Gergerlioğlu: Mağdurun kimliğini sormuyorum

İnsan hakları savunuculuğunun kimliğe bakılarak yapılamayacağını belirten HDP'li Gergerlioğlu, “Sadece senin ayağına basıldığında feryat etme; herkesin uğradığı haksızlık için feryat et, demeye çalışıyorum” dedi.

“Olaylara sadece kendi perspektifimizden bakamayız. Bir insan hakları perspektifi oluşturmak zorundayız” diyen HDP Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu, devletin zalimce uygulamalarına karşı haksızlığa maruz kalmış insanların hakkını savunmanın erdemine dikkat çekti.

Cezaevlerinde çıplak arama ve hak ihlallerini gündeme getirdiği için AKP’li bakanlar, sözcüler ve milletvekillerinin hedefi haline gelen HDP’li Ömer Faruk Gergerlioğlu, bu konuya dair kendisine iletilen tüm başvuruları kamuoyu ile paylaşmaya devam ediyor. AKP ve MHP’nin ‘kanıt göster’ dediği Gergerlioğlu’na ise Anayasa Mahkemesi verdiği hak ihlali kararı ile kanıt sunmuş oldu. AYM, Emniyet’te 2016’da çıplak aramaya maruz kalan Rüya Ağdaş Sönmez’in yaptığı bireysel başvuruda hak ihlali kararı verdi. Gergerlioğlu ise hem bu kararı hem de İzmir ve Uşak’ta çıplak aramaya maruz kalanların şikayeti haberini paylaştı. Boğaziçi Üniversitesi eylemlerinde ise gözaltına alınan iki öğrencinin çıplak aramaya maruz kaldıkları haberi gündeme geldi. HDP’li Gergerlioğlu’na hem çıplak arama işkencesini hem de her kesimden insanın hakkını aramanın hak savunuculuğu açısından önemini sorduk.

Çıplak aramayı gündeme getirdiğiniz zaman bakanlar da dahil olmak üzere birçok suçlamaya maruz kaldınız fakat hem AYM çıplak aramada ihlal kararı verdi hem de Boğaziçili öğrenciler de gözaltında buna maruz kaldı. Tüm bunları nasıl değerlendiriyorsunuz?

21. yüzyılda hala ilkel şeklide çıplak arama yapılıyor, bu kabul edilemez. Ben bu meselenin sonuna kadar da üstüne gideceğim. Bir insan hakları savunucusu olarak da hakkından gelmeye gayret edeceğim. Bu meseleyi üç beş gün gündeme getirip daha sonra unutmak gibi bir niyetimiz yok. Bu meseleyi toplum olarak halletmek zorundayız. Bakın bu konuyu gündeme getirdik, iktidar ne yapacağını şaşırdı. Çıplak aramaya maruz kalan kadınlara ‘susmayın, korkmayın, konuşun’ dedim. Bugüne kadar ailelerine bile anlatmaktan çekindikleri ve travmasını yaşadıkları bu olayları anlatmaya başladılar. Kadınlar bunu anlattı, sosyal medyadan hashtag çalışmaları yaptık ve şimdiye kadar olmadığı kadar gündem oldu. Peki çıplak arama şimdi mi ortaya çıktı? Hayır, yıllardır vardı zaten. Bu biraz da gündem meselesi, biz de bu gündemi oluşturduk bir şekilde. Bunu konuşmamız, gündeme getirmemiz ve iktidarın ne yapacağını bilemez bir hale düşmesi insan hakları mücadelesi açısından mühim, çünkü iktidarın paçaları tutuştu ve yalanlamaya çalıştı. Hepsi koro halinde aynı şeyleri söyleyerek beni de hedefe koydular.

Biliyorsunuz AKP grup başkanvekilleri, sözcüleri, içişleri ve adalet bakanlıkları… FETÖ’cüdür, teröristtir vesaire her şeyden denildi hakkımda. Uşak Emniyet Müdürlüğü yalan hakaretlerle hakkımızda suç duyurusunda bulundu. Kimse inanmadı bunlara. İnsanlar inanmayınca koridorda bir arama görüntüsü yayınlandı. Kadınlara sordum ve bana o görüntülerin, aramadan 5 gün sonraki kaydolduğunu söylediler. Bu görüntüler bize çıplak arama yapılmasından 5 gün sonra çekilmiş, çünkü bize koridorda değil kapalı odalarda yapıldı çıplak aramalar, dediler. Özetle iktidar acınacak hale düştü, çırpınarak en üst düzeyden ve perdeden hakaretler, yalanlar yağdırıldı. Bir milletvekiline yapılacak en ağır hakaretleri savurdular. Ben ise iddialar doğru olduğu için kendimden eminim, genel kurulda da bu anlamda rahattım, çünkü bana her kesimden çıplak aramaya dair insanlar geliyor.

Her kesimden insanın size gelmesi çerçevesinde birçok suçlamayla karşı karşıya kaldığınızı siz de belirtiniz. Bir insan hakları savunucusu olarak özellikle Türkiye'de hak ihlallerinin son 4 -5 yılda bu kadar arttığını da düşünürsek, mağdurun kimliğine bakılmaksızın hak savunuculuğu nasıl bir öneme sahip?

Bu çok önemli bir nokta, çünkü insan hakları savunuculuğu ayrımcılıkla ya da kimliğe bakılarak yapılmaz. Ayrımsız bir şekilde insan hakları mücadelesi içerisindeyseniz zaten çok büyük saldırılarla da karşılaşsanız. Devlet mekanizması da size bu anlamda karşı dursa geniş kesimler yanınızda olduğu için güçlüsünüzdür. Bakın bu yaptığımız aslında topluma insan hakları dersi vermektir, çünkü toplumun insan haklarından, demokrasiden uzaklaştığını görüyoruz. Sadece senin ayağına basıldığında feryat etme; herkesin uğradığı haksızlık için feryat et, demeye çalışıyorum, bugüne kadar gündeme getirdiğim her şeyle. Başkasının sorunu için insanların bir parmağını kaldırması öyle sanıldığı kadar kolay değil ama bunu yaptığınızda insanlarda kin, nefret, ayrımcılık değil, insani duygular, vicdan ortaya çıkıyor. Ben bunları birçok kesim ile sorunlarını dile getirdiğimde görerek yaşıyorum. Toplumun birçok kesiminin de bunu yapması için sesleniyorum. Olaylara sadece kendi perspektifimizden bakamayız. Bir insan hakları perspektifi oluşturmak zorundayız. Hayatım boyunca insan hakları mücadelesi içerisinde birçok yaftaya maruz kaldım. FETÖ’cü, PKK'li, Kuytulcu, Ermenici, şucu, bucu... Oysaki ben insan hakları savunucusuyum, bunu anlamak bu kadar mı zor! Haksızlığa maruz kalmış insanların hakkını savunmak kadar onurlu bir erdem var mı? Açıkçası toplumsal anlamda bu konuda sıkıntı var ama bunun aşılacağını ve öğrenebileceğini düşünüyorum. İnsan hakları perspektifi gelişirse zaten ülkede hukuk ve demokrasi çıtası da yükselir.

İktidarın tüm suçlamalarına rağmen her kesimden gelenler hala var, değil mi?

Elbette. Bakın gözaltı merkezlerinde hakaret, darp var. Cezaevlerinde mahpus yakınları ve çocuklarının yaşadıkları var. Mesela kadınlar cezaevinde adet dönemlerinde ped kontrolüne maruz bırakılıyor. İç çamaşırlarını indirip pedi göstermek zorunda kalıyor. Çok aşağılayıcı ve onur kırıcı bir uygulama. Aynı şekilde bebeklerin bezi açılıyor. Bu kurumlardaki yetkililere aşırı güç verirseniz zaten olmayacak şey kalmaz. Bakanlık hangi ihlali götürsek üstünü örtüyor. Burada haliyle ihlal devam eder. Sıkıntı da burada. Diyelim insanlar KHK ile atıldı, pasaportu iptal ediliyor, üstüne eşininki de ediliyor. KHK'lı bir vatandaşın kayınvalidesi engelli ve bunun sosyal yardımı kesiliyor. Örneğin İŞKUR kursuna gidecek ‘devlet seni terörist olarak damgalamış kursa almayız’ demeye getiriliyor. Cezaevinde kadınların durumu çok kötü, özellikle salgın döneminde yaklaşık bir yıla yakındır bebeklerini göremiyorlar. Anne-baba cezaevine giren aileler parçalanıyor ya da cezaevinde zaten var olan bebeklerin hali perişan.

Daha dün bir amca beni aradı. Erzurumlu bir amca, iki çocuğu var; kızı engelli. Oğlu da KHK ile İçişleri Bakanlığı’ndaki görevinden atılmış. Bu arada hukuk fakültesini bitirmiş avukat olmaya çalışıyormuş. Bu amca beni 2-3 defa aramıştı. Bana ‘Vekilim bitmeyecek mi bu zulüm. Ben 1600 lira emekli maaşı alıyorum, bu yaştan sonra çocuğuma 200-300 lira harçlık gönderiyorum’ demişti. İnanın insanın içi sızlıyor. Dün gece de arayıp oğlunun 4 ay önce kalp krizi geçirdiğini anlattı. Oğlu 43 yaşında, iki de çocuğu var ve bu kadar üzüntüye dayanamayıp kalp krizi geçirmiş. Amca ‘bunca zamandır kendime gelemediğim için arayamadım, çocuğumu da beni de mahvettiler’ dedi. Bu toprakların insanlarına neler çektiriyorlar, adamın oğlu avukat olacakken olamadı, sırf KHK'lı diye. Sonunda da kederden hayatını kaybetmiş. Bu amcanın evi yıkılmış… Örneğin adam hapiste, çocukları ortada kalmış gidip uyuşturucuya, mafyaya bulaşmış, orada fedailik yapıyor. Mazbut bir memurken oğulları bu duruma düşmüş. Adam buna mı yansın içeride olduğuna mı? Bir devlet vatandaşına nasıl bu kadar manevi düşmanlık güder gerçekten anlayabilmiş değilim. Devletin sadece cezaevinde değil, her kurumunda bu zalimce uygulamalar yapılıyor. Devlet böyle mi olmalı ve elbette ki hayır! Hukuk devletinde devlet vatandaşını korumalı, çünkü devletin kurumları vatandaş içindir.