‘Hasankeyf'e rantçı ve militarist bir saldırı var’

 Hasankeyf’te başlayan yıkıma tepki gösteren Hasankeyf'i Yaşatma Girişimi aktivistlerinden Ercan Ayboğa, OHAL'in yıkım için kullanıldığına vurgu yaptı.

Devletin Kürdistan'daki projelerinin militarist boyutuna dikkat çeken Ayboğa, "Mücadele bitmiş değil" dedi.

Batman’daki Ilısu Barajı altında kalacak olan Hasankeyf Antik Kenti’ndeki bazı kayalar, dolgu yapılacağı gerekçesiyle dinamitlerle patlatılarak yıkıldı. 12 bin yıllık kayaların riskli olanlarının yıkıldığı açıklandı fakat yaşananlar üzerine birçok tepki geldi. Bu tepkilerden biri de yıllardır bölgede Hasankeyf için mücadele veren Hasankeyf'i Yaşatma Girişimi’nden.

Yıkıma tepki gösteren Hasankeyf'i Yaşatma Girişimi aktivistlerinden Ercan Ayboğa ANF’nin sorularını yanıtladı.

Hasankeyf’in insanlığın büyük miraslarından biri olduğuna dikkat çeken Ayboğa, "Hasankeyf Kürtler için olduğu kadar Mihemli (Arap) ve Süryaniler için de çok önemli bir yaşam yeri. Elbette insanlık için önemi ise ilk yerleşim yerlerinin ve sonrasında da birçok uygarlığın buradan çıkmasından kaynaklanıyor" dedi.

'OHAL’İ HASANKEYF İÇİN DE KULLANIYORLAR'

Ayboğa, bugün yaşanılanları AKP hükûmetinin Ilısu Barajı ve Hidroelektrik Santrali Projesi'ndeki korkunç ısrarının bir aşaması olarak değerlendirirken, 2010'da baraj gövdesinin inşasının başlamasıyla kilometrelerce alanın yıkıma uğradığını; iki yıldır Hasankeyf'teki tarihi köprü ayaklarının da taşlarla kaplanmasının yıkımın bu aşamaya gelmesinin ilk ciddi adım olduğunu kaydetti. Son olarak 12 Mayıs 2017'de Zeynel Bey Türbesi'nin bir araçla taşınmasının bu yıkımı ileri bir aşamaya getirdiğini vurgulayan Ayboğa, Hasankeyf'te artık geri dönülemez bir sürecin hızla başladığını da dile getirdi.

Ayboğa, AKP ve ondan önceki hükûmetlerin de Ilısu Projesi'ne ekonomik ve siyasi olmak üzere birçok açıdan stratejik baktıklarını söylerken, 10 bin yıllık tarih ve kültürel mirasın umurlarında olmadığını belirtti. OHAL koşullarında Hasankeyf için mücadele etmenin olanaksızlaştığını dile getiren Ayboğa, şöyle devam etti: “Mevcut savaş ve OHAL ortamını da bunun için en iyi şekilde değerlendirmek istiyorlar. Siyasi baskıların çok yoğun olduğu bugünlerde Hasankeyf için yürüyüş yapmak olanaksız hale geldi. Halbuki 2013 ile 2015 yıllarında bu baraj projesi üçer defa durdurulmuştu. Türkiye Cumhuriyeti, bugün dünyada kalkınma adı altında insan ve doğaya karşı en çok yıkım getiren devletlerden biri. Hiçbir kültürel değer, doğal zenginlik ile kitlesel protesto bu devleti yıkım ve dar bir çevre için sömürüye neden olan projelerinden vazgeçiremiyor.”

'MÜCADELE BİTMİŞ DEĞİL!'

Ayboğa, yıllardır süren Hasankeyf ile bölgedeki ekoloji mücadelesi ve bundan sonra ne olacağı hakkında ise şu açıklamalarda bulundu:

"Hasankeyf ve Dicle Vadisi mücadelesi, başta Kürdistan bölgesi olmak üzere tüm Türkiye'de yıllarca kültürel ve ekolojik bilincin geliştirilmesi açısından bir nevi öncü rol oynadı. Bu mücadele uzun süre güçlüydü, kamuoyu yaratabiliyordu ve birkaç defa -2002 ve 2009'da- bu proje durduruldu. Ancak devletin ısrarı -Ilısu'yu devletin birkaç stratejik yatırım projesinden biri olarak görmek gerekir-, yeni mali kaynaklar bulunması ile bölgemizde 2011'den sonra siyasi baskıları da artırarak projeyi ilerletti. Yerel toplum da önemli bir aşamada stratejik düşünerek bu uzun soluklu mücadeleyi geliştiremedi. 2015 yılında Mezopotamya Ekoloji Hareketi'nin de etkisiyle tekrar mücadele toparlanmaya başlandı. Ancak 2015 sonbaharında da savaş ve 2016 yazında OHAL devreye girdi. Ilısu Barajı gövdesi resmi açıklamalara göre bitmiş, ancak HES ve çok sayıda inşaat ile Yeni Hasankeyf'te konutlarına devam ediliyor. Çok sayıda teknik sorun olduğunu düşünüyoruz ki bir yıllardır bu Ilısu Projesi'nin teknik açıdan da sakıncalı olduğunu hep belirttik. Yine birçok kamulaştırma davası daha tamamlanmış. 2018 yılında su tutulacağına inanmıyoruz, AKP hükûmetinin yaptığı açıklamalar psikolojiktir ve her şey bitti algısı yaratmak istiyor. Mücadele için asla geç değil, herkesi katılmaya davet ediyoruz!”

'DAHA MİLİTARİST BİR YAKLAŞIM VAR'

Öte yandan Dersim’deki yangının da Hasankeyf’teki yıkımın da devletin imkan bulduğunda kendi sınırları içindeki her alanı ekonomik rant için değerlendirme isteği olduğunu ifade eden Ayboğa, Karadeniz'de sayısız baraj, HES ve maden projelerinin de benzer bir politikanın ürünü olduğuna dikkat çekti. Ancak devletin, Kürtlerin yaşadığı yerde tüm bu projeleri mevcut militarizasyon ve baskı mekanizma aracılığıyla daha hızlı gerçekleştirmek istediğine vurgu yapan Hasankeyf'i Yaşatma Girişimi Aktivisti Ercan Ayboğa, şunları da ifade etti:

"Kürtlerin asimilasyonu da bir devlet politikası olduğu için ek bir motivasyon var. Doğasından ve doğal yaşam ortamından koparılan Kürtler -tüm baskı altındaki halklar için geçerli- daha hızlı şekilde asimile edilip daha az direngen olurlar yaklaşımı var. Buna ek olarak Türkiye içinde Kürtlerin yaşadığı topraklar birçok başka devlete sınır ve Dicle ve Fırat gibi en önemli nehirler diğer devletlere doğru akıyor. Bu da önemli bir etken."