'Gençler özgürlük iradelerine sahip çıkıyor'
'Gençler özgürlük iradelerine sahip çıkıyor'
'Gençler özgürlük iradelerine sahip çıkıyor'
Komalen Jinen Ciwan Koordinasyon Üyesi Hevi Xebat, Türk devletinin gençliği tehlike olarak görüp siyasi soykırım operasyonlarını genişlettiğine dikkat çekti. "Kürt gençleri toplumu, devleti, yaşamı, annesinin gözlerinin önünde dövülmesini, babasının gözlerinin önünde vurulmasını, kardeşinin gözlerinin önünde katledilişiyle tanışıyor. Böyle bir gencin, böyle bir yaşamı sürmesi onda bir tavır, bir tepki geliştiriyor" diyen Xebat, gençlerin bundan sonra da devlet politikalarına direneceğini belirtti. Botan halkının değer ve kültürüne en fazla sahip çıkan halk olduğunu ifade ederek, Cizre'deki devlet terörünü değerlendiren Xebat, "12 yaşındaki Nihat Karahan'ın katledilmesiyle de devletin, AKP hükümetinin HÜDA-PAR ortaklığıyla Cizre şahsında Botan halkına 'size istediğimizi yaparız' mesajını vermek istediğini görebiliyoruz" dedi. "AKP çözüm taraftarı olsaydı bu kadar katliamlar gerçekleşmezdi" diyen ve AKP'nin HÜDA-PAR'ı da Kürtlere karşı saldırtmak için kullandığını vurgulayan Xebat, bütün gençliğin serhildanlara katılması gerektiğini kaydetti.
Komalen Jinen Ciwan Koordinasyon Üyesi Hevi Xebat, Türk devletinin gençliği hedefleyen politikaları, siyasi soykırım operasyonları, Cizre'de yaşananlar ve serhildanlara ilişkin sorularımızı yanıtladı...
GENÇLİK NEDEN HEDEFTE?
Demokratik çözüm tartışmaların yoğunlaştığı ve Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın yeni bir çözüm projesi sunduğu bir süreçte, AKP hükümeti müzakereleri genişletme, diyalogu arttırma yerine siyasi soykırım operasyonlarını tırmandırıyor. Özellikle 6-8 Ekim'deki Kobanê ile dayanışma eylemlerinden sonra Kürdistan ve Türkiye kentlerinde binlerce gözaltı, yüzlerce tutuklama gerçekleşti. Neden özellikle Kürt gençlerini hedef alıyorlar?
Yaklaşık iki yıldır devam eden “Demokratik Diyalog ve Müzakere Süreci”nin kalıcı barışa evrilmesi için adım atması gereken hükümet, 6-8 Ekim tarihinden itibaren gözaltı ve tutuklama operasyonlarını daha da yaygınlaştırarak sürdürmeye devam ediyor. Eylemlerin ardından her gün onlarca kişinin gözaltına alınarak tutuklandığı tablo, önceki yıllardaki ‘KCK’ adı altında gerçekleşen siyasi soykırım operasyonlarını aratmayacak bir noktaya ulaştı. Kürt gençleri ve üniversite öğrencileri üzerinde yoğunlaşan politikaları açmak gerekir. Bunları açarken konum nedir, gençliğin duruşu nedir; değerlendirmek gerekir. Neden toplumun genç kesimine bu kadar yöneliyorlar? Gençliğin duruşu ve misyonu ile alakalı bir durumdur. Tarihe de baktığımızda gençliğin özü, öz karakteri yaratıcılıkla, dinamizmle bilinir. 'Genç' denildiğinde insanın aklına ilk olarak atiklik gelir. Düşünen bir birey gelir. Gençlik yeniliğe açıktır, araştırır, öğrenmeye çalışır, bazı şeyleri reddedip-kabul eder. Bu konuda kendi tavır ve tutumunu gösterir. Ama en önemli ayrıntı; sorgulayandır, sorgulayıcıdır.
Gençlik, mevcut gerçeklikleri gören, gerçekleri bilen, bu konuda araştıran, sorgulayan ve herhangi bir yanlışı olduğunda, herhangi bir insanlık dışı durum açığa çıktığında bunlara karşı tavrını gösterendir. Çekinmeden, utanmadan, sıkılmadan, bir çıkar hesabı içerisine girmeden; gerçekten de toplum çerçevesinde, insan çerçevesinde belki kısmen duygusal, kısmen bilinçli fakat bir tavır açığa çıkaran kesimdir. Şimdi özellikle bunu biraz daha Kürt gençleri üzerinden söylersek; özellikle tarihte Kürt halkı hiçbir yerde görmemiş bir zulüm yaşamış durumda. Yani birçok ezilmiş halklar var, ötekileşmiş halklar var. Yani çok kıyaslama yapılmıyor ama Kürt halkının tarihe bakıldığında insan olarak dahi ele alınmayan, kimliği olmayan, her yerde, her an zulümle, yoksullukla baş başa kalan, kimi farklı sıfatlara maruz kalan, kadınlara, genç kadınlara geldiğimizde tecavüzlere maruz kalan bir yaşamı oldu. Yıllardır bu şekilde devam ediyor.
Kürt gençleri çabuk olgunlaşıyor. Maruz kaldıkları durumlar çok doğal şeyler değil. Böyle olunca daha ister istemez o yaşlarda bazı sorgulamalar, tanımalar yaşanıyor. Toplumu, devleti, yaşamı, baskıyı, dayağı, annesinin gözlerinin önünde dövülmesini, babasının gözlerinin önünde vurulmasını, kardeşinin gözlerinin önünde katledilişiyle tanışıyor. Böyle bir gencin, böyle bir yaşamı sürmesi onda bir tavır, bir tepki geliştiriyor. Ve Kürt gençleri de kabul-ret ölçülerinin içinde daha çok keskinleşiyor, daha çok radikalleşiyor. Yani hangi insan böylesi bir süreçten geçse böylesi bir tavır gerçekleştirecektir. Bu sadece Kürt halkı için değil; hangi halk, hangi kesim böylesi süreçlerden geçse yine de böylesi bir tavır içerisine girecektir. Şimdi Kürt gençlerinin, dolayısıyla diğer gençlere oranla iki kat daha fazla bir tavrı var, iki kat daha fazla tepkisi var. Ve bunu eyleme dönüştürüyor. Bunu özle, pratikle, sorgulamalarla harekete dönüştürüyor. Üniversite kesimi de bu çerçevede değerlendirilebilir. Üniversiteler biraz daha belli bir düzeye gelmiş, aydın bir kesimi oluşturuyor. Daha çok okuyan, araştıran, sorgulayan kesimi oluşuyor. Hem genç olmanın vermiş olduğu bir kimlik var hem de üniversite okumanın vermiş olduğu bir imkan ve olanak var; kendini, toplumu ve dünyanı tanımak açısından gelişen bir imkan var.
Bu imkanlar çerçevesinde baktığında sorgulamalar daha fazla gelişiyor. Bir yerde sorgulanma varsa bir yola başlanmış demektir ve o yol seni mutlaka bir sonuca ulaştırır. Doğru bir yoğunlaşma ise doğru sonuçlara götürür. Ya da farklı bir şekilde yoğunlaşmışsındır, farklı sonuçlara götürmüşsündür. Ama üniversite genci sorgulamalar içerisinde her zaman şunu fark etmiştir; evet, şu anda bir sistem içerisinde yaşıyoruz, bu sistem toplum dışı bir sistemdir, toplumun politik ve ahlaki sistemine karşı olan bir sistemdir, maalesef ki bu sistem içerisinde insanca yaşamak yok, sistem içerisinde yoksulluk içerisinde yaşamak var. Hatta açlık sınırının çok çok altında yaşamak var. Bu sistem içerisinde kadına yoğun bir saldırı var. Kadına yoğun bir taciz, tecavüz var. Gençleri öldürmek, katletmek var. Tutuklamak var, çocukları 12 yaşında 13 kurşunla katledilme örneği var. Şimdi bu sorgulamalar içerisinde bu gerçeklikle karşılaşıldığında elbette buna karşı bir tavır da gelişiyor. Şimdi üniversite gençlerinin geliştirmiş olduğu tavırda bundan kaynağını alıyor.
Tabii bir taraftan gençlik misyonu ve dinamizm ve bunun sonucunda açığa çıkan böyle bir sonuç varken, bunu nasıl bir değerlendiriyorsak sistem de bunu gayet iyi görebiliyor, gayet iyi değerlendirebiliyor. Önlemini, tedbirini bu çerçevede alıyor. Onun için gençlik demek tehlike demek, gençlik demek onların mevcut politikalarını, sistemlerini teşhir etmek anlamlarına geliyor, sorgulamak anlamlarına geliyor. Tehlike gördüğü için, kendi sistemlerini sürdürmesi önünde engel gördüğü için, köstek gördüğü için özellikle genç beyinleri uyuşturmaya çalıştırıyor. Genç beyinleri farklı politikalardan, sorgulamalardan mahrum bırakmaya çalışıyor, araştırmalardan mahrum bırakmaya çalışıyor. Yoğunlaştırılmış fuhuş ve uyuşturucu bunun örneğidir. Ya da toplumsal olaylara karşı herhangi bir tavır geliştiğinde bunun karşısında hemen gözaltına alan, tutuklayan, cezaevine koymaya çalışan, şiddetle, ölümle korkutmaya çalışan politikaların hepsi gençliği tehlike olarak gördüklerinden ve bunu önlemeye çalıştıklarından kaynaklıdır.
'GENÇLİK KABUL ETMİYOR, ETMEYECEK DE'
6-8 Ekim Kobanê serhildanlarını da bu çerçevede değerlendirebiliriz. Kobanê’de bir insanlık dramı yaşanıyor. Bu kadar yoğun DAİŞ saldırıları karşısında dünyanın bu kadar sessiz kalması, Kobanê’de insanlığın, değerlerin yok edilmesi, katledilmesi olarak değerlendiriliyorken bunun karşısında çok da sosyalizm, demokrasi nidaları atan Avrupa’nın, Amerika’nın ya da diğer ülkelerin Kobanê karşısında bu kadar sessiz kalması gençlik tarafından da çok da kabul edilir bir tutum değil. Ve buna karşı 6-8 Ekim’de bir patlama yaşanıyor. Yani bu vicdani bir patlamadır. Bu kabul etmemedir. İnsanlık vicdanının belli bir süreden sonra 'artık yeter' dediği, 'bu kadarı da olmaz' dediği bir patlamadır. Bunun karşısında bir serhildan gelişiyor. Bu düzeyde ve gerçekten de bir-iki yerle sınırlı kalan değil, birçok alana yayılan, halkın birebir öncülüğünü yaptığı, katıldığı, gençlerin birebir özellikle katılım sağladığı bir serhildandır. Şimdi sen bunun karşısında diyemezsin ki, 'birilerinin örgütlenmesi, birilerinin propagandası ile alanlara akmışlardır.' Hayır, Kobanê’nin durumu sistemin bütün çabalarına rağmen artık üstü kapatılamaz. Kulaklar tıkatılamaz, gözler kapatılamaz hale gelmiştir ve artık aleni bir şekilde ortaya çıkmıştır. Bunun karşısında da toplum 'artık yeter' demiştir ve alanlara akmıştır, özellikle de gençler tavrını ve tepkilerini bu şekilde dile getirmiştir. Akabinde gelişen üniversiteli gençlerin tavrı, Kürt gençlerin tavrı bu temelde ve bu çerçevededir. Kaynağını da gençliğin bu misyonundan alıyor. Ve düşmanın bunun üzerinden yoğunlaştırdığı siyasi soykırım operasyonları, cezaevine koyma, öldürme, katliamlardan geçirme politikaları da gençliği tehlike olarak görmelerinden kaynaklıdır. 6-8 Ekim serhildanları onların gözünde tehlikeyi daha da büyütmüştür. Açıkça görülmüştür ki, gençlik Kobanê vb. durumları asla kabul etmiyor. Ve bundan sonra da kabul etmeyecektir.
12 yaşında 13 kurşunla katledilen Uğur Kaymaz’dan bahsettiniz. Şimdi, Cizre’de haftalardır yaşanan olaylar var. Olaylar esnasında 5 çocuk katledildi. 6-8 Ekim olaylarından sonra özellikle Cizre halkına, gençlerine, çocuklarına dönük bir katliam söz konusu. AKP hükümetinin Cizre’ye yönelik bu politikalarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Neden Botan halkına yönelim bu kadar fazla?
Cizre’deki mevcut durum, Cizre misyonundan, Cizre tarihinden çok ayrık değil. Kürdistan tarihine baktığımızda ya da Botan tarihine baktığımızda; hep genel Kürdistan kültürünün çok yoğun yaşatıldığı, Mir Bedirxanların ve ona benzer birçok destanların yaşandığı, yazıldığı bir alandır, Botan. Botan hep direnişi, serhildanları ile gündeme gelmiştir. Kendi öz kültürünü korumakla, kendi hakikatini korumakla bilinmiştir. Kürdistan’ın diğer alanlarından en çok değerlerine ve kültürüne sahip çıkan Botan halkıdır. Düşmanı kabul etmeyişlerine karşı, Kürdü bitirme imha ve inkar politikalarına karşı hep ayakta olan bir halktır. Serhildanları ile ayakta olan bir halktır. Bu serhildanları '90’lı yıllarda en üst boyuta taşıyan Şehit Berivan şahsında görebiliyoruz. Botan alanının hiç görülmeyen ama en değerli olan yanı; kadının öncülük etmesidir. Botan halkı kendi kadın gücünü yansıtır, kadın eksenli bir yaşam hakimdir. Botan kadını bilinen bir pozisyondadır. Bu durumları sindirmeyen, kabul etmeyen bir tutum da var düşman tarafından. Düşman, Botan halkının direniş ruhuna tahammül etmeyen bir durum içine giriyor. Son yıllara kadar da Botan direnişini devam ettirdi. Serhildan karakterini hep korudu.
Botan alanı içerisinde Cizre bu direnişlerin en güzel örneklerinden bir tanesidir. Cizre’nin bu direnişi de geçmişten gelen bir durum. Birilerinin örgütlenmesiyle, birilerinin farklı oluşumları ile gelişen bir durum değil. Doğallığında gelişiyor, doğallığında insanlar alanlara akıyor. Doğallığında tepkilerini dile getiriyorlar. Olaylara sessiz kalmıyorlar. Bu onların geleneği haline gelmiş durumda. Bu çok önemli bir gelenektir aynı zamanda. Bu da sistem tarafından görünen, bilinen bir şey. Yaşanan son katliamları da bu çerçevede değerlendirebiliriz. 12 yaşındaki Nihat Karahan'ın katledilmesiyle de devletin, AKP hükümetinin HÜDA-PAR ortaklığıyla Cizre şahsında Botan halkına 'size istediğimizi yaparız' mesajını vermek istediğini görebiliyoruz.
HÜDA-PAR ve AKP hükümeti ittifakıyla, halkın doğal geliştirmiş olduğu tepkiye karşı bir provokasyon gelişiyor. Yani 'nereden geldiği belli değil' dedikleri, ya da halka mal etmeye çalıştıkları kurşunlar düşman tarafından sıkılıyor. Bilinçli bir şekilde HÜDA-PAR’ı gençlere, halka saldırtmaya çalışan; gençleri ve halkı da HÜDA-PAR’a saldırtan bir provokasyon yaratmaya çalışan bir tutum var ortada.
İki farklı kutbu birbirine çatıştıran, bunu bilinçli bir şekilde organize eden, bunun içerisinde de kendisini dışında tutan, öncülüğünü yapan kurumdur, sistemdir; AKP hükümeti bu şekilde tanımlanabilir. Bunun içerisinde hedef olarak da çocukların seçilmesi yine Cizre’nin özgün karakterinin dışında değil. Cizre’ye gidildiğinde gözlemlenen ilk şey şu oluyor: Daha 9-10 yaşındadır ama maalesef savaş nedir; çok iyi biliyor. Kurşun nedir; çok iyi biliyor, çok iyi tanıyor. Ölüm nedir, acı nedir; çok iyi tarif edebiliyor. Bu çok vahim bir durumdur. Özellikle 9-10 yaşında bir çocuk için, bu şekilde yaşamaları çok acı bir durumdur. Yani orada top yerine mermilerle oynanıyor. Ya da çizgi film yerine savaş görüntülerini görüyorlar. Ve bunları televizyondan değil, alanlarda, sokaklarda görüyorlar. Çünkü polisin, düşmanın Cizre halkına, Cizre çocuklarına ilişkin böyle bir yoğunlaşması var. Bir çocuk bu şekilde büyüdüğünde tepkisi de gelişiyor, kabul etmeyişliği de gelişiyor.
Yani gözlerinin önünde vurulan, katledilen annesi, babası olunca, bunun içerisinde büyüyünce tavrı da, tepkisi de bu çerçevede şekilleniyor artık. Gençler için 'potansiyel suçlu' tanımlamasını bu sefer Cizre çocukları için kullanıyorlar. Artık gençleri de aşan, artık o yaş sınırını da indiren, bu konuda çok da toleranslı yaklaşmayan ve direkt hedef olarak alınan çocuklara karşı bir tutum sergileniyor. Cizre’de çocuklara karşı saldırının gelişmesi de biraz budur. Bunun altında yatan etken de Cizre’nin mevcut serhildan ve direniş karakterinden kaynağını alıyor. Çocuklar geleceğin mimarıdırlar. Dolayısıyla direnişle, serhildanla büyüyen bir çocuk gençliğinde de bu ruhunu yansıtır. Bu da mevcut sistem tarafından en tehlikeli durumdur. Bu nedenle katliamlardan geçiriyorlar, özellikle kendi olmayı sürdürmemeleri, Kürt olmayı sürdürmemeleri açısından birebir de katliam uygulanıyor.
'ÇÖZÜMDEN YANA OLAN BU KADAR KATLİAM GERÇEKLEŞTİRMEZ'
Cizre’deki olaylar, 'Kürt halkına çözüm yerine yeni bir saldırı konsepti mi gelişiyor' sorusunu akla getiriyor...
2013 Amed Newrozu’nda Önderliğimiz bir deklarasyon yayınlamıştı. Dünyanın bütün gözü bu mesajdaydı. Ve verilen mesaj baştan sona barış içerikliydi. Bu mesaj; baştan sona bu sorunun nasıl demokratik bir yöntemle çözüme ulaşacağına ilişkindi. Eşitlik içinde, beraber nasıl yaşanılacağına ilişkin tüm halkları kapsayan; tüm dinleri, tüm ırkları, tüm dilleri kapsayan bir değerlendirmeydi. Her zaman içinde bu böyle olmuştur. İlk defa bir müzakere tartışması yürütülmüyor. İlk defa bir ateşkes tartışması yürütülmüyor. Bundan önceki dönemlerde de buna benzer süreçler yaşandı. Önderlikle yapılan görüşmelerde silahların susmasına ilişkin, oluşturulacak yeni anayasanın, hukuk sisteminin bütünlüklü, kapsayıcı, zengin, içerisinde tüm halkların kendisini ifade edebileceği, tüm dillerin kendisini ifade edebileceği, kadının ve gençlerin temsiliyetinin olduğu, demokrasi çerçevesinde bir sistemin oluşturulacağı görüşmeler gerçekleşiyor. Bu çerçevede ele alındığından Önderliğimizin oluşturmak istediği durumlarda sadece Kürt halkına ilişkin bir belirleme yok. Sadece bir halka hitap edecek bir belirleme yok. Bir bütünen şu anda toplumun yaşadığı sorunların çözümüne ilişkindir. Toplumun yaşadığı ahlaki-politik sorunlara karşı bir çözüm sürecidir, diyalogudur. Ve Önderliğimizin bütün çabası da bu yönde olmuştur.
Bu kadar yoğun bir çabanın karşısında sistemin ya da AKP hükümetinin uyguladığı politika ise oyalayan, adım atmayan, mevcut adımlara karşı görünüşte farklı adımlar atıyormuş gibi görünüp, özde bir gelişme yaratmayan, aksine operasyonlarını devam ettiren, askeri hareketliliğini, siyasi soykırım operasyonlarını devam ettiren, Cizre’de olduğu gibi katliamlardan geri durmayan, ısrarla çocuklara yönelen ve provokasyon yaratan ve HÜDA-PAR üzerinden birçok saldırı gerçekleştiren bir durum, tutum içerisindedir. Bunları dile getirdiğimizde AKP hükümetinin çok da çözümden yana olduğunu düşünmüyoruz. Çözüm taraftarı olsaydı bu kadar katliamlar gerçekleşmezdi. AKP hükümeti çözüm geliştirmek istemiyor, somut örneği de Cizre olaylarıdır. Bu durumları, gelişen olayları artık halkların görmesi gerekiyor. Bir taraftan yoğun demokratik ve barışçıl çözüm için bir çaba var; diğer taraftan da verilen cevap; ölümdür, kandır, katliamdır. Ve bu sadece Kürt halkını bağlayan bir gerçeklik değildir. Tüm halkları bağlayan bir gerçekliktir. Bunun karşısında da bir tutum, bir tepki gelişmelidir. Çok sinsi ve kirli politikalar gelişiyor. Provokasyonlar gelişiyor. AKP hükümetinin uyguladığı yöntemler, araçlar bir tarafa akabinde HÜDA-PAR’ı Kürtlere saldırtmaya çalışıyor. HÜDA-PAR’ın Önderlikle, PKK Hareketiyle, Kürt halkıyla çelişkisi bilinen bir gerçekliktir. Bu çelişkiyi derinleştirerek, karşı tavır ve durumu derinleştirerek, kullanarak bir provokasyon yaratılmaya çalışılıyor. Çok kirli bir savaş politikasıdır, bu. DAİŞ’i bu şekilde ele aldığımızda; Kobanê’deki, Şengal’deki saldırılarına, politikalarına baktığımızda dünyanın hiçbir yerinde, tarihte hiçbir yerde, hiçbir savaşta bu yönlü kirli politikalar yoktur. Bu denli kirli, bu denli kana susamış, bu denli çirkinlikle devam eden bir durumdur. Bakın, Şengal’e saldırı olduğunda ilk yaptıkları şey kadınlara tecavüz edip, katletmek olmuştur. Bir anda 500 kadın katledildi. Kaçırıldı, savaş ganimeti olarak değerlendirildi, kullanıldı. İnsanlıktan bu kadar uzaklaşan bir örgütle karşı karşıyayız. Bu örgüt ısrarla Kürtleri katletme, Kürtler üzerinde kirli, iğrenç politikalar geliştirme peşinde. Bu kirli politikaları nereye yerleştireceğiz; bunun adını bile koyamıyoruz. DAİŞ’in bu politikalarını AKP hükümetinden bağımsız olarak ele alamayız. Türkiye-Rojava sınırında desteklerin ne düzeyde sağlandığı, Kobanê saldırıları karşısında AKP hükümetinin net bir tavır ortaya koymaması DAİŞ çetelerine destek verildiğinin en açık örneğidir. Kürdistan’da bu yönlü bir katliamı geliştiren bir hükümet elbette DAİŞ’e desteğini de sunuyor. Bunda da bir ittifakın olduğu görülebilir. DAİŞ’in uygulamış olduğu kirli politikalar ile AKP hükümetinin Kürdistan’da son dönem yoğunlaştırmış olduğu politikaları birbirinden bağımsız değil. Kobanê’de oluşturulmak istenilen toplum eksenli yaşama, Rojava’da oluşturulmak istenilen Özerklik sistemine, ilan edilen Kanton sistemlerine, Şengal’de halkın kendi kendisini yaşatmalarına karşı uygulanan siyasetin kökeninde toplumun kendi öz değerlerinde yaşamalarına karşıt bir durum vardır.
'BÜTÜN GENÇLERİN SERHİLDANLARA KATILMASI GEREKİYOR'
AKP hükümetinin Kuzey Kürdistan’da yarattığı bu politikalara karşı gençlere, genç kadınlara bir mesajınız var mı?
Kürtler üzerinde bu kadar yoğun politikalar yaşanıyorken, Kobanê üzerinde bu kadar kirli politikalar yaratılıyorken, son süreçlerde Kürdistan’da gerçekleştirilen katliamlar karşısında bir tavır var. Fakat diğer taraftan da sessiz kalan bir genç kesim de var. Sessiz kalan genç kesimlerin de artık öz değerlerine dayanarak, mevcut politikaları görerek bunun karşısında güçlü bir şekilde cevap oluşturarak alanlara akmaları gerekiyor. Oluşturulmak istenilen sistem onların geleceğidir. Bundan sonra yaşanılacak bir sistemdir. Artık bir tercih hakkı kalmıyor ortada. Bu artık kaçınılmaz bir gerçekliktir. Ya onurluca kendi toplumunu, değerlerini esas alan bir yaşam sürdürülecek ya da bu yaşamda yaşanılmayacak bir duruma gelecekler. Bütün gençlerin serhildanlara katılmaları ve bu serhildanları güçlendirmeleri gerekiyor. Hem genç kimliğini taşıyanlar hem de kadın olmanın vermiş olduğu kimliği taşımaları itibari ile her iki öz gerçekliği taşıyorlar. Bir taraftan gençliğin dinamizmi, atikliği ve sorgulayıcı yönü diğer taraftan kadının öz ruhunu taşıyor, genç kadınlar. Kapitalist sistemin gençler üzerinde uyguladığı politikalar nasıl ki varsa, kadınlar üzerinde uyguladığı, uygulamak istediği çok kirli politikaları var. Kadınları katletme, kabul etmeme, cinsel obje haline getirme politikaları var. Genç kadınlar her ikisine de maruz kalıyorlar. Dolayısıyla gençlerin, genç kadınların mücadele gerekçeleri çok daha fazladır. Düşüş ne kadar derinse, çıkış da bu düzeyde güçlü olmak zorundadır. Madem kapitalist modernite bu denli düşürmeye çalışıyor, bu denli kendi gerçekliğinden koparmaya çalışıyorsa genç kadının çıkışı da bu temelde güçlü olmak zorundadır. Tüm Kürt gençlerinin, genç kadınlarının tek çıkış yolu da var olan yeni sistem oluşturma hareketine karşı, var olan bu hareketlere, tepkilenmelere karşı güçlü katılımdır, güçlü serhildanlara katılmaktır. Serhildanların öncülüğünü yapmaktır. Genç kadınların bu serhildanlara öncülük etmesi ve sonuç alması gerekiyor. Önderliğimizin, hareketimiz oluşturmak istediği ve bu uğurda birçok bedelin ödendiği bir gerçektir. Ve bu gerçekliklere karşı da göz yumulmaması gerekiyor. Serhildanları zafere ulaştırmak gerekir.