Türkiye'deki cezaevlerinde bulunan hasta tutsakların yaşadığı sağlık sorunları ve tedaviye erişim engelleri, insan hakları savunucularının ve hukuk örgütlerinin gündeminde. Cezaevlerinde yeterli sağlık hizmeti sunulmadığı, tedavi süreçlerinin ağır işlediği ve tahliye edilmeleri gerektiği halde birçok ağır hasta tutsak tahliye edilmiyor.
İdare ve Gözlem Kurulu (İGK) ile Adli Tıp Kurumu (ATK) kararları nedeniyle hasta tutsaklar, “cezaevinde kalamaz" raporları gerekçe gösterilerek cezaevinde tutuluyor. Alınan bu karar nedeniyle pek çok tutsak tedaviye erişemiyor ve hastalıkları daha da ağırlaşıyor.
Geçtiğimiz günlerde DEM Parti milletvekillerinden Gülistan Koçyiğit Kılıç ve Sezai Temelli’nin Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’la yaptığı görüşme sonrasında hasta tutsaklar konusu yeniden gündeme geldi. İnsan Hakları Derneği (İHD) verilerine göre, Türkiye ve Kürdistan cezaevlerinde 651'i ağır olmak üzere toplam bin 517 hasta tutsak bulunuyor. Adalet Bakanlığı'nın verilerine göre, 2024’ün ilk 11 ayında cezaevlerinde hastalık nedeniyle 709 tutsak yaşamını yitirdi. Bu ölümlerin büyük bir kısmının kamuoyuna yansımadığı, sadece yüzde 4,5'inin basına yansıdığı belirtiliyor.
İHD'nin 2023 yılı raporunda, cezaevlerinde sağlık hakkı ihlalleri kapsamında en az altı bin 639 ihlal tespit edildiği belirtiliyor. Bu ihlaller arasında, hastane raporlarının Adli Tıp Kurumu (ATK) tarafından kabul edilmemesi ve ağır hasta tutsakların infazlarının ertelenmemesi gibi ciddi sorunlar yer alıyor.
Tutuklu ve Hükümlü Aileleri ile Dayanışma Dernekleri Federasyonu (TUHAD-FED) Eşbaşkanı Pınar Sakık Tekin, cezaevlerinde yaşanan sağlık krizine dikkat çekerek önemli açıklamalarda bulundu.
'TUTSAKLAR ÖLÜM VE YAŞAM ARASINDA MÜCADELE VERİYOR’
Pınar Sakık Tekin, cezaevlerinde sağlık hakkının yıllardır sistematik bir şekilde ihlal edildiğini belirterek şunları söyledi: "Türkiye cezaevlerinde büyük bir sağlık krizi yaşanıyor. Tutsaklar adeta ölüm ve yaşam arasında bir mücadele veriyor. Bugün bedenleri tutsak edilen insanlar, bu mücadelenin ağır yükünü taşıyor. Bu konunun acilen kamuoyunun gündemine taşınması gerekiyor. Hem ATK'nin siyasi kararları hem de infaz ertelemeleri, tutsakların yaşadığı süreci daha da zorlaştırıyor. Yoğun ihlaller, keyfi tutumlarla işkenceye dönüştürülüyor."
‘ATK’NİN KARARLARI VİCDANİ DEĞİL’
Hasta tutsakların hastalandıklarında kelepçeli halde hastaneye götürüldüğünü, tedavilerinin ise çoğu zaman yarım bırakıldığını vurgulayan Pınar Sakık Tekin, cezaevi koşullarının hastalıkları daha da ağırlaştırdığını ifade etti.
Adli Tıp Kurumu’nun taraflı tutumuna da dikkat çeken Pınar Sakık, şöyle devam etti: "Bağımsız hastane raporları 'cezaevinde kalamaz' demesine rağmen, Adli Tıp Kurumu siyasi saiklerle tutsakların tahliyesini engelliyor. Bu durum, büyük bir hak ihlalidir ve bir insanlık suçudur. Verilen kararlar nedeniyle cezaevinde daha uzun süre kalan tutsakların hem cezaevinin fiziki koşulları hem de olmayan tedavi imkanları nedeniyle hastalıkları daha da ağırlaşıyor. Oradaki bütün yaşam koşulları hastalıklarını tetikliyor. Hem yeterli beslenmeden hem de hijyenik ortamdan uzak olan tutsaklar, ilaç kullanımı ya da hastane sevklerini dahi sağlıklı yürütemiyor."
‘BİR GÜN DAHİ GECİKTİRİLMEDEN HASTA TUTSAKLAR TAHLİYE EDİLMELİ’
Pınar Sakık Tekin, ağır hasta tutsakların sayısının açıklanan verilerden çok daha fazla olduğunu ve teşhis konulamayan birçok hasta tutsak olduğuna dikkat çekerek şu isimleri paylaştı: "Mehmet Emin Çam, Naif İşçi, Ciwan Boltan, Semire Direkçi, Muhlise Karagüzel ve 85 yaşındaki Mehmet Sıddık Güler, ağır hasta tutsaklardan sadece birkaçı. Bu tutsaklar çok ağır hastalıklarla mücadele ediyor ve bu mücadeleyi de koşulları zor olan cezaevlerinde sürdürüyor. Cezaevlerinden daha fazla cenaze çıkmaması için hasta tutsakların tahliye edilmeleri ve tedavilerine dışarıda devam etmeleri gerekiyor. Bir gün dahi gecikmeden hasta tutsaklar serbest bırakılmalı. Bu hem hukuki hem de vicdani açıdan atılması gereken bir adımdır."
Özellikle Mehmet Sıddık Güler’in yaş ve sağlık durumu göz önüne alındığında derhal tahliye edilmesi gerektiğini vurgulayan Pınar Sakık Tekin, tutsak yakınlarının yaşadığı ekonomik ve psikolojik zorluklara dair şunları söyledi: "Aileler çocuklarına ulaşamıyor, kilometrelerce yol kat etmek zorunda kalıyorlar. Bir telefon çaldığında kötü bir haber alma korkusuyla yaşıyorlar."
27 Şubat sonrasında yapılan “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı”nın önemine de değinen Pınar Sakık Tekin, cezaevlerine bakılmadan bu sürecin eksik kalacağını vurguladı. Pınar Sakık Tekin, "Cezaevlerinden başlamayan bir çözüm süreci eksiktir. Ağır hasta tutsaklar bir an önce tahliye edilmelidir. Bu, yalnızca tutsak ailelerinin değil, tüm toplumun vicdani sorumluluğudur. Bu, bir insanlık sınavıdır. Bunun için gerekli adımlar atılmalıdır. Samimi bir barış için yapılması gereken ilk şey de budur" dedi.