8 Aralık’ta Esad rejiminin devrilmesinin ardından ülkedeki belirsizlik hâlâ devam ediyor. İktidarı ele geçiren cihatçı grup Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ) ve lideri El-Colani, her ne kadar değişime dair mesajlar verse de sahadaki gelişmeler bu söylemlerle örtüşmüyor. Esad rejiminin ardından HTŞ ve El-Colani ile temas kurarak yeni Suriye'nin nasıl şekilleneceğini tartışan Avrupalı siyasetçilerin umutlarının yerini ise giderek artan bir endişe almış durumda. Bu durumun farkında olan El-Colani, destekçisi Türkiye ve Körfez ülkelerinin yardımıyla bu çıkmazdan kurtulmayı hedefliyor.
Öte yandan, kurulacak demokratik Suriye’nin geleceği açısından büyük önem taşıyan Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi modeli, Avrupalı siyasetçiler tarafından yakından takip ediliyor ve desteklenmeye devam ediliyor. Kısa bir süre önce, aralarında siyasetçiler, parlamenterler ve yerel yöneticilerin de bulunduğu bir Avrupa heyeti, Özerk Yönetim bölgesini ziyaret ederek çeşitli temaslarda bulunmuştu.
Bu heyette yer alan Paris Belediyesi Meclis Üyesi ve Fransa’nın önde gelen insan hakları savunucularından Geneviève Garrigos, bölgeye dair izlenimlerini ve Rojava modelinin Suriye’nin geleceği açısından taşıdığı önemi ANF’ye değerlendirdi.
‘ŞAM’DAKİ REJİM DEĞİŞİKLİĞİ BARIŞI GETİRMEDİ’
Heyetin ziyaret esnasında, Özerk Yönetim Eşbaşkanları, Demokratik Suriye Güçleri (QSD) Genel Komutanı Mazlum Abdî, YPJ ve YPG yetkilileri ve Kobané Belediye Eşbaşkanları’nın da aralarında olduğu geniş bir kesimle görüşme fırsatı belirten Geneviève Garrigos, izlenimlerini şöyle aktardı: “Neredeyse tüm Rojava bölgesini Dicle'den Fırat'a kadar gezme şansımız oldu. Qamişlo, Hesekê, Reqa ve elbette Kobanê’ye gittik.
Şam'daki rejim değişikliğiyle barışın gelmiş olabileceği düşünülse de durum kesinlikle böyle değil. Türk devletinin saldırıları -ister bombalamalarla ister kara harekâtına katılan Suriye Milli Ordusu (SMO) eliyle olsun- sürekli bir tehdit oluşturuyor. 2018’de Efrîn’i terk etmek zorunda kalan ve daha sonra Şehba’dan da ayrılmak zorunda kalan insanların durumu, gerçeği gözler önüne seriyor. Yerlerinden edilen bu insanlarla Reqa’da da karşılaştık.”
‘İNSANLARDA HER AN HEDEF ALINACAKLARI KORKUSU VAR’
Tişrîn Barajı’nda verilen tarihi direnişi de hatırlatan Geneviève Garrigos, “Tişrîn Barajı’na giderek, oradaki direnişe destek veren sivil insanlarla konuşma fırsatımız oldu. Ancak Türkiye buraya giden sivillere de saygı göstermeyip onlara saldırıyor. Görüşmeyi planladığımız bazı kişiler ağır şekilde yaralandığı için ameliyata alınmak zorunda kalmıştı. Sadece savunma yapan güçlere dönük bir saldırı yok; sürekli olarak belirli yerler bombalanıyor, siviller insansız hava araçları ile hedef alınıyor.
Ziyaretimiz boyunca farklı bölgelerde insanların hayatını kaybettiğine dair haberler aldık. Yani, Şam’da iktidar değişmiş olsa da Rojava’da savaş halkın içinde hissediliyor. Sadece bizim gördüğümüz olaylar değil, halkın ruh hâlinde de bu savaş halinin devam ettiği açıkça hissediliyor. İnsanlar korkularında haklılar; çünkü her an bir insansız hava aracının saldırısına uğrama riskiyle karşı karşıyalar” diye kaydetti.
‘EFRÎN’DEN BUGÜNE SALDIRILAR HİÇ DURMADI’
Türk devletinin Rojava’ya dönük saldırılarının savaş ve insanlığa karşı suçlar kapsamında olduğuna dikkat çeken Geneviève Garrigos, devamla şunları ifade etti: “Sivillerin hedef alınması ki -daha çok kısa bir zaman önce bir ambulans hedef alındı-, yine sivil alt yapılar- Qamişlo’daki elektrik tedarikinin sağlandığı ana santralin yok edilmesi- ya da Tişrîn Barajı’nın hedef alınması ve en önemlisi sivillerin bombalanması, doğrudan sivillere saldırılması zaten bir savaş suçudur. Yani mesele sadece 2018’deki Efrîn’de yaşananlardan ibaret değil. Bu saldırılar hiç durmadı. Efrîn’i terk etmek zorundan kalan insanlarla konuştum. 2018’den beri istedikleri tek şey, evlerine dönebilmek. Bu halka dönük yapılan hiçbir suç unutulmamalı. Adalet yerini bulmalı.”
‘ŞAM İKTİDARI ROJAVA MODELİNİ DİKKATE ALMALI’
Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi’nin bütün saldırı ve tehditlere rağmen demokratik konfederalizm modelini savunmaya ve tam anlamıyla hayata geçirmeye çalıştığını belirten Geneviève Garrigos, “Özerk Yönetim bir taraftan bölgeye dönük tehditlere karşı savaşırken, diğer yandan kadını merkezine koyan demokratik konfederal sistemi hayata geçirmeye ve onu savunmaya çalışıyor. Özerk Yönetim kendi bölgesinde inşa etmiş olduğu demokratik sistemle Şam’daki iktidara Suriye’nin geleceği açısından güçlü bir mesaj veriyor. Şam’daki yeni hükümet, Rojava’yı ve onun modelini dikkate almalı” dedi.
‘ROJAVAYI KORUMAK GİBİ BİR SORUMLULUĞUMUZ VAR’
Türk devletinin Rojava’ya dönük saldırıları ve tehditleri karşısında ulusları toplumun sessiz kalmasını eleştiren Geneviève Garrigos, devamla şunlara dikkat çekti: “Uluslararası hukuk tarihinin en kritik anını yaşıyoruz. Ukrayna’da, Gazze’de, Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nde, Sudan’da ve birçok başka çatışma bölgesinde uluslararası hukukun nasıl yok sayıldığını görüyoruz. Aynı ihlaller Türk devleti eliyle Suriye’de gerçekleştiriliyor. Uluslararası hukuku korumakla yükümlü güçler, diğer yerlerde olduğu gibi Türk devletinin bu ihlalleri karşısında harekete geçmeli ve Rojava’yı korumalı.”
Rojava ziyaretinde kendisini en çok etkileyen durumun DAİŞ’e karşı verilen mücadelenin büyüklüğünün göstergesi olduğunu dile getiren Geneviève Garrigos, uluslararası toplumun Rojava’yı korumak gibi bir sorumluğu olduğunu vurguladı.
Geneviève Garrigos, “Rojava ziyaretinde bizler için en dokunaklı olan şeylerden biri, DAİŞ’e karşı verilen mücadele ve bedeldi. El-Hol Kampı'nı ziyaret ettik; binlerce DAİŞ üyesi ve ailesi orada tutuluyor. Reqa’daki yıkımı gördük. Bir zamanlar ‘cehennem meydanı’ olarak anılan yerler bugün yeniden inşa ediliyor. Kobanê’nin şehitliklerinde gördüğümüz fedakârlık, insanlık tarihinin en ağır bedellerinden biridir; DAİŞ’e karşı verilen direnişin büyüklüğünü bize anlatıyordu. Yeni Suriye’nin inşası tartışılırken, uluslararası güçler Rojava’yı asla yüzüstü bırakmamalı. Rojavayı korumak ve sahiplenmek hepimiz için bir sorumluluk ve ahlaki bir görevdir” dedi.