Fuat Kav: 14 Temmuz dönüm noktasıdır

Kürt siyasetçi yazar Fuat Kav, 14 Temmuz direnişinin Kürdistan tarihinde dönüm noktası olduğunu belirterek, ”Direniş ruhu bugün Kürdistan dağlarında hayat buluyor” dedi.

Fuat Kav, bugünkü gerillanın fedai duruşunun ve ruhunun, Hayrilerin, Kemallerin ve Mazlumların ruhu olduğunu; bu ruhun 40 yıldır devam ederek mücadeleye hayat verdiğini söyledi.

12 Eylül faşist rejimine karşı 1981’de zindanda başlayan direniş silsilesinin en önemli noktalarından biri de 14 Temmuz 1982 Büyük Ölüm Orucu Direnişi’ydi. 65 gün süren ölüm orucuna öncülük eden Mehmet Hayri Durmuş, Kemal Pir, Akif Yılmaz ve Ali Çiçek şehadete ulaştı. Direniş grubunda yer alan Fuat Kav, ANF’ye konuştu.

DARBENİN AMACI MÜCADELEYİ BOĞMAKTI

Askeri darbenin amacının, gelişen sosyalist ve Kürt ulusal kurtuluş mücadelesini boğmak olduğunu hatırlatan Fuat Kav, “Askeri darbeyle birlikte adeta Kürdistan’da karanlık bir dönem başladı. Bütün dernekler, partiler kapatıldı, şehirler ve köyler basılıyor, insanlar sokaklarda katlediliyor, köy meydanlarında kadın, erkek ve çocuk demeden işkencelerden geçiliyordu. Bu, sistematik bir uygulamaydı. Gelişen özgürlük mücadelesini boğmak için vahşet denilebilecek bir dönem yaşatıldı” dedi.

PKK’Yİ TESLİM ALIP BİTİRMEK İSTİYORDU

Fuat Kav, dışardaki vahşetin katbekat fazlasıyla cezaevlerinde devam ettiğini belirterek, şunları söyledi: ”Türk devletinin Diyarbakır’daki konsept ve hedefi PKK’yi teslim almak ve bitirmekti. PKK’li tutsakların da karşı konsepti vardı. ‘Teslim olmayacağız, ihanet etmeyeceğiz ve direneceğiz’ şeklindeydi. Bunun üzerine açlık grevleri ve ölüm oruçları başladı. Hedefleri açık olduğu için görüşmelerden sonuç çıkmadı. Devletin ve ordunun hedefi PKK’yi cezaevinde bitirmekti. Bunun için her türlü yalan, kandırma ve hileye başvurdular. Anlaşma yap ama uygulama, diyaloga geç ama daha sonra kopar. Aslında bu da işkence ve psikolojik savaşın başka bir biçimiydi.

ÖZEL EKİP OLUŞTURULMUŞTU

Diyarbakır’da oluşturulan ekip, Türk ordusunun özel ekibiydi. Kemal Yamak, 7. Kolordu Komutanı’ydı. 7. Kolordu Komutanı demek Kürdistan’da özel savaş sorumlusu, Kürtlere karşı mücadele eden kişi demekti. Bu adam, Amerika’da eğitim görmüş, özel kuvvetler komutanıydı. Esat Oktay ise Kıbrıs’ta Rum halkına karşı savaşmış, esir kamplarda görev almış ve seçilmiş bir kişiydi. Savcı ve hakimler de asker ve özel kişilerdi. Bütün bunlar PKK’yi bitirme konseptinin bir parçası olarak hazırlanmıştı. İşkenceler ve uygulamalar da buna göre özeldi. Tutsaklar uzun süre protesto eylemlerini yaptılar ama bir türlü sonuç alamadılar.

MAZLUM DOĞAN’IN EYLEMİYLE BAŞLADI

En son 21 Mart 1982’de Mazlum Doğan eylemini gerçekleştirdi. Mazlum Doğan bu konsepti çok iyi biliyordu, önüne geçmek için kendini feda etti. Hemen ardından Dörtler’in eylemi ortaya çıktı. Ferhat Kurtay, Eşref Anyık, Mahmut Zengin ve Necmi Öner, 18 Mayıs 1982’de kendilerini feda etti. O katı, faşist ve kanla yoğrulmuş koşulların değiştirilmesi için bu da yetmeyince başka bir eylem silsilesine ihtiyaç duyuldu. Bu da ölüm orucu eylemiydi.”

14 TEMMUZ’DA BÜYÜK ÖLÜM ORUCU BAŞLADI

Kav, 14 Temmuz Büyük Ölüm Orucu’nun hazırlıklarına ilişkin şunları dile getirdi: “O vahşet döneminde böylesi bir kararın alınması için herkesle tartışma koşulları yoktu. 35. koğuştakilerle bile imkanı yoktu. Sadece Hayri Durmuş, Kemal Pir, Mustafa Karasu, Muzaffer Ayata ve bir iki arkadaş daha vardı, onlar biliyordu. Sadece 4. kattaki arkadaşlar arasında bu işkencelere karşı bir ölüm orucunun başlatılması gerektiği tartışması yürütülüyordu. Karara dönüşmesi de mahkemeye gidip gelirken, yine gece yarılarında gardiyanların gitmesinin ardından fısıltı şeklinde konuşuldu. Bu karar netleştikten sonra mümkün olduğunca diğer arkadaşlara da bildirildi. Örneğin benim kaldığım hücrede Akif Yılmaz arkadaş vardı. O da mahkemeye gidiyordu, kendisine ‘Biz yakın bir tarihte ölüm orucu eylemine başlayacağız, katılmak isteyen arkadaşlar katılabilir’ denilmişti. Akif arkadaş gelip bize söyleyince biz de bu yönlü hazırlıklarımızı yaptık. Herkese ulaşan bir karar değildi, dar kaldı, çünkü herkesin haberi olsaydı büyük ihtimalle deşifre olacaktı. Esat Oktay farklı taktiklerle boşa çıkarabilir, tutukluları dağıtarak önleyebilirdi.

HAYRİ DURMUŞ MAHKEMEDE DUYURDU

Onun için gün gelip çattı. Hayri arkadaş, 14 Temmuz 1982’de mahkemede açıklama yaparak, ölüm orucunu duyurdu. Mahkemedeki konuşması çok net ve açıktı;

* Yaptığımız bütün siyasi savunmalar üzerindeki baskılar kalkacak. Biz mahkeme salonlarında PKK’yi savunacağız, Kürdistan halkanın durumunu anlatacağız. Kürdistan tarihini anlatacağız. Sömürgeyi anlatacağız. Bu mahkemelerde esas olarak yargılanması gerekenler bizler değil, sömürgeciliktir ve Türkiye devletidir.

* Cezaevlerinde yapılan bütün işkence ve kötü uygulamalar son bulacak.

Hayri Durmuş arkadaşın ardından mahkeme salonunda Kemal Pir, Ali Çiçek ve bir grup arkadaş da eyleme katıldıklarını söyledi. Böylece 14 Temmuz Büyük Ölüm Orucu başlamış oldu. Bu arkadaşlar cezaevine geldiklerinde biz de kararı duyduk. Benim kaldığım hücrede Akif Yılmaz arkadaş da vardı. Biz onunla birlikte iki gün sonra ölüm orucuna dahil olduk.”

İSİMLERİ TARİHE ALTIN HARFLERLE YAZILDI

Kapkaranlık dönemde, işkence, zulüm, yok etme ve kişiliksizleştirme konseptinin önüne geçmek isteyen bir grup insanın kendi bedenlerini siper ettiğini ifade eden Kava, şöyle devam etti: “Saatlerce, günlerce, dirhem dirhem eriyerek, büyük bir irade gösterdiler. Böylesi ortamda, işkence, açlık, zulüm had safhada, tarifi imkansız uygulamalar var. Teslim olanlar, ihanet edenler böylesi bir ortamda bu bir avuç insan ortaya çıktı. ‘Teslim olmayacağız, ihanet etmeyeceğiz’ dediler ve büyük bir irade gösterdiler. Bu sözleri o dönemde kimse diyemiyordu. Ancak Hayri Durmuş ve Kemal Pir ile onların etrafında kümelenmiş bir avuç insan söyleyebilirdi. Bunun için tarihe geçtiler. Böylesi bir eylemi sonuca götürmek için de farklı irade gerektiriyor. Bu arkadaşlar hem böyle bir eylem kararı aldı hem de başarıya götürdü. Eylem sürecinde de her türlü işkence devam etti. Teslim almak istediler ama bütün bunlara rağmen büyük bir direniş sergilendi. Böylece Diyarbakır Cezaevi’ndeki işkencelerin önüne geçtiler, yok etmek konseptini çökerttiler. Kendi isimlerini Kürdistan tarihine altın harflerle yazdırdılar.”

14 TEMMUZ RUHU PKK’NİN KENDİSİYDİ

Ölüm orucu direnişçilerinin hastanede şehit olduklarını hatırlatan Kav, “Eylemin son günlerinde Hayri Durmuş, Kemal Pir, Akif Yılmaz, Ali Çiçek ve diğer arkadaşlar hastaneye kaldırıldı. Burada da eylem sürdürüldü. Şehadetlerin hepsi hastanede oldu. Hepsi birer direniş abidesi, büyük bir irade ve mücadele adıydı. Bu dört arkadaşın bu özellikleri birleşti, onur oldu. Bu, aslında PKK’nin kendisidir. Daha sonra devlet geri adım attı, antlaşmalar yapıldı. Talepler kabul edildi ve eylem sona erdi” dedi.

HAYRİ DURMUŞ GELECEĞİ GÖRÜYORDU

Fuat Kav, dört isimle ilgili şunları anlattı: “Ben Hayri arkadaşı dışarıda da tanıyordum. Cezaevinde birlikte kaldık, aynı direniş sürecinde birlikteydik. Analizi, ‘Biz burada tarih yazıyoruz. Diyarbakır Cezaevi’nde daha sonra akıbeti belli olmayan insanlar olmayacağız. Kürdistan tarihinde birçok hareket geldi geçti, birçok siyasi oluşum inşa edildi tükendi, gitti ama PKK kalacak, varlığını sürdürecek. Dolayısıyla biz de PKK’yi temsil eden insanlar olarak Diyarbakır Cezaevi’nde yapacağımız eylemler ve tutumumuzla PKK’yi temsil etmemiz gerekiyor’ şeklindeydi. PKK’nin devrimi omuzlayan tek hareket olduğunu o zaman Hayri arkadaş görüyordu. Bu çaba onun içindi. Özellikle savunma yapmanın üzerinde duruyordu. ‘Biz savunma için bazı kurallara uyduk (çünkü siyasi savunma o dönemde basit bir şey değildi). Kendimiz için değil, PKK’yi savunacağız. Siyasetini, ideolojisini, Kürdistan tarihini anlatacağız. Bu mahkeme bizi o kürsüde yargılamayı hedefliyor, biz de bunu tersine çevirerek, onu yargılayacağız’ diyordu. Hayri arkadaş, öngörülüydü. Bütün bunları düşünüyor ve görüyordu. Örgütleyici gücü inanılmazdı. Kiminle konuşsa hemen etkilenir ve atmosferin içerisine girerdi. Örneğin vahşet döneminde, ‘Kürdistan Vietnamlaşıyor, bu insan çığlıklarını duyun’ sözü unutulmadı. O dönemde tahliyeler oluyordu. Bu sözü onlara dönüktü. Bu sözlerin dışarıya taşınmasını istiyordu. Amacı orada yaşananların dışarıya anlatılmasıydı.

KEMAL PİR ÇEKİM MERKEZİYDİ

Kemal Pir, Karadenizli bir arkadaştı. Enternasyonalistti. Tam bir militandı. Otorite sahibiydi. Ses tonu, duruşu güven veriyordu. Bir kere konuşsa ikinci sefer sen arardın. Cana yakın, samimi ve disiplinliydi. Onu anlatırken gerçekten insan zorlanıyor, bütün özellikleri insanı çekiyordu.

AKİF YILMAZ DERİN BİRİYDİ

Akif Yılmaz arkadaş eylemin temel güçlerinden biriydi. Aynı hücrede kalıyordum. Sessiz bir arkadaştı. Derindi. Ruhsal yönü çok gelişkindi. Maddi şeylere önem vermezdi. Maneviyatı temsil ediyordu. Derya gibiydi. Akif Yılmaz, Mazlum arkadaşın kaçırılma eylemine katılmıştı, öyle bir görev almıştı. Mazlum arkadaşın kaçırılması için belirlenen yere değil de başka yere gitmişti. Bundan dolayı da kaçırılma eylemi başarılı olmamıştı. Hata ve suç onun değildi, yanlış bir istihbarattan kaynaklı bir şeydi ama hep kendini suçlu hissediyordu. ‘Ben Mazlum arkadaşı kaçırmış olsaydım, Mazlum arkadaş dışarıda olurdu ve mücadeleyi yürütürdü’ diye hayıflanıyordu. Bunu mahkemede de söyledi. Savunma yaparken özeleştiri olarak verdi.

ALİ ÇİÇEK BİR KIZIL YILDIZDI

Ali arkadaş ile birlikte Urfa çevresinde çalışma yürüttük. O bizden bir-iki yaş daha küçüktü ama her zaman birkaç adım da öndeydi. Daha çok pratik ve askeri boyutu gelişkindi. Koşuşturan, yerinde durmayan bir arkadaştı. Faşistlere, gerici ve polislere karşı aktif biriydi. Daha sonra da Hilvan’da silahlı mücadeleye katıldı. Orada yaptığı başarılı eylemlerle arkadaşların takdirini kazandı. Olgun bir kişiliğe sahipti. Genç yaşına rağmen özellikle mahkemede ölüm orucuna katılma kararı hem arkadaşları etkiledi hem de moral kaynağı oldu. Mahkemede yaptığı konuşmada da oldukça etkileyiciydi. ‘Ben bir PKK militanıyım, PKK bize teslimiyeti değil, direnişi; hataları değil, doğruları öğretti’ diye seslendi. Aslında bu Ali Çiçek’in kişiliğini açıklıyor. O bir kızıl yıldızdı.”

RUHU MÜCADELEMİZE HAYAT VERİYOR

Eylemin etkilerinin bugün de devam ettiğini; binlerce Hayri, Kemal, Akif, Ali, Ferhat, Eşref ve Mahmut’un mücadele ettiğini vurgulayan Fuat Kav, şunları ekledi: “Bu gelenek 40 yıldır mücadelemizde kök salmış, bir kültür haline gelmiş. Bugünkü gerillanın fedai duruşu da o günden miras bir kültürdür. Mazlum Doğan arkadaşın eylemi bir fedai eylemidir. Dörtler’in eylemi bir fedai eylemidir, yine 14 Temmuz böyleydi. Bugünkü Zap, Avaşîn ve Kürdistan dağlarındaki fedai ruhu, Hayrilerin, Kemallerin ve Mazlumların ruhudur. Bu ruh 40 yıldır devam ediyor, mücadelemize hayat veriyor.”