'Hepimizi birer Dilan yapmak istediler'

'Hepimizi birer Dilan yapmak istediler'

Cem Tv'de çalışan 22 yaşındaki Dilek Odabaş, 17 yaşındaki Dilan Alp'i ölümün kıyısına getiren gaz bombalı saldırının tanıklarından. "Gözlerimle gördüm, 10 metre ya var ya yoktu. Kafasına gaz bombası isabet etti" diyen Odabaş, karşılaştıkları saldırıyı "Hepimizi birer Dilan yapmak istediler" diye özetledi. 1 Mayıs'ı kutlamalarının en meşru hakları olduğunun altını çizen Odabaş'ın mesajı net: Seneye de aynı kararlılıkla, aynı meşruluk bilinciyle alanlarda olacağız.

Cem Tv'da çalışan Dilek Odabaş, 1 Mayıs günü hem muhabir olarak haber yapmak hem de 1 Mayıs'a katılmak için sabahın erken saatinde DİSK Genel Merkezi'ne gitti. Ancak daha DİSK yöneticilerinin İstanbul Valiliği ile görüşmeleri sürerken başlayan gaz bombası ve tazyikli su ile yapılan saldırı nedeniyle, bina önünde bekleyen diğer emekçiler gibi ara sokaklara girmek zorunda kaldı.

YAKIN MESAFEDEN HEDEF ALIYORLARDI

Takip ettiği grup Taksim'e çıkmak için Tarlabaşı'na yöneldiğinde o da onlarla birlikte hareket etti. Tarlabaşı'na varana kadar defalarca saldırıya maruz kaldı. O saldırılar için, "Yakın mesafeden hedef alarak gaz bombaları atıyordu" diyor.

Tarlabaşı'na vardıklarında kitle, Taksim'e çıkma ısrarını sürdürdü. 1 Mayıs'ın meşru olduğunun altını çizen Odabaş, "Devlet yasal olarak 1 Mayıs'ı resmi tatil ilan etti ve bunun kutlanmasını sağlamakla yükümlü. Taksim'e çıkmak da meşrudur" vurgusunu sık sık yapıyor ve ekliyor: "Devletin kendi yasalarını ihlal ederek bize karşı uyguladığı orantısız güce karşı direndik. Ancak iddia ettikleri gibi molotof, torpil tarzında maddeler kullanmadık."

İÇERİYE GİRMEMİŞ OLSAYDIK BELKİ DE BİZİ ÖLDÜRECEKLERDİ

17 yaşındaki Dilan Alp'i ölüm sınırına getiren polis saldırısı Tarlabaşı'nda yaşandı. Dilek Odabaş, o anı şöyle anlattı: "Tarlabaşı'ndan Taksim'e çıkmaya çalışırken, polis bizim bütün çıkışlarımızı kapattı. Çok kalabalıktık. Ancak saldırılar sonunda en son 10-12 kişilik bir grup kalmıştık. Her taraftan kuşattılar. Kaçmaya çalışırken, bir arkadaşımızın iki bacağına yakın mesafeden gaz bombası fişeği isabet etti. Bacağı patlamış durumda. Bir arkadaşımızın bacağı, sırtı ve koluna yakın mesafeden gaz bombası isabet etti. Ve tesadüfen açık bulunan ilk evin kapısından o hengameyle girdik. İçeriye girmemiş olsak belki de bizi öldüreceklerdi. Tam o sırada içeriye girerken, 17 yaşındaki Dilan Alp'in başına yakın mesafeden atılan gaz bombası isabet etti.

10 METRE YA VAR YA YOKTU

Gözlerimle gördüm, 10 metre ya var ya yoktu. Kafasına gaz bombası isabet etti. Bir arkadaş içeriye çekmeye çalıştı. Gaz bombası geldiğinde başının yere vurduğunu da çok net gördüm. Kaldırıma çarptı, o yerdeyken 5-6 kez gaz bombası atıldı."

Dilek Odabaş, o anı anlatırken "Hepimizi birer Dilan yapmak istediler" diyor ve ekliyor: "Biz o eve sığınmamış olsaydık, bizi de Dilan gibi orada öldürmeye teşebbüs edeceklerdi. 1 Mayıs'ı kutlamak bizim en meşru hakkımızdı, onun için oradaydık, yasadışı illegal yaptığımız hiçbir şey yoktu."

Rastlantıyla girdikleri evin sahibi, Dilan Alp'i içeriye aldı. Ardından bir ambulans geldi, Alp'i hastaneye götürdü. Yarım saat kadar evde kalan Dilek Odabaş ve arkadaşları daha sonra dövülerek gözaltına alındı.

Polis, bu sırada gençleri teslim etmek istemeyen aileye, "Eve gaz bombası atarız" diye tehdit etti. Dilek Odabaş, "İçeride çocuklar vardı. Buna rağmen atacaklardı gaz bombasını" diyor.

HASTANEDE BUZ BİLE VERMEDİLER

Gözaltına alındıktan sonra ilk üst aramasını erkek polisler yapmak istedi. Buna izin vermediklerini, bu nedenle de şiddete maruz kaldıklarını anlatan Dilek Odabaş'ın anlatımları Haseki Hastanesi'nde de işkencenin devam ettiğinin göstergesi: "Hastanede muayene bile edilmedik. Formaliteden birkaç soru sorarak rapor yazdılar. Yanımızda yaralı iki arkadaşımız vardı, onlara hiçbir şekilde tıbbi müdahalede bulunulmadı. Buz ve krem istedik. Hastaneden onu bile vermediler."

BİLEKLERDE KELEPÇE İZİ

Bu sırada bileklerindeki kelepçe izlerini gösteren Dilek Odabaş, "Hastanede doktorun önüde polisle yaptığımız tartışmaların sonunda kelepçeleri çıkardılar. Kelepçeleri öyle sıkmışlardı ki, ellerimiz mosmor oldu" diyor.

Hastanenin ardından İstanbul Emniyet Müdürlüğü'ne götürülen Dilek Odabaş ve arkadaşları, 8 saat boyunca polis aracında bekletildiler. Bu sırada tuvalet ihtiyaçlarını karşılamak için bile sürekli polisle tartışmak zorunda kaldılar.

ÇIRILÇIPLAK SOYULARAK ARANMAK İSTENDİLER

İçeriye alındıklarında kimlik tespitinin ardından işkence, cinsel tacize dönüştü. Çırılçıplak soyularak arama dayatmasıyla karşılaştılar. Buna izin vermediklerinde ise darp edildiler.

Gözaltında psikolojik baskının sürekli uygulandığına dikkat çeken Odabaş, "Benim başıma gelmedi ancak bazı arkadaşları çağırıp, baskı uygulayarak ifade almaya çalıştılar" diyor.

Dilek Odabaş, savcılığa çıkartıldıklarında ise "araç yakma, 22 polisi hastanelik etme" suçlamasıyla karşılaştıklarını anlattı. Böyle bir durumun fiziken bile mümkün olmadığını söyleyen Odabaş, şöyle konuşuyor: "Onların panzerleri, tazyikli suları, gazları, silahları vardı. Bizim hiçbir şeyimiz yok. Bu suçlamayı kesinlikle kabul etmedik.".

Dilek Odabaş, böyle bir suçlamayla karşılaşmalarını polisin kendisini aklama çabası olarak değerlendiriyor: "Dilan Alp çok büyük bir kamuoyu yarattı. Arkadaşımızın hayati tehlikesi hala sürüyor. Kendilerini aklamak için bu işe illegal bir hava vermek istediler."

Dilek Odabaş, savcılıktaki ilginç bir ayrıntıyı da aktardı: "Savcı bazı arkadaşlara 'Tutuklamayı gerektirecek bir durum yok' diyor. Ancak sonradan bazı kişilerin savcının yanına girmesinin ardından tutuklanma talebiyle mahkemeye sevk edildik."

SENEYE DE ALANLARDAYIZ

İlk kez gözaltına alınan Dilek Odabaş, arkadaşı Dilan'ın durumundan çok etkilenmiş. Onun için sürekli "Henüz 17 yaşında bir çocuk" diyor. Kendisi de pek büyük sayılmaz aslında; 22 yaşında genç bir kadın. Dilan Alp'in dışında diğer yaralıların da durumuna dikkat çeken Dilek Odabaş, "Bu durumla karşılaşmak üzücü. Meşru hakkımızı kullanırken karşılaşmak ise çok daha üzücü. Devletin ne kadar kindar, faşizan olduğunu bir kez daha görmüş olduk. Direncimizi hiçbir zaman kaybetmeyeceğiz. Seneye de aynı kararlılıkla, aynı meşruluk bilinciyle alanlarda olacağız. Kimse bizi bu tip baskılarla yıldıramaz" diyor.

İstanbul Valiliği'nin "Dilan Alp illegal örgüt üyesi" iddiasına da yanıt veren Odabaş, "Dilan Alp, yasal olarak çıkan Söz dergisi okurudur. Bizler de Söz dergisi okuruyuz" diyor. Odabaş, valinin "Elinde molotof şişesi vardı" iddiasının ise polis tarafından yalanlandığına dikkat çekti ve ekledi: "Elindeki sirke şişesiydi. Sirke de gazın etkisini azaltmak için kullandığımız bir şeydi."

BABA: AİLESİ OLARAK YANINDAYIZ

Dilek Odabaş'ın babası Zeynel Odabaş, Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Sultangazi Şube Başkanı. Öncelikle kızının hem bir basın emekçisi hem de bir emekçi çocuğu olarak 1 Mayıs'a gitmesinden gurur duyuyor ve ekliyor: Ailesi olarak yanındayız.

Siyasi iktidarların yıllardan beri emekçileri yok saymaya ve yıldırmaya çalıştığına dikkat çeken baba Odabaş, Taksim yasağını da bu kapsamda değerlendiriyor. Baba Odabaş şöyle konuşuyor: "Taksim bundan sonra emekçilere yasaklanmak istendiği için inşaat bahane edilmiştir. Oysa ki orada 200-300 bin insanın 1 Mayıs'ı kutlamasına olanak tanıyan genişlikte bir alan var. Devletin görevi orada işçi ve emekçi bayramının kutlanmasının koşullarını yaratmaktır."

1 Mayıs 1977 katliamını hatırlatan baba Odabaş, "Nasıl ki daha önce emekçileri yıldıramadıysalar, bundan sonra da yıldıramayacaklardır. O alanı yasaklamak kimsenin haddi ve hakkı değildir. Hem kızımın hem de o gün orada olan ve devletin şiddetin maruz kalan herkesin yanındayız. Alevi örgütü olarak da devletin bu tutumunu kınıyoruz" diye belirtiyor.