HDP: Türkiye Kürt sorununu çözmediği için enkaza dönüştü

HDP Sözcüsü Ebru Günay, Türk devletinin Kürt sorununu çözmediği için enkaza dönüştüğünü belirterek, Kürtleri siyaset sahnesinin dışına atarak sorunun çözülemeyeceğini kaydetti.

Ebru Günay, HDP Genel Merkezi’nde düzenlediği basın toplantısında HDP’li vekiller ve bileşen parti DBP Eş Genel Başkanı Saliha Aydeniz hakkındaki dokunulmazlık dosyalarının gündeme getirilmesini değerlendirdi.

Kürt sorununu demokratik yol ve yöntemlerle çözmenin mümkün olduğunun altını çizen Günay, “Bu sorunun tek çözümü demokratik yol ve yöntemlerle mümkündür. Bunun için olması gereken zihniyet değişikliğidir. Halkları ve inançları dışlayan tekçi yönetim anlayışı Kürt sorununu asla çözemeyecektir. Yüz yıldır tecrübe edilenin bu çözümsüzlük olduğu açıktır” dedi.

“Bugün gelinen nokta itibariyle bu sorununu çözememiş bir Türkiye bütün kurumlarıyla bir enkaz haline dönüşmüş durumdadır” diyen Günay, şöyle konuştu:

“Barışı, müzakereyi, demokratik yol ve yöntemleri tercih dışı bırakan iktidar anlayışları ile Türkiye geçmişten miras aldığı çözümsüzlük sonucu ortaya çıkan kayıpları geleceğe de bu anlayışla taşımaktadır. İkinci yüzyılda Türkiye, demokratik cumhuriyetin kurulacağı ve barış içinde yaşatılacağı bir Türkiye olacak ise en büyük anahtar Kürt sorununun demokratik yollarla çözümünün bir an önce gerçekleştirilmesidir.”

Günay,  “Kürt sorunu, Kürtlerin siyaset sahnesinin dışına atılmasıyla çözülemez, nitekim çözülemedi de” dedi ve ekledi:

“Bu amaçla şimdiye kadar milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması için TBMM’ye yüzlerce dosya geldi. Akıllarda kalanlardan en önemlisi DEP milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılmasıdır. Bugün bile bu ülkenin hafızasından silinmeyen o görüntüler ülkenin demokrasi tarihine kara bir leke olarak geçmiştir.

Bugüne tıpatıp benzeyen propaganda o zaman da yürütülmüştü. Dokunulmazlıkların kaldırılmasından 10 gün önce dönemin Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş, "Eşkıyayı Bekaa'da aramaya gerek yok. Maalesef bunların bir kısmı Yüce Meclis'in çatısı altındadır" diyerek, DEP'lileri hedef göstermiş, dönemin Başbakanı Tansu Çiller'in isteği üzeri 2 Mart 1994’te dokunulmazlıklar konusunda TBMM tarihi bir gün yaşamıştı.”

DOKUNULMAZLIK

Kürt siyasal hareketinin saldırılara rağmen güçlendiğinin altını çizen Günay, şunları ifade etti:

“Bildiğiniz üzere son olarak da bileşenimiz olan Demokratik Bölgeler Partisi’nin Eş Genel Başkanı Saliha Aydeniz, 12 Haziran’da İstanbul’da tecrit siyasetine karşı özgürlüğü savunmak için Gemlik yürüyüşüne katıldığı ve polisin saldırısına tepki gösterdiği için Erdoğan ve küçük ortağı Bahçeli tarafından hedef gösterildi. Ardından Erdoğan’ın talimatı üzerine hakkında fezleke hazırlandı ve bugün Saliha Aydeniz arkadaşımızın dokunulmazlığının kaldırılması istemiyle hazırlanan fezleke Meclis Karma Komisyonu’nda görüşülmeye başlandı. Meclis Başkanı'nın, Saliha Aydeniz hakkında "Dokunulmazlığın kaldırılması ve gereken cezanın verilmesi gerekir" şeklindeki açıklaması ile de bu süreç hızlandı.

Biz de buradan Sn. Şentop’a soruyoruz acaba aynı şeyi trafik cezasına sinirlenip polislere hakaret eden AKP’li vekil İhsan Barutçu hakkında da düşünüyor musunuz? Ya da kendisine kimlik sorup üzerini aramak isteyen polisi döven AKP Milletvekili Selahattin Dağ hakkında da düşünüyor musunuz? Ya da gümrükte uzun bekletildiği iddiasıyla polise tokat atan AKP’li vekil Faruk Koca hakkında da düşünüyor musunuz? Ya da polise “şerefsiz” diyen AKP'li Zeynep Gül Yılmaz hakkında da düşünüyor musunuz? Bu örneklerden onlarcası var.

‘MİLLETVEKİLİMİZİN KOLUNU KIRANLAR KONUSUNDA SES ÇIKARMADILAR’

Milletvekillimiz Hüseyin Kaçmaz’ın kolunu kıracak şekilde darp eden polisler hakkında kimseden tek bir kelime duymadık. Ama Halkımızın ve milletvekillerimizin gösteri ve yürüyüş hakkı kanuna, anayasaya aykırı talimatlarla engellenirken ses çıkarmayan, vekillerimiz darp edildiğinde ses çıkarmayan, halkın iradesini temsil eden Saliha Aydeniz arkadaşımız kendisine karşı uygulanan zorbalığa karşı tepki gösterince vekillerin hakkını hukukunu koruması gereken Meclis Başkanı, dokunulmazlığının kaldırılması için açıklama yaptı. Oysaki, seçilmiş her vekilimize yapılan saldırı Meclis'in iradesine darbedir.

‘MHP’Lİ KLAVUZ HAKKINDA NE DÜŞÜNÜYORSUNUZ?’

İktidarın küçük ortağı Bahçeli de bu konuyla ilgili "Türkiye Cumhuriyeti'nde askere, polise hakaretler yağdıran hiç kimse bu milletin mensubu olamaz. Mensubu olmayanların TBMM'de görev yapması zuldür” dedi. Peki Bahçeli de aynı şeyi 2013 yılında görevi başındaki bir polise "kim olursan" ol diyerek yumruk atan MHP'li Olcay Kılavuz hakkında da aynı şeyi düşünüyor mu?

Meral Akşener de “Huzurumuz için çalışan evlatlarımıza el kaldıranlar için acilen gerekli adımların atılmasını bekliyoruz” dedi. Peki Akşener de partilerinin kuruluş aşamasında kongreleri hukuksuzca engellendiğinde, AKP-MHP’nin polis bariyerleriyle etrafları sarılıyken de aynı görüşte miydi?

Söz konusu HDP olunca iktidar ve muhalefetin birlikte nasıl ortaklaştığını bir kez daha görüyoruz. İlkeden söz edenler, söz konusu MHP’li Olcay Kılavuz olunca ilkelerini unutuyorlar.  Türk polisinin onurundan söz edenler AKP’li vekilin oğlunun sıraya dizdiği polisler söz konusu olunca onuru falan unutuyorlar.

‘İKTİDAR POLİSE YASADIŞI İŞLERİNİ YAPTIRIYOR’

Biz hiçbir zaman şiddeti savunmadık, şiddetten yana olmadık. Ancak bu hassasiyetleriniz sadece arkadaşımız Saliha Aydeniz kendisini yerlerde tartaklayan, kaskını açarak küfreden bir polise karşı kendini savunmak için bir hamle yaptığında ortaya çıkmasın. Bütün bu hamasetin altında polise yasadışı işlerini yaptıran bir iktidarın varlığı yatıyor. Cezasızlık politikaları da bu kirli işlerin devamı için bir aparat, yargı da bu sistemin koruyucu bir parçasıdır. Son 10 yılda sadece çocuk cinayetlerindeki 228 çocuktan, polis ve askerler tarafından katledildiği belgeli 64 Kürt çocuğunun faillerinden ceza alan kimsenin olmaması da bunun en somut örneğidir.

Bugün demokratik talepleri olan ve bunun mücadelesini yürüten yurttaşlar ve muhalif siyasetçiler olarak bizlerin en basit eylem, etkinlik, gösteri ve yürüyüş hakkımız da bu nedenle terörize ediliyor. 

TECRİDE SON VERİLMELİ

HDP, bedeli ne olursa olsun barış istemekten bu topraklara barış gelmesi için mücadele etmekten vazgeçmedi. Bu topraklara barışın gelmesinin ilk koşulu Sayın Öcalan üzerindeki mutlak tecride son verilmesi ve diyalog kanallarının oluşturulmasıdır.

O gün orada savaşın sonlanması, halkın barış talebinin yerine getirilmesi ve tüm bunların sağlanması için de tecridin son bulması talepli Kadıköy’de buluştuk. Ama savaştan beslenen savaş çığırtkanları daha önce de yaptıkları gibi en doğal hakkımız olan yürüyüş hakkımızı engellediler. Çünkü onlar bu ülkeye barış geldiği an, kendi sonlarının da geleceğinin farkındalar.

Hiçbir ülkede halkın vekillerinin yürümesine izin verilmediğine rastlayamazsınız. Bırakın barıştan korkmayı, vekillerin barış için yürümesinden dahi korkuyorlar. Ama bir değil bin oyun da kursalar bu meşru talebimizi de, yürüyüşümüzü de kriminalize edemeyecekler.

Bugün suç işleri bakanı Süleyman Soylu’ya güvenerek seçilmiş vekillerimize ve halkımıza fütursuzca saldıran ve darp edenler şunu çok iyi bilsinler, bir gün mutlaka zulmünüzün bedelini hukuk nezdinde misliyle ödeyeceksiniz.

O nedenle buradan tekrar tekrar ifade ediyoruz; Saliha Aydeniz; halkın oylarıyla seçilmiş Diyarbakır halkının iradesidir. Aydeniz'in dokunulmazlığının kaldırılması halkın iradesine darbedir! Ve Kürtlerin iradesini ve HDP’yi faşizme boyun eğmeye zorlamak veya bu faşizme sessiz kalmak, Kürt sorunu hakikati ile yüzleşememenin bir sonucudur ki bununla yüzleşmeyen herkes kaybedecektir.

Bu gerçeği anlamak için politikalarını örnek aldığınız Sri Lanka’nın haline bakın. Çökertme planı uygulamaya çalışırken, ekonomik, sosyal ve siyasal olarak çöküş yaşıyor. Saraylara halk el koydu, Tamil halkına zulüm eden devlet bakanı ülkeden kaçmak zorunda kaldı. O yüzden çözüm baskı, tutuklama, savaş ve saldırı değil. Bu siyasetten vazgeçin. Bu siyasetle baskı tutuklama ve savaşla sonuç alamayacaksınız.”