Faşizme karşı topyekûn direniş...-Selahattin Erdem
AKP faşizmine karşı diğer önemli bir zaaf da işte bu noktada ortaya çıkmaktadır. Yani AKP faşizmine karşı direniş bütünlüklü ve topyekûn hale getirilememektedir.
AKP faşizmine karşı diğer önemli bir zaaf da işte bu noktada ortaya çıkmaktadır. Yani AKP faşizmine karşı direniş bütünlüklü ve topyekûn hale getirilememektedir.
Mevcut AKP, zihniyet ve siyaset olarak faşisttir; dolayısıyla Tayyip Erdoğan ve Ahmet Davutoğlu yönetimi faşist olmanın gereklerini yerine getirmektedir. Faşizmle de uzlaşma olmaz, faşizme karşı direnilir ve faşizm yıkılır. Aynı zamanda bugünkü AKP faşizmi bir ulus-devlet faşizmidir. Ulus-devlet faşizmi de topyekûn özel savaş saldırısı demektir. O halde topyekûn faşist özel savaşa karşı topyekûn direniş gerekir. Dolayısıyla bugünkü AKP faşizmine karşı topyekûn devrimci-demokratik direnişi geliştirmek zorunludur.
Faşizme karşı topyekûn direnişi geliştirebilmek için, her şeyden önce faşizmi yaratan sistemden esas olarak kopmak gerekir. Faşizmi doğuran sistemden kopmadan faşizme karşı olunamaz ve faşizme karşı bütünlüklü ve başarılı mücadele verilemez. Bugünkü AKP faşizmine karşı mücadelede ilk ciddi zaaf burada ortaya çıkmaktadır. Bazıları faşizmi doğuran sistemden kopmadan ve o sistemle uzlaşma arayarak faşizme karşı mücadele etmek istemektedir. Bu da faşizme karşı mücadelede başarı getirmemektedir. Hatta faşist diktatörlüğe özenen Tayyip Erdoğan’ın saldırılarına zemin sunmaktadır.
Diğer yandan, faşizm topyekûn saldırı demektir. Ulus-devlet faşizmi ise, topyekûn özel savaş saldırısı demektir. Dolayısıyla bugün Tayyip Erdoğan ve AKP yönetimi tarafından yürütülen topyekûn faşist özel savaş saldırısına karşı Türkiye’de yaşayan tüm antifaşist güçlerin topyekûn demokratik direnişi gerekir. Yani direnişin alanları, araçları, yöntemleri, güçleri ve düzeyleri bakımından ayrım yapmamak, bunları birbiriyle kıyaslamamak, büyük-küçük veya etkili-etkisiz ayrımına tabi tutmamak gerekir. Yerinde ve zamanında olmak üzere her direnişin faşizmi yıkabilmek için gerekli ve önemli olduğuna inanmak önemlidir.
AKP faşizmine karşı diğer önemli bir zaaf da işte bu noktada ortaya çıkmaktadır. Yani AKP faşizmine karşı direniş bütünlüklü ve topyekûn hale getirilememektedir. Her bakımdan parçalı, kopuk, örgütsüz ve yönetimsiz bir direniş durumu görülmektedir. Örneğin Kürdistan’da direniş olurken Türkiye durmakta veya tersi yaşanmaktadır. Yine siyasi, askeri ve zindan direnişleri arasında eşzamanlılık ve koordine sağlanamamaktadır. Faşizme karşı bazı mücadele yöntemleri anlamlı, bazıları ise anlamsız görülebilmektedir. Bu durum da AKP faşizmine karşı mücadelede başarı getirmemektedir. Hatta AKP’nin demogoji ve yalanlarına fırsat vermektedir.
Örneğin AKP hükümeti bugün Kürdistan’da açık bir soykırım savaşı yürütmektedir. Tayyip Erdoğan’ın “Ya baş eğecekler, ya baş verecekler” sözü bunu ifade etmektedir. Yani ya teslimiyet ve kültürel soykırım, ya fiziki katliam anlamına gelmektedir. Cumhurbaşkanlığı makamında oturan kişi, Kürt halkı için fiziki veya kültürel soykırım dışında bir yaşam yolu görmemektedir. O halde var olmak ve yaşamak için de Kürt halkının buna karşı direnmesi zorunludur.
Peki söz konusu direniş nasıl olacaktır? Faşist soykırım saldırıları topyekûn olduğuna göre, buna karşı direniş de elbette topyekûn olmak durumundadır. Öz yönetim direnişleri çerçevesinde yürütülen bugünkü mücadelenin topyekûn olması gerekir. Yani dağ-ova-şehir, gece-gündüz, gerilla-öz savunma-serhildan-demokratik siyasi mücadele bütünlüğüne ulaşmak zorundadır. Bir avuç uşak ve hain dışında tüm halk kesimleri katılmak durumundadır. Tüm kesimlerin birlikte direnişi ve ayağa kalkışı zafer kazanmada belirleyici olmaktadır.
Gerçek böyle olmasına rağmen, buna inanmayan veya bunu uygulayamayan tutumlar görülmektedir. Direniş sorumluluğunu üslenmeyen, direnişin zorluklarına katlanmayan, direnişi başkalarına havale eden tutumlar ortaya çıkmaktadır. Yine söz konusu direniş Kürdistan ile sınırlı kalmakta ve tüm Türkiye’ye yayılamamaktadır. Bu konuda özel savaş yönetiminin parçalayıcı planları aşılamamaktadır. Suruç ve Ankara katliamlarında da görüldüğü gibi, Türkiye toplumunun Kürt direnişine ilgisi ve bu direniş ile birlik olma istek ve çabası şiddetle engellenmektedir.
Dikkat edilirse öz yönetim direnişleri bütünlüklü değildir, parçalıdır. Birkaç şehir direnişte olurken adeta diğerleri susmaktadır. Örneğin kışın Silopi, Cizre ve Sur direnirken diğer şehirler adeta seyretmişlerdir. Şimdi Nusaybin, Şırnak ve Gever direnirken diğer kentlerden adeta ses çıkmamaktadır. Şehirler direnirken kırsal alan durmakta, kırda savaş olurken şehirler susmaktadır. Yine gerilla, öz savunma ve halk direnişlerini eşzamanlı ve bütünlüklü kılma gerçekleşmemektedir. Kuşkusuz faşizm karşısında başarılı olabilmek için tüm bu parçalı duruşların aşılması zorunludur.
Yine Kürdistan ve Türkiye’de direniş bütünlüğüne bir türlü ulaşılamamaktadır. 1984’ten beri Kürdistan’da faşizme karşı kahramanca bir direniş yürütülürken, bu direnişin bir benzeri Türkiye’de geliştirilememiştir. Bunun tersi olarak, örneğin 2013 Gezi Direnişinin Kürdistan’daki yankısı yeterli olmamıştır. Benzer bir biçimde, AKP faşizminin 24 Temmuz 2015 tarihinde başlattığı faşist soykırım saldırısına karşı Kürt halkı demokratik öz yönetim direnişiyle kahramanca mücadele ederken, bu direnişin Türkiye’deki yankısı ve sahiplenilmesi zayıf kalmaktadır. Oysa Halkların Birleşik Devrim Hareketi’nin de tespit ettiği gibi, Kürdistan’daki mevcut öz yönetim direnişlerinin ezilmesi Türkiye’deki tüm demokratik değerlerin ezilmesi olacaktır ki, buna asla izin vermemek gerekir.
Diğer yandan, faşizme karşı mücadelede önemli-önemsiz ayrımını da pek fazla yapmamak gerekir. Faşizme karşı direniş topyekûn olduğuna göre, bu mücadele içinde her türlü direnişin yeri mutlaka vardır. Dolayısıyla en etkili gerilla direnişlerinden demokratik siyasi mücadeleye kadar her türlü demokratik mücadele yöntemleri mutlaka kullanılmak durumundadır. Bunların herhangi biri, diğerlerinin yerini doldurmamaktadır. Dolayısıyla yerinde ve zamanında olmak üzere mutlaka tüm mücadele yöntemlerini kullanabilmek gerekir.
Topyekûn direnişin önemli bir gereği de, faşizme karşı mücadelede her direniş mevzisinin mutlaka sonuna kadar direnmesi ve “Burası artık gereksiz” denerek hiçbir mevziden çekilmenin olmamasıdır. Örneğin 7 Haziran seçiminden bu yana AKP-MHP ittifakı HDP’nin alanını daraltabilmek ve meclisten uzaklaştırabilmek için özel çaba harcamaktadır. Bu konuda HDP’ye yöneltilmemiş faşist saldırı kalmamıştır. Şimdi son olarak da milletvekili dokunulmazlıklarının kaldırılması ve HDP milletvekillerinin sesinin kesilmesi için çalışılmaktadır.
Belli ki bu tür saldırılar devam edecektir. Milletvekili dokunulmazlıkları kaldırılacak, bazı milletvekilleri yargılanıp hapse konacak, HDP’nin meclis grubu tümden işlevsiz kılınarak meclisten çekilmeye zorlanacak, geçmişte yapıldığı gibi HDP büroları ve üyeleri saldırıya uğrayacak ve yaygın tutuklamalar yapılacaktır. AKP faşizminin bu tür saldırılarının hiç birisi, “Bu tarz mücadele edilmiyor” denerek demokratik siyasi mücadeleden çekilme etkeni olmamalıdır. Devrimci-demokratik güçler hiçbir mevziyi sonuna kadar kullanmadan terk etmemelidir. Faşizme karşı direnişte her mevzi etkili bir biçimde sonuna kadar kullanılmalı ve çekilme değil yeni mevziler geliştirilerek faşizmin üzerine gitme esas alınmalıdır
Bir diğer husus, faşist katliamlarla birlikte tutuklama ve zindanlara doldurma çabalarının da artacağı konusudur. Zaten AKP faşizminin siyasi soykırım operasyonları devam etmektedir. Son günlerde gözaltı ve tutuklamalarda ciddi bir artış görülmektedir. Eski davalar yeniden görülmekte ve yeni siyasi davalar açılmaya çalışılmaktadır. KCK davaları yeniden gündeme getirilmekte ve hızla cezaların verileceği anlaşılmaktadır. Devrimci, demokrat ve yurtsever güçler yaygınca tutuklanarak antifaşist örgütlülük dağıtılmak ve faşizme karşı direniş zayıflatılmak istenmektedir.
Bu durumun da devrimci-demokratik güçler tarafından yeniden değerlendirilip gereken tedbirlerin geliştirilmesi gerekir. Elbette hiçbir nedenle faşizme karşı direnişten vazgeçilemez ve söz konusu direniş zayıflatılamaz. Fakat durum böyle olmakla birlikte, hiçbir devrimci ve yurtsever de kolay kolay yakalanmamalıdır. Kuşkusuz zindanlar da bir mücadele alanıdır ve oraya düşen devrimciler koşullara uygun bir biçimde direnmektedir. Ancak böyledir diye, hiçbir devrimci ve yurtsever kolayca zindana düşmemelidir. Gizli çalışma yöntemlerini derinleştirerek, daha örgütlü ve tedbirli hareket ederek ve gerektiğinde dağa çıkarak tutuklanmayı mutlaka önlemelidir.
Belli ki faşizme karşı topyekûn direnişin tarzı ve yöntemleri üzerinde daha fazla derinleşmek gerekiyor. En başta faşizme karşı direnişi topyekûn hale getirmenin yöntemleri üzerinde yoğunlaşmak lazımdır. Diğer yandan ise, her mücadele yöntemini doğru ve etkili kullanabilmek, her mevziyi tam işletebilmek için yoğunca çaba harcamak gereklidir. AKP faşizmi ancak böyle çok yönlü bir topyekûn direnişle yenilgiye uğratılabilir.
Kaynak: Yeni Özgür Politika