DEM Parti’nin Adalet Bakanı Yılmaz Tunç ile yaptığı görüşmede yer alan Gülistan Kılıç Koçyiğit, sorunun çözümüne dair toplumun günlük yaşamına yansıyacak adımlar atılması gerektiğini söyledi, görüşmenin içeriğine dair önümüzdeki hafta siyasi partilerle Meclis'te temaslar gerçekleştireceklerini duyurdu.
Önder Apo’nun 27 Şubat’ta yaptığı tarihi çağrı ardından çözüm ve diyalog tartışmalarına dair önemli gelişmeler yaşanıyor. DEM Parti Grup Başkanvekilleri Gülistan Kılıç Koçyiğit, Sezai Temelli ve DEM Parti İnsan Hakları Komisyonundan Sorumlu Eş Genel Başkan Yardımcısı Öztürk Türkdoğan, Adalet Bakanı Yılmaz Tunç ile görüştü.
Görüşmenin detaylarına ilişkin DEM Parti Grup Başkanvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit ANF’nin sorularını yanıtladı.
Adalet Bakanlığı ile yaptığınız görüşme süreç açısından neyi ifade ediyor? Hukuki zemin vurgusu yapılıyordu ve bakanlık ile yapılacak görüşme önemseniyordu. Bu görüşme yeni bir eşik olarak görülebilir mi?
Bu görüşme için yeni bir aşama gibi ya da farklı bir anlam yüklemeyi doğru bulmuyoruz. Bu görüşme en azından hukuki, yasal meseleler, cezaevlerinde yaşanan sorunlar, özellikle Sayın Abdullah Öcalan'a uygulanan tecrit, hasta mahpuslar, infaz hukuku gibi aslında bu ülkedeki hak, hukuk, adalet meseleleriyle ilgili Adalet Bakanı ile yaptığımız bir görüşme olarak ifade edilebilir. Bir ilk görüşme ya da ilk temas olarak adlandırmak daha doğru. O anlamıyla büyük anlamlar yüklemek, çok büyük beklentiler içerisine girmeyi de doğru bulmuyoruz.
Bu görüşmeden beklentiniz neydi? Beklentileriniz karşılandı mı? Toplantının genel çerçevesine ilişkin ne söylemek istersiniz?
Toplantı gayet olumlu bir havada geçti. Bizler görüşmede toplumun temel sorunlarını, halkımızın temel sorunlarını, cezaevlerinde yaşanan sorunları konuştuk. Ayrıca süreçten bağımsız olarak aslında uzun süredir konuştuğumuz dillendirdiğimiz 26 yıllık İmralı tecridini doğrudan muhatabı ile konuşma fırsatı bulduk. Tabii ki biz burada beklentilerimizi, taleplerimizi, toplumun beklentilerini ifade etme şansına kavuştuk. Bütün görüş ve düşüncelerimizi açıklıkla ifade ettik. Toplumun bu sürece bakış açısını, Sayın Abdullah Öcalan'ın geliştirdiği ve 27 Şubat'ta duyurduğu tarihi çağrının toplumsal yankılarını, siyaset içerisindeki yankılarını ve bunların nihayetinde icra makamında olan hükmetten beklentilere dönüştüğünü ifade ettik. Hükümetin de 27 Şubat'taki çağrıya yanıtlarını oluşturması gerektiğini ifade ettik.
Yanıttan kastınız nedir?
Yani hukuki anlamda adım atmak. Siyaset alanında zemin açmak ve Kürt sorununun demokratik çözümü için sorunu şiddet ve çatışma zemininden çıkarıp siyaset ve hukuki zeminde tartışılacak bir meseleye dönüştürme noktasında kendilerine sorumluluk almaları gerektiğini ifade ettik. Özellikle toplumdaki güvensizlik duygusunu aşacak adımlar atmaya ihtiyaç olduğunu söyledik. Biliyorsunuz bu tartışmalar Ekim ayında başladı. 1 Ekim'den beri bu olumlu tartışmaların yanı sıra, çok olumsuz, gerçek anlamda süreçle bağını kuramayacağımız, herkesin kafasında soru işaretleri uyandıracak birçok yaklaşım oldu. İşte kayyum atamalarından tutalım da gözaltılara, tutuklamalara, operasyonlara kadar bu süreci baltalayabilecek çok sayıda gelişme oldu. Tüm bunlara rağmen, Sayın Abdullah Öcalan barış ve çözüm konusundaki ısrarını sürdürüyor ve bu konuda kararlı bir şekilde yol almaya devam ediyor. Biz de demokratik siyaset olarak, DEM Parti olarak aynı kararlılıkla barışa olan inancımız ile bu yolda emin ve kararlı adımlarla elimizden gelen bütün çabayı ortaya koyuyoruz. Burada daha pasif bir pozisyon alan, seyirci pozisyonunda kalan yer yer hükümetin kendisi. Bu konuda hızlı adım atmaları gerektiğini ifade ettik. Bu anlamıyla en kritik, en temel başlık olarak da tabi ki sürecin ruhuna uygun, bu süreci başlatan, ilerleten ve sürecin en önemli aktörü olan Sayın Öcalan'ın gerçekten koşullarının düzeltilmesi, tecridin ortadan kaldırılması, İmralı heyeti dışında heyetlerle, aydınlarla, yazarlarla, gazetecilerle, toplumun çeşitli kesimleriyle görüşebilmesi gerekiyor.
Sürecin en başında umut hakkı gündeme gelmişti. Hatta, fesih çağrısı ile birlikte Önder Apo'nun umut hakkından faydalanabileceği söylenmişti. Yaptığınız görüşmede umut hakkına dair bir takvim veya bir ajanda ortaya çıktı mı? Bu konu görüşüldü mü? Görüşüldüyse bu konuya dair Adalet Bakanlığı'nın tavrı, tutumu nedir?
Umut hakkı Meclis'te bir yasal düzenlemeyi gerektiriyor. Bu açıkçası ciddi bir mutabakatı da gerektiriyor. Toplumsal bir mutabakatı ve bu anlamıyla bizim açımızdan derhal hemen yarın Meclis'e gelmesini istediğimiz, ki geçen Ekim ayında zaten yasa tekliflerimizi bütün vekil arkadaşlarımızla verdiğimiz bir mesele, en temel öncelikli başlıklarımızdan birisi. Ama bugün bunu aşama aşama ifade etmekte fayda var. Bugün çok ciddi bir süreç yürüyor ve bu sürecin gerçekten ilerlemesi ve en nihayetinde tabii ki umut hakkıyla, Sayın Öcalan'ın fiziki özgürlüğüyle de sonuçlanması gerekiyor. Bizim Sayın Öcalan nezdindeki yaklaşımımız itibariyle bunu ifade ediyorum. Ama oraya gelinceye kadar da hızlı bir şekilde koşullarının düzeltilmesi gerekiyor. Ne demek istiyorum? Yani şu anda süreci yürüten temel aktör Kürt halkı açısından, bizim açımızdan ve tabii ki PKK'nin de ifade ettiği şekliyle ifade edersek, süreç açısından en kritik noktada, devlet açısından da en kritik noktada duruyor Sayın Abdullah Öcalan. Bu anlamıyla herkesin süreç içerisindeki aktörlüğüne, en önemli yürütücü olduğuna dair tam bir mutabakatın olduğu kişi olarak Sayın Öcalan'ın koşullarının düzeltilmesi gerekiyor. Neden bunu söylüyoruz? Çünkü bu koşullar altında, sadece Ada'ya bizim heyetimizin sınırlı bir şekilde gidip gelmesiyle bu kadar devasa 100 yıllık Kürt sorunu, 40 yılı aşkındır da şiddetle çatışmayla geçmiş Kürt sorunu çözmekte yol alamayacağımız açık bir gerçek. Bu anlamıyla hızla koşullar düzeltilmeli. Bunun için bir yasal düzenlemeye ihtiyaç var mı? Hayır. Bir yasal düzenlemeye ihtiyaç yok. Çok hızlı bir şekilde mevcut mevzuat hükümleri uyarınca Sayın Öcalan'ı sadece bizim heyetimizin değil, başka heyetlerin, aydınların, yazarların, farklı çevrelerin gidip görmesinin önünde hiçbir yasal engel yok.
Bu konuda bir değişiklik var mı? Çünkü bu süreç başladığında atılacak ilk adım olarak 'umut hakkı' gösteriliyordu. Şu an söylediklerinizden anladığımız kadarıyla bir toplumsal mutabakata, ihtiyaç olduğunu söylüyorsunuz. Öncelik itibariyle bu konuda bir değişiklik var mı?
Hayır, hiçbir değişiklik yok. Bizim umut hakkı talebimiz çok açık, net ve bakî. Sayın Öcalan'ın fizik özgürlüğü talebimiz çok açık ve net. Bu konuda hiçbir şey yok. Ama bugünden yarına yapılacak meselelerle dair bir şey söylüyorum. Umut hakkını hemen getirmek, Meclis'te yasallaştırmak bir süreç işi. Ama en nihayetinde mevcut mevzuat içerisinde yapılabilecek şeyler var. Bunun için umut hakkını beklemeye gerek yok. Kastım bu. Umut hakkı diyelim ki bir ay sonra gelecek, üç ay sonra gelecek, beş ay sonra gelecek. Ama yarın bakanlığın ve mevcut mevzuatın yetkileri çerçevesinde, sınırları çerçevesinde yapılabilecek onlarca şey var.
O zaman şöyle özetleyebilir miyiz; İmralı'da bugün eleştirdiğimiz hukuk dahi uygulanmıyor. Öncelikli talebiniz, bu hukukun uygulanması doğru mu?
Tabii ki. Sadece bu da değil. Zaten Sayın Abdullah Öcalan herhangi bir mahpusun kullandığı haklardan dahi faydalanamıyor. O anlamıyla tam bir hak ihlali olduğunu zaten biliyoruz. Ama bugün Kürt sorununun demokratik çözümü gibi bir meseleyi konuşuyoruz. 27 Şubat'taki tarihi çağrıyı konuşuyoruz. Bunun gereklerinin yerine getirilmesini konuşuyoruz. O zaman biz şunu açık ve net söyledik. Bunun gereklerinin yerine getirilmesi için Sayın Öcalan'ın rolünü oynaması için koşullarını sağlamamız lazım. Bu koşulları sağlamak en nihayetinde hükümetin sorumluluğunda ve bunu yapabilirler. Bunu yapmanın önünde hiçbir engel yok. Mevzuat engeli de yok. Onu açık ve net bir şekilde söyleyelim. Yarın isterlerse onlarca heyeti Ada'ya gönderebilirler. Avukatları sistematik olarak Ada'ya gönderebilirler. Bizim heyetimizi sistematik olarak Ada'ya gönderebilirler. Ve bunların her birinin bu sürece pozitif katkısı olacaktır. Sonuçta Sayın Öcalan da kendi koşulları açısından 'ben bu koşullarda nasıl çalışırım?' diyor. Bu anlamıyla gerçek anlamda bilgiye, belgeye ulaşabilmesi, farklı kesimlerle iletişim kurabilmesi, dışarıda ne olup bittiğini tam anlamıyla takip edebileceği koşullara sahip olması bu süreç açısından hayati önemde. Tabi diğer mesele kendi arkadaşlarıyla temas kurması, örgütüyle temas kurması, örgütünün gereklerini yerine getirmesi için iletişim kanallarının kurulması da zaten ayrı bir tartışma başlığı ki onu zaten Sayın Öcalan kendisi, örgütü ve devletle görüşülmesi gerektiğini düşünüyoruz. Ama bütün bunlar olmadığı zaman en nihayetinde sürecin ilerlemesi, sürecin sağlıklı ilerlemesi, sürecin istediğimiz rotada ilerlemesi konusunda ciddi sorunlar yaşayacağımızı, ciddi sıkıntılar yaşayacağımızı görüyoruz. Bunu da ilk elden Adalet Bakanı'na ifade etmiş olduk.
İmralı'daki durum Ekim ayı öncesi ile aynı mı? İmralı'daki iletişim koşulları, izlediği televizyon kanalları, adaya giden gazeteler, radyolar, tutsakların birbirleriyle görüşmeleri, etkinlikler vs... Tüm bunlar aynısı gibi devam ediyor mu? Yoksa bir değişiklik var mı? Bu konu konuşuldu mu?
Bunları detaylı konuşmadık ama, tabii ki bayram görüşü yapıldı biliyorsunuz. 4 yıldır mutlak bir tecrit vardı. Onun dışında ayrıca hem çok geniş olan 27 Şubat deklarasyonunda yer alan heyetimiz, eş genel başkanların içinde olduğu heyetimiz, onun dışında da yine İmralı heyetimiz ve en sonunda avukatı Sayın Özgür Erol'un da dahil olduğu ve Pervin Buldan ile yaptıkları ziyaret, İmralı heyetimizin yine yaptığı bir ziyaret söz konusu. Bu anlamıyla geçmişe nazaran daha olumlu, daha pozitif bir noktada olduğumuzu ifade edelim. Bu anlamıyla hiçbir gelişme yoktur demek gerçekçi olmayacaktır. Ama yeterli mi bütün bunlar? Asla yeterli değil. Çok yetersiz olduğunu, süreci ruhuna uygun olmadığını, süreci gerçekten ilerletme noktasında ciddi bir sorun başlığı olarak bunların kaydedilmesi gerektiğini ifade edelim. Bu anlamıyla biz hızla bunların aşılması gerektiğini ifade ettik. Onlarda da açıkçası Sayın Adalet Bakanı'nda da bu konuda bir negatif tutum gözlemlemedik, onu ifade etmek isterim.
Bu sürecin başından bu yana meselenin hukuki ve siyasi zemine çekilmesi konuşuluyor. Bu mesele hukuki ve siyasi zemine nasıl taşınacak? Çıkarılacak yasaların tartışılması, Meclis'te oluşturulacak zemine dair bir öngörünüz var mı? Nasıl bir yol izlemek istiyorsunuz? Diğer partiler bu sürece nasıl katılacak? Yoksa DEM Parti ile Adalet Bakanlığı arasındaki görüşmelerle mi sürecek?
Sadece DEM Parti'nin sorunundan bahsetmiyoruz. YBu anlamıyla Türkiye'de 86 milyon yurttaşın sorunundan bahsediyoruz. Sadece Kürt sorunu derken Kürtlerin sorunundan da bahsetmiyoruz. Bütün toplumu ilgilendiren bir sorundan bahsediyoruz. Doğal olarak da Meclis'in bu meselenin içerisinde yer alması, Meclis'in inisiyatif geliştirmesi, yine bütün muhalif partileri muhalefetin bu sürecin bir parçası olması da çok önemli. Biz şimdi Adalet Bakanlığı ile görüşme yaptıktan sonra tabii ki Meclis'te de AKP grubuyla da görüşmeler gerçekleştireceğiz. Yine diğer siyasi partilerde Cumhuriyet Halk Partisi, Yeni Yol Grubu ve diğer gruplarla da temaslarımız olacak. Onlarla da hem görüşmeyi aktarıp, hep beraber aslında demokratik, eşitlikçi, özgürlükçü bir sistem inşası için yasal düzenlemelerin yapılmasından taraf olmamız gerektiğini, beraber bu mücadeleyi yürütmemiz gerektiğini onlara da ifade edeceğiz. Bugün infaz düzenlemesi yapıldığında bundan sadece DEM Partililer ya da Kürtler faydalanmayacak. Bu bütün bir toplumu etkileyecek bir mesele sonuçta. Ya da bugün hasta tutsaklarla ilgili düzenleme yapıldığında sadece siyasi mahpusları kapsayacak bir düzenlemeden bahsetmiyoruz. Bu anlamıyla bütün hasta mahpusları kapsayan bir düzenlemeden bahsediyoruz. İnsani, vicdani bir meseleden bahsediyoruz. Ya da bugün infaz yakmaları dediğimiz mesele çok ciddi bir sorun, göz göre göre yapılan bir hukuksuzluk. Hem siyasi mahpuslar açısından zaten infazın dörtte üçünü yatırmak bir haksızlık. Bu da yetmiyormuş gibi infazı gerçekleşmiş, cezasını çekmiş insanların tamamen keyfi şekilde cezaevinde tutmaya devam etmenin kendisi bir defa ne insanidir, ne hukukidir, ne de vicdanidir. Bu konularda herkesin taraf olması gerekiyor, herkesin tutum alması gerekiyor. Ne demek istiyoruz? Yasal düzenlemeler için inisiyatif almak, yasal düzenlemeleri talep etmek, bu konuda düzenleme geldiğinde en demokratiğinin, en kapsayıcı olanın, en hukuki olanın, adil olanın gelmesi için de tutum almak gerekiyor. Bunu talep etmek gerekiyor, bunun için mücadele etmek gerekiyor ki çok daha iyisini, çok daha kapsayıcı olanı yapabilelim. Yoksa bu meseleyi sadece biz gidelim AKP ile konuşalım, Adalet Bakanı ile konuşalım ve bu sınırlılıkta devam ettirelim meselesini biz de doğru bulmuyoruz açıkçası. O anlamıyla biz Mmeclis zemininde herkesle temas edeceğiz, önümüzdeki hafta açısından bu görüşme trafiğine başlıyoruz. Zaten bazı temaslarımız da oldu. Bunları bütün siyasi partilerle de konuşup daha geniş bir mutabakat olması için elimizden gelen bütün çabayı sarf edeceğiz.
Bu yapacağınız temaslar Adalet Bakanı ile yaptığınız görüşmede ortaya çkan bir yol haritasına mı dayanıyor? İçerik itibariyle o toplantıda bir yol haritası ortaya çıktı mı? Çıktıysa nasıl bir yol haritası ve önümüzde nasıl bir süreç var?
'Bir yol haritası çıktı' demek yanlış olur, onu ifade edemeyiz. Ama en nihayetinde taleplerin dikkatle dinlenmiş olması, not edilmiş olması ve bunların çoğunun, hemen hemen hepsinde sorun başlığı olarak ortaklaşmış olunması, giderilmesi gerekiyor. Evet bu sorunlar, bunlar sorundur ya da bunlar eşitsizdir noktasındaki bir genel yaklaşımın bakanlık tarafından da sergilenmiş olması olumlu bir tutum. Biz en nihayetinde gelecek ilk yasal düzenlemede yani bir yargı paketinde toplumun beklentilerine yanıt oluşturacak bazı maddelerin ilk elden konulması gerektiğini ifade ettik. Hızlı bir şekilde toplumda bu sürece güveni arttırabilecek güven verici adımlar atılması gerekiyor. Bunun da en çarpıcı başlığını aslında yargı sistemi oluşturuyor, adalet sistemi oluşturuyor, buradaki adaletsizlikler oluşturuyor, cezaevinde yaşanan sorunlar ve bu sorunların artık neredeyse katlanılamaz, boyuta varmış olması oluşturuyor. O anlamda buralarda çok hızlı adımlar atmaya ihtiyaç var. Bu zamana yayılacak meseleler değil. Toplumdaki sürece güveni arttıracak, toplumdaki soru işaretlerini giderecek, gerçek anlamda burada somut, bizim de göreceğimiz, gözlemleyebileceğimiz yasal düzenlemeler de yapılmalı. Çünkü bu böyle adım adım örülecek, adım adım yaşamlarımıza değecek. Çözüm süreci dediğimiz kavramın duygusunu oluşturmaları gerekiyor. Yoksa Kürt sorunu dediğimiz şey sadece televizyon ekranlarında siyasetçilerin, gazetecilerin konuştuğu, günün sonunda gündelik hayatımızda hiçbirimizin bir şeyin değişmediği bir meseleye dönecek ki bunun kendisinin de hiçbir şekilde gerçeklikle ilgisi olmaz. Herkes şu basit soruyu soruyor, 'benim hayatım nasıl değişecek? Bu benim yaşamıma nasıl yansıyacak? Ben dilimi, kültürümü konuşabilecek miyim? Kültürümle yaşayabilecek miyim? Herhangi bir meselede ayrımcılığa uğrayacak mıyım? Cezaevindeysem cezaevinden çıkacak mıyım? Hasta mahpussam tahliye olacak mıyım? Sağlık hakkına erişebilecek miyim?' gibi çok haklı, çok doğru sorular soruyorlar ve bu sorulara hızla yanıt oluşturmak gerekiyor. Bizimle görüşmemiz bu kapsamdaydı. Hızlı bir şekilde bunlara yasal düzenlemelerle, hukuki düzenlemelerle yanıt oluşturmak ve toplumdaki bu beklentileri karşılayıp bu soru işaretlerini, bu soruları yanıtlamak gerekiyor.