiliğidir. 15 Ağustos’ta başlatılan gerilla hamlesidir.

Bu gerilla fedai bir gerilladır. Fedai gerilla yenilmezdir. 15 Ağustos ruhuna dayalı gerillanın yenilmezliğinin ortaya çıkması çok önemlidir. Bu zaten zaferin kendisidir. Büyük başarıların kendisidir. Sadece ulusal, sosyal, demokratik, kültürel, sosyal olarak amaçlarına ulaşmamıştır; aynı zamanda yarattığı özgürlük tutkusuyla, özgürlük tutkusunun ortaya çıkardığı kişiliklerle, bu özgürlük tutkusunun ortaya çıkardığı toplumla gelecekte daha büyük başarılar kazanılacaktır. Devrime dar değil de böyle geniş ufuktan bakıldığı zaman, 15 Ağustos hamlesinin büyük başarılar, büyük zaferler kazandığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Eğer NATO’nun ikinci büyük ordusu, Türk ordusu, özel savaşıyla, kirli savaşıyla 33 yıldır bu gerilla hamlesini ezemediyse, gerilla hamlesi yıl yıl Bakurê Kurdîstan ve Ortadoğu'da yeni başarılar kazandıysa, özgürlük ve demokrasi tutkusunu, toplumcu zihniyeti, demokratik sosyalizmin bu topraklarda gelişmesini sağladıysa, bu gelişmeler engellenemediyse tabii ki 15 Ağustos hamlesi başarılı olmuştur, zafer kazanmıştır.

15 Ağustos hamlesine böyle bakıldığında amaçlarının çoğunluğuna ulaştığını, ulaşamadığı bazı amaçların da çok köklü temellerinin atıldığı, ulaşılmayan amaçların da gerçekleşmesini sağlayacak büyük birikimler, büyük imkanlar, büyük değerler, büyük gelişmeler ortaya çıkardığını görmek gerekiyor. Hatta 15 Ağustos hamlesi İlk çıktığında bazı nihai amaçları vardı. 33 yıl içinde bunu da aşarak amaçlarını daha da genişleterek, daha da büyüterek bütün Kürdistan parçalarındaki devrim haline gelerek, bütün Ortadoğu'nun devrimi haline gelerek ve böyle bir başarıyı ortaya çıkaracak gelişmeler yaratarak, böyle başarı yaratacak güce ulaşarak başladığı dönemdeki amaçlarını da aşan bir başarı, gelişme ortaya çıkarmıştır. 15 Ağustos kesinlikle böyle büyük bir devrimci hamle olarak görülmelidir. Sadece Kürt halkı açısından değil, bugün Ortadoğu'daki tüm halkların özgürlük ve demokrasi hamlesi umudunun gelişmesi açısından büyük gelişmeler sağlanmıştır. 15 Ağustos hamlesiyle Kürtlerin büyük başarılar kazanması, Arapları da Farsları da, Türkleri de herkesi umutlandırmıştır. Herkes de Kürtler bunu yapabiliyorsa bizler de yapabiliriz anlayışını ve zihniyetini geliştirmiştir. Evet en güçsüz toplum, en baskı altında olan toplum 15 Ağustos gerilla hamlesiyle büyük başarılar elde ediyorsa, diğer toplumlar, örgütler mücadele verirlerse daha büyük başarılar elde edebilirler. Bugün Rojava’da Arap gençlerinin YPG’ye katılması, DAİŞ’e karşı savaş vermesi, onların da kendini örgütlemesi, bu zihniyetin bir sonucudur. 15 Ağustos Hamlesinin yarattığı gelişmelerin sonucudur. Bir dönem sonra kuzey Suriye'de ortaya çıkan Arapların kendi devrimci örgütlerini kurma, devrimci mücadelesini çıkarma anlayışı bütün Ortadoğu'ya yayılacaktır. Arap gençleri öz gücüne dayanarak birçok çalışma yaratılabileceğini gördükten sonra bu zihniyet ve pratik tabii ki yerinde durmayacak, bütün Suriye'ye ve Ortadoğu'ya yayılacaktır. Bu yönüyle 15 Ağustos’un artık Kürt halkının özgürlük ve demokrasi hamlesi olmaktan çıkıp Ortadoğu halklarının özgürlük ve demokrasi hamlesi haline geldiğini ve böyle bir hamlenin yaratıcısı olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.

15 Ağustos hamlesinin 33. yıldönümünde Kürt halkını, Kürdistan’ın bütün parçalarındaki gelişmeleri ortaya çıkaran; Kürt halkında özgürlük ve demokrasi tutkusunu derinleştiren, sosyal devrimi, demokratik devrimi, kültür devrimini, ulusal devrimi yaratan, ulusal birliği yaratmada çok önemli rol oynayan, Kürtlerin güçlenmesi, mücadeleyi geliştirmesi temelinde Ortadoğu’daki demokratik devrimi tetikleyen 15 Ağustos devrimini, Kürt halkının özgürlük devrimini, Ortadoğu halklarının özgürlük ve demokrasi devrimi haline getiren Önder Apo'yu bu vesileyle selamlıyor ve tüm şehitlerimizi saygı ve minnetle anıyoruz.

15 Ağustos’un 33. mücadele yılına hareketiniz siyasi ve askeri olarak Kürdistan’ın dört parçasında nasıl giriyor?

33 yıllık mücadele destansı biçimde geçmiştir. Soykırımcı Türk sömürgeciliğine karşı yürütülen mücadele Kürdistan'ın tüm parçalarını etkilemiştir. Soykırımcı sömürgeciliğin en temel savunucusu Türkiye’dir. Türkiye sadece Bakurê Kurdîstan'da değil, Kürdistan'ın tüm parçalarında sömürgeciliğin savunucusudur. Kürt düşmanlığında öncüdür. Bunu da askeri ve siyasi gücüne dayanarak yapmaktadır. Böyle bir devlete karşı başlatılan 15 Ağustos Hamlesi, Bakurê Kurdîstan'da önemli başarılar elde edince, kalıcılaştığı anlaşılınca, artık bu mücadelenin yenilmeyeceği görülünce Bakurê Kurdîstan'da Kürt halkının sahiplenmesi, serhildanlar gelişmiş, Bakurê Kurdîstan'da büyük bir ordulaşma ortaya çıkmış, bu tabii Kürdistan'ın bütün parçalarına yansımıştır. 15 Ağustos hamlesinin yarattığı gelişmeler sadece Bakurê Kurdîstan'da değil, Kürdistan'ın bütün parçalarında halka güven vermiş, umut vermiştir. Halkın yüzünü döndüğü kutup haline gelmiştir. Halk, Bakurê Kurdîstan'daki özgürlük mücadelesine bakarak, orayı izleyerek oradaki gelişmeleri görerek büyük moral almış, bu temelde de Kürdistan'ın bütün parçalarında halkın bilinçlenmesi, örgütlenmesi, kendine öz güven duyması, geleceğe umutla bakması gerçekleşmiştir. Bu da Kürdistan'ın diğer parçalarında Kürt halkının örgütlenmesini, mevcut iktidarlara karşı mücadele etmesini beraberinde getirmiştir. Eğer bugün sadece Bakurê Kurdîstan’da değil, Rojava’da, Rojhilat’ta, Başur’da halkın umudu gerillaysa, yine Rojava Devriminde görüldüğü gibi halkın örgütlü gücüyle, gerilla gücüyle büyük gelişmeler sağlandıysa, bugün Rojhilatê Kurdîstan’da en büyük özgürlük gücü 15 Ağustos çizgisinden, Önderlik çizgisinden ilham alan güçler ise, Başurê Kurdîstan’da her ne kadar bir federasyon olsa da Başurê Kurdîstan halkının da en büyük umudu, güvencesi gerillaysa, bunu sağlatan 15 Ağustos Hamlesidir.

Başurê Kurdîstan'da DAİŞ’in saldırmasıyla birlikte halkın en güvendiği gücün gerilla olduğu görüldüğü gibi, Özgürlük Hareketi'nin Başurê Kurdîstan’daki etkisinin bilindiğinden daha fazla olduğu anlaşılmıştır. Gerilla DAİŞ saldırısı karşısında direnen en büyük güç olmuştur. Şengal’de de Maxmur’da da, Kerkük’te de gerilla direnmiştir. Hewler’in boşalmasını gerilla önlemiştir. Soran bölgesinde halkın DAİŞ saldırısı karşısında umutsuzluğa düşüp bulunduğu yerleri terk etmesinin önüne gerilla geçmiştir. 15 Ağustos hamlesinden etkilenen Rojava Devrimi insanlığın başına bela olan DAİŞ’e karşı en etkili mücadeleyi vermiştir. Eğer DAİŞ yenilgiye doğru gidiyorsa, her yerde DAİŞ’e karşı Suriye rejiminin, Irak'ın, başka güçlerin mücadele etme iradesi ortaya çıkmışsa, bunu sağlatan kesinlikle 15 Ağustos çizgisinde DAİŞ’e karşı mücadele eden gerilladır, yine bu çizgi temelinde Rojava Devrimini geliştiren, DAİŞ’e karşı mücadele eden QSD güçleridir. Bu yönüyle 15 Ağustos 33. yılında etkisini bütün parçalara yaymıştır.

Şu anda Ortadoğu'da süren Üçüncü Dünya Savaşı koşullarında en inisiyatifli, siyasal gelişmeleri belirleyen, herkesin dikkate aldığı temel güç Kürt Özgürlük Hareketi’dir. Türkiye bile bugün Ortadoğu'da süren Üçüncü Dünya Savaşında etkisiz hale gelirken, Kürt Özgürlük Hareketi Ortadoğu'da süren Üçüncü Dünya Savaşının en temel aktörüdür; gelişmeleri etkileyen en temel güçtür. Şu anda Üçüncü Dünya Savaşı Suriye'de odaklanmıştır. Suriye'de Önder Apo çizgisinde etkilenen Demokratik Suriye Güçlerinin, PYD’nin, devrimci güçlerin Suriye dengelerinde belirleyici rolü vardır. Şu anda Kürt Özgürlük Hareketi dünyanın en itibarlı siyasi gücüdür. Bu kesinlikle böyledir. Dört parça Kürdistan'da en etkili askeri ve siyasi güçler Önderlik çizgisinde örgütlenen siyasi güçler ve gerilla güçleridir. Bu tartışmasız bir gerçekliktir.

Bakurê Kurdîstan'da Türk devleti ağır saldırılar yapmasına rağmen 33 yıldır Türk devletinin bütün saldırılarını boşa çıkaran ve sonuçta kazanan Kürt Özgürlük Hareketi’dir. Bugün AKP-MHP faşizmi varsa, Tayyip Erdoğan ve şürekâsı demokrasi güçlerine ve Kürt Özgürlük Hareketi'ne azgınca saldırıyorsa, bunun nedeni, özgürlük mücadelesi karşısında zayıf düşmesidir; Özgürlük Hareketimize karşı yürüttüğü savaşta takatten düşmesidir. Kürt Özgürlük Hareketi'ne karşı savaş AKP iktidarını çökme noktasına getirmiştir. Kendisi Özgürlük Hareketi'ne karşı çöktürme planı yapmış, ama bu yaptığı çöktürme planı AKP iktidarını çöken, çöktürülen noktaya getirmiştir.

Bugün Türkiye'deki siyasal gelişmeleri belirleyen Kürt Özgürlük Hareketi’dir. Her ne kadar Erdoğan bunu örtmek, saptırmak için Fethullahcılardan bahsetse de sorun o değildir. Fethullahcılar çeşitli batı yanlısı ulusalcılarla birlikte girişimde bulundukları darbe başarısız olduktan sonra etkisizleşmişlerdir. Fethullahcılar, ordu içindeki AKP iktidarından rahatsız olan, AKP'nin zihniyetinden, siyasal karakterinden rahatsız olan, AKP'nin içeride ve dışarıda Türkiye'yi getirdiği durumdan rahatsız olan ordunun önemli kademelerindeki kişi ve çevrelerle ilişki içinde bir askeri darbe gerçekleştirmek istemiş, ama başarısız kalmışlardır. Bu darbe girişiminin başarısızlığında sonra bu kesimler yapılan operasyonlarla tamamen etkisiz hale getirilmişlerdir. Etkisiz hale geldikleri halde sürekli gündemde tutulmaları, esas olarak Kürt halkının özgürlük mücadelesini ve demokrasi güçlerini ezmek içindir. Demokrasi güçleri ve Kürt halkının özgürlük mücadelesini ezmek için sürekli Fethullahcılardan ve 15 Temmuz’dan söz edilerek saldırılarına meşruiyet kazandırmak istemektedirler. Karşılarındaki en temel gücün Kürt Özgürlük Hareketi olduğu açıktır. Bugün Kürt Özgürlük Hareketi bütün saldırılara rağmen Kürdistan'daki en etkili güçtür. Bakurê Kurdîstan'da, Başur’da, Rojava’da, Rojhilat’ta, bir bütün olarak Ortadoğu'da kim Kürt Özgürlük Hareketi'nin askeri ve siyasi gücünün zayıf olduğunu söyleyebilir? 15 Ağustos hamlesiyle 33 yıldır gelişen, bu mücadeleyle siyasal, sosyal, ulusal alanda güçlenen Kürt Özgürlük Hareketi, şu anda en güçlü dönemini yaşamaktadır.

Kim Kürt Özgürlük Hareketi'nin Ortadoğu'da süren Üçüncü Dünya Savaşı koşullarında etkisiz ve zayıf olduğunu söyleyebilir? Olaya bütünlüklü bakıldığında Kürt Özgürlük Hareketi 15 Ağustos hamlesinin 34. mücadele yılına girerken siyasi ve askeri olarak Kürdistan'ın tüm parçalarında etkili konumdadır. Sadece Kürdistan'da değil, Türkiye'de, Suriye'de, Irak'ta, İran'da etkili konumdadır. Yani Kürt Özgürlük Hareketi sadece Kürdistan'da değil, Kürtlerin yaşadığı tüm ülkelerde siyasi olarak etkili olmuştur. Kürtler artık sadece kendi bulundukları coğrafyada siyasi güç değiller; yaşadıkları bütün ülkeleri etkilemektedirler. Özgürlükçü duruşlarıyla, demokratik duruşlarıyla, mücadeleleriyle, örgütlülükleriyle, zihniyetleriyle kesinlikle Türkiye siyasetini etkiliyorlar, Suriye siyasetini, Irak siyasetini, İran siyasetini, bütün Ortadoğu'nun siyasetini ve gelişmeleri etkiliyorlar. Bu bir gerçektir. Kürt’ün siyasi ve askeri gücü Ortadoğu'da böyle bir düzeye gelmiştir. Bunda da tabii PKK öncülüğü vardır, 15 Ağustos’un 33 yıldır kesintisiz sürmesi vardır. Bugün gerilla Karadeniz’den Dalaho’ya kadar, Amanoslardan Kerkük’e kadar, Afrin’den, Şengal’den her tarafta kadar askeri olarak var olduğu gibi, siyasi güç olarak da tüm Ortadoğu ve dünya ülkeleri tarafından dikkate alınmaktadır. Öyle ki son birkaç yılda yaşadığımız diplomatik trafik fazlasıyla yoğunlaşmıştır. Şu anda Özgürlük Hareketi ile görüşmeyen, görüşmek istemeyen tek bir siyasi güç yoktur. Bunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Artık Türkiye'nin Kürt Özgürlük Hareketi için şöyle terör örgütüdür, terör listesindedir söylemlerinin hepsi boştur. PKK hakkında çeşitli zamanlarda alınmış kararlar artık şekilsel, biçimsel bir karardan, listelerden öteye bir anlam taşımamaktadır. Öz itibariyle onlar yerle bir olmuştur.

Bugün terörü destekleyen, insanlık dışı güçleri destekleyen bir güç varsa bu da Tayyip Erdoğan ve AKP iktidarıdır. Zaten Tayyip Erdoğan ve AKP iktidarı insanlık dışı çeteleri destekleyen güçler listesinin başında bulunmaktadır. Tayyip Erdoğan ve AKP iktidarı bugün insanlık için tehlikeli olan güçleri destekleyen, besleyen bir duruma düşmüştür. Bugün Katar ile ilişkisinden dolayı dışlanan kimdir? Arap dünyası ile karşı karşıya gelen kimdir? Erdoğan’dır. DAİŞ’i, El Nusra’yı bir siyasal enstrüman olarak kullanmak istemiştir. Onları kullanarak Suriye'de de Ortadoğu'da da güç olmak istemiştir. Böyle bir kirli savaşın içine girmiştir. DAİŞ’in Suriye'de güçlenmesinin, dünyanın başına bela olmasının, Avrupa’da bu kadar eylem yapmasının en temel müsebbibi Tayyip Erdoğan ve AKP iktidarıdır. Tayyip Erdoğan ve AKP iktidarı güya onları kullanarak Kürt Özgürlük Hareketi'ni ezecek, Rojava Devrimini ezecek, Suriye'de onlar etkili olacak, onların üzerinden de Ortadoğu'da politika yapacaktı. Bu nedenle en kirli işlere girmiştir. Türkiye'nin yaptığı kirli işler daha açığa çıkmamıştır, çıkacaktır ve yargılanacaktır. Bu tabii Türkiye'nin değil, AKP iktidarının yargılanması olacaktır. Ama AKP iktidarı şimdi yargılanmamak için Türkiye imkanlarına dayanarak iktidarda kalarak kendisini ayakta tutmaya çalışıyor. Ama bunun hesabı mutlaka sorulacaktır.

Şu anda Ortadoğu'da AKP iktidarının mı siyasi etkisi fazladır, yoksa Kürt Özgürlük Hareketi'nin mi? Kesinlikle Kürt Özgürlük Hareketi'nin askeri ve siyasi etkisi AKP iktidarından daha fazladır. AKP iktidarının itibarı bitmiş ve tükenmiştir. Türkiye'nin imkanlarını kullanarak, Türkiye'nin potansiyelini kullanarak kendini ayakta tutmaya çalışmaktadır. Yoksa bitmiştir. Kendi gücüyle değil, Türkiye'nin potansiyelleriyle varlığını sürdürmeye çalışan bir siyasi iktidar bulunmaktadır. Ama Kürt Özgürlük Hareketi 33 yıllık askeri ve siyasi mücadelesiyle, demokratik zihniyetiyle, özgürlük duruşuyla, demokratik karakteriyle bugün Ortadoğu'da süren Üçüncü Dünya Savaşı ortamında, kaos ortamında tek alternatif çözümleri olan bir harekettir. Mezhepçilikten, milliyetçilikten uzak, demokratik ulus anlayışıyla, demokratik toplum karakteriyle Ortadoğu'daki tüm sorunların çözüm gücü, ilacı haline gelmiştir. Sadece 33 yıllık askeri ve bunun yarattığı siyasi gücüyle değil, ideolojik gücü ve önerdiği siyasi projelerle de bugün Ortadoğu'nun en etkili gücü haline gelmiştir. Kürt Özgürlük Hareketi Üçüncü Dünya Savaşının sürdüğü Ortadoğu'da böyle bir aktör durumundadır. Şu anda askeri ve siyasi olarak çok büyük başarılar elde ettiği gibi, daha büyük başarılar elde etmenin düşünce gücüne, örgüt gücüne, askeri gücüne sahiptir. En başta da ideolojik gücü, düşünce gücü, önerdiği projeler Kürt Özgürlük Hareketi'ni Ortadoğu'nun etkili ve en büyük gücü haline getirmiştir. Kürt Özgürlük Hareketi bu karakteriyle bundan sonra daha etkili olacak ve daha büyük başarılar elde edecektir. Kimse Kürt Özgürlük Hareketi'nin düşünce gücüyle, bu örgüt anlayışıyla, bu mücadele kararıyla daha büyük gelişmeler yaratmasının önüne geçemeyecektir. Bunun altını rahatlıkla çizebilirim.

Türk devleti Kürt Özgürlük Hareketi'ne niye bu kadar saldırıyor? Niye çöktürme planı hazırladı? Niye Dolmabahçe Mutabakatını reddetti? Niye 7 Haziran seçim sonuçlarını reddetti? Şunu gördü; Kürtler Ortadoğu'da çok güçleniyor, yükselen bir hareket, yükselen bir Kürt gerçeği vardır. Bunun önüne geçmek için şehirleri yakıp yıktı, bu kadar saldırı yaptı. Hala bu kadar saldırı yapmasının nedeni, Kürt Özgürlük Hareketi'nin Türkiye'de ve Ortadoğu'daki siyasi ve askeri gücünden duyduğu korkudur. Bu yükselen gücü kırmak için bu kadar saldırıyor. Ama nafile, Kürt halkının özgürlük mücadelesini paraya dayanarak, askeri güce dayanarak yıkmak mümkün değildir. Karşısında 33 yıllık gerilla gücü olduğu gibi, 40 yıldan fazladır siyasi tecrübesi olan bir hareket var, bir halk var. Sürekli kendini yenileyen, mücadeleyi yeniden yeniden üreten bir halk gerçeği var. Bu 40-45 yıllık bir mücadeleyle yaratılmıştır. Yeni bir halk yaratılmıştır. Bu halk gerçeğine dayalı olarak Kürt Özgürlük Hareketi bugün sadece Bakurê Kurdîstan'da ve Türkiye'de değil, Rojava’da da Başur’da da, Rojhilat’ta da, tüm Ortadoğu'da da siyasi olarak en etkili güçtür. Her güç zayıflarken, gerilerken, Ortadoğu'da yaşanan Üçüncü Dünya Savaşı içinde çıkmazı yaşarken, çözümsüzlüğü yaşarken, sorunlara herhangi bir çözüm projesi üretemezken, Kürt Özgürlük Hareketi demokratik ulus ve demokratik konfederalizm anlayışıyla, kadın özgürlük çizgisiyle demokratik topluma dayalı köklü demokrasi anlayışıyla tüm sorunları çözecek bir güç haline gelmiştir. Sorunların çözümünün öncü gücüdür. Çözümde öncüdür, inisiyatiflidir. Böyle bir güç tabii ki Ortadoğu'da herkesle ittifak yapacak ya da herkesin ittifak yapacağı bir siyasi ve askeri güç olacaktır.

Niye bugün herkes Kürt Özgürlük Hareketiyle ilişki arıyor, gerillayla ilişki arıyor? Rojava Devrimiyle ilişkileniyor? Bunun nedeni, sadece burada çözüm gücü var. Onun için buna dayanarak, bunu temel alarak herkes Ortadoğu'daki Üçüncü Dünya Savaşı ortamından, bu kaostan çıkmak istiyor. Bu kaostan çıkışın yolu, Kürt Özgürlük Hareketiyle ilişkilenmektir, onun siyasal ve toplumsal projeleriyle bir uzlaşma içine girmektir; bu projelere ve siyasi çizgiye yakın durmaktır. Çünkü sadece bu siyasi çizgi her kesin siyasi etken olmasını sağlayacak karaktere sahiptir. Bu yönüyle Kürtler Üçüncü Dünya Savaşında, 21. yüzyılda Ortadoğu'nun yükselen halkı haline gelmiştir. Bunu da sağlatan Kürt Özgürlük Hareketi'nin askeri ve siyasi gücüdür. Tabii ki bu askeri ve siyasi gücü ortaya çıkaran da Önder Apo'nun ideolojik çizgisidir, kadın özgürlükçü, ekolojik, demokratik toplum paradigmasıdır; tarihsel toplumu çözümleyerek Ortadoğu için ortaya koyduğu çözüm projeleridir. Bu çözüm projeleri bugün Ortadoğu'da etkili olmaktadır, önümüzdeki yıllarda daha da etkili olacaktır. Önderliğin düşünceleri, projeleri, siyasi gücü giderek sadece Kürtler tarafından değil, bütün halklar tarafından benimsenecek; mevcut askeri ve siyasi güç ve etkinlik bu ideolojik çizgiye, bu çözüm projelerine, bu siyasi yaklaşıma dayanarak daha büyük gelişmeler gösterecektir.

Atılımın komutanı Agît başta olmak üzere, bu tarihi direnişte yer alan komutanları ve savaşçıları nasıl anlatırsınız?

Gerillada mücadelesinde bir söz vardır; savaşçılar komutanın aynasıdır. Dolayısıyla komutan da bütün diğer savaşçıları ve komutanları belirler; onları şekillendirir. Bu açıdan tek tek 15 Ağustos atılımında yer alanları saymak yerine, Agît kişiliği ve bunun gerilla savaşında, özürlük mücadelesindeki yerini anlatmak çok önemlidir. Aslında 15 Ağustos Atılımı’nın komutanı olan Agît’i ve diğer savaşçıları anlamak açısından Agît’in yazdığı günlükleri okumak bile yeterlidir. O günlüklerde bile PKK militanlığının nasıl iradeli olduğunu, nasıl disiplinli olduğunu, hedefe nasıl kilitlendiğini, önüne bir hedef koyduğunda nasıl yoğunlaştığını, bunu başarıya ulaştırmak için nasıl didindiğini çok iyi görmek mümkündür. Agît’in günlüğündeki o tarz, o yaklaşım esas olarak Önder Apo'nun Agîtlere, komutanlara yansımasıdır. Zaten Önder Apo'yu anlamadan, Önder Apo'nun yönetim anlayışını anlamadan, Önder Apo'nun devrimci anlayışını, kararlılığını anlamadan Kürdistan'da komutan olmak, 15 Ağustos Hamlesini başlatmak mümkün olamazdı. Agît en başta da Önder Apo gerçeğini anladığı için, Önder Apo gerçeğinin istediği militanlığı, komutanlığı anladığı için 15 Ağustos Atılımını başlatmada başarılı olmuştur. 15 Ağustos’un başarılı bir eylemle başlaması bile büyük anlam taşır, büyük başarı taşır. Eğer 15 Ağustos hamlesi başarılı bir eylemle başlamasaydı, disiplinli, örgütlü, sonuç alıcı bir eylemle başlamasaydı, bu bile 15 Ağustos hamlesinin Karakterini, geleceğini çok fazlasıyla etkilerdi. 15 Ağustos’un başarıyla gerçekleşmesi, bu hamleye hazırlanan komutanların başarıya kilitlenmiş komutanlar olduğunu gösterir.

Önder Apo'nun başarılı olmak için Kürdistan'daki soykırımcı özel savaşa karşı, kirli savaşa karşı nasıl bir komutan olunması gerektiği konusundaki değerlendirmeleri Agît şahsında somutlaşmıştır. Agît, kesinlikle Kürdistan devriminde başarıyı getirecek komutan kişiliğidir, komutanlık tarzıdır. Agît, üslubuyla, tarzıyla, yöntemiyle, temposuyla kesinlikle zafer komutanlığıdır. Kürdistan'da özel savaşa karşı, soykırımcı sömürgeciliğe karşı, kirli savaşa karşı zaferi kazandıracak özelliklere sahiptir. Bu tabii en başta da Önderlik çizgisini, ideolojiyi kavramadır. Şunu söyleyebiliriz; Önderlik 15 Ağustos Hamlesini hazırlarken bütün kadroları, bütün savaşçıları büyük bir ideolojik eğitimle donatmıştır. Büyük bir ideolojik eğitimle, donanımla onları savaşa hazır hale getirmiştir. Öyle ki, yapılan eğitimlerle neredeyse komutanların hepsi o günün koşulları ortamında birer broşür yazacak hale gelmişlerdir. PKK çizgisini, Önder Apo çizgisini broşüre, kitaba dönüştürecek düzeyde bir ideolojik derinliğe, ideolojik yoğunlaşmaya ulaşmışlardır. Önder Apo başarıyı ideolojik çizgide gördüğü için, ancak ideolojik çizgisinin askeri başarılar getirebileceğini, gerillayı başarıya götüreceğini, soykırımcı sömürgeciliğin her türlü saldırısı karşısında ayakta kalabileceğini bildiği için bütün komutanları ideolojik donanımdan geçirmiştir.

Agît’in düşünce düzeyinin, karar düzeyinin, tutumunun net olması, ideolojik netliğinden ileri gelmiştir. Önder Apo'ya başından beri büyük inanmıştır. Zaten bu inanış Önder Apo'nun ideolojik çizgisini daha rafine, daha sade, daha bütünlüklü kavramasına yol açmıştır. Önder Apo'yu anlama tabii ki bir yönüyle de Önder Apo'ya yaklaşımla bağlıdır. İdeolojiye yaklaşımla bağlıdır. İdeolojiye yaklaşımı yetersiz olan, Önder Apo'yu anlama konusunda gereken yoğunlaşma içinde olmayan, yetersizlik içinde olanlar tabii ki ideolojik donanımlarda zayıf kalırlar; derinleşmez, yüzeysel kalırlar. Bu yönüyle 15 Ağustos atılımının komutanları Önder Apo'yu anlayarak, ideolojiyi anlayarak 15 Ağustos Hamlesine hazırlanmışlardır. Önder Apo, 15 Ağustos atılım hamlesine hazırlanırken yoğun bir ideolojik mücadele içinde olmuştur. Kişilik değişimi dönüşümü içinde olmuştur. Hem ideolojik derinlik hem de buna göre şekillenmiş kişilik, savaş kişiliği, mücadele kişiliği, komutan kişiliği oluşturma üzerinde özellikle durmuştur. Önder Apo Kürdistan'da yürütülen mücadelenin zor olduğunu, kolay olmayacağını, zorluklara karşı mücadele edilerek başarı kazanılacağını bildiğinden komutanı da savaşçıyı da böyle yetiştirmiştir; ruh kazandırmıştır, onları büyük savaşçı haline getirmiştir. Eğer böyle olmasaydı 15 Ağustos Hamlesi başarılı olamazdı. Önder Apo bunu kendisi söylüyor. Ben bir militanı nasıl yarattım, bir militanı nasıl savaşır hale getirdim, bu bile bir destan konusudur, bir roman konusudur biçiminde değerlendirmektedir. Gerçekten de öyledir. 12 Eylül sonrası, o zor koşullarda komutanı ve savaşçıyı savaşa hazırlamak, onları bu savaşta başarıya inandırmak, kararlı olarak düşmanın üzerine yürütmek çok çok önemlidir.

15 Ağustos’un komutanları Agît başta olmak üzere bu karakterlere sahiptiler. Onlar zafere inanıyorlardı, başarıya inanıyorlardı. Kürdistan'da Önderlik çizgisinde mücadele yürütüldüğünde başarının kesin olduğuna inanıyorlardı. Bunun için 15 Ağustos Atılımında kararlıca yer aldılar. Onun için daha sonraki savaş içinde birçoğu şehit düştü. Onlar şehit düşeceklerini biliyorlardı, ama şehit düştükten sonra onların çabalarının, emeklerinin daha büyük değerler yaratacağına inanıyorlardı. Kürdistan devriminin gelişme diyalektiğini anlamışlardı. Önder Apo Kürdistan devriminin gelişme diyalektiğini, nasıl gelişeceğini onlara derinliğine anlatmıştı, kavratmıştı. Bu yönüyle Kürdistan devriminde direnmek, şehit olmak büyük gelişmeler yaratmak anlamına geliyordu. Onun için bütün savaşçılar fedai olmuştur, komutanlar fedai olmuştur. Önder Apo komutanları ve gerillaları 15 Ağustos hamlesine gönderirken birçoğunuz şehit düşecek, ama Kürt halkının kurumuş damarlarını canlandıracaksınız, bir halkı yeniden dirilteceksiniz, demiştir. Bu tarihi direnişte yer alan komutanların, militanların hepsi fedaice görevlerinin başına gitmişler, fedaice bu atılımda yer almışlardır. 15 Ağustos atılımının başlangıcı fedailikle olmuştur, fedai ruhla olmuştur.

Bugün eğer Kürdistan'da bu düzeyde fedailik gelişiyorsa bunda tabii ki 14 Temmuz’un etki, şehadetleriyle ülkeye dön çağrısının rolü büyük olmuştur. Önder Apo'nun çabasıyla, 14 Temmuz’un etkisiyle, mücadelenin fedai ruhla yürütülmesi, mücadelenin daha içerikli ve yeterli hale gelmesi gerçeği ortaya çıkmıştır. Bu açıdan şu söylenebilir; 15 Ağustos hamlesi fedailer hamlesidir. Yaşamlarını ortaya koyan fedailer hamlesidir. Kendi yaşamlarıyla Kürdistan'ın yeniden dirilişine inanan büyük devrimcilerin, büyük yurtseverlerin, büyük komutanların hamlesidir. 15 Ağustos bu kişiliklerle başarılı olmuştur, bu kişiliklerle 33 yıldır kesintisiz sürmektedir. Bu direniş büyük başarılar elde etmektedir. Agît daha Batman’dayken, Apocu hareketle tanışır tanışmaz, Mazlum Doğan’la tanışır tanışmaz bu Hareketin, bu mücadelenin başarısına inanmıştır. Mazlum Doğan’ın ideolojik donanımının, derinliğinin yarattığı inanç ve kararlılık doğrudan Agît’e de yansımıştır. Agît, Mazlum gibi ideolojik bir önder şahsında ideolojinin toplumu ve bireyi nasıl değiştireceğini görmüştür. Mazlum’daki büyük inancı, büyük kararlılığı kendisine yedirmiştir. Agît’in büyük başarısında böyle bir ideolojik derinlik vardır. İdeolojikleşmenin başarıyı getireceğine inanç vardır. Önder Apo çizgisinin, PKK çizgisinin mutlaka özgürlüğe kavuşturacağına inanç vardır. Bu inancı daha küçük bir örgütken taşımak çok çok önemlidir. Bugün hepimiz Kürtlerin büyük kazanacağına, PKK'nin büyük kazanacağına inanabiliriz, ama o gün daha küçük bir örgütken, 12 Eylül ortamında daha gerillanın başarısı belli olmamışken Agît’in Önderlik çizgisine, PKK çizgisine büyük inanışı vardır.

İşte o dönemin komutanlarının karakteristik özelliği budur. İmkansızlık ortamında, daha imkan yok, daha büyük gelişme yok, ordu yok, cephe yok, bu kadar halk desteği yok, ama Agît başta olmak üzere bütün komutanlar, bütün militanlar PKK'nin başarısına inanmışlardır. Önder Apo çizgisinin, Önder Apo'nun Önderlik duruşunun özgürlük mücadelesini başarıya ulaştıracağına inanmışlardır. Bu çok önemlidir. Daha küçük bir örgütken, daha ortada çok fazla bir şey yokken başarıya inanmak, zaten başarının kendisidir. Böyle ortamda başarıya kilitlenmek zaten zafere kilitlenmektir. Agît yoldaş ve bu hamleye katılan tüm komutan ve savaşçılar o zamanın zor koşullarında, daha gerilla mücadelesi başlamamışken, başlatılacak gerilla hamlesinin, Önderlik çizgisinin, bu hareketin, bu hareketin örgüt anlayışının, militan anlayışının, eylem çizgisinin, mücadele tarzının, temposunun, yönteminin mutlaka kazanacağına inanmışlar ve buna inandıkları için bu değerleri de kendilerinde somutlaştırmışlardır. Agît başta olmak üzere o dönemin bütün komutanlarının, bütün savaşçılarının bu gerçeği özümsediklerini, benimsediklerini söylemek gerekiyor. Zaten çoğu şehit düşmüştür. Ama ne olmuştur? Onlar şehit düşmüştür, ama bir halk ayağa kalkmıştır.

15 Ağustos başarı kazanmıştır. Büyük devrimler gerçekleştirmiştir. İşte bu büyük devrimlerin gerçekleştirileceğine 15 Ağustos’un büyük komutanı Agît ve tüm komutanlar ve savaşçılar inanmıştır. O bakımdan 15 Ağustos ruhunu anlamak lazım. 15 Ağustos hangi ruhlu, hangi anlayışla başarıldı; 15 Ağustos ruhu nedir? Bunları anlamak ve bilmek lazım. 15 Ağustos ruhu, daha gerilla yeni başlamışken, bu kadar imkan yokken, halk desteği bu kadar değilken, zorluklar varken gerillanın zafer kazanacağına inanmadır, inanılmasıdır. 15 Ağustos ruhu budur. Şimdi bu ruhla başarı kazanan 15 Ağustos hamlesi, bugünün koşullarında Özgürlük Hareketi'nin imkanlarının, halk desteğinin bu kadar geliştiği koşullarda tabii ki daha büyük başarılar ve zaferler kazanır. O açıdan kadrolar, militanlar, savaşçılar dahil her kesin ve tüm halkımızın 15 Ağustos’u gerçekleştiren komuta kişiliğini, zafere inanç kişiliğini, başarıya kilitlenme kişiliğini doğru anlamaları gerekir. Bu doğru anlaşılır, içselleştirilirse Kürt için yenilgi yoktur, Kürt için zaferden başka seçenek yoktur. 15 Ağustos’un komutanları ve savaşçıları, onların ruh hali, onların ruhu, militan kişiliği bize bu gerçeği öğretmektedir. Zaten bu gerçek 33 yıldır kendisini kanıtlamış bulunmaktadır.

KAYNAK: YENİ ÖZGÜR POLİTİKA