Fransa Türk polisini eğitmek istiyor!

Fransa Türk polisini eğitmek istiyor!

Türkiye’de Erdoğan hükümetinin otoriter politikalarına karşı gösterilere yönelik polis şiddeti, Fransa ile 2011’de imzalanan “anti-Kürt” anlaşmasını da gündeme getirdi.  Anlaşma, Fransa’nın Türkiye’de “kamu düzenini sağlamak için” kendi tecrübelerini ihraç etmesini de öngörüyor.

Taksim Gezi Parkı’ndaki yıkım projesine karşı barışçıl bir eylemin 29 Mayıs sabahı polisin şiddetli saldırısına uğraması ardından, başkaldırıya dönüşen olaylar devam ederken, Fransa ile Türkiye arsında 2011’de yapılan bir güvenlik işbirliği anlaşması daha görünür hale geldi.

EKİM 2011’DE İMZALANDI

Kürtler bu anlaşmaya imzalandığı günden beri tepki gösterse de Fransa ve Türkiye’de birçok yönü ile görmezden gelindi. Eski Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy döneminde, 7 Ekim 2011 günü dönemin İçişleri Bakanı Claude Guéant ile Türk mevkidaşı Ahmet Davutoğlu arasında imzalanan anlaşma, Sosyalist hükümet döneminde de sürdürülmek istendi.  Bakanlar Kurulu’nda kabul edildikten sonra, 1 Ağustos 2012’de yeni Başbakan Jean Marc Ayrault tarafından parlamentoya sunuldu. Ancak Kürtler ve Fransa Komünist Partisi’nin yürüttüğü kampanya sonucu, anlaşmanın parlamentoda tartışılması Şubat ayında alınan bir kararla ertelendi. 

Gezi Parkı direnişine karşı polisin uyguladığı şiddetin ardından anlaşma, alternatif internet gazetesi Mediapart tarafından yeniden gündeme getirildi.  Konu “Fransa kendi tecrübelerini Türkiye’ye de ihraç etmek istiyor” başlığını taşıyan bir haberde ele alındı.

KİTLELERİN DEMOKRATİK İDARESİ

Ankara ile Paris arasındaki anlaşma 13 yıllık görüşmelerin sonucunda hazırlandı. Temel olarak “terörizmle mücadele”, “uyuşturucu trafiğine karşı mücadele”, “kara para aklama ve kaçakçılıla mücadele” ve “kaçak göçe karşı mücadele” alanlarını ilgilendiriyor. Toplamda, bu anlaşma iki ülke arasında 18 alanda işbirliğini öngörüyor. Mediapart bu maddeler arasında özellikle 18’incisine dikkat çekiyor: “Kitlelerin demokratik idaresi.”

Esas olarak Kürtlerin faaliyetlerini sınırlandırmak için yapılan bu anlaşma insan hakları ve temel özgürlükler konuşunda çok ciddi boşluklar içeriyor. “Terörizm”e ilişkin herhangi bir tanımın yapılmadığı anlaşmada, “terörist” olarak değerlendirilen eylemler de listelenmiyor. Bununla birlikte istihbarat paylaşımı konusunda kişisel karakterdeki verilerin paylaşımını da açık bir şekilde dışlanmazken, özellikle Mediapart’ın da dikkat çektiği, sınırları belirlenmemiş “kitlelerin demokratik idaresi” alanında polisiye işbirliği öngörülüyor.

FRANSIZ TECRÜBELERİ TÜRK DELEGASYONA GÖSTERİLDİ

İçişleri Bakanlığı’ndan bir kaynak şu bilgileri veriyor: “Sözkonusu olan çok geniş bir çerçeve.  Kamu düzenini sağlama teknikleri için insanlar eğitime gönderiliyor. Ama eğitim sadece teknik ve taktik değil. Tespit edilen olayları hukukileştirmek veya sivil makam kavramı ile demokratik yasal çerçeveye başvurmak, ihtarda bulunmak veya gösteri hakkı gibi hukuksal bir çerçevesi de var.”

Türkiye kendi polisiye tecrübelerini ihraç etmek için çok sayıda ülke ile çift taraflı anlaşmalar yaptı. Yoğun tepkilere rağmen ayaklanmaların bastırılması ile görevli olan Bahreynli güvenlik güçleri ve Demokratik Kongo Cumhuriyeti polisinin eğitilmesi bu anlaşmalar arasında yer alıyor. Fransa, özellikle Tunus’ta 24 yıllık Bin Ali rejimini deviren isyan başladığında, dönemin Fransız Dışişleri Bakanı Michèle Alliot-Marie’nin gösterilere karşı Bin Ali’ye Fransız “tecrübelerini aktarmayı” önermesi skandal olmuştu.

İşte bu “kirli” ihraç, Ankara ile yapılan anlaşma içerisinde de yer alıyor. 2012’de Sosyalist Parti’nin iktidara gelmesi ardından İçişleri Bakanlığı’na Manuel Valls’ın gelmesi ile birlikte, Türkiye Kamu Düzeni ve Güvenliği’nden yetkililerin yer aldığı bir delegasyon Fransa’da kabul edildi.  Fransız İçişleri Bakanlığı kaynaklarına göre, bu delegasyona iki gün boyunca Fransız çevik kuvvet polisi olan CRS ile hareketli jandarma birliklerinin nasıl çalıştığı gösterildi. Delegasyonun hangi tarihte Fransa’ya geldiği bilinmiyor.

DAHA DA ERTELENEBİLİR

Anti-Kürt anlaşması henüz Parlamento Dışilişkiler komisyonunda incelenmeye başlamadı. Parlamento kaynakları yasa tasarısının şimdilik programa alınmadığını söylüyor. Sosyalist Parti’nin dışilişkiler komisyonundaki grup başkanı Jean-Pierre Dufau, güvenlik işbirliği anlaşmasının görüşülmemesini komisyonun ajandasını doluluğuna bağlıyor ve ekliyor: “İyi programlamak gerekecek.”

Ancak bu ertelemenin nedeni gelen yoğun tepkilerdi. Çok sayıda Kürt ve Fransız sivil toplum kuruluşları ile Fransa Komünist Partisi, anlaşmanın iptali için bir imza kampanyası başlattı. Nisan ayından bu yana Parlamento Dışilişkiler Komisyonu’ndaki Sosyalist Parti’den birçok vekil de daha fazla zaman istedi.

Nisan ortasında Sosyalist Partili senatör Jean-Noel Guerini, hükümete verdiği yazılı soru önergesinde “Kürt azınlığın kendi hakları için mücadele ettiği bir ortamda, terörizmle mücadele adı altında sert bir baskının yaşanması riski büyüktür” dedi.

Sosyalist milletvekili Pouria Amirshahi, “Eğer polisiye etik, kamu düzeni kavramı veya polis mesleği üzerine hiçbir şey yoksa, bu tip polisiye işbirliklerine karşı çok çekinceliyim” diyor. Diğer bir sosyalist milletvekili François Loncle ise, parlamentodaki tartışmaların ertelendiğini belirterek “Zira anlaşma sorunludur. Ve mevcut olaylar da bizi haklı çıkarıyor. Bu tür yaklaşımları büyük bir ihtiyatla ele almak gerekiyor” diye ekliyor.

Medipart’ın yorumuna göre Türkiye’de eylemcilere yönelik polis şiddeti, bu yasa projesinin onaylanmasını biraz daha erteletebilir.

KÜRTLER 30 YILDIR POLİS ŞİDDETİYLE YAŞIYOR

Bu yasa tasarısının en ateşli savunucularından biri olan Fransa Dışişleri Bakanı Laurent Fabius, Irkçılığa Karşı Halkların Dostluk Hareketi (MRAP) tarafından anti-Kürt anlaşmanın iptali için gönderdiği bir mektuba Nisan ayı sonunda verdiği yanıtta, anlaşmayı gerekçelendiriyordu. Fabius şu  pişkin yanıtı vermişti: “Bu anlaşma, özellikle Avrupa Birliği terörist örgütler listesinde olan Kürdistan İşçi Partisi (PKK) tarafından yapılan ihlaller karşısında gerekli ve meşru bir gelişmeyi oluşturuyor. Bu bakımdan anlaşmanın henüz onaylanmadığını belirtiyorum ancak hiçbir şey de kınanmasını haklı kılmaz.”

Türkiye’de bugün yaşananlar Kürtlere karşı son 30 yıldır en vahşi şekilde uygulanıyor. İstanbul’da bir haftayı aşkın bir süredir görülen manzaralar, Kürtlerin günlük yaşamının bir parçası haline getirildi. Kürtler bu baskılara maruz kalırken, Fransa ve Almanya başta olmak üzere Avrupa ülkeleri Türkiye’yi destekledi.

Laurent Fabius’tan önce eski Dışişleri Bakanı Alain Juppé, 18 Kasım 2011’de Ankara ziyaretinde PKK’ye karşı mücadelede Türkiye ile “tam dayanışma” mesajı vermişti. Tam bu sırada, sendikacılar ve gazeteciler toplu olarak tutuklanıyordu. 7 Ekim 2011’de eski İçişleri Bakanı Claude Guéant Ankara’da anti-Kürt anlaşmayı imzalarken, PKK’ye karşı Türkiye’ye “tam kararlı” ve “sarsılmaz” deştiğini vurguluyordu.

FRANSIZ ADALETİ ZAN ALTINDA

İki ülke arasındaki işbirliği çerçevesinde 2006 yılından bu yana Fransa, Avrupa’da en fazla Kürt gözaltına alan, tutuklayan ve cezaevine koyan ülke oldu. 250 dolayında Kürt 2007’den bu yana siyasi gerekçelerle gözaltına alındı. Ekim 2012’de Fransız anti-terör savcısı Thierry Fragnoli’nin emri ile Fransız servisler tarafından organize edilen bir komplo sonucu tutuklanan KNK üyesi Adem Uzun halen cezaevinde. Fragnoli’nin ırkçı ve inkarcı Türk milliyetçi çevreleri ile olan ilişkisi, 3 Haziran günü ANF ve Fransızca yayın yapan haber sitesi ActuKurde.fr tarafından yayınlanan bir “mail” ile belgelendi. 9 Ocak 2013’te Paris’in göbeğinde üç Kürt kadın devrimcinin hayatını kaybettiği katliama ilişkin henüz bir gelişme yok.  

İlgili haberler:

Adem Uzun’a ‘komplo’ yapan savcı zan altında!

Fransa neden hep Kürtleri kurban ediyor?