FEDA 6. Kongresi’ni yapıyor

FEDA 6. Kongresine bir mesaj gönderen KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanlığı "CHP Alevileri seçimden seçime hatırlamış, Alevi toplumunu bir oy deposu olmanın dışında görmemiştir" dedi.

FEDA 6. Kongresini Almanya’nın Leverkusen kentinde yapıyor. Kongreye bir mesaj gönderen KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanlığı, “CHP Alevileri seçimden seçime hatırlamış, Alevi toplumunu bir oy deposu olmanın dışında görmemiştir. Alevi inancı ve toplumunun demokratik ve özgür yaşamı için hiçbir mücadele vermemiştir. Alevilerin yok sayılarak tüm haklarından yoksun biçimde yaşamasında devletin rolü ne kadar büyük ve belirleyici olmuşsa, Alevilerin örgütsüzlüğü de buna oldukça fırsat ve zemin sunmuştur” dedi.

Avrupa Demokratik Alevi Federasyonu (FEDA) 6’ıncı kongresini 150 delegenin katılımı ile Almanya’nın Leverkusen kentinde yapıyor. Kongreye Almanya, Belçika, Fransa, İsviçre ve Avusturya’daki derhag ve komitelerden misafirler de katılıyor.

Salona, Seyit Rıza, Mazlum Doğan, Sakine Cansız, Hz. Hasan ve Hüseyin’in portreleri asıldı. Kongre Pir Rıza Yağmur’un Gulbangı ile başladı.

Kongre KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanlığı da bir mesaj gönderdi. KCK mesajında FEDA’nın yıllık kongresinin çok önemli bir süreçte gerçekleştirildiğini belirtti. Ortadoğu halklarının dinler ve mezhepler adına birbirlerine yaşattıkları Avrupa’nın bundan birkaç yüzyıl öncesini hatırlattığı vurgulanan mesajda, “Hıristiyanlık ve Hz. İsa adına halklar arasında Protestanlık ve Katolik savaşları yaşanmıştı. Ağır işkenceler, cadı avı operasyonları sınır tanımamaktaydı. Halklar birbirini boğazlayan bir duruma getirilmişti. Büyük acılardan sonra Hıristiyanlık sınırlı da olsa iktidar ve devletten uzaklaştıktan sonra ancak bu kanlı çatışmaların sonu gelmişti.

‘ORTADOĞU TAM BİR KAN DERYASINA DÖNÜŞTÜRÜLDÜ’

Şimdi Ortadoğu bunun daha acımasız bir tekrarını yaşamaktadır. Ortadoğu tam bir kan deryasına dönüştürülmüştür. Halklar, etnik ve mezhep savaşlarıyla acımasızca birbirilerine kırdırtılmaktadır. Avrupa’nın ne ulus – devlet adına içine girdiği yedi yıl ve otuz yıl savaşları, ne de inanç adına Katolik ve mezhep savaşları böyle olmuştu. İnsanlığın bugüne dek az tanıklık ettiği kirli ve ahlaksız bir savaş halklara dayatılmaktadır. Öldürenin de, ölenin de, Allah u Ekber nidalarıyla kan döktüğü bu topraklarda adı konulmayan bir üçüncü dünya savaşı yaşanmaktadır. Azami kar hırsı kapitalizmin vahşi neo – liberal politikalarıyla aynı kaynaktan beslenen vicdansız silah tüccarları kesinlikle bu kirli ve ahlaksız tezgahın kurucularıdırlar” dedi.

Dillerinden düşürmedikleri demokrasi ve özgürlük gibi kutsal bazı kavramların ise sadece kanla beslenen vampir yüzlerini perdelemek için olduğunu belirtti. Bunların dayandığı güçlerin belli olduğu vurgulanan mesajda şunlara yer verildi: “IŞİD, El Nusra vb. faşist çete örgütleri gökten inmediler. Kapitalist modernite güçleri bunları örgütleyip halklara saldırtmıştır. IŞİD’i Kürtlerin, halkların ve insanlığın başına bela eden uluslararası hegemonik güçler ve onların bölgedeki versiyonları olan Türkiye, Katar, Suudi Arabistan vb. devletlerdir. Ortadoğu'da, kaos ve bunalım derinleşsin istemektedirler. Halklar birbirilerini güçten ve takattan düşürdükçe, hegemonik ve kirli çıkar politikalarını uygulayabilir hesabındadırlar. Toplum, doğa, inanç, kültür, kadın ve çocuklar üzerindeki yıkımın maliyeti ne olursa olsun bunu istemektedirler. Böylece halklar vahşi neo – liberal politikalarla ulus – devletçi ve IŞİD faşistleri gibi hegemonik iki çizgi arasında cendereye alınarak nefessiz bırakılmaya ve teslim alınmaya çalışılmaktadır. Kapitalist modernite çizgisi ile otoriter oligarşik ulus – devletçi çizgi farklı gibi görünseler de, özünde her ikisi de aynı sisteme hizmet etmektedir. Yarattıkları paravan örgütleri, IŞİD vb. faşist çete güçlerini de bu iki çizginin dışında değerlendirmek mümkün değildir. Çükü beslendikleri kaynak ve hizmet ettikleri amaç aynıdır. Söylem ve yaptıkları demagoji ne olursa olsun, ne derlerse desinler gerisi sadece bir demagoji, yalan ve iki yüzlükten ibarettir.

‘İRAN VE TÜRKİYE BÖLGENİN DEMOKRATİKLEŞMESİ ÖNÜNDE ENGELDİR’

İnkar, asimilasyon ve entegrasyona dayalı politikalarla bölgenin en katıksız iki ulus - devletçi rejimi Türkiye ve İran’dır. Bu her iki sömürgeci devlet de imparatorluk kültüründen gelmektedir. Her ikisi de tarihsel ve günümüz itibariyle her zaman Ortadoğu'nun demokratikleşmesinin önünde engel olmuşlardır. Her ikisi de mezhep eksenli devletlerdir. İran Şia, Türkiye ise Sünni mezhep eksenli politikalar geliştirmektedir. Başta Kürt sorunu olmak üzere, bölgenin farklı inanç ve kültürlerine karşı birbirileriyle örtüşen politikalara sahiptirler. Bunu en açık biçimde Rojava devrimi karşısında geliştirdikleri politikalarında görmek mümkündür.”

Türk devletinin Rojava politikasını, Kürt düşmanlığı üzerinde geliştirdiği de kaydedilen mesajda, “Rojava'ya karşı işgalci ve ilhakçı emellerini sabırsızlıkla gerçekleştirmek istemiştir. Kobanê direnişi ve uluslararası koalisyon güçlerinin gösterdiği tepki karşısında, bunu gerçekleştirememiş, fakat IŞİD faşistlerini Kobanê’ye saldırtmıştır. IŞİD faşistlerini her bakımdan destekleyip Kürtlere saldırtmakla dolaylı da olsa savaşta yer almıştır. İran devleti de benzer bir politika izlemiştir. Kürtlerin Rojava'da statü kazanmasına ısrarla kaşı çıkmıştır. Bir taraftan Hizbullah’ı Rojava'da örgütlemeye çalışarak rejim güçleriyle birlikte devrimi tasfiye etmek isterken, öbür yandan Kürt – Arap savaşını çıkarmaya çalışmıştır. Özetle; Türkiye Sünni mezhebi, İran ise Şia mezhebi üzerinde farklı yerlerde dursalar da, sorun Kürtlerin özgürlüğü ve Ortadoğu'nun demokratikleşmesi olunca, birlikte hareket etmeyi esas almışlardır” denildi.

‘DEMOKRATİK ÖZERKLİK PARADİGMASI EŞİT, ÖZGÜR VE KARDEŞÇE YAŞAMI ESAS ALIYOR’

Ortadoğu’da ve Kürdistan’da kapitalizmin neo-liberal politikalarıyla, ulus-devletçi zihniyete karşı mücadele eden üçüncü çizginin ise Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın geliştirdiği demokratik ulus perspektifli demokratik özerklik paradigması olduğu ifade edildi. Demokratik ulus perspektifinin tüm halkların, kültürlerin ve inançların eşit, özgür ve kardeşçe bir arada yaşayacağı demokratik yaşam çizgisi olduğu kaydedilen açıklamada şunlara yer verildi: “Rojava'da, Şengal’de ve Ortadoğu'da süren savaş, bu anlamda demokratik özgür yaşam çizgisiyle ulus – devletçi zihniyetin temsil ettiği çizgi, neo – liberalizm çizgisi ve bu iki çizginin birer versiyonu olarak ortaya çıkan IŞİD vb. faşist güçler arasında olmaktadır. Kapitalizm halklara hiçbir zaman demokrasi ve özgürlük getirmemiştir. Bilakis her türlü baskı ve sömürünün kaynağı kapitalizmdir. Ulus – devletler sadece inkar ve imha politikalarıyla varlıklarını sürdürmüştür. IŞİD vb. faşist güçler ise ideoloji yoksunu, insanlık dışı sapkın örgütlerdir. Böyle sapık ve sapkın bir faşist örgütün hiçbir geleceği elbette ki olamaz. Ulus – devletçi rejimler de giderek aşılmaktadır. Çünkü bu zihniyet artık miadını doldurmuştur. İnsanlığın ve halkların demokratik ve özgür yaşamı, demokratik ulus paradigmasının hayat bulmasında geçmektedir. Bunun en somut örneği bugün Rojava'da, Kobanê’de yaşanmaktadır. Özgürlük hareketi şuna inanmıştır: Ortadoğu halkları, tüm inançlar ve kültürler özgürleşmeden Kürtlerin varlığı ve özgürlüğü tam güvenlikli olmayacaktır. Aynı şekilde Kürtlerin özgürlüğü demokratik ulusun güvencesi, tüm inanç ve kimliklerin umududur.

Değerli Canlar;

Ortadoğu halkları tüm dinlerin özü olan barış, sevgi ve kardeşliğe en çok şimdi muhtaçtırlar. Çünkü din ve mezhep adına büyük zalimlikler yaşanmaktadır. İnsan kırımları din adına yapılmakta, din ve mezhep adına kadınlar öldürülmekte, tecavüze uğramakta, köle pazarlarında satılmaktadır. Kirli iktidar hesapları din ve mezhep adına olmaktadır. En büyük haksızlıklar, en büyük yalan, zalimce kötü ve çirkin uygulamalar din ve mezhep adına yapılmaktadır. Ortadoğu dinlerin yaratılış topraklarıyken, din ve mezhep adına bugün toplum kırımların, inanç ve kültürel soykırımların yaşandığı bir bölge olmuştur.

Sizlerin Alevi kongresini din ve mezhep adına bütün bu çirkin, kirli ve ahlaksız gelişmelerin yaşandığı bir ortamda gerçekleştiriyor olmanız son derece önemlidir. Kongrenizde inanıyoruz ki hak, adalet, demokrasi ve özgürlük sorunlarını tartışarak Alevi inancının gerçek barış, kardeşlik ve insanlık boyutlarını örgütlü biçimde topluma taşırma yönünde ciddi kararlar alacaksınız.

Değerli Canlar;

Alevi inancı gerçek hak, adalet, gerçek eşitlik, demokrasi ve özgürlüktür. Güçlü bir sentezdir. Zaten tüm dinler birbirlerinden etkilenmişlerdir. Her din ve mezhep kendinden önceki din ve mezheplerden esinlemiştir. Alevilik Hallacı Mansur’da da vardır, Zerdüştlük’te de vardır. Kızılbaşlık, Yarasanlık, Kakailik, Aliyuluulik, Ehl – i Beyt vardır. 4 kapı 40 Makam özüdür. Hakka ulaşmaktır. Kırklar Cemi, kadın temsiliyetiyle daha da kutsaldır. Alevilik, Hz. Ali’nin hakka ulaşması, Ebu Müslim’in direnişi ve Kerbela ile üç kırımı ve üç yücelmeyi yaşamıştır.”

Tüm dinler ve inançların haksızlığa ve adaletsizliğe karşı ortaya çıktığını belirten KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanlığı, “Ancak ne zaman ki iktidar ve devlete bulaşmışlarsa, özünden çok şey yitirmişlerdir. Alevi inancı hiçbir zaman iktidar ve devlet eğilimli olmamıştır. Aksine sömürü, baskı ve zulüm uygulayan iktidar ve devletle çatışarak varlığını sürdürmüştür. Yani sürekli ezilenlerin, sömürülenlerin, yok sayılanların inancı olmuştur. Bu kadar duru ve kutsal olması da bundandır.

Türkiye'de ne yazık ki Alevi inancı ve Alevi toplumu ötekileştirilmiş ve ret edilmiştir. Demokrasi ve özgürlük yoksunu, siyasi parti ve iktidarlar zaten Alevi düşmanlığı politikasını uygulamışlardır. Alevi toplumu onlarca kez katliamdan geçirilmiştir. Devletin kurucu partisi olan CHP, ilk Alevi ve Kürt düşmanlığını Koçgiri ve Dersim isyanlarını katliamla bastırarak göstermiştir. Alevilerin en sıradan inanç özgürlüğü ve demokratik bir yaşam için verdikleri mücadele inanılmaz baskılarla karşılaşmıştır. Yakın tarihimizde ise Çorum, Maraş, Gazi, Sivas – Madımak katliamları bunlardan sadece birkaç tanesidir. Ancak Alevi inancını ve toplumunu en çok istismar eden de CHP olmuştur. Alevi inancı ve toplumunun hak mücadelesini demagoji ve suiistimal politikalarıyla sınırlı tutmuştur. CHP Alevileri seçimden seçime hatırlamış, Alevi toplumunu bir oy deposu olmanın dışında görmemiştir. Alevi inancı ve toplumunun demokratik ve özgür yaşamı için hiçbir mücadele vermemiştir. Alevilerin yok sayılarak tüm haklarından yoksun biçimde yaşamasında devletin rolü ne kadar büyük ve belirleyici olmuşsa, Alevilerin örgütsüzlüğü de buna oldukça fırsat ve zemin sunmuştur. Gerçekleştirilen katliamlar, sürgünler ve yok sayma politikaları şüphesiz bunda etkilidir. İnancını özgürce yaşamayan, kimliğini açıkça sahiplenemeyen sindirilen bir toplum yaratılmıştır. Sonuçta Alevi inancının temel özelliği olan zulme, zorbalığa, haksızlığa ve adaletsizliğe karşı direniş iradesi büyük ölçüde kırılmıştır. Alevi toplumu zorla asimile edilip devlete entegre edilmeye çalışılmıştır” dedi.

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın özgürlük hareketi ve başta Alevi inancı olmak üzere, tüm inançların ve kimliklerin özgürlüğü için mücadele ettiğini de belirten KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanlığı, “Hatta Reber Apo kendisini Alevi inancına daha yakın görmüştür. ‘Bana inancın nedir diye sorulursa, vereceğim cevap Aleviyim’ diyecek kadar Alevi inancını önemseyen ve özümseyen Reber APO, tüm dinlerin ve kültürlerin demokratik ve özgür yaşamı için sömürgeciliğe karşı mücadeleyi yükseltmekte bulmuş, bunun paradigmasını geliştirmiştir. Zaten özgürlük hareketinin kırk yıllık mücadele tarihinde de görülecektir ki, Kürdistan özgürlük mücadelesi geliştiği oranda ancak Alevi toplumu bilinçlenme ve örgütlenme imkanına kavuşmuştur. Alevilerin devletin yedeği ve CHP’nin koltuk değneği olmaktan kurtulması, özgürlük hareketinin gelişmesiyle olmuştur. Türkiye ve Kürdistan'daki tüm inanç ve kültürler gibi Alevi inancı ve toplumu da bu temelde örgütlenmekte, demokratik iradesini ortaya çıkarmaktadır.

‘ALEVİ TOPLUMU BUGÜN ÖRGÜTLENEBİLİR DURUMDADIR’

Alevi inancı ve toplumu bugün muazzam düzeyde örgütlenme ve mücadele geliştirme imkanına kavuşmuştur. Türk – Kürt ve Arap Aleviliği ayrımı yapmadan Alevi toplumu en çok bugün örgütlenebilir durumdadır. Ne var ki, elverişli tüm koşullara rağmen Alevilerin halen yeterli bir örgütlenme düzeyini ortaya çıkardıklarını söylemek zordur. Demokratik Alevi Federasyonunun bu konuda oynayacağı rol oldukça önemlidir. Aleviler nasıl halen CHP’nin yörüngesinde ve etrafında toplanabilirler? Nasıl düzenle bağlarını koparmaz, özgür ve demokratik örgütlerini geliştirmezler? Devlet eksenli İzzetin Doğan vb.’leri Alevi toplumu üzerinde niçin halen bu kadar etkili olurlar? Bu kadar dağınıklık, parçalanmışlık neden? Tüm Aleviler niçin bir araya gelmesinler? Temel örgütlenme sorunları nelerdir? Demokratik bir çatı altında örgütlenmeleri için ne gereklidir? Bunun için eksik olan nedir? Demokratik Alevi Federasyonu kongresinde bütün bu konuları kapsamlı tartışmalıdır. Alevi toplumu bilinçlenme, eğitim ve örgütlenmeye en açık olan toplumdur. Gerçek bu olmasına rağmen bilinçlenme ve örgütlenmede halen yetersiz bir noktada kalmak kabul edilebilir bir durum değildir. Bırakalım CHP’yi, AKP bile halen Alevi inancı ve toplumunun değerli üzerinde politika yapmaktadır. Bu her şeyden önce Alevi inancına ve değerline bir hakarettir. Aynı zamanda Alevi toplumunun örgütlenme düzeyini de ifade etmektedir. Devletin düzen partilerinin ve CHP’nin Alevi inancı ve toplumuna ilişkin maskesi düşmüş ve ikiyüzlülüğü ortaya çıkmıştır. Müthiş bir örgütlenme zemini vardır. Alevi toplumu ilk kez ileri düzeyde bilinçlenme ve örgütlenme olanaklarına kavuşmuştur. Türkiye demokrasi hareketinin gelişmesi ve özgürlük hareketiyle birlikte sağlam ve güvenilir bir müttefik ve savunma gücüne de kavuşmuştur. Yani Alevi toplumu savunmasız değildir. Alevi toplumunda yoğun bir aydınlanma düzeyi ortaya çıkmalıdır. Yaygın bir araştırma – inceleme içine girilmelidir. Alevi toplumu bilinçlenip kendi öz değerleriyle özgürce yaşayıp örgütlendikçe ancak tüm haklarına kavuşacaktır. Özgürlük hareketinin geliştirdiği demokratik ulus perspektifi bu anlamda son derece önemlidir. Demokrasi güçleriyle ilişki geliştirmek kadar Ortadoğu'nun Alevi toplumuyla birlik ve dayanışma içinde olmak öncelikli bir hedef olarak görülmelidir. Türkiye'de devlet eksenli örgütleme ve hak talebinde bulunmak doğru değildir. Alevi inancı bir kültür ve doğal bir yaşam biçimi olarak örgütlenmeyi esas almalıdır. AKP’nin işbirlikçi bazı Alevi dedelerine maş ve para vererek sunduğu maddi imkanlarla satın almaya çalışması çirkin ve ahlaksızcadır. Alevi inancı ve kültürünü devlete kabul ettirmek şüphesiz önemlidir. Ancak devletle kurulan her ilişki ve her devlet olanağı kesinlikle tahripkardır. Devlete verilen vergi ve vatandaş olmanın haklarını almak ne kadar doğal ve gerekliyse, kendi dergah ve ibadethanelerinde demokratik ve özgür yaşamak da o kadar gerekli ve anlamlıdır. Kongrenizde tüm Alevi toplumuna ulaşmanın sorunları üzerinde de mutlaka tartışılacaktır. Ulaşılmayan, ilişkilenilmeyen ve örgütlendirilmeyen hiçbir bölge kalmamalıdır. Tüm Alevilere ulaşmak esas alınmalıdır. Bunun için gerekli dernek, vakıf, cem evleri vb. örgütlemeler neyse yaratılmalıdır. Meclisler düzeyinde örgütlenmek daha gerçekçidir. Alevi topluluğun olduğu her yerde meclisler olmalıdır. Kadrolaşmaya önem verilmelidir. Pir’lerin yol açan, aydınlatıcı rolleri çok önemlidir. Pir’ler örgütlenmesine gidilmelidir. Tüm Alevi Pir’leri bir araya gelmelidir. Alevi inancı bu temelde daha güçlü bir biçimde topluma taşırılmalıdır. Pir’ler bölgeler ve meclisler düzeyinde rolünü oynarlarsa, Alevi toplumunun örgütlenmesinde müthiş bir düzey ortaya çıkacaktır” dedi.

Alevilerin, basın-medya sorunları olmadığı kaydedilen mesajda, önemli olan var olma imkanlarını iyi değerlendirmek ve daha da büyütmek olduğunu belirtti.

“Türkiye şimdi bir seçim sürecine girmiştir. Alevilerin bu seçimde AKP ve CHP’ye vereceği büyük bir ders olmalıdır. Türkiye demokrasi güçleri, tüm inançlar ve kültürler ilk kez bir çatı altında birleşmişlerdir. Alevilerin HDP’ye vereceği destek seçimlerin sonucunu belirleyecek kadar önemlidir. HDP’nin seçimlerde başarıyla çıkması, diğer tüm inanç ve kültürler gibi Alevi toplumunun da demokratik ve özgür yaşamının başarısı olacaktır. Kongrenizin bir gündem maddesinin de seçimler ve güncel politik gelişmeler olacağı kanaatindeyiz” diyen KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanlığı, bu temelde doğru bir perspektif ile yoğun bir çalışma temposu ve büyük bir kararlılıkla sürece yüklenileceğine inancını da dile getirdi.

KCK’nin mesajının okunması ardından FEDA’nın bir yıllık çalışma raporu okundu ve değerlendirildi. Kongreye, Şehit Aileleri, NAVDEM, Civaka Kurdistan, Kürt Enstitüsü, Kürecik İnisiyatifi, Maraş İnisiyatifi, Köln ve Leverkusen Toplum merkezleri ve KCD Avrupa de katıldı.

...