AKP iktidarı Kürt halkının özgürlük mücadelesine ve demokrasi güçlerine yönelik yürüttüğü saldırısını bir yönüyle de HDP’ye sürekli saldırarak, her gün HDP’li yöneticileri tutuklayarak ortaya koymaktadır. Şu anda binlerce HDP ve DBP’li yönetici ve üye zindanlara doldurulmuştur. 12 milletvekili tutuklu bulunduğu gibi, her gün birkaç milletvekili gözaltına alınıp adli kontrol şartıyla serbest bırakılmaktadır. HDP’liler üzerinde öyle bir kirli psikolojik savaş uygulanmaktadır ki, bu tarihe geçecek ve hiçbir biçimde unutulmayacaktır. Bir buçuk yıldır öfkesi büyüyen Kürtlerin öfkesi bu uygulamalar karşısında daha da artmaktadır. Bu öyle bir öfke büyümesidir ki, sonunda soykırımcı sömürgeciliği yerle bir edecektir.
AKP-MHP iktidarı HDP üzerinde yürütülen bu ağır baskı sonucu HDP’yi parçalamayı, hatta bazılarını Kürt Özgürlük Hareketi’ne karşı kullanmayı hesaplamaktadır. Tüm bu saldırılar HDP içinden farklı sesler çıkarmaya yöneliktir. Ancak Kürt halkı kırk yıllık mücadele içinde Türk devletinin psikolojik savaşına karşı o düzeyde şerbetlenmiştir ki, bu bilinç AKP-MHP iktidarının amaçlarını ve beklentilerini boşa çıkaracaktır. Özel savaş karşısında, psikolojik savaş karşısında bilinçlenen Kürt halkının temsilcilerinin daha az bilinçli olması düşünülemez. Bu açıdan tüm basın ve devlet imkanları kullanılarak yürütülen psikolojik savaş HDP üzerinde etkide bulunmayacak, bu durum sadece mücadele azmini bileyecektir.
HDP’liler şu gerçeği görmüşlerdir; demokrasi düşmanı, Kürt düşmanı, farklılıklar düşmanı, kadın düşmanı bu sisteme karşı çok yönlü ve sürekli mücadele verilmeden ne Türkiye’de demokratikleşme gerçekleşir ne de Kürtler özgür ve demokratik yaşama kavuşur. Parlamento içinde demokrasi mücadelesi verilebilir; ancak sadece parlamentoyla sınırlı kalan bir mücadelenin Türkiye’de sonuç alması mümkün değildir. Türkiye’deki demokrasi ve özgürlük mücadelesi ilk önce zihniyet ve politikaları değiştirme mücadelesidir. Mevcut hiçbir partiyle ne Türkiye’de demokratikleşme sağlanır, ne de Kürtlerin ve diğer farklı kimliklerin sorunları çözülür.
Türkiye ve Kürdistan’da demokratik mücadele az yürütülmemiştir. Demokratik birikim ve bilinç az değildir. Ancak Türkiye siyasal sisteminde öyle katı bir yasa vardır ki, bu, herhangi bir demokrasi mücadelesiyle kırılacak karakterde değildir. Türkiye’de Kürt’ü inkar yasası temel yasadır. Tek maddelik tunç kanunudur. Her siyasal parti ve devlet kurumu bu yasaya uymak zorundadır. Tüm anayasa ve yasalar bu tunç kanuna göre şekillenmiştir. Her konuda yumuşama sağlanır, her konuda esnek yaklaşılabilir, ancak bu konuda değişim sağlanamaz. Ancak köklü mücadele ve devrimlerle değişim yaratılabilir. Bunu görmeyen her Kürt, her demokrat kendini kandırır. Bu tunç yasayı herhangi bir dış gücün değiştirmesi de mümkün değildir. Ancak iç mücadele güçlü olursa, dışarıdaki demokratik eğilimler bu mücadelenin sonuç almasında yardımcı olur, destek sunar. Çünkü Kürt soykırımını esas alan sistem öyle kurgulanmış ve toplumsal olarak da benimsetilmiş ki, köklü ve etkili demokrasi mücadelesi verilmeden bu sistem aşılamaz. Bu açıdan Kürt halkının özgürlük mücadelesi ve Türkiye’yi demokratikleştirme mücadelesinin paralel ve ortak verilmesi gerekir. Her iki mücadele ancak birbirini güçlendirerek Türkiye’de ve Bakurê Kurdîstan’da sonuç almak mümkündür.
HDP’de zaman zaman Türkiye gerçeğini kavramada yanılgılar ortaya çıktı. Sanki şu kadar milletvekili olursa sonuç alınabilir gibi gaflet durumlarına düşüldü. Kuşkusuz demokratik siyasal mücadelede parlamento içi mücadele de önemlidir. Ancak bu mücadele genel demokrasi ve özgürlük mücadelesinin bir parçası ve bir boyutu olarak görüldüğünde sonuç alır ve anlam kazanır. Tek başına ele alındığında büyük bir yanılgı ve gaflet ortaya çıkardığı gibi, psikolojik savaşın etkisi altında kalma gibi durumlar ortaya çıkarır.
HDP’liler AKP iktidarının 2013, 2014 ve 2015 yıllarındaki tutumlarına yakından şahit olmuşlardır. 7 Haziran seçimleri sonrası tutumlarını net görmüşlerdir. Hangi nedenle 7 Haziran seçim sonuçlarının reddedildiğini, hangi amaçla MHP ve tüm faşist güçlerle ittifak yaparak Kürt Özgürlük Hareketi ve demokrasi güçlerine saldırdığını çok iyi görmüşlerdir, çok iyi anlamışlardır. Bu açıdan AKP-MHP iktidarına karşı zindanlarda kalmak dahil uzun süreli bir mücadeleyi göze almışlardır. Artık zindanlar HDP’liler için bir sindirme, üzerlerinde psikolojik harekatların yürütüldüğü yerler değil, mücadele alanları haline getirilmiştir.
HDP’lileri zindana atma, zindandan çıkarma, gözaltına alma, bırakma ve yeniden tutuklama tam bir psikolojik savaş olarak yürütülmektedir. Bununla sonuç almaya çalışılmaktadır. Bu yöntem bir rehabilitasyon yolu olarak uygulanmaktadır. Bir süre daha bu yöntemi uygulamaya devam edeceklerdir. Soykırımcı sömürgecilik bir özel savaş devleti olduğundan bu yöntem sonuç vermezse başka bir yönteme başvuracaklardır. Türkiye demokratikleşip Kürt halkı özgür ve demokratik yaşama kavuşana kadar bu tür psikolojik harekatlar sürdürülecektir.
Kürt Halk Önderi her zaman Kürtlere yönelik yürütülen savaşı bir özel savaş olarak değerlendirmiştir. Türk devletinin bir özel savaş devleti olarak şekillendiğini vurgulamıştır. Bugün Kürtlere karşı yürütülen savaşın önemli bölümü, hatta yüzde 80’inin psikolojik savaş olduğu dikkate alınırsa AKP-MHP iktidarının her uygulaması bir de bu yönüyle ele alınıp değerlendirilmek durumundadır. Türk devletinin özel savaş yöntemleri ve psikolojik savaşı etkisiz kılındığında diğer tüm saldırıları bir süre sonra sonuçsuz kalacak ve soykırımcı sömürgecilik çözülme ve yıkılmayla karşı karşıya kalacaktır. Kuşkusuz bu kendiliğinden değil, yürütülen mücadeleyle olacaktır.