MAKALE

Hayri Durmuş ve Kemal Pir'in ruhu...

"Ateşle imtihan" sözü, olağanüstü süreçlerde yoğunlaşmış emeğin en üst düzeye varılmasını ve buna bağlı olarak büyük bir seferberlik ruhuyla eşine ender rastlanır bir direnişi ifade eder...

Zor şartlarda, çetin koşullarda, olanakların son derece dar ve sınırlı olduğu zamanlarda gerçeğe sadık kalmayı, doğrudan sapmamayı, hakikat yolundan ayrılmamayı da anlatan "ateşle imtihan" gerçekliği, bugün Kürtler için çok daha belirgin olduğunu belirtmeye bile gerek yoktur.

İKİ KONSEPT VAR

Gerçekten de ateşten günleri yaşayan Kürtler, bugün büyük bir soykırım konsepti altında varlığını sürdürüyor. Aslında iki konsept var: Birincisi Türk devletinin inkâr, imha ve soykırım konsepti, diğeri de Kürtlerin kendilerini savunma konsepti. "Ateşle imtihan" dediğimiz günler tam da bu günlerdir. Bugünlerde ara tonlar, farklı renkler ve değişik duruşlar olmaz. Bu, her iki konsept için de böyledir. Her şey siyah ve beyazdan ibarettir. Ya bu tarafta ya da öbür taraftasın. Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan bu belirlemeyi çok önceden yapmıştı. "Ya bizdesin ya da terörden yanasın" diyerek, toplumu bugün bulunduğu noktaya hazırlamak istedi. Nitekim böyle de yaptı. "Siz bir merminin kaç para olduğunu biliyor musunuz? Tabi ki bilmezsiniz çünkü siz bir kilo domatesin, patlıcanın, biberin peşine düşmüşsünüz..." demesi, bu gerçeği ne kadar da açık ve net bir biçimde ortaya koyuyor. Aslında bu belirleme egemenlerin katı savaş koşullarının uygulandığı ve ölüm kalım savunma savaşlarının verildiği zamanlarda farklı özgünlükler olsa da, her iki taraf için de geçerlidir.

İşte bugün tam da böylesi bir gündür. Bir taraftan Türk devletinin inkara, imhaya, katliam ve soykırıma dayanan konsepti, öte taraftan Kürtlerin bu soykırım konseptine karşı ortaya koyduğu savunma konsepti. Şimdi, şu an içerisinde olduğumuz süreç bu iki konseptin birbirine karşı verdiği mücadele, herhalde son otuz yıldır sürdürülen mücadelenin en kapsamlı ve en derin halidir.

Türk devletinin Erdoğan ile gündeme sokmak istediği çökertme planı bu imha konseptinin en kirli boyutunu oluşturmaktadır. Uluslararası komplonun başka biçimlerde sürdürülmesi anlamına da gelen bu konsepte uzlaşma-antlaşma, diyalog ve empati yapma diye bir şey yok. Konseptin en belirgin kavramları "vur, yık, yak, öldür, imha et, nerede olursa olsun orayı bombala…" Onun dili, her şeyi mubah görme ve buna göre ulusal ve uluslararası düzeyde mağduriyet teorisi ile destek almadır. Yöntemi ise mümkün oldukça bastırma, saldırarak karşı tarafı köşeye sıkıştırma, haksız olmasına rağmen kendini haklı göstermek için bağırıp çağırmak ve kendini beş paraya da olsa pazara çıkartmadır. Erdoğan-Bahçeli, AKP-MHP konseptinin özü budur.

Özgürlük Hareketi’nin konsepti ise tamamen savunmaya, dolayısıyla direnmeye, tüm gücünü ortaya koymaya dayanan bir strateji ile olağanüstü bir performansla kendini koruma ve mevzilerini daha ileri düzeye taşımadır. Yakın hedefi Tecridi kırmak, faşizmi yıkmaktır. Tecrit kırılırsa zaten faşizmin bindiği gemi de önemli gedikler açılmış olacak, bu gedikler giderek büyücek ve ardından batacaktır. Bu kesindir…

AÇLIK GREVİ…

Gemide gediği açacak hamlelerden birisi "tecridi kıralım, faşizmi yıkalım, Kürdistan’ı özgürleştirelim" hamlesidir. Hamlenin en önemli ayağı ise Leyla Güven’in öncülüğünde başlayan ve giderek tüm toplumu saran açlık grevi eylemidir. Hamlenin amacı üç yıldır İmralı adasında katı bir biçimde tecrit konumunda olan Başkan Abdullah Öcalan üzerindeki tecridi kaldırmaktır. Tecrit hem insanlık dışı bir durumu, hem politik bir tutumu, hem de intikam alma ve giderek şantaj yapma diyebileceğimiz kirli bir yaklaşımı ifade ediyor. Bu her üç olgu da Başkan Abdullah Öcalan’a uygulanan gerçeği ifade etse de, esas olarak hedef Başkan Abdullah Öcalan’ın sürecin dışında tutulmasıdır. Şantaj da bunun bir parçası olduğunu vurgulamaya bile gerek yoktur. Özgürlük Hareketi bunu kabul etmeyeceğini bundan yirmi yıl önce belirtmişti. Bu anlamda hamle oldukça önemlidir ve belki de önümüzdeki tüm zamanı etkileyebilecek kadar anlamlı ve stratejiktir.

Açlık grevinin devreye girmesi ve ardından hamleyi taşıyacak önemli bir araç olarak ele alınmasının nedeni de bundandır. Hamlenin fiili öncüsü olan Leyla Güven bu bilinçte olduğu kesindir. Çünkü Erdoğan’ın sahte görüştürme ve sahte salıverme politikasını daha ilk anda fark ederek boşa çıkartan yine kendisi oldu.

"Mehmet Öcalan’ın Sayın Abdullah Öcalan’la görüştürülmesi sahtedir ve amacı başlattığım eyleme son vermek içindir. Salıverilmem de bu sahtekarlığın başka türlü ifade edilme biçimidir" diyen Leyla Güven eyleminin 99. gününde hedefine doğru emin adımlarla ilerlemektedir. Leyla Güven başlatmış olduğu eyleminin bilincinde, aynı zamanda eylem onu nereye ve nasıl sonuca doğru götüreceğini de gayet iyi bilmektedir. Başlatmış olduğu eylemin çocuk oyuncağı olmadığını, pratik duruşu ile yaratmış olduğu temel gündemin ucunda kesinlikle ölümün olacağını da biliyor.  Bu nedenle verdiği tecritten sorumlu devlet ve Erdoğan’a verdiği mesajlarında açlık grevi eylemi ile nereden nereye ve hangi merhaleden hangi yolları izleyip hedefe ulaşacağını göstermektedir.

"Milyonların tecridi anlamına gelen Sayın Abdullah Öcalan'ın tecridi mutlak anlamda kalkmalıdır. Tecridin devamı büyük bir savaş ve yıkımın, tecridin kaldırılması ise büyük bir barışın kapısını aralar" belirlemesi, adeta başlattığı eyleminin manifestosunu da belirlemiş oluyor.

"Tecridi kabul etmiyoruz, İmralı adasında uygulanan uygulamaları parçalayacağız, Başkan Apo'yu özgürleştireceğiz" diyen yüzlerce savaş esirinin zindanlarda başlatmış olduğu açlık grevi de bu manifestonun bir parçası olarak devam ediyor. Fransa'nın bir kenti olan Strasbourg 'da Öcalan'a Özgürlük inisiyatifi" adıyla örgütlenen ve 60 gündür açlık grevinde bulunan 14 eylemci, grevini Leyla Güven'in eylem manifestosuna bağlı olarak sürdürüyor. Hewler'de Nasır yağız, Galler'de İlhan Şiş, Kanada'da Yusuf İba, Maxmur'da Fadile Tok ve daha yüzlerce politikacı, yurtsever, aydın ve devrimci açlık grevi eylemini büyük bir kararlılıkla sürdürüyor.

HAYRİ DURMUŞ VE KEMAL PİR'İN RUHU...

Tam 99 gündür Hayri Durmuş ve Kemal Pir'in ruhu dünyanın dört bir yanında bir "hayalet" gibi dolaşıyor. 1982 yılında Diyarbakır zindanında Özgürlük Hareketi'ni dört duvar arasında bitirmeyi hedefleyen bir konsept oluşturulmuştu. Konseptin sahibi 12 Eylül cuntasını gerçekleştiren beş generaldi. Bu generallerin başını çeken de Kenan Evren'di. Evren "terörü, eşkıyayı, bölücüleri bitireceğim. Türkiye'yi PKK belasından kurtaracağım" diyordu. Bu açıklamasına uygun bir uygulama planını da çıkartan Kenan Evren sözcüğün gerçek anlamıyla bir vahşet konseptini oluşturdu ve bunu 5 No'lu cezaevinde uygulamaya soktu. Sonuç felaketti, ama bu felakete rağmen Hayri Durmuş ve Kemal Pir'in öncülüğünde gelişen direniş de muhteşemdi. Bu muhteşem direniş, zindanlarda "PKK'yi bitirme" konseptini boşa çıkarttı. 14 Temmuz Büyük Ölüm Orucu 12 Eylül Cuntasını boşa çıkarttığı gibi, Özgürlük Hareketi'nin gelişmesi ve büyümesinde de önemli oranda rol oynadı. 15 Ağustos atılımının da mayası olan 14 Temmuz Ölüm orucunun iki önderinden birisi olan Kemal Pir son nefesini verirken şunları söylemişti: "Bugün birkaç kişiyiz. Hiç kimse bizim burada tarihi bir eylemsellik içinde olduğumuzu bilmez. Ama eminim ki yarın bizim niçin ve nasıl öldüğümüzü herkes çok iyi anlayacak ve bugün bizi duymayanlar milyon olup yürüyüş kollarında eylemimizi haykıracaklardır."

İşte bugün o gündür. Bugün milyonlar 14 Temmuz ruhuyla bedenini açlığa yatıran Leyla Güven ve yüzlerce eylemci ile birlikte soykırım konseptine karşı haykırıyor. Soykırım konseptinin en yalın ve en somut hali son üç yıldır mutlak tecrit uygulaması ile İmralı adasında işkence altında direnen Başkan Abdullah Öcalan'ın dünyadan soyutlanmasıdır.

Leyla Güven'in öncülüğünde başlatılan ve çoğalarak büyüyen "tecridi kırlım faşizmi yıkalım" hamlesi mutlak anlamda başarıya ulaşacaktır. Kürtlerin, eylemcilerin ve Leyla Güven'in açıklaması, tutumu ve duruşu bunu çok açık ve net bir biçimde ortaya koyuyor. Bu nedenle 14 Temmuz'un önderleri Hayri, Durmuş ile Kemal Pir'in ruhu bir hayalet gibi dünyanın üzerinde dolaşıyor" diyoruz...

14 Temmuz ölüm orucunun önderleri nasıl ki Kenan Evren'in "PKK'yı bitirime" konseptini boşa çıkartıysa, 14 Temmuz'un ruhuyla harekete geçen Leyla Güven'in öncülük ettiği "tecridi kıralım, faşizmi yıkalım, Kürdistan'ı özgürleştirelim" hamlesi de Erdoğan-Bahçeli faşizminin soykırım konseptini boşa çıkartacaktır...