HDP'den çağrı: Savaş tezkeresine 'hayır' deyin

HDP Grup Başkanvekili Saruhan Oluç, muhalefeti savaş tezkeresine 'hayır' demeye çağırdı.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Grup Başkanvekili Saruhan Oluç, Meclis’te basın toplantısı düzenledi.

Türk Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın krize dönüştürdüğü 10 büyükelçinin 7’sinin Türkiye ile Avrupa Konseyi üyeliğini paylaştığını hatırlatan Oluç, Avrupa Birliği İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (AİHS) bu ülkelerle birlikte Türkiye’nin de taraf olduğunu vurguladı. AİHM kararlarında da Türkiye ile birlikte taraf olunduğunu belirten Oluç, “AİHM kararlarının uygulanması ile ilgili bir çağrıda bulunmalarının böyle bir muameleye maruz kalmalarına sebebiyet vermesi akılla izan edilebilecek bir durum değildir” dedi.

“AİHM kararları esas itibarıyla devletleri ilgilendirir” diyen Oluç, şöyle devam etti: “AİHM’e yapılan başvurular esas itibariyle devletler aleyhine bireysel başvurulardır. Dolayısıyla kararlar ve sonuçlarda devletlerin sorumluluğundadır. AİHS ve AİHM’i bilen tanıyan hiç kimse diyemez ki; mesele yargının meselesidir. Mesele devletin, iktidarın meselesidir. Devlet aleyhine çıkmış olan bir karardır. Böyle bir zamanda demokrasiye, hukuka saygı duyulmayan, AİHM’in kararlarını, AİHS’in 46’ncı maddesini çiğneyerek, tanımayan ve uygulamayan bir iktidar yargıya müdahale ediliyor diyerek, bu işin üstesinden gelemez. Bu inandırıcı değildir. Bu iddia doğru değildir."

‘ERDOĞAN YAPAY KRİZ PEŞİNDE'

2. Dünya Savaşı'ndan bu yana insan hakları konusunun devletlerin içişleri olmaktan çıktığını sözlerine ekleyen Oluç, uluslararası sözleşme ve anlaşmalarından böyle oluştuğuna işaret etti. Oluç, “Devletlerin egemenlik alanları dışındadır insan hakları meselesi. Bunu bilmeyen, topluma anlatmayan, yalan söyleyen bir iktidarla karşı karşıyayız. Hiçbir devlet ben kendi vatandaşlarımın insan haklarını istediğim gibi ihlal ederim. Hiçbir devlet bunu diyemez. AİHM ve AİHS gereğince yapılması gereken açıktır, kararların uygulanmasıdır” dedi.

Erdoğan rejiminin içine düştüğü krizden yapay krizlerle çıkma çabası içinde olduğunu aktaran Oluç, şunları söyledi:

“Ekonomi içinden çıkılmaz hale getirmektedir. Türk lirasının değersizleşmesine neden olacaktır. Hukuk cambazlığı yapmayı bu iktidar bırakmalıdır. AİHM kararları konusunda uzun süredir hem Kavala hem de Demirtaş kararında hukuk cambazlığı yapılmaktadır. Vazgeçmelidir. AK’nin Kasım toplantısı geliyor. Bir kez daha Türkiye tartışılacaktır. Türkiye’yi bu hale düşürmeye bu iktidarın hakkı yoktur. Bir kez daha çağrı yapıyoruz, AİHM kararlarını uygulayın. Uyma çağrısını yapanlara da hakaret etmeyin.

Bu ne hiddet bu ne öfkedir! 10 büyükelçiyi istenmeyen kişi ilan edeceksiniz. Avrupa Konseyi üyesi olan bir ülkenin iktidarısınız. Avrupa Konseyi Sözleşmesi altında bu ülkenin Meclisi’nin imzası vardır. Sözleşme ve mahkeme kararına uyma zorunluluğunuz var. Hukuk cambazlığından vazgeçin. Bu yaptıklarınızla kurlara zirve yaptırıyorsunuz. Dola 9,80’lerde dalgalanıyor. Bu dolara zirve yaptırılacak açıklamalar neden yapılıyor. Bile bile Türk lirasının değer kaybetmesine bu iktidar neden göz yumuyor? Neden yol açıyor, Neden teşvik ediyor? Kimlere dolara satılıyor? Kimler bu dolarları alıyor? Kimler zenginleşiyor? Fakirleşenler belli, halk, toplum, emekliler, esnaf fakirleşiyor. Maliye Bakanı nerede? Duyan gören var mı? Maliye Bakanı ortada yok, susuyor. Ekonomi çöktükçe çöküyor, Maliye Bakanı susuyor. Dolar zirve yaptığı günlerde Maliye Bakanı nerede?

EKONOMİK ÇÖKÜŞ

Merkez Bankası elindeki iki majör enstrümanı yitirmiş durumda. Bunlardan bir tanesi faiz. Faiz çok şükür Cumhurbaşkanı sıfatıyla AKP Genel Başkanı’nın iki dudağı arasında indiriliyor, o enstrüman MB elinde alınmış. İkinci enstrüman döviz. Dövize müdahale edecek durumda değil. Çünkü rezervler ekside. Merkez Bankası’nın rezervlerini bu iktidar tüketti. Maliye Bakanı susuyor. Nerdesiniz sayın Maliye Bakanı? Niye susuyorsunuz, tavır almıyorsunuz.

Mali Eylem Görev Gücü (FATF) Türkiye’yi gri listeye aldı. Maliye Bakanı susuyor, Neden?  2020’de Türkiye FATF’ye verdiği sözü tutmadı. Alelacele gri listeye alınmasın diye Aralık sonunda bir kanun çıkarıldı. FATF’nin talepleri üzerine biz o zaman eleştirdik. Bu kanun FATF’nin talebini ve BM’nin terörün finansmanı ile ilgili kararı içermiyor diye eleştirdik. Peki ne oldu? Bu yasa çıktı. FATF 9 sayfalık rapor hazırladı. Ne zaman 11 Şubat 2021’de. Bu rapor da dedi ki; sizin çıkardığınız kanun teklifi bizim talebimize ve BM’nin kararına karşılık gelmiyor. Sivil toplum kuruluşların faaliyetlerini engellemek konulu maddelerini de eleştiriyoruz, doğru değil, dedi. 9 sayfa ile bu yılın Şubat ayında gönderildi. Buna cevap verildi mi? Verilmedi. Türkiye’nin gri listeye alınması sürpriz değil, bu iktidarın adım adım hazırladığı bir durum. İsminde ak olan bir parti ülkeyi gri listeye aldırdı. Bunun bir sonraki adımı kara liste.

SAVAŞ POLİTİKALARI

Türkiye’nin dış politikası her alanda fiyaskolarla karşı karşıyadır. Doğu Akdeniz meselesinde yanlıştır dedik, askeri operasyonlara değil, diplomasiye ihtiyaç var. Ege, Libya yanlıştır, dedik. Batılı müttefiklerle girilen kavga yanlıştır, diplomasiye ihtiyaç var. Sert söze, kutuplaştırmaya, gerginliğe ihtiyaç yok dedik. Hepsinin yanlışlığı olduğu ortaya çıktı. Sonra teker teker bunlardan uzaklaşıldı. Son büyükelçiler meselesinde de görülüyor. Yarın gelecek tezkere de bu örneklerden bir tanesi, aynı zihniyet. Şimdiye kadar 6 kez uzatılmış. Her seferinde bir yıl istenmiş. Şimdi iki yıl isteniyor. Neden? 2023 Ekimi’ne kadar gelecek Ekim ayında Meclis’in toplanamayacağını mı düşünüyor bu iktidar. Seçim havasına girildi. İktidar bir yıl sonrasında kendinden emin değil mi? Kendi durumunu öngöremiyor mu? Kendi vekillerinden de mi destek alamayacağını düşünüyor o yüzden mi iki yıl istiyor. Bu soruların cevabının aranması gerekir. Bunu araması gereken kimdir? Siyasal ve toplumsal muhalefettir. Siyasal muhalefet bu sorularının cevabını aramak yerine iktidarın iki yıl uzatma talebine evet demeye hazırlanıyor. İktidarın savaş politikalarına çanak tutuyor.

Şunu bir kez daha hatırlatalım; tezkere demek FATF’de gri listeye girmek demektir. Tezkere demek AB Komisyonu’nun Türkiye’de hukuk, adalet ve demokrasi kalmadığı, dış politikada işgalci anlayışlar ortaya çıktı, raporuna önayak olmak demektir. Tezkere demek Suriye’de vekalet savaşlarının yürütülmesine evet demektir. IŞİD’den El Kaide artıklarına evet demektir. IŞİD’lilerin ve diğerlerinin bu ülkede cirit atmasına evet demektir. Türkiye’nin bütün komşularıyla ilişkilerini ekonomik, diplomatik, kültürel alanda geliştirmesi gerektiğini düşünüyoruz. Suriye’de 10 yıldır süren savaşın Suriye’nin toprak bütünlüğü içerisinde demokratik yöntemlerle çözülmesini istiyoruz. Bunun yolu diplomasi ve müzakeredir. Savaş tezkereleri değildir. Vekalet savaşları yapmak değildir. Suriye topraklarında demografik operasyonlar yapmak değildir. Tezkereye hayır oyu vereceğiz. Bu konudaki gerekçelerimizi de Meclis Genel Kurulu’nda açıklayacağız.”