HDP: Torba yasa yıkım ve gasp yasasıdır

HDP Hukuk ve İnsan Haklarından Sorumlu Eş Genel Başkan Yardımcısı Aysel Tuğluk, AKP'nin Meclis gündemine getirdiği torba yasa üzerine değerlendirmede bulundu.

HDP'li Aysel Tuğluk, AKP'nin torba yasa ile yıkım ve gasba başvuracağını belirtti. "Kentler inşaat şantiyesi değil, yaşam alanıdır" vurgusunda bulunan Tuğluk, tasarıya tepki göstererek, "Siyasi iktidar hedeflediği ve seçimlerle yönetimini alamadığı sendikaları meslek örgütlerini, Odaları bir örgütün finansmanını yaptığını iddia ederek kayyum atama yoluna dahi gidebilir" dedi.

HDP Hukuk ve İnsan Haklarından Sorumlu Eş Genel Başkan Yardımcısı Aysel Tuğluk, AKP'nin Meclis gündemine getirdiği torba yasa üzerine değerlendirmede bulundu.

Tuğluk, "Birbiriyle ilişkili olmayan pek çok konudaki yasal düzenlemelerin bir torba halinde ve değiştirilecek yasanın mantığı ve sistematiğinden bağımsız halde değerlendirilmeleri hukuk tekniği açısından pek çok sıkıntıya yol açmaktadır. Niyet alelacele yasalaştırmak ve muhalefetin değerlendirmelerini sınırlı tutmak ve aslında toplumun dikkatinden kaçırmaktır. 273 sıra sayılı torba 273 sıra sayılı torba yasa tam anlamıyla hak gasbı ve yıkım yasasıdır" dedi.

'YAŞAM ALANLARINA EL KONULACAK'

Yasa tasarısının en önemli değişiklik maddelerinin, 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunu’na ilişkin olduğunu belirten Tuğluk, "Afet Yasası pek çok kurum tarafından yurttaş değil, rant merkezli olarak tanımlanan ve planlama süreçlerini yerel özneleri dikkate almadan, merkezden karar alarak uygulamayı kural haline getirdiği için eleştirilen bir yasadır" diye belirtti.

Tuğluk, "Rant merkezli odaklar siyasi baskılarla çok büyük ve sınırları belirsiz alanlarda yurttaşların ve aslında bir bütün olarak halkın yaşam alanlarına el koyacak yasal mekanizmayı harekete geçirecek olanağı bu yasal düzenleme ile ele geçirebileceklerdir" diyerek, şunları ekledi: "Bir kentin dokusu ile oynamak gelecek kuşaklar açısından da tehlike oluşturmaktadır. Kentler inşaat şantiyesi değil, yaşam alanıdır. Canlıdır, kültürel dokusunun korunması, yereldeki insanların yaşayabileceği şekilde düzenlenmesi gerekmektedir. Bunu da en iyi o bölgenin insanları bilmektedir. Bütün süreçlerde yereldeki halkın ihtiyaç, istek ve kararlaştırmaları belirleyici olmalıdır. Tasarı bu haliyle kabul edilemez durumdadır."

'MUHALİF HER YERE KAYYUM ATAYABİLECEK'

Tuğluk, tasarı hakkındaki bilgilendirme ve eleştirilerine şöyle devam etti:

"6415 sayılı Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanunun 4. maddesine bir fıkra eklenerek Ceza Muhakemesi Kanununun 133. maddesine şirket yönetimi için kayyum tayini, 135. maddesinde iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması, 139. maddesinde gizli soruşturmacı görevlendirilmesi ve 140. maddesinde teknik araçlarla izleme düzenlemeleri getirilmektedir.

İktidar düzenlemede geçen iletişimin dinlenmesi, kayda alınması ve gizli soruşturmacı görevlendirmesi yoluyla bütün şirketleri dinleyebilecek, hukuk katliamı olan 'gizli tanık' uygulaması gibi gizli soruşturmacı eliyle şeffaf olmayan şekilde kamuoyuna hesap vermeden, kamuoyunun bilmediği herhangi kişi veya kişileri, kendisine muhalif olan şirketleri 'terörü finanse eden şirketler' şeklinde tanımlayabilecektir. Bu kanun maddesinin bugünkü mevcut uygulamada geniş bir şekilde yorumlanarak meslek örgütlerini, sendikaları, odaları kapsar şekilde kötüye kullanılma ihtimali kuvvetle muhtemeldir. Siyasi iktidar hedeflediği ve seçimlerle yönetimini alamadığı sendikaları meslek örgütlerini, Odaları bir örgütün finansmanını yaptığını iddia ederek kayyum atama yoluna dahi gidebilir. Siyasi iktidarın her alanda denetimsiz güç ihtiyacı, toplumun bütün kesimleri açısından korkutucu boyutlara ulaşmıştır. Toplumun geneli açısından güvensizlik halini derinleştirecek, hak ve özgürlükleri rafa kaldırmayı alışkanlık haline getiren yasa tasarıları geri çekilmelidir. Baskı politikaları ve zor, yapısal olarak kurumsallaştığında hiçbir kesimin hukuki güvenliğinin kalmadığının örneği bolca bulunmaktadır."

HDP Eş Genel Başkan Yardımcısı Aysel Tuğluk, açıklamasının sonunda ise "Sınırsız, muğlak yetkiler ile daha çok baskı, savaş politikaları yerine hak ve özgürlüklerin temel çerçeveyi çizdiği bir barış toplumuna ihtiyacımız vardır" dedi.