‘Halkların ortak yaşamı Abdullah Öcalan’ın temel yaklaşımıdır’

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın avukatlarından Özgür Erol, “Abdullah Öcalan’ın halkların ortak yaşamı için her zaman derinlikli ve ciddi çalışmalarda bulunduğunu, Kürt sorununa dönük kapsamlı çözüm önerileri geliştirdiğini söyledi.

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın avukatlarından Özgür Erol, 2011 yılında kendisi ile yaptıkları görüşmelerdeki yaklaşımlarını anlattı. Abdullah Öcalan ile gerçekleşen görüşmelerin Türkiye’deki yaşamı etkilendiğine dikkat çeken Avukat Erol, 2012 yılında başlayan çözüm süreci görüşmelerinde taraflardan birinin rolünü özgür bir ortamda oynamadığı halde yaşam düzeyinin olumlu yönde geliştiğine tanıklık ettiklerini ifade etti. ‘Büyük Gemlik Yürüyüşü’nün engellenmesini eleştiren Erol ‘Tecridin devamının ötesinde, tecridi kırmaya dönük yaklaşımları da tecrit altına almaya çalışan bir tutum söz konusu” dedi.

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ile en son 18 Temmuz 2011 yılında İmralı Adası’nda görüştüğünü ifade eden Erol, kendisinden sonra 27 Temmuz’da bir görüşme daha olduğunu ve o tarihten 2019’a kadar avukat görüşmelerinin fiilen kapatıldığını hatırlattı. 

İmralı’da görüşme yapılan yıllara dikkat çeken Erol, şunları söyledi: “Bir bütün olarak Abdullah Öcalan, İmralı’da bulunduğu bütün dönemlerde Kürt meselesinin çözümüne dönük kapsamlı çözüm önerileri geliştirdi. Mahkemede ilk yaptığı savunmadan başlayarak, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) aşamasındaki 2000 ve 2004 ve daha sonraki sunumlar, hazırladığı yol haritası, bir bütün olarak Kürt sorununun Türkiye’de demokratik çözümüne dönük ciddi ve derinlikli yaklaşımı ifade ediyor.”

Kürt Halk Önderi’nin bu yaklaşımını kendileriyle gerçekleştirdiği görüşmelerde de sistematik ve tutarlı bir biçimde sürdürdüğünü belirten Avukat Erol, “Temel yaklaşımı hem Türkiye’de hem de Ortadoğu’da yaşayan Kürtlerin yaşadıkları sorunlar itibarıyla, Kürtlerin diğer halklarla birlikte yaşadığı topraklarda, eşit ve özgür yurttaşlık temelinde bir arada, kardeşçe yaşamayı nasıl gerçekleştirebileceğine ilişkindi” diye konuştu.

EŞİT VE ÖZGÜR YURTTAŞLIK İÇİN PROJELER GELİŞTİRDİ

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın bu yaklaşımının çok çarpıcı olduğunu kaydeden Erol,  şöyle devam etti: “Hem Ortadoğu’da hem de bir bütün olarak dünyada, bu tür sorunların çözümü ayrışma, kendine ait bir teritoryal bir alan oluşturmaya odaklıydı. Fakat Abdullah Öcalan, bu noktada bu yaklaşımdan köklü bir biçimde ayrıldı. Ayrışma, farklı bir egemenlik alanı oluşturmaktan ziyade, o sürekli olarak bölge halklarının birbirine zarar vermeksizin nasıl birlikte yaşayabileceklerine odaklandı. Dolayısıyla bu genel yaklaşımının bir parçası olarak Türkiye’de de Kürtlerin ortak vatan temelinde eşit ve özgür yurttaşlık temelinde nasıl yaşayabileceği şeklinde projeler geliştirmeye çalıştı. Görüşmelerde de diğer pek çok konunun yanı sıra yaklaşımı buydu. Bu konuda kendisi bir akıl geliştirmeye çalışırken tabii ki bu meselenin muhatabı olarak hükümet ve devletin de benzeri akılcı yaklaşımın benimsenmesini de sürekli talep etti.”

2000’li yılların sonuna doğru da Kürt Halk Önderi’nin sergilediği yaklaşımın kısmen yanıt görmeye başladığını ve 2012’de itibaren doğrudan İmralı’da bir çözüm süreci görüşmelerine de dönüştüğünü hatırlatan avukat Erol, bu süreçlerin Türkiye’de demokratik tartışma ve yaşam düzeyini nasıl geliştirdiğine birebir tanıklık ettiklerini söyledi. Çözüm sürecinde taraflardan birinin tecrit altında olmasının sürecin en sıkıntılı yönü olduğunun altını çizen Erol, İmralı sisteminin ortadan kalkması gerektiğini belirtti. 

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın avukatlarından Özgür Erol, devamla şu değerlendirmelerde bulundu: “Görüşme süreçlerinde bir müzakereci rolünüz varsa bunu müzakere eden taraflardan birinin bu kadar dört başı mamur ve bu kadar egemen pozisyondayken diğerinin tam bir tecrit altında, tüm iletişim olanakları sınırlandırılmış bir biçimde dışarıyla, toplumla, yani yerine müzakere ettiği toplumlarla temas kuramadan, müzakere sürecini yürütmesi, sürecin en zayıf ve sıkıntılı yönüydü. Abdullah Öcalan, bunu ‘arabayı atın önüne bağlamak’ olarak da tanımlamıştı belli dönemlerde. Eğer Kürt sorununun çözümünde eşit ve nitelikli bir müzakere sürecine yeniden dönülmesi gerekiyorsa ve müzakerecilik rolü de Abdullah Öcalan’da ise tabii ki diğer tüm siyasi parti, kurum ve STK’ları da dahil ederek, rolünü oynayabilmesi için onun özgür şartlarda rolünü oynayabilmesi önemli. 

İşin diğer yönü ise; 1999’dan beri devam eden mahpusluk hali, artık 23’üncü yılına girmiş durumda. Bu mahpusluk hali, ağırlaştırılmış müebbet rejimi gibi, ağır ve artık katlanılamaz bir infaz rejimine dönmüştür. Bu rejime dair, AİHM’in ihlal tespitleri mevcut. Kaldı ki ölünceye kadar hapislik gibi bir durumun başlı başına insanlık dışı bir muamele olduğunu AİHM kendi kararlarında da tespit etti. 23 yıl mahpusluk neyin karşılığı olabilir? Hem yaş durumu hem sağlık durumu hem de için de tutulduğu infaz rejimi gözetildiğinde İmralı’daki şartların değişmesinin yolu, aile ve avukat görüşlerinin gerçekleşmesinde ibaret değildir. İmralı sisteminin, bütün yapısıyla ortadan kaldırılması gerekiyor. Kuşkusuz Abdullah Öcalan’ın ve bu rejimle yaşayan diğer mahpusların da özgür olma hakkının kabul edilmesi anlamına gelir.”

TECRİT İNSANİ OLARAK KABUL EDİLEMEZ

Erol, halkın büyük desteğini alan ve tüm engellemelere rağmen gerçekleştirilen ‘Büyük Gemlik Yürüyüşü’ne ilişkin ise şunları söyledi: “İnsanlar, tecridin kaldırılmasını talep ederek, yürüyüş ve ifade özgürlüğünü kullanma hakkını değerlendirmeye çalıştı. Herhangi bir şiddet eylemi ya da şiddete yönlendirmeye dair en ufak bir tehdit unsuru dahi yokken bütün çıkış alanları kapatıldı. Mesele esasen şu; tecridin devamının ötesinde tecridi kırmaya dönük yaklaşımları da tecrit altına almaya çalışan bir tutum söz konusu. Maalesef 2016’dan beri İmralı’da gerçekleşen tüm görüşmeler, toplumsal muhalefetin yükselmesi sonucu gerçekleşti. Bir kişinin, yaşamış olduğu cezaevinde tüm halklarından soyutlanarak, bu biçimiyle yaşamaya zorlanmasının artık hukuken ya da siyaseten tartışılmanın ötesinde insani olarak kabul edilebilir bir yönü yoktur.” 

TECRİT DEMOKRASİNİN PARAMETRESİ

Mevcut tecrit halinin Türkiye’nin demokrasi seviyesine ilişkin artık bir parametre düzeyinde olduğunu belirten Asrın Hukuk Bürosu üyesi Avukatı Özgür Erol, sözlerini şöyle tamamladı: “Türkiye’nin son 20 yıldaki bütün süreçlerine bakalım; İmralı’da görüşmelerin gerçekleştirilebildiği ve Kürt sorunun çözümüne dair belli bir tartışmanın gerçekleştirilebildiği her dönem Türkiye’nin hem ekonomik hem siyasal hem demokratik seviye olarak nispeten rahat ve daha yaşanabilir bir ülke olduğu dönemlerdir. Tecridin derinleştirildiği dönemler ise, Türkiye’nin her anlamda kriz yaşadığı dönemlerdir. Bu yüzden insanların talebi bu gerçeklikten koparılamaz.”