Hemo: Afrin’e saldırı planları Türkiye’de yapıldı

Hemo: Afrin’e saldırı planları Türkiye’de yapıldı

ÖSO adına hareket eden çete gruplarının Afrin’e yönelik 25 Mayısta başlattıkları saldırılar ve ardından başlattıkları ambargo uygulaması bir ayını doldurmak üzere.  Bu saldırıların amacı ve saldırıların arka planında neler olduğunu YPG Genel Komutanı Sipan Hemo’ya sorduk.

Saldırılara ilişkin sorularımızı yanıtlayan Sipan Hemo, saldırıların Türkiye’de planlandığını, bu saldırıların Güney sınırının kapatılması üzerinden oluşan suni gündemden cesaret alarak başladığını, amaçlarının ise Kürtlerin kazanımlarını ellerinden çıkarmak ve Kürtlerin Cenevre konferansına katılmalarını engellemek olduğunu söyledi.

GÜNEYLİ GÜÇLERİN TAVRI SALDIRILARA CESARET VERDİ

25 Mayıs’ta Afrin’e yönelik başlatılan saldırıları nasıl değerlendiriyorsunuz. Neden Afrin sizce?

Kendilerini ÖSO grupları olarak adlandıran gruplar ile içlerinde çok sayıda bazı hain kişilerin içinde yer aldıkları kesimler Afrin yöresini kendilerine hedef seçerek saldırılarını başlattılar.

Tabii ki bu saldırıların belli amaçları vardı. Gözle görülebilen ve halk ile güçlerimizin direnişleriyle açığa çıkarılan gerçeklikler var. Tesadüfi saldırılar değildi. Afrin’e yönelik saldırıların başladığı gün Cephet El Nasra güçleri Serêkaniye’deki güçlerimize yönelik bir saldırıda da bulunuldu. Yine Sêmalka Kapısının kapanması var. Çok sayıda bölgesel hükümete bağlı peşmerge gücü getirilip sınır üzerinde mevzilendirildi. Ağır silahlarla bu mevzilendirme olmuştu. İzliyorduk Maliki’ye karşı mevzilendirilen silahlar bize karşı yani sınır üzerine aktarılan silahlardan daha az ve hafifti. Aynı gün Cephet El Nasra Serêkaniye’de bir kontrol noktamıza saldırdı. Yine aynı gün Şêrava nahiyemizin Ziyaret köyüne yönelik saldırı başladı. Ardından giderek genişletildi bu saldırılar. Afrin geneli bir hedef olarak seçildi. Halep’te rejime karış savaştıklarını söyleyen ÖSO gruplarının çoğu bu saldırıya katıldılar bir biçimde. Saldırıda yer aldıklarına dair bildiriler yayınlandı. Bu da yetmedi İdlip’ten, Dart Azê’den, Halep’e giden bütün yollar adeta açlıkla terbiye etme politikaları izlenerek kapatıldı. Çok yönlü bir saldırı ve savaş başlatıldı.

Güney Kürdistan bölgesel hükümetiyle bir anlaşmaları var mı yok mu şu an tam bilmiyorum. Onu tarih ortaya çıkaracaktır. Ancak bu tutum ve başlattığı sürecin çete gruplarının Afrin’e yönelik saldırı başlatmalarında cesaret verdiğini açıklıkla belirtebilirim. Yani Serêkaniye ve aynı gün Afrin’e yönelik saldırıda bulunun çete gruplarının Sêmalka kapısının kapatılması ve sınır üzerine peşmerge güçlerinin yığılmasından cesaret alarak bunu başlattıkları açıktır.

Çete grupları en iyi ihtimalle Kürtler birbirine girdiler, Kürtlerin birbiriyle sorunları var, bu da Kürtlerin zayıfladığını gösteriyor diye hesaplayarak bize saldırıp, çelişkilerinden faydalanıp bazı yerleri ellerinden çıkarabiliriz, zaten iç çelişkileri bu kadar derin olduğunu göre artık hiçbir cephede bize karşı koyamazlar ,diye hesapladılar.

SİYASİ GRUPLAR ARASINDAKİ ÇEKİŞMELER YPG’Yİ ETKİLEMEZ

Nasıl bir hesap yaptılar ne ile karşılaştılar?

Ama hesaplarında yanlışlıklar vardı. Neydi bu yanlış hesap, YPG’nin kuruluşundan bu yana izlediği bir çizgi var. YPG siyasi çelişkiler üzerine kurulan bir güç değil. Kürt halkının ulusal çıkarlarını her koşul altında savunma felsefesiyle kuruldu. Bu çizgi ve felsefe üzerine kurulduğu için Kürt siyasi güçleri içindeki çelişkiler YPG’yi etkilemedi. YPG kuruluşunun üçüncü yılına girdi. Ve Kürt ulusal haklarını savunmak üzerine eğitiliyor. Eğitimini bu esas üzerine alıyor.  O yüzden Yüksek Kürt Konseyi’nde yine Güney Kürdistan sınırı üzerinde yaşanan siyasi sorunlardan YPG etkilenmedi. Eğer YPG bir siyasi harekete göre kendisini örgütleseydi etkilenirdi. Öyle olmadığı için yani herhangi bir siyasi güce göre kendini oluşturmadığı ve ulusal soruna göre kendini örgütlediği için bu gelişmelerin hiç biri YPG’yi etkilemedi. Saldırılar başladığında belki ilk günlerde biraz etkisi varmış gibi göstermeye çalıştılar. Fakat bu da tutmadı. Ve YPG adım adım her alanda bu gruplara darbe vurdu ve böyle bir etkinin olmadığını gösterdi. Köy köy bu çete gruplarından temizledi.

YARDIM İSTEME MASKESİYLE GELİP SALDIRDILAR

Saldırılar nasıl başladı?

İlk çatışmalar Dêrmışmış’ta başladı. Bir süre önce bu köye bir çete grubu göçmenler adıyla gelip yerleşti. Biz göçmeniz, oradaki boş binalar yerleşmek istiyoruz, yerleşmek için buraları bize verin dediler. Topraklarını bırakıp gelen bu insanlara oraları verelim yerleşsinler diye yaklaştı halkımız. O isim altında giderek sayıları çoğaldı. Saldırılar başladığında göçmen adıyla gelen bu insanların hepsinin ÖSO üyeleri olarak karşımıza çıktığını, silahlarını, doçkalarını çıkarıp bize saldırmaya başladıklarını gördük. Onun için oradan başlayarak onları temizlemeye başlamak zorunda kaldık.  YPG birlikleri destansı bir direnişle oradan başlayarak tek tek köyleri onların denetiminde çıkardı. Önce Basilê kuşatıldı. On günlük kuşatma ve şiddetli çatışmalarla o köy de ellerinden çıkarıldı.  Ondan sonra sırasıyla Cılbır, Bênê kuşatıldı ve o gruplardan arındırıldılar. Bênê ve Basilê’yi çete grupları karargah biçiminde ele almışlardı. Afrin geneline saldırı gerçekleştirmek için burayı merkez üs seçmişlerdi. Bu köyler önce kuşatma ardından şiddetli çatışmalarla çete gruplarının denetiminden çıkarıldıktan sonra Kürt bölgelerinin büyük bir çoğunluğu YPG güçlerinin denetimine geçti. Sadece Şêrava nahiyesi alanından söz ediyorum. Yani sınırlarımızın tamamı yeniden güçlerimizin eline geçti.

Burada ortaya çıkan en önemli sonuç; savaşta büyük kaybettiler. İrade adına bir şey kalmadı bu gruplarda. Bundan dolayı birçok gözlemci, aracı madem onları savaşta yendiniz, iradelerini kırdınız neden onlarla masayı oturacaksınız diyordu. Dêrcêmêl’de, Mayê’den çıkardık ama yolların kapalı kalması halkımızı zorluyordu. Bu durum uzun süre devam ederse halkımız birçok ihtiyacını karşılayamaz hale gelecekti.

AĞIR SİLAHLARA RAĞMEN YPG’NİN DİRENİŞÇİ RUHU YETTİ

Bir anlaşma ile çatışmaları bitirdiniz. Hangi konular üzerinde anlaştınız?

Bu halk Halep, Şam ve diğer yerlere gidip gelmek zorunda. Bu yolların açılması için onlarla oturduk. Onun için askeri anlamda tamamen onları yenmemize rağmen onlara oturup anlaşalım dedik. Bu anlaşma dört madde üzerine varılan bir anlaşmadır. Zaten bir köyde kalmışlardı ama yine de tüm Kürt köylerinden çekilecekler. Bu köylerin denetimi YPG’de olacak. Afrin’in tüm yolları açılacak. Asıl önemli madde çatışmaların ilk gününde vurulan Liva Tevhid’in sorumlusu Şamil’i öldürenlerin açığa çıkarılması. Kendileri aralarında onu öldürmüştür. Ona bir komplo kurmuşlar. Bunun öldürülmesi üzerine bu saldırılar başlatıldı. Ama hiçbir gün onun adını ağızlarına almadılar. Biz kabul etmiyoruz dedik. Bu insanı öldüreni açığa çıkarmak için bir soruşturma ve inceleme yapılmalıdır dedik. Onu biz onlara kabul ettirdik. Çünkü saldırıların gerekçesini o insanın öldürülmesini yapmışlardı. Liva Tevhid’in içinde bir askeri komutandı. Bizimle de ilişkileri iyi olan biriydi. Herhangi bir grupla sorunlarımız çıktığı zaman çözmek için gelen biriydi. Yardımcı olmak için gelen biriydi her zaman. Onun öldürüldüğü gün bulunduğu yerden bazıları oradaki güçlerimize silah sıktılar. O insanın da orada öldürüldüğü söylendi. Orada normalde bir işi yoktu. Bizim tarafımızdan vurulmadığı kesindir. Kendi içlerinde vurmuşlardır. Bu onların bir taktiğidir. Bu, onların ilk bu biçimdeki ortadan kaldırma olayı değildir. Bu kadar saldırı ve çatışmadan sonra Liva Tevhid şimdi diyor ki biz bu komutanımızın rejim tarafından öldürüldüğünü anladık.  Gelin bu olayı unutalım. Hepimiz toplanıp aramızda biraz para toplayıp ailesine verelim bu iş bitsin dediler. Çocuklar var geçinmeleri gerekir dediler. Tamam ama bu komplonun anlaşılması ortaya çıkarılması gerekir dedik. Onun için anlaşmaya bu insanın öldürülmesinin araştırılması maddesi koyduk. Bu çatışmalar ve saldırılar sürecinde sonuçta büyük bir kahramanlık gösterildi. Büyük bir direniş yaşandı. Birliklerimiz kahramanca direndiler. Halkımız onların yanından ayrılmadı. Aynı direnişi halkımız da onlarla birlikte gösterdi. Bundan dolayı bir askeri zafer elde edildi. Çete gruplarına askeri olarak büyük darbeler vuruldu. İradeleri kırıldı. YPG genel komutanı olarak bu kahramanlığın önünde saygıyla eğiliyorum. Bu direniş ve kahramanlık olmasaydı çete grupları amaçlarına da ulaşabilirlerdi. Afrin halkının direnişi, direnişçi ruhu olmasaydı güçlerimizde kahramanca direnişte zorlanabilirlerdi. Afrin halkı 24 saat bu direnişte ayaktaydı. Direniş mevzilerinde güçlerimizin yanındaydı. Onların bu direnişi bu çete gruplarını korkuttu. Çete gruplarını korkutan, sindiren Afrin halkının direnişiydi. YPG güçlerinin arkasında yer almasıydı. Onların direnişiyle Şêrava’da birliklerimiz başarılı oldu.  Çete gruplarının elindeki silah cephane, ağır silah bakımından imkanları çok fazlaydı. Liva Tevhid 13 tank harekete geçirdi. Yine diğer gruplar ellerindeki bütün ağır silahlarıyla yardımlarına koştu. Ama birliklerimizin direnişçi ruhu ve arkalarındaki Afrin halkının kararlı duruşu alt olmaları için yetti. Afrin halkının direnişi tek bir kişi kalana kadar onların savunmasını yapma gücü, morali verdi bize. Onların savunmasını, güvenliklerini alma gücü verdi bize. Ve saldıran güç hangi güç olursa olsun onları savunmaya kararlı olduğumuzu belirtiyoruz. Bu bizim ÖSO’dan ayrılan temel farkımızdır. Bizim arkamızda bir halk var ama onların arkasında halktan kimse yok. Sadece batılı ülkeler var. O yüzden de başarılı olamıyorlar. Devrim yapamıyorlar. Çünkü devrimin temel gücü olan halk onlarla değil.

TÜRKİYE AJANLAR YOLUYLA BİZE MÜDAHALE ETMEYE ÇALIŞIRSA...

Saldırıların arkasında hangi güçler vardı. Bunu ne zaman ve nasıl fark etiniz?

Bu saldırıların arkasında Türkiye vardı. Suriye rejimi de vardı. Suriye rejimi neden böyle bir komploda yer aldı diye sorarsanız. Biz 28 Mart’ta Halep Kürt mahallelerinde rejime karşı savaşma kararı aldık. Bu savaşı da rejim başlattı. Şeyh Meqsut ve Eşrefiye mahallelerine yönelik saldırılar başlattı. Biz de mahallelerimizi savunmak için savaş kararı aldık. O savaş başladı ve halen sürüyor. Rejimle yürütülen bu savaşı ÖSO’dan bazı gruplarla birlikte yürütüyoruz. O yüzden böyle bir dönemde Kürt bölgelerine bazı grupların saldırısı rejimden başka kimseye hizmet etmez. 

ÖSO halkın desteğiyle kurulan bir güç olmadığı için her şeye açıktır. Türkiye’ye de, Rejime de her şeye açık bir güçtür.  Yani düşünün on kişi bir araya gelip biz bir tabur oluşturduk sizinle birlikte savaşmak istiyoruz denilse kabul ederler. Bu grubun amacı ne, ne yapmak istiyor diye kimse sormaz. O yüzden her türlü kötülük yapanlar içinden çıkıyor ve bu da gerçek ÖSO’ya mal oluyor. Devrim biraz da bu yüzden gecikti, istendiği zaman yapılamadı. Türkiye devleti elinden geldiği oranda Kürtlerin Kürt bölgelerinde kendi kendilerini yönetmeleri önünde engel olmaya çalışır. Kürtlerin bu durumunu sindiremiyor. Neden çünkü Rojava’daki gelişmeler elde edilen kazanımlar onları daraltıyor. Eğer Kuzey’de mücadele olmasa Türkiye çoktan Rojava’ya yönelik bir saldırı gerçekleştirmiş olurdu.

Bu saldırılarda çete gruplarını koordine eden Türk subaylarına rastladık. Türkçe konuşuyorlardı, Türkçe talimat veriyorlardı, Türkçe mevzilendirme yapıyorlardı. Yine savaşmaları için her türlü malzeme gönderdiler. Ele geçirdiğimiz malzemeler var. Yaralılarını çok açık bir şekilde tedavi için Türkiye’ye götürüyorlardı. Yine daha çatışmalar sürerken sınıra çok yakın Dêrbelut köyünde sorun var diye arkadaşlarımızı çağırıp komplo kurdular. İki arkadaşımız şehit düştü. Bu komployu kuran Cemal Ubeyd adındaki şahsın Türkiye istihbaratına çalıştığını herkes biliyor. Suriye rejimi döneminde de MİT’e çalışmış ve şimdi de çalışıyor. ÖSO da bu adamın Türk ajanı olduğunu biliyor. Çünkü bir süre önce ÖSO bu kişiyi ajanlık yaptığı için yakaladı. İdam cezasını verdi. Türkiye müdahale ederek onu serbest bıraktırdı.

Bizim tüm dostane yaklaşımlarımıza rağmen Türkiye bize düşmanca yaklaşıyor. Şu ana kadar Türkiye sınırına yönelik hiçbir girişimimiz olmamıştır. Hiçbir zararımız Türkiye’ye olmamıştır. Ve olmayacak da. Bir buçuk yıldır sınır boydan boya elimizdedir. Şu ana kadar hiçbir sorun yaşanmış değil. Bundan sonra da böyle olmasını istiyoruz. Ama yok Türkiye bu ajanlarla bize müdahale etmeye çalışırsa, karışıklık çıkarmaya devam ederse, yine arkadaşlarımıza yönelik komplo yapma planlarını ajanlarının önüne koyarsa tavrımız ve tutumumuz değişir.

Tılabyad, Babal El Hava, Bab El Selami sınırı ve sınır kapıları ÖSO’ya bağlı güçlerin elindedir sürekli sorun yaşanıyor. Birbirleriyle paylaşım savaşını yürütüyorlar. Onların elinde olan sınır boylarında bazı grupların Türkiye yönelik girişimleri oldu. Ama bizim şu ana kadar öyle herhangi bir şeyimiz olmamıştır. Türkiye’den açıkça şunu istiyoruz bölgelerimizden elini çeksin. İçişlerimize elini sokmasın.  Ama yok ısrarla girişimlerini sürdürürse, elini içişlerimize atarsa bunu kabul etmeyeceğimizi bilmelerini istiyoruz.  Aynı zamanda bu bir uyarıdır. Bölgemizde Türkiye şirketleri var, Türkiye mallarını günlük olarak getirip satan işverenler, işyerleri var. Şu ana kadar onlara yönelik herhangi bir yanlış yaklaşımımız olmamıştır. Türkiye’nin girişimlerine, saldırılarına sürekli sessiz kalamayacağımızı belirtmek istiyoruz. Suriye’ye yönelik nasıl bir siyaset izlemek istiyorsa izlesin. Ama ilk günden bu yana Türkiye’nin Suriye devrimine müdahil olmasını istemedik. Çünkü müdahalede bulunmaları, el atmaları Suriye devrimini amacından saptıracağı ve insan ölümlerinin artmasına neden olacağını belirtmiştik. Ve hala da o görüşteyiz. Üçüncü yılına giren savaş, görüşlerimizin, kaygılarımızın doğru olduğunu ortaya çıkardı. Kanıtladı. Binlerce insan yaşamını yitirdi. Kentler, köyler, evler yıkıldı. Talanlar yapıldı.

HALK HAİNLERİ YARGILAMAK İSTİYOR

Saldırılarda yer aldığını açıklayan bazı Kürt grupları vardı. Bunlar hangi gruplardır ve bu grupları nasıl değerlendiriyorsunuz?

ÖSO adına hareket eden iki tane hain çete grubu var. Selahaddin Taburu ile Yusuf El Azma çete ve hain grupları. Şêrava direnişinden sonra oturup ittifak yaptığımız gruplar Liva Tevhid ve Asifet Şimal’dır. Ayrıca Liva Furkan ve Ehrar Suriye grubuyla da aynı ittifakımız var. O hain gruplar bu saldırıların başını çektiler. Ama bu görüşmelerde yer almadılar ve zaten alamazlardı da. Zaten onlardan kimse gelirse görüşmeye biz sizinle de oturup görüşme yapmayız diye bir şart ileri sürmüştük. Şartımızı kabul etmişlerdi. Çünkü onlar haindirler. Ve biz hainlerle hiçbir koşulda görüşmeyeceğiz. Yaşanan çatışmalar, gösterilen direnişi gidip yöre halkı ve köylerden sorup araştırabilirsiniz. Tüm basın yayın kuruluşlarına orası açıktır. Gidip gerçekleri yazmak isteyen herkes gidebilir. Şunu söylüyorum eğer gerçekten o Yusuf El Azma grubunun sorumlusu kendini Kürt sayıyorsa buyursun Bênê köyüne gelsin ve “ben Kürdüm” desin. YPG ona elini sürmeyecek. Ama Bênê halkı öyle değil. Çünkü o halka yaşattıklarını o biliyor. Şimdi çizgi nettir. Yani ÖSO adına gelip bölgemize saldıranları biliyoruz ki düşmandır saldırıyor. Ve artık ona göre onlara karşı direnişe geçip savaşıyoruz. Ama bu hainleri anlamıyoruz. Onları biz değil halk yargılamak istiyor. Onlardan hesap sormak istiyor. O yüzden halkı huzuruna çıkarılıp yargılanmaları gerekiyor. Yani ben bir Kürt olarak söylüyorum. Bu bölge Kürt bölgesidir. ÖSO güçleri ya da Rejim güçlerinin önüne düşüp bu bölgenin üzerine getirmek ihanetten başka bir sözcükle açıklanmaz . Bir Kürt olarak kişisel ve siyasi bir parti çıkarını düşünerek hangi güçle olursa olsun anlaşarak saldıranlar hain olur. Bunun başka adı yoktur. Bizim birbirimizle sorunlarımız var. Ama buna ülkeyi, halkı kurban etmiyoruz. Ama onlar öyle yapıyor. Gelin içerde sorunlarımızı tartışıp çözelim. Ama dışarıdan başkalarını topraklarımızı işgal etmeleri için getirmeyelim. Bu ihanettir.

AFRİN’E SALDIRI PRESTİJLERİNİ BİTİRDİ

Saldırılar bir yerde bitip diğer yerde başlıyordu. Bunu  nasıl yorumlayabiliriz?

Elbette ki birbiriyle bağlantılıdır. Livan Tevhid’in Halep sorumlusu bize olayın çok kapsamlı bir plan olduğunu söyledi. Tabii ki güçlerimiz tarafından darbelenip iradeleri kırıldıktan sonra kullanıldıklarını anladılar. Bizimle savaşmaları için her türlü destek verildiğini söyledi. Silah, para, gıda maddeleri gibi yani her türlü destek verildiğini açıkça söyledi. Sırf Kürtlerle savaşmaları için.

Afrin’e yönelik saldırılar onların devrim konusundaki yaklaşımlarını netleştirdi. Prestijlerini bitirdiler. Yani tüm güçlerini, rejimle sözde savaşan güçlerini çekip burada bize karşı savaştırdılar. Devletin hiçbir kurum ve gücünün olmadığı bir yere gelip savaştıklarını söylüyorlar. Bu onların ne kadar devrimden yana olduklarını gösteriyor. Yani amaçlarının devrim olup olmadığını gösteriyor. Gerçek hedeflerini bırakıp Afrin’e saldırdılar.  Liva Tevhid’in dış ilişkiler sorumlusu İmad Simal kendi ağzıyla bana söyledi, bu işi hemen bitirelim dedi. Çünkü oyun içindeki oyunu anladı. Meğer o içlerindeki hain Kürt grupları gidip Türkiye ile görüşmüşler. Salah Bedrettin ve başka bir sorumluları Türkiye’de biz başka bir güç oluşturduk. İttihat siyasi adına bu gücü oluşturduk demiş. Ve şimdi savaşıyoruz diye Türkiye’ye bilgi vermişler. O ittihat siyasi olduklarını söyleyen diğer partilerin temsilcileriyle o gün görüşüp durumu söyledim. Sizin adınıza konuşmuşlar ve ayrı bir güç oluşturduğunuzun tekmilini Türkiye’ye vermişler dedim. Yaptıkları plan ise dışarıdan saldırı başladığında onlarda içerden harekete geçip Afrin’i düşürme şeklindeydi. Ama Liva Tevhid dışarıdan planlandığı gibi saldırı başlattı birlikte hareket ettiği gruplarla. Savaş 25 gün sürdü ama kendilerine içeriden de bir hareket başlatacağız diyenlerin harekete geçmediklerini gördüler. Bu kez telsiz konuşmalarında bu hainlere küfür etmeye başladılar. Bizi kandırdınız diyorlardı.

GÜNEY'DEN PEŞMERGE GETİRMEYİ PLANLIYORLAR

Bazı siyasi partiler tarafından kendi askeri gücümüzü oluşturmaya izin vermiyorlar denilerek sizi suçluyorlar. Bu konuda ne diyebilirsiniz?

Başka bir güç yok. Güç oluşturma güçleri yok. Sadece söylemdir. Güçten kastettikleri gidip ya rejimin önüne düşün onun gücüne getirmeyi ya da ÖSO çetelerini getirmeyi düşünüyorlar. Bazıları da Güney Kürdistan’dan peşmerge güçlerini getirmeyi düşünüyor. Yani sanki Rojava halkı kendini savunmak için gücünü oluşturamıyor da Güney’den peşmerge getirip onları savunmayı düşünüyorlar. Bu Rojava halkına bir hakarettir. Çünkü bu halk dört parça Kürdistan’da mücadele yürütmüş gücü kendinde bulmuş. Kendisi için bir güç mü oluşturamıyor. Kaldı ki şimdi oluşturmuş. Yani YPG bu halkın kendi öz çocuklarıyla oluşturulmuş bir güçtür. Başka yerlerden güç getirmek biz kendimizi yönetemiyoruz, savunamıyoruz demek oluyor.

Bazıları gelip YPG’ye katılmak istiyoruz dediler. Biz de içinde yer almak istiyoruz dediler. Bunlardan biri Suriye Kürtleri Demokratik Birlik Partisi üyesi Ela Kasım’dı. Serêkani saldırıları başladığında katıldı ve zaten kahramanlıkla şehit düştü. Dürüst temiz bir insandı. Ülkesinin, topraklarının ve özgürlüğün değerini bilen bir insandı. Bir seferinde İsmail Hemê’ye bizi deneyin dedim. Neden hep uzak durup eleştiri yapıyorsunuz dedim.  Batı Kürdistan Meclisi için yaptığımız Suriye Kürtleri Ulusal Meclisi için de yapmazsak o zaman istediğinizi söyleyin dedim. Kongreleri yapıldığında gidip katılarak YPG hakkında bilgi vermek istediğimi söyledim. Fakat beni katmadılar. Biz kapılarına gitmek istiyoruz ama onlar hep kapılarını bize kapattılar. İllaki biz askeri güç oluşturmak istiyoruz dediler. Tabii bunun altında düşman var. Kendileri değil başkaları böyle olmasını istiyor. İllaki bir güç oluşturacağız diye dayatırlarsa iyi niyetli bir şey olarak kabul etmediğimiz için düşmanca bir yaklaşım olarak kabul edeceğiz. Ona karşı yaklaşımımız da farklı olur. Güvenlikli Kürt bölgelerinin güvenliğini bozmak olarak kabul edeceğiz.

Şimdi on, on beş kişi bir araya geliyorlar bizim adımız şu tabur bu tabur diyorlar. Bu bizim yani Kürtlerin kültürü değil. ÖSO’nun kültürüdür. Onlar öyle birkaç kişi bir araya geliyor ve kendilerine bir isim koyuyorlar.

EN GÜÇSÜZ PARTİ AZADİ PARTİSİ

Mustafa Cuma’nın ayrı ordu kurarız söylemini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Mustafa Cuma’nın ordu kuracağız ama bize imkan vermiyorlar söyleminden ne kast ettiğini anlamıyorum. Düşmanla savaşmak için güç oluşturanın önünü hiç kimse alamaz. Halk burada, düşman burada, gençler burada gelip oluştursun. Başka nasıl bir imkan istiyor onu anlamıyorum. Acaba bazıları ona on bin kişi vermiş onlarla mı gelmek istiyor diye soruyorum. Sözlerine saygı duyuyorum ama ben kişi olarak tüm partisinin Rojava’da üç bin kişilik üyesi olduğunu sanmıyorum. Kadın, çocuk, yaşlı hepsi 3 bin üyesinin olduğunu sanmıyorum. Kaldı ki yoktur da. Rojava genelinde en zayıf, en güçsüz parti Mustafa Cuma’nın Azadi partisidir. Kendi memleketi olan Kobani’de bile yanında kimse yoktur. Mustafa Cuma, Salah Bedrettin ile hareket ettiği için her şeyini Kürt düşmanlığının hizmetine sokmuştur. Eğer söylediği imkandan 20 bin kişilik Türkiye ordusunu üzerine getirmek istiyorsa onu da açıkça söylesin.

Bu saldırıların Cenevre konferansına Kürtlerin katılmasıyla bir ilişkisi olabilir mi. Ayrıca ABD’nin muhalefete silah verme kararını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu saldırıların bir nedeni de ilk defa Kürtler büyük bir güçle Suriye muhalefeti içinde Cenevre’de temsil edilecekti. İlk defa Kürt Yüksek Konseyi kendi adıyla resmi bir şekilde bu konferansa katılacak.

ABD karşılıksız hiçbir güce bir şey vermez. ABD verdiğinin on katı kadar karşılığını almazsa vermez. Bu kararla ABD Suriye muhalefetini daha fazla denetimine almak istiyor. İkincisi de ABD’ye ajan gibi çalışan kesimleri radikal İslami gruplara karşı etkili kılmak içindir. Bu karardan sonra muhalefet içinde pek yakında çatışmalar başlar ve bazı gruplar fazlasıyla güçten düşürülecekler. Bazıları da tasfiye edilecekler. Rasgele herkese silah yardımı yapmayacak ABD.

Biz Kürtler için bu karar çok fazla fark etmez. Yani ciddi düzeyde etkilemez. Şimdiki tutumumuz ne ise o zaman da aynısı olacak. Eğer palazlandırdığı gruplar özerkliğimizi, özgürlüğümüzü, kimliğimizi, kültürümüzü kabul ederlerse bazı görüşme ve anlaşmalarımız da olacak. Eğer Baas Rejimi gibi bize dayatmalarda bulunurlarsa direnişimiz ve onlara karşı savaşımımız devam edecek.