ESU temsilcilerinden Rhawi: Kürtlerle birlikte eşit ve özgür bir yaşamı inşa ediyoruz

Avrupa Süryani Birliği (ESU) temsilcilerinden Shleymun Rhawi, Rojava Modeli ile birlikte ilk defa Kürtlerle Süryanilerin eşit bir şekilde bir araya gelerek ortak bir yaşamı inşa ettiğini ifade etti.

Avrupa Süryani Birliği (ESU) temsilcilerinden Shleymun Rhawi, Rojava Modeli ile birlikte ilk defa Kürtlerle Süryanilerin eşit bir şekilde bir araya gelerek ortak bir yaşamı inşa ettiğini ifade etti. Süryani katliamının 100. yılında başta Türkiye olmak üzere uluslararası güçler tarafından kabul edilmesini isteyen Rhawi, “Türk devleti kendisini bu azaptan kurtarması için Ermeni, Pontus ve Süryani katliamlarını itiraf etmeli ve halkımızdan özür dilemeli” dedi.

Tarih boyunca defalarca katliam ve soykırımlara maruz kalan Asuri-Süryani-Keldani halkı, bu kez de DAİŞ çetelerinin soykırım tehdidi altında. Bugüne kadar yapılan insanlık dışı katliamlara rağmen kendi topraklarında kalmayı başarabilen Süryaniler ilk defa Rojava Modeli içerisinde Kendi öz savunma birliklerini kurarak YPG ve YPJ’li güçlerle birlikte kendilerini savunduğu gibi aynı zamanda kurulan sistemin inşasında büyük bir rol oynuyor.

Süryanilere yönelik yapılan katliamları, insanlık dışı DAİŞ’in son saldırılarını, Rojava Modeli ile birlikte kendi öz savunma birliğini kuran Süryanileri ve birçok konuyu Avrupa Süryani Birliği (ESU) temsilcilerinden Shleymun Rhawi ile konuştuk.

‘TARİHİMİZ KATLİAMLARLA DOLU’

Bugün Süryaniler yine DAİŞ ile birlikte yeni bir katliamla karşı karşıya bu konuda ne demek istersiniz?

Süryaniler kendilerine yönelik yapılan vahşet dışı katliamların yüzüncü yılına girerken yeni bir katliamla karşı karşıya. Tabi bu konuyu tarihsel olarak ele almamız gerekir. Bugüne kadar yaşanan katliamlar Asuri- Süryani halkının yaşam tarzında büyük bir rol oynamış. Mezopotamya topraklarında şekillenen bir serüven var. Sümerler, Akad, Babil, Asur ve Arami kavimleri döneminden başlayan gelen bir gelenek zamanla bu topraklarda farklı halklarla birlikte büyük bir medeniyet yarattı. Daha sonra Perslerin Babili işgal etme durumu yaşanıyor. O günden beridir biz halk olarak boyunduruk altında kalmışız. Yüzyıllardan beridir kendi topraklarımızda egemenlerin böl, parçala, yönet politikaları altında çok kez katliama ve soykırıma uğramışız. Yaşadığımız bu katliamlarla birlikte Mezopotamya da değil yaşamayı ayakta kalmak bile bu halk için sorun olmaya başladı. 19. Yüzyıldan sonra daha büyük katliamlar yaşamaya başladık. O topraklarda farklı dinlere yönelik yapılan politikalar sonucunda katledildik. 1915 katliamları ve ondan sonra her 10 yılda bir uğradığımız bu katliamlar halkımızı o topraklarda bitirme aşamasına getirdi.

‘KENDİ KATİLİMİZE ÂŞIK ETTİRMEYE ÇALIŞTILAR’

Yani aynı zihniyetin ad değiştirmiş hali tarafından bir kez yine katliama uğruyoruz demek mi istiyorsunuz?

Eğer günümüzle yaşadıklarımızla bağlantısını kurarsak özellikle DAİŞ terörü 1990’dan başlayıp günümüze gelen bir sürecin sonucu var olmuştur. Irak’a yapılan müdahale ile benzer bir süreci yaşadık. Halkımızın yüzde 30-40’ı topraklarından sürüldü. Özellikle Türkiye halkımıza karşı beyaz katliamlar yaparak bizi kendi katilimize âşık ettirmeye çalıştı. Zararsız bir halk olduğumuz için suiistimal edilerek yaptıklarımızın karşılığında katliamlardan geçirildik. Saddam’ın baskılarına rağmen o güne kadar 2 buçuk milyon halkımız vardı. Saddam’dan sonra o topraklarda nüfusumuz 400 – 500 bine kadar düştü. Arap baharı ile birlikte her halk kendi haklarını talep etmeye başladı. Bölgedeki halkların kendi topraklarında federal ve konfederal sistem içerisinde yaşama talebi bazı güçleri rahatsız etmeye başladı. O topraklardan yıllardır faydalanan Türkiye başta olmak üzere Irak ve Suriye diktatör rejimleri halkların kendi kendisini yönetmesine izin vermek istemedi. Yine Irak’taki güçler arasında ki çelişkiler çözüme kavuşturulmayınca kaos ortamı doğdu ve bu kaos ortamında birilerinin çıkarları doğrultusunda DAİŞ terörü ortaya çıktı. DAİŞ ile birlikte halkımıza yönelik saldırılar yeniden başladı Ninova’da halkımıza yapılan saldırıdan sonra bütün Süryaniler o topraklardan sürüldüler. Sadece bizler değil Êzidilerde Şengal’da uğradığı katliamlar bizle aynı kaderi yaşadı.

‘KÜRTLER ÖNÇÜLÜĞÜNDE HALKLAR ROJAVA MODELİNDE BULUŞTU’

Bu kaos ortamında halklar Rojava modeline mi yöneldi?

Süriye’de yaşanan kaos ortamından sonra Kürtlerde kendi öz savunmasını alarak kantonal sisteme yöneldiler. Bununla birlikte o bölgede yaşayan Süryanilerinde içinde olduğu halklar bu durumu değerlendirerek nasıl beraber eşit bir şekilde yaşamanın koşullarını oluşturma cabası içine girdiler. Ve yapılan tartışmaların ardından Kürtler öncülüğünde Rojava sistemi altında eşit bir şekilde yaşamanın yolları oluşturuldu. Ortadoğu gerçekliğinde bu sistemin oluşturulmasına ilk başlarda herkes kuşkuyla yaklaştı ve halkların birlikte yaşama isteği kabullenmek istenmeyerek saldırılar başladı. Biz yıllardan beridir kendi topraklarımızda katliamlara uğrayan Süryaniler olarak bu sistemin halkların birlikte ve eşit bir şekilde yaşamasının tek garantisi olarak gördük ve görüyoruz. Ortadoğu’da gerçek bir çözüm olacaksa ancak bu sistem temelinde olur. Bu sistemin inşası ile birlikte orada yaşayan her halktan her dinden insanlar kardeşçe eşit bir şekilde yaşamaya başladılar.

‘SALDIRILARLA HALKLARIN BİRLİKTELİĞİ YOK EDİLMEK İSTENDİ’

Rojava Model’inin inşası ile birlikte saldırıların yoğunlaşması durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Halkların birlikte yaşama talebine karşı büyük bir saldırı başlamasının en büyük nedeni var edilmek istenen sistemi kabullenmemekten kaynaklı oldu. Ortadoğu’yu kendi çıkarları doğrultusunda inşa etmek isteyenler, DAİŞ’in Musul’a ardından Şengal’e yaptığı saldırıya karşı sessizliğini korudu. Ve biz bu dönemde kimin DAİŞ’in arkasında olduğunu iyi bir şekilde gördük. Ve şunu iyi anladık o bölgedeki halklar kendi kaderini kendi ellerinde almazsa yok olmaya mahkûm olacak. Özelikle Ninova ve Şengal’de yaşadıklarımız bizleri Rojava sistemden yana olmamızda büyük etken oldu. DAİŞ ve müttefikleri Şengali düşürerek Rojava devrimini boğmak istiyordu. Saldırının ardından PKK’nin ve YPG’nin hemen alana ulaşarak ve koridor açması Êzidi halkımızı büyük bir katliamdan kurtarırken aynı zamanda Rojava üzerinde oynanan planları boşa çıkardı.

‘KOBANE DÜŞSEYDİ BÖLGEDEKİ BÜTÜN HALKLAR KATLEDİLECEKTİ’

Şengal ile istediğini yapamayan DAİŞ destekçilerinden aldığı güçle Kobanê saldırmaya başladı ve bütün gücünü oraya yığdı. DAİŞ destekçisi olduğunu söylemleriyle açıktan ilan eden Erdoğan ve dinozorlar ordusu DAİŞ’i, YPG ve YPJ verdiği direnişle büyük bir yenilgiye uğrattı. Kobanê düşseydi diğer kantonlarda düşecekti ve oradaki bütün halklar katledilecekti. Kobanê’de düşürülmeyeceği gerçeği anlaşıldıktan sonra o güne kadar sessiz kalan Koalisyon güçleri DAİŞ karşı tavır almaya yoluna gittiler. O güne kadar durdurulamayan DAİŞ ilk defa Kobanê’de durduruldu ve eşi benzeri görülmemiş bir direnişin ardından yenilgiye uğratıldı. Eğer Kobanê düşmüş olsaydı bölgede ki bütün halklar yok edilecekti. Bugün bölgede ayakta kalan halklar var olma nedenini Kobanê’ deki YPG ve YPJ direnişçilerine borçlular.

‘SÜRYANİLER İLK DEFA BİLİNCLİ BİR ŞEKİLDE SİLAHLANIYOR’

Süryaniler ilk defa Rojava sistemi içerisinde kendi askeri birliğini kurdu değil mi?

Kobanê’de büyük bir yenilgiye uğrayan DAİŞ Cizîrê Kantonuna bağlı Heseke’nin Habur bölgesinde bulunan Süryani köylerine saldırmaya başladı. Bu saldırılar sonucunda yaklaşık 300 kişi kaçırıldı. Burada YPJ, YPG ve Asuri-Süryani Askeri Meclisi (MFS) büyük bir direniş sergiledi. Verilen bu direnişte MFS üyesi 6 arkadaşımız yine YPJ ve YPG’li arkadaşlarımız şehit düştü. Ve direniş hala devam ediyor. Tarihte ilk kez bilinçli bir şekilde silahlanarak halkımızın korumasını alıyoruz. Ve ilk kez bilinçli bir şekilde verdiğimiz mücadele sonucunda şehitlerimiz oluyor.

Acık bir şekilde söylemek gerekirse YPG ve YPJ olmasaydı biz DAİŞ karşı bu savaşı yürütemezdik. Biz Süryaniler olarak başkası ölsün başkası şehit düşsün mantığı ile hareket etmedik. Eğer bu topraklarda birlikte aynı koşullarda eşit bir şekilde yaşıyorsak her cephede de birlikte savaşmalıyız. Bu topraklarda eşit ve özgür bir şekilde kalmak istiyorsak var edilen bu sistemin inşası hem çalışmalıyız hem de bu sistemi korumak için savaşmalıyız. Bu amaçla askerli birliğimizi kurduk.

‘SÜRYANİLERLE KÜRTLERİN ORTAK CEPHEDE SAVAŞMASI TARİHSEL ÖNEM TAŞIYOR’

Süryaniler ve Kürtler ilk defa ortak bir cephede savaşıyor değil mi?

Tarihte ilk defa Asuri- Süryani halkı Kürtlerle bu kadar yakından eşit şartlarda bir birleşime gidiyor. Daha önce Melle Mustafa Barzani döneminde peşmergelerimiz vardı ama bu birliktelik ağa kul ilişkisinde kendini var ediyordu. Ancak Rojava modeli ile birlikte halkımız kendi kendini yönetme hakkını elde etti. Bu sistemde her halk kendi rengiyle sistemin içinde var olduğu gibi sistemin aynı zamanda hem inşacısı hem yöneticisi konumunda. Şimdi Süryani güçleri ile YPG, YPJ ortak cephede savaşıyor bu durum bizler için çok anlamlı. Yıllarca karşı karşıya getirilmek istenen iki halk bugün birlikte savaşıyor. Bu tarihsel bir durumdur. Burada verilen ortak direniş gelecekte çocuklarımıza için büyük bir umut ve birlikte güven içerisinde yaşamanın koşullarını oluşturacak.

‘ÖCALAN’IN ÇAĞRI VE PERSPEKTİFLERİ BİZE YOL GÖSTERDİ’

Peki, bu birlikteliği sağlayan neydi?

Bu iki halkın bugün birlikte yaşama isteğinde Kuşkusuz PKK’nin verdiği 35 yıllık direnişin büyük bir payı var. İki taraflı olarak bir arada yaşamak için yıllardan beridir verdiğimiz mücadelenin meyvelerini alıyoruz. Bizim 25 yıllık bir örgütlülüğümüz var buda PKK’nin direnişine denk geliyor. Özellikle PKK’nin 84 hamlesi ile bütün ezilen halklar olduğu gibi bizlerde bundan büyük bir güç aldık. Nüfus bakımından azalmış olsak da Asuri- Süryani halkı olarak büyük bir örgütlülük ve siyasallaşma süreci yaşandı. Özellikle Öcalan’ın çağrıları, çözümlemeleri ve perspektifleri bizlere yol gösterdi. Öcalan’ın halkımıza yönelik geniş kapsamlı bir mektubu oldu bu bizim için büyük bir moral oldu. 15-20 yıl önce Kürtlerin etkinlik ve eylemlerine katıldığımızda halk tepki verebiliyordu artık o gün bizi eleştirenler şimdi bizi çok iyi anlıyor ve kendileri de bu birlikteliğin olmasından yana çapa sarf ediyor. Bu birlikteliği bozmak isteyen egemen güçlerin olacağının hep farkındayız bunun için yapılacak her şeye hazırlıklı olmalıyız ve daha çok kenetlenmeliyiz

‘EN BÜYÜK TALEBİMİZ ROJAVA’NIN TANINMASI’

DAİŞ’e karşı Avrupa’da yoğun bir diplomasi yürütüyorsunuz yaptığınız görüşmelerde talepleriniz karşılık buluyor mu?

DAİŞ’in kirli yüzünü ortaya çıkarmak ve halklara yönelik yaptığı katliamları yaptığımız eylem ve etkinliklerde protesto ettiğimiz gibi bunları diplomasi görüşmelerimize de taşıyoruz. Irak’ta otonom bölge taleplerimiz yıllarca vardı bunu yaptığımız görüşmelerde dile getiriyoruz. Yine Rojava’daki Kantonal sistemin tanınması için yoğun taleplerimiz var. BM’de Ezidiler ve Süryani halkı üzerine bir oturum yapıldı. Burada bütün gruplar Cizîrê kantonuna ve diğer bölgeler için yardım için mutabakata vardılar. Yine yaptığımız diplomasi sonucunda geçtiğimiz günlerde Ninova Ovasın’daki ve Habur Bölgesi’ndeki halkımız için güvenlik bölgesi oluşturulma kararı alınmıştı. Ama en büyük taleplerimiz arasında Rojava’da oluşturulan kantonal sistemin tanınması çünkü o bölgedeki halkların yaşama şansı bu sisteme bağlı.

‘TÜRKİYE KATLİAMI İTİRAF ETMELİ VE HALKIMIZDAN ÖZÜR DİLEMELİ’

Süryani katliamının yüzüncü yılı vesilesiyle ne söylemek istersiniz?

100 yıl önce yaşadığımız katliam halkımızda büyük travmalara neden oldu. O dönemde sistemin eliyle gerçekleştirilen katliamı yalnızca Kürtlerde aramak yanlıştır. Sistem eliyle gerçekleştirilen katliama bazı Kürt aşiretleri ortak edilmiş. Ahmet Türk gibi değerli birçok Kürt siyasetçileri çıkıp halkımızdan özür diledi. Artık halklarımız aralarına sokulan bu nefret duygusunu çoktan aştı ve aynı amaç uğruna birlikte savaşıyor ve birlikte kan döküyor. Türk devletinin kendisini bu azaptan kurtarması için Ermeni, Pontus ve Süryani katliamlarını itiraf etmesini ve halkımızdan özür dilemesini bekliyoruz. Ya halkımıza yaptıkları katliamdan dolayı çıkıp özür dileyecekler ya da yıllarca vicdan azabı ile yaşayacak. Yine Avrupa ülkeleri de bu katliamı kınayan tasarıyı kabul etmeli. Süryani katliamını bugüne kadar İsveç ve Ermenistan kabul etmiş.

Son olarak söylemek istedikleriniz var mı?

Biz Avrupa Süryaniler birliği olarak Rojava’nın her alanında verilen ortak direnişi selamlıyoruz. Bu direniş bizlere birlikte eşit bir şekilde yaşamanın fırsatlarını sundu. Bu yıl bölgede Newroz’u ve Süryaniler için önemli olan Akito bayramını yapılan saldırılar sonucunda kutlama şansımız olmadı. Umarız bundan sonra halklarımız 21 Mart Newroz ila 1 Nisan Akito bayramını birleştirerek 12 gün boyunca birlikte kardeşçe bayramlarını birlikte kutlar.