Eugene Schoulgin: PKK güçleniyor, AKP daha da yalnızlaşıyor

Eugene Schoulgin: PKK güçleniyor, AKP daha da yalnızlaşıyor

Uluslararası PEN 2. Başkanı Norveçli Yazar Eugene Schoulgin, Recep Tayyip Erdoğan’ın Kürt sorununu çözmeye niyeti olmadığını, süreci iktidarını sağlamlaştırmak için kullandığını ve Erdoğan’a adım attırmanın yolunun baskı yapmaktan geçtiğini söylüyor.

Irak ve Suriye’deki son gelişmeler ve Kobanê direnişinin PKK ve Kürtleri güçlendirdiğini ve AKP’yi daha da yalnızlaştırdığını değerlendirmesini yapan Schoulgin ile Türkiye ve Kürdistan’daki son gelişmeleri konuştuk.

 Schoulgin, dünya ve Türkiye’de basın ve ifade özgürlüğü açısından kaygı verici gelişmeler yaşandığını, Güney Asya’da bazı ülkelerde ifade özgürlüğü alanında bir takım ilerlemeler görülürken Türkiye’de tersi bir gelişme  gördüklerini söylüyor.

20 yıldan beri Türkiye’de yaşadığı için Türkiye’deki  kültürel ve siyasi gelişmeleri yakından takip etme olanağı bulduğunu söyleyen Schoulgin, Türkiye’deki en büyük sorunun ülkeyi yönetenlerin  uzun vadeli planları olmaması ve kısa vadeli, günü birlik  çözümlerle hareket etmeleri olduğunu düşünüyor.

Belirlenen politikalarda bir derinlik olmadığını ve ülkeyi yönetenlerin geleceği göremedikleri için sık sık şoklarla karşılaştıklarını ve sorunun ortaya çıkmasından sonra çözme yoluna gittiklerini ifade ediyor.

AKP VE CHP KÜRT SORUNUNUN ÇÖZÜLMESİNİ İSTEMİYOR

Kürt sorununun da bu anlayışın sonucu olarak çözümsüz bırakıldığını söyleyen Schoulgin, “Ben Kürt sorununu çözmek için başlatılan sürece başından itibaren kuşkuyla yaklaştım. Bu kuşkularım bugün de devam ediyor. Süreç, Türk devleti geleneksel politikasını, bu süreci nasıl kendi lehine kullandığını ve kullanacağını gösteriyor. Erdoğan ve  AKP’nin Kürtlerin oylarına ihtiyacı olduğu zaman sorunun çözümü için vaadlerde bulunuyor. Aslında AKP’nin Kürt sorununa yaklaşımı CHP’nin yaklaşımından farklı değil. Her iki kesimin de çatışmayı tamamiyle sona erdirme ve Kürt sorununu çözme gibi bir düşünceleri yok” diyor.

Schoulgin, PKK ve Kürtlerin sorunun çözümünden yana olmalarına karşın, AKP ve muhalefetin ekonomik nedenlerle sorunun çözümünden yana olmadıkları değerlendirmesini yapıyor.  Kürdistan’ın bilinen nedenlerden dolayı az geliştiğini, inşası için çok büyük miktarlarda harcamalar yapılması gerektiğini belirten Schoulgin, bu tezine dayanak olarak  Doğu ile Batı Almanya’nın birleşmelerinden sonra ortaya çıkan sorunları örnek gösteriyor.

Birleşmenin Almanya ekonomisini neredeyse çöküşe götürdüğünü, Türkiye’de ekonomik ilerlemlere görülmesine karşın bir krizin kapıda olduğu ve böylesi koşullarda kendi kaderine terk edilen bir bölgenin inşasının devlete çok pahalıya olacağını AKP’nin bildiğini söylüyor.

İŞKENCE VE POLİS ŞİDDETİ ARTIYOR

Türkiye’de insan yaşamına önem verilmediğini, polis, asker ve işçilerin ölmelerinden sonra yetkililerin yaptıkları açıklamaların sadece dudaklarında kaldığını ve kalplerine hissetmediklerini söyleyen Schoulgin, Türkiye’deki son gelişmeleri, “İşkence ve polis şiddeti artıyor. İnsan hakları örgütlerinin yayımladıkları raporlar bunu açıkca gösteriyor. Bunlar ve son dönemde kabul edilen yasalar devleti yönetenlerin demokrasi yönünde adım atacaklarını yönünde  bir işaretin olmadığının göstergeleri. Demokrasi için söylenen güzel sözlere rağmen pratikte olumlu bir gelişme görülmüyor. Laik muhalefetin hükümete bu konuda yönelttiği eleştiriler de fiksiyon. Aralarında fark yok” şeklinde konuşuyor.

ERDOĞAN TÜRKİYE VE BÖLGE İÇİN BÜYÜK BİR TEHLİKE

Erdoğan’ın demeçleri ve AKP’nin bazı uygulamalarının, daha tutucu bir toplum yaratılması girişimlerinin kaygı verdiğini ama en önemlisinin AKP’nin düşünce ve ifade özgürlüğüne yöenelik baskıcı ve sansürcü tutumu olduğunu belirten Schoulgin,  “AKP bunu CHP ve daha önce iktidarda bulunan partilerden devraldı. 1990’lı yıllarda Çiller’in iktidarda olduğu sıralarda Türkiye’de her gün cinayetler işleniyor, aydınlar ve muhalifler hapsediliyordu. Günümüzde Çavuşesko ve Putin’e benzeyen Erdoğan, yeni bir Osmanlı İmparatorluğu oluşturmanın gayreti içinde... Onun bu rüyası günümüz gerçekleriyle uyuşmuyor. Ve Erdoğan Türkiye ve bölge için büyük bir tehlike oluşturuyor”  diyor.

ERDOĞAN’IN SARAYI BİR ÇAVUŞESKO PROJESİ

Erdoğan’ın iktidar şarhoşluğuna düştüğünü, giderek otoriterleştiğini söyleyen Schoulgin, Erdoğan’ın inşa ettirdiği yeni sarayının bunun dışa vurumu olduğunu ve tüm bunların bir Çavuşesko projesi olduğunu dile getiriyor.

“Bu çok tehlikeli, oldukça tehlikeli. Bir politik liderin çok anti-demokratik bir biçimde davranmasının demokrasiyle uzaktan yakından ilgisi olamaz. AKP’nin çoğunluğunun istememesine rağmen sadece kendisine sadık olduğu ve sözünden çıkamayacağını düşündüğü için Davudoğlu’nu başbakan yaptı.  Erdoğan tıpkı Putin gibi hareket ediyor. Medeyev’in başbakan olduğu dönemde bugün Davudoğlu’ndan daha fazla yetkisi vardı” diyen Schoulgin, Davudoğlu’nun dışişleri bakanlığı yaptığı dönemde başarılı olamadığına, uyguladığı politikanın tamamen ters teptiğine de dikkat çekiyor.

DAVUDOĞLU’NUN DIŞ POLİTİKASI TAMAMEN İFLAS ETTİ

Davudoğlu’nun tarihi yanlış yorumladığını ve Türkiye’yi İslam dünyasının ilderi bir ülke yapmaya çalıştığını ama bu politikanın tamamıyle iflas ettiğini, Suriye, Mısır, Libya, Suudi Arabistan gibi ülkelerle Türkiye ilişkilerinin içinde bulunduğu örnek olarak gösteriyor  ve Türkiye’nin Suriye de yaratılan kaosta sorumluluğu olduğunu söylüyor.

Arap Baharı’nın Tunus bir yana bırakılacak olursa tam anlamıyla bir fiyaskoyla sonuçlandığı değerlendirmesini yapan Schoulgin, “Arap ülkelrindeki totaliter rejimler daha da güçlendi. Libya’nın durumu tam bir felaket. Yasaların olmadığı bir ülkeye dönüştü. Diğer ülkelerin durumları da çok farklı değil. Bu koşullarda DAİŞ çeteleri ortaya çıktı. Bu batılı ülkelerin ve 1900’lü yıllarda Fransa-İngiltere’nin bölgedeki hakimiyetinin yarattığı sonuçlar. Arap Baharı’nın başında yeşeren demokrasi  özlemleri karabasana dönüştü” diyor.

PKK’LİLER TERÖRİST DEĞİL ÖZGÜRLÜK SAVAŞCILARI

İkinci Dünya şavası yıllarında Nazi işgali altındaki Norveç’te babasının direnişçilerin safına katıldığı için rejim tarafından terörist olmakla suçlandığını, ancak halk tarafından bir kahraman olarak görüldüğünü söyleyen Schoulgin, “PKK’nin uyguladığı yöntemleri desteklediğimi hiç de söyleyemem. Ben savaş ve şiddetle sorunların çözüleceğine  inanmıyorum. Ama onların terörist olarak damgalanmalarına karşıyım. Onlar terörist değil, özgürlük savaşcıları. Kürt Halkının önemli bir bölümü de onları böyle görüyor. Onları terörist olmakla suçlarsanız sorunu çözemezsiniz. Çözüme ulaşmanın tek yolu diyalog ve müzakerelerden geçer” diyor.

TÜRKİYE’DEN DAİŞ’A SİLAH VE MÜHİMMAT GÖNDERİLDİ

Geçtiğimiz yılın bahar aylarından beri İstanbul’da entellektüel çevrelerde Türkiye’nin cihatçılara silah yardımı yapıldığının konuşulduğunu, uçaklarla Türkiye’ye gelen silah ve mühimmatın tırlarla Suriye’ye gönderildiğini söyleyen Schoulgin, “Silahlar IŞİD’e mi gönderildi?” sorumuza “Bundan tamamıyle eminim. Bu silahlar Türkiye’nin değildi. Arap ülkelerinden gelen silahlardı. Bunun arkasında bir Suudi olduğundan da eminim” şeklinde yanıtlıyor.

Erdoğan ve AKP’nin IŞİD’ın nasıl bir bir tehlike olduğunun farkında olmadığını, hem Erdoğan’ın hem de askerlerin Kürtlerin Güney Kürdistan’da Kerkük, Süleynmaniye ve Musul’da gösterileri kleri başarılardan kaygılandıklarını, özellikle de Kobanê’de gösterilen direnişten sonra bu kaygının daha da arttığını gözlemlediğini söyleyen Schoulgin, konuşmasını şöyle sürdürüyor:

“Kobanê Türk Hükümeti’nin her hangi bir biçimde Kürtlere destek vermek istemediğini gösterdi. Ben Erdoğan’ın İslam Devleti’nin Kobanê’ye saldırmasından memnunluk duyduğuna inanıyorum.  İkisi birbirlerini yesinler, onlardan kurtulalım tutumu içindeydi. Bu son derece kötü ve çıkarcı bir tutum. Bunun farkında olan Kürtler ve aydınlar tepki gösterdi. Suruç’ta insan zincirleri oluşturdular. Ne yazık ki pek çok insan da yaşamını yitirdi.”

KOBANÊ DİRENİŞİ PKK’Yİ GÜÇLENDİRDİ, TÜRKİYE’Yİ DAHA DA YANLIZLAŞTIRDI

Irak ve Suriye’deki son gelişmeler ve Kobanê direnişinin Kürtleri ve PKK’yi güçlendirken Türkiye’ye daha da yanlızlaştırdığını belirten Schoulgin, “Eğer sekterizme başvurmazlarsa ve ellerindeki kartları doğru kullanırlarsa  Kürtlerin başarılarının süreceğine inanıyorum. Buna karşın Erdoğan’ın popülaritesini yitireceğini sanıyorum. Şu anda Türkiye’nin ekonomik durumu iyi görünüyor ama ben bir krizin kapıda olduğunu düşünüyorum. Bu Erdoğan’ı zayıflatırken Kürtleri güçlendirecektir” şeklinde konuşuyor.

KÜRTLERE OTONOMİ VERİLMELİ

Türkiye’de barışın sağlanmasının yolunun Kürtlerin en temel haklarını tanımak ve demokratik özerkliği kabul etmekten geçtiğine inandığını söyleyen Schoulgin, “Ispanya’da tıpkı Katolonya gibi Kürtlere de otonomi verilmelidir. İki resmi dil olmalı. Eğer Türkiye bunu yapmayı becerebilirse büyük ilerleme kaydedecektir. O zaman Türkiye’nin Orta-Doğu’da bir güç olmasının önü de açılır” diyor.

Schoulgin, Erdoğan’ın zorlama olmadıkça adım atmaya ve sorunu çözmeye niyetİ olmadığını söylüyor ve “ Niyeti olsaydı çözüm için bir program ortaya koyardı. Onun tek düşüncesi iktidarını daha da sağlamlaştırmak ve yetkilerini genişletmek. Ayrıca son derecede istikrarsız. Bir gün dediğinin tersini bir gün sonra söyleyebiliyor” diyor.

Schoulgin’in Kürt ve Türk aydınlarına çağrısı bir araya gelmeleri, tartışmaları ve yapılması gerekenleri birlikte kararlaştırmaları ve kendi içlerinde kısır tartışmalara girme yerine amaçlarına uygun davranmaları.

Sivil toplum örgütleri arasında da dayanışmanın artırılması gerektiğini, farklı kesimlerin birbirlerinin etkinliklerine katılarak dayanışmayı geliştirmelerini gerektiğini düşünüyor.