HDP: Türkiye ve bölgemizde ihlaller utanç verici düzeyde
HDP: Türkiye ve bölgemizde ihlaller utanç verici düzeyde
HDP: Türkiye ve bölgemizde ihlaller utanç verici düzeyde
HDP, 10 Aralık Dünya İnsan Hakları günü vesilesiyle yaptığı açıklamada, “İnsan Hakları Sözleşmesi’nin kabulünün 65. yılında Türkiye’de ve bölgemizdeki ihlaller utanç verici düzeydedir” dedi.
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eşbaşkan Yardımcısı Ayhan Bilgen yaptığı yazılı açıklamada, 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü’nde Türkiye ve Ortadoğu’da insan hakları ihlallerinin utanç verici bir düzeye ulaştığını belirtti.
Özellikle Suriye’de devam eden savaş dolayısı ile sivillerin yaşadığı dramın insanlık açısından yüz kızartıcı boyutta gerçekleştiğini vurgulayan Bilgen, “Mültecilerin daha güvenli yerlere sığınmak için gösterdikleri çaba, her gün yeni facia haberleri olarak karşımıza çıkıyor.
Türkiye’nin insan hakları politikasından kaynaklı en önemli sorun alanı, hiç şüphesiz devam eden yaşam hakkı ihlalleridir. Son olarak Gever’de (Yüksekova), göstericilere yönelik silahlı müdahale sonucunda iki yurttaşımızın hayatını kaybetmesi, aslında geçtiğimiz yıla da damgasını vuran polis müdahale alışkanlığının son örneğidir. Gezi eylemleri boyunca ölüme sebebiyet verecek ölçüde aşırı güç kullanan polis ile ilgili etkin bir soruşturma ve yargılama sürecinin yaşanmamış olması, bu tavrın sistemli olduğunu gözler önüne seriyor” dedi.
İfade özgürlüğünün insan haklarının göstergesi olduğuna da dikkat çeken Bilgen, muhalif gazetecilere yönelik baskıların yanısıra, gösteri ve yürüyüş hakkının fiilen engellenmesine yönelik tutumun insan hakları yaklaşımını ortaya koyduğuna da dikkat çekti.
“Roboski’de çoğu çocuk 34 sivilin hayatını kaybetmesinin üzerinden iki yıl geçmiş olmasına rağmen, sorumluların açığa çıkartılması ve cezalandırılmasına yönelik ciddi bir gelişmenin yaşanmamış olmasının sorumluluğu sadece yargıya havale edilemeyecek niteliktedir” delinen açıklamada hükümetin bu konuda üzerine düşeni yerine getirmesi bir yana, konunun adeta zamana yayılarak üstü örtülmeye çalışıldığını belirtti.
Başta Türkiye Başbakanı R. Tayyip Erdoğan olmak üzere, iktidar temsilcilerinin farklı inanç, kültür, kimlik ve yaşama biçimlerine yönelik aşağılayıcı, dışlayıcı, ayrımcı ve nefret suçu içeren söylemlerinin güvenlik bürokrasisi ve yargının tutumunu da olumsuz yönde etkilediğini kaydetti.
Türkiye’de insan hakları sorunlarının teknik ve şekli iyileştirmelerle aşılamayacak düzeyde olduğu vurgulayan Bilgen, “Bir kısmı Anayasa’dan kaynaklı olmak üzere hukuk düzenine dayanmakla birlikte, önemli bir kısmı da uygulamadaki tavırla ilgilidir. Cezaevlerinde hasta mahpuslarla ilgili yaklaşım ortadadır. Yüzlerce insanın tedavisi engelleniyor, adeta ölmeleri bekleniyor. Salıverilmeleri gerçekleştirilmiyor.
Yine seçilmiş milletvekilleri gibi, avukatların, siyasi parti yöneticilerinin, öğrencilerin, gazetecilerin, belediye başkanlarının ve meclis üyelerinin keyfi biçimde tutuklu bekletilmeleri ve adeta rehine muamelesine tabi tutulmaları kabul edilemez bir durumdur” dedi.
Seçim sisteminden kaynaklı haksızlığın giderilmesi konusunda sergilenen isteksiz tutumun, seçme ve yönetime katılma hakkını engellemekle kalmadığı, barışın inşaasını imkansızlaştıran bir işlev gördüğünü de vurguladı.
Açıklama, “İnsan hakları savunucularının tehdit altında olmaya devam ettiği bir ülkede, devletin kendi insan hakları örgütlenmesinin de güven verici, inandırıcı olması beklenemez” diye sona erdi.