ANALİZ

Faşist diktötürlüğe hayır

Söz konusu referandum sürecinde tüm devrimci-demokratik güçlerin tutumu “Faşist diktatörlüğe hayır” olmalıdır ve çok etkili bir “Hayır kampanyası” yürütülmelidir.

Devlet Bahçeli’nin de yardımıyla Tayyip Erdoğan “Başkanlık” hayallerini gerçekleştirmek istiyor. “Cumhurbaşkanlığı sistemi” adı altında düzenlenen bir anayasa değişikliği paketi meclisten geçti. Belli ki Nisan ayında referandum var. Meclisten kavga ile geçirilen anayasa değişikliği paketi millete de zorla onaylatılmaya çalışılacak. Zaten kaynama noktasında olan Türkiye siyaseti, daha da ısınarak taşma noktasına gelecek.

Olayı daha iyi anlayabilmek için en sondan bakalım. Tayyip Erdoğan’ın başkanlık hayali kuşkusuz uzun süreden beri vardı. Dahası cumhurbaşkanı seçildikten sonra zaten fiilen uygulamaya başladı. Ancak bu durumu anayasal ve yasal bir statüye kavuşturamıyordu. Çünkü mevcut muhalefet partileri böyle bir değişikliğe karşı çıkıyorlardı. Peki bu durumda mevcut değişiklik nasıl gündeme geldi? MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli görüş değiştirip AKP’nin yapmak istediği anayasa değişikliğine destek verince! Peki Devlet Bahçeli söz konusu anayasa değişikliğine niçin destek verdi? Çöken devleti kurtarmak ve tıkanan 12 Eylül rejimine yeniden işlerlik kazandırabilmek için!

O halde mevcut anayasa değişikliği ile yapılmak istenenin, yani söz konusu değişikliğin amacının ne olduğu böylece açığa çıkmış oluyor: Çöken devleti kurtarmak ve tıkanan rejime işlerlik kazandırmak! Söz konusu anayasa değişikliğini yapmaya çalışanlar amaçlarının bu olduğunu açıkça söylüyorlar. Bu nedenle meseleyi farklı yönlere çekmek, rejim değişikliği veya sistem değişikliği gibi suni tartışmalarla toplumun kafasını karıştırmaya çalışmak doğru ve anlamlı olmuyor. Bu tür tartışmalar daha çok AKP-MHP’nin işine yarıyor.

Tarihsel boyutu ele alırsak, otoriter tek kişi yönetimi zaten Türkiye Cumhuriyeti devletinin temellerinde vardı. 1960 yılına kadar ülke böyle yönetildi. 1960-1980 arasında bu durumda çok cüzi bir değişiklik oldu. Daha doğrusu Türkiye bir faşist-oligarşik diktatörlük mü olacak, yoksa demokratik bir yönetim sistemine mi kavuşacak sorusu temelinde yeni bir iç mücadele başlayıp gelişti. Bu mücadelede 12 Eylül darbesi çok önemli bir durak olarak devletin askeri-faşist temelde yeniden yapılandırılmasını sağladı. Bunun da güçlü cumhurbaşkanlığına dayanan bir sistem olduğu açıktı. Yani bir yönüyle 1960 öncesine yeniden dönüldü. 

Şimdi Kenan Evren cuntasının kurduğu bu sistem işlemiyor. Neden? Bunun iki nedeni var. Birincisi, başta Kürtler olmak üzere Türkiye toplumu bu sistemi kabul etmiyor ve buna karşı mücadele ediyor. Bu duruma “Mevcut gömlek bedene dar geliyor” deniyor. Kürtlerin bu sisteme karşı baştan beri savaştığı ve on binlerce şehit vererek sistemin Kürdistan’da egemenlik kurmasına izin vermediği biliniyor. Yani Kürt direnişi 12 Eylül faşist-askeri darbesinin getirdiği sistemi parçalamış ve toplumu yönetemez hale getirmiştir. Mevcut anayasa değişikliği ile işte bu durum onarılmak ve faşist rejim tek kişi diktatörlüğü biçiminde daha da güçlendirilerek işler hale getirilmek isteniyor.

İkincisi, mevcut sistem küresel ve bölgesel gelişmelerle de uyumlu değildir. Türkiye’nin de içinde yer aldığı kapitalist modernite sistemi azami kar yasası doğrultusunda mevcut katı ulus-devlet sistemlerinin biraz değişmesini istiyor. Zihniyet ve siyaset bakımından Kürt düşmanı, yani soykırımcı olduğu için mevcut TC sistemi demokratikleşme yönünde esneyemiyor. Bu durumda ayakta kalabilmek için faşist ulus-devlet statükoculuğunu daha da güçlendirmeye ve bu temelde yönetimi faşist bir tek kişi diktatörlüğü haline getirmeye çalışıyor. 

Demek ki yapılmak istenen anayasa değişikliği ne TC sisteminin kuruluş özüyle ve ne de 12 Eylül darbesinin inşa ettiği faşist-askeri diktatörlükle çelişkilidir. Tersine özü aynıdır ve faşist sistemi tek kişi diktatörlüğü yönünde daha da güçlendirerek işler hale getirme amaçlıdır. İttihat ve Terakki’den gelen şoven milliyetçi ve soykırımcı zihniyet ve siyaset Kürt soykırımı temelinde işletilmek istenmektedir. Zaten yapılmak istenen de kısmi bir anayasa değişikliğidir, 12 Eylül faşist-askeri darbesinin getirmiş olduğu 1982 anayasasında kısmi bir değişiklik yapılmaya ve faşist anayasa güncel ihtiyaçlara göre onarılmaya çalışılmaktadır.

1971 Direnişçiliğinin başlattığı demokratik devrim mücadelesini devralarak 12 Eylül darbesine karşı devrimci direniş temelinde sürdüren Kürdistan Özgürlük Mücadelesi, Türkiye’yi ciddi bir ikilem noktasına getirmiş durumdadır. Ya gerçek bir demokrasi olacak ve başta Kürt sorunu olmak üzere tüm sorunlar demokratik siyaset yöntemleriyle çözülecek, ya da faşist diktatörlük daha da güçlendirilerek başta Kürtler olmak üzere tüm toplumsal kesimler faşist devlet terörü ve katliamlarla ezilecektir. Bu işin başka bir yolu yoktur. Demokratik güçler birlik olup örgütlenerek ve mücadele ederek inisiyatifi ele almadıkça, gelişecek olan faşist diktatörlüktür. Nitekim bugün AKP-MHP ittifakının yapmak istediği de budur.

Açığa çıkıyor ki, mevcut anayasa değişikliği aslında TC sistemi ve 12 Eylül rejimi kapsamında ciddi bir değişiklik yapmıyor, tersine 12 Eylül faşist rejimini daha da güçlü bir faşist diktatörlük haline getirmeyi amaçlıyor. O halde “Değişiklik” söylemi bir yalandır, tersine bütünleme ve onarma vardır. Dolayısıyla “Evet dersen değişikliği, hayır dersen eskisini savunmuş olursun” söylemi bir aldatmacadır. Mevcut değişiklik paketine “Hayır” demek, AKP-MHP’nin yapmak istediği değişikliğe de, Kenan Evren cuntasının getirdiği anayasaya da hayır demek anlamına gelmektedir. 

İşte bu noktada “Boykot tutumu” hatalı ve zararlıdır. Mevcut anayasa değişikliği sürecinin ortaya çıkardığı siyasi mücadele zeminini görmeyerek ve kullanmayarak devrimci-demokratik mücadeleye zarar vermektedir. Bu da anayasa değişikliği ile faşist diktatörlüğü daha da güçlendirmek isteyen AKP-MHP’nin işini kolaylaştırır. Tersine mevcut referandumda “Faşist Diktatörlüğe Hayır” sloganı temelinde geliştirilecek yaygın ve etkili bir kitle mücadelesiyle hem en geniş kitlelere ulaşılabilir ve hem de kitleler harekete geçirilerek faşist diktatörlük yıkıma götürülebilir.

Demek ki 2017 baharında gündeme getirilen anayasa değişikliği referandumu siyasi mücadeleyi geliştirmek açısından devrimci-demokratik güçler için bir “Tanrının lütfu” gibi görülebilir. Kuşkusuz bunu engellemek için mevcut AKP yönetimi her türlü baskı ve terörü uygulayacaktır. Zaten şimdiden bunu yapmaktadır ve daha da geliştirmeye çalışacaktır. Bu gerçeği görüp faşist terörü etkisiz kılacak çok yönlü bir mücadele yöntemi geliştirilebilirse, o zaman Kenan Evren faşizmi de, Tayyip Erdoğan ve Devlet Bahçeli faşizmi de söz konusu referandumda sandığa gömülebilir. “Faşist diktatörlüğe hayır, özgürlük ve demokrasiye evet” kampanyası faşizme karşı demokratik devrimi zafere götürebilir.

O halde söz konusu referandum sürecinde tüm devrimci-demokratik güçlerin tutumu “Faşist diktatörlüğe hayır” olmalıdır ve çok etkili bir “Hayır kampanyası” yürütülmelidir. Hayır kampanyasına öncülük edilerek, toplumun tüm kesimleri faşizme hayır demeye çağrılmalıdır. Faşist diktatörlüğün her biçiminden kurtulmak için, kapitalist baskı ve sömürüyü sona erdirmek için, tüm ezilenlerin kurtuluşu için, Kürtlerin ve diğer kimliklerin özgürlüğü için, kadınların özgür ve eşit yaşama kavuşabilmesi için, başta Aleviler olmak üzere tüm din ve mezheplerin özgürlüğü için, savaşın sona ermesi ve tüm sorunların demokratik siyaset temelinde çözülmesi için referandumda “Hayır” denilmesi istenmelidir.

Zaten başta kadınlar olmak üzere birçok kesim daha şimdiden hayır kampanyasını başlatmıştır. Belli ki tüm ezilen ve sömürülen kesimler bu kampanyaya etkili bir biçimde katılacaktır. O halde en geniş ve güçlü bir “Hayır Bloku” oluşturmak, katılmak isteyen herkesi hayır bloğuna çağırmak ve faşist diktatörlüğü yıkacak her türlü mücadele yöntemine başvurmak kesinlikle sonuç alacaktır. Eğer doğru ve etkili çalışılırsa, o zaman mevcut referandumda faşist diktatörlük yıkılacak ve demokratik devrim kazanacaktır! 

KAYNAK: YENİ ÖZGÜR POLİTİKA