Ortadoðu’da yaşanan köklü deðişim süreci Güney Kürdistan’ın başkenti Hewler ile Kandil’in merkezinde olduðu PKK denetimindeki Medya Savunma Alanları’nı bölgesel siyasetin merkezi haline getirmiş bulunuyor.
Hewler ve Kandil, Kürtler ve Kürdistan üzerinden Irak’ın, Suriye’nin, Ýran’ın ve Türkiye’nin geleceðinin tartışıldıðı, buna dönük pazarlık, görüşme ve tartışmaların yapıldıðı iki merkez olarak öne çıkıyor.
Kürtlerin ve Kürdistan’ın bölgede kurulmakta olan dengelerin odaðında yer aldıðı apaçık gözleniyor. Yaşanan yoðun diplomatik trafik de zaten buna işaret ediyor.
Küresel ve bölgesel güçlere ait diplomatik heyetlerin biri gidip diðeri geliyor. Hewler’de neredeyse her hafta bir konferans düzenleniyor.
Ayrıca burada nereye giderseniz gidin karşınıza Amerika’dan Çin’e, Rusya’dan Katar’a bir heyet çıkıyor. Türkiye, Ýran, Suudi Arabistan gibi bölge ülkeleri ise kamp kurmuş, gelişmeleri yakından izliyor.
Özellikle Ýran ile Türkiye arasında Kürdistan üzerinde ciddi bir rekabet yaşanıyor.
Ýnsanın başını döndüren yoðun bir diplomatik trafiðin yaşandıðı Hewler’de bütün yollar da dönüp dolaşıp Kandil’e çıkıyor.
Her görüşme, pazarlık ve tartışma sonunda gelip “ana Kürdistan’a” dayanıyor. Dolayısıyla PKK’nin politikası ve tavrı özel bir önem kazanıyor.
Kürtler ve Kürdistan kilit konuma yükselmiş durumda. Herkes Kürtleri kazanmaya, deyim yerindeyse Ortadoðu’nun kilidini kapmaya çalışıyor. Kürtlerin nasıl bir tavır alacaðı ya da alması gerektiði sorusu her aşamada öne çıkıyor.
Yoðun trafiðin yaşandıðı Hewler ve Kandil hattında bu sorunun yanıtları aranıyor.
Elbette bu durum Kürtler açısından ciddi kazanım anlamına geliyor ancak, yarattıðı fırsatlar kadar ciddi tehdit ve tehlikeler de içeriyor.
Amerika ile Ýran’ın başını çektiði kamplaşmada; küresel ve bölgesel gericiliðin kapışmasında öne çıkan Kürtlerin hata yapma lüksleri bulunmuyor.
Bunun bilince çıkarılmasının ve Kürt siyasetinin süreci birlikte okuması ve omuzlamasının yaşamsal önemi bulunuyor.
Ne var ki bu konuda ciddi görüş ayrılıklarının ve akıl almaz aymazlıkların olduðu da gözleniyor.
Güney liderliðinin ‘baðımsızlık’ girişimleri, Suriye Kürdistanı’nın geleceði, Kuzey’de süren savaş ile Ulusal Konferans konularında görüş ayrılıkları yaşanıyor ve bunlar kısa vadede giderileceðe benzemiyor.
Henüz bir krize dönüşmese de, taraflar bu konuda özenli olmaya, kriz ve sorun üretmekten kaçınmaya dikkat etse de, PKK ile KDP arasındaki görüş ayrılıkları sürüyor.
Mesud Barzani’nin geçen hafta yaptıðı “bir daha kardeş kavgası olursa Kürdistan’ı terk eder, giderim” açıklaması PKK ile KDP arasındaki sorunları çatışmaya dönüştürmek isteyen yönetim içindeki çevrelere yapılmış bir uyarı olarak deðerlendiriliyor.
PKK de bu konuda dikkatli ve duyarlı davranıyor. Kandil’de görüştüðüm üst düzey bir PKK yöneticisi, “siyasi sorunları siyasal yöntemlerle çözmeye, sorunlara raðmen birlikte yürümeye devam edeceðiz” dedi.
Sorunların çatışmaya dönüşmemesi konusunda iki tarafın da kararlı olduðu gözleniyor. Bu da sorunların zaman içinde ve demokratik rekabet ekseninde çözülmesi umudunu güçlendiriyor.
KNK heyetinin evinde görüştüðü Irak Parlamentosu’nun Kürt grubu sözcülerinden milletvekili Mahmud Osman, yaşanan sorunlardan ötürü yönetimi sorumlu tutuyor.
Ulusal Konferans’ın, “bir ABD ve AKP konferansı” olduðunu söylüyor ve bu şartlar altında toplanmasına karşı çıkıyor.
Ýran’ın konferansı desteklediðini, PKK’nin silahsızlandırılması konusunda bu güçlerin ‘fikir birliði’ içinde olduklarını belirtiyor. “Bunlar diyalog ve çözüm deðil, tasfiye ve yeni bir teslim anlaşması istiyor” diye ekliyor.
“PKK’nin aradan çekilmesi ya da çıkartılması halinde Ýran ile Türkiye’nin tarihte olduðu gibi Kürdistan’ı yine kendi aralarında paylaşacakları” uyarısını yapıyor.
Osman ayrıca, ‘baðımsızlık’ girişimlerinin ‘taktik’ olduðunu da iddia ediyor ve bunu da tehlikeli buluyor. “Bu açıklamalar Şiilerin Kürtlere düşmanlıðını arttırmaktan başka bir sonuç vermiyor” diyor.
Amerika ile AKP Hükümeti’nin Kürtleri ateşe sürmek istediklerini ileri sürüyor. Olası Şii-Kürt savaşından ciddi biçimde endişe ediyor.
Bunun Kürdistan’ı yangın yerine çevireceðini ve Güney’in Hewler ile Süleymaniye merkezli olarak ikiye bölünebileceði uyarısını yapıyor.
Güney Kürdistan’ın Türkiye ile bir ‘federasyon’ çatısı altında birleşmesini ise mümkün görmüyor. ‘Türkiye Kürtlere Irak’ın verdiði hakları vermez’ diyor ve Irak anayasasındaki mevcut hükümlere dikkat çekiyor.
“Burada bir nevi baðımsız yaşıyoruz, Türkiye biçimi ne olursa olsun bu hakları elde etmemizi istemez, buna izin vermez” diyor.
30 yıldır Güney Kürdistan’da yaşayan siyasal gözlemci Dildar Şeko da benzer şeyler söylüyor. Ulusal Konferans’ın Kürtlerin iradesinden ziyade dış dayatmalar sonucu gündeme geldiðini belirtiyor ve KDP’nin ısrar etmesi halinde kriz çıkmasını kaçınılmaz görüyor.
PKK silahlarının Kürtlerin sorunu deðil kazanımı olduðunu da söyleyen tecrübeli gözlemci “herkesin silahla dolaştıðı bir coðrafyada silah bırakmak yenilgiye davetiye çıkarmaktır” diyor.
Dış güçlere dayalı stratejinin 1975 benzeri bir bozgun yaratacaðından endişe eden Şeko, Güney liderliðin Batı (Suriye) Kürdistan’ı konusunda izlediði siyasetin de Kürtler arasındaki ilişkileri gereceðini düşünüyor.
Yine de yakından tanıdıðı Mesud Barzani’ye güveniyor ve onun bir aşamadan sonra dış baskılara direneceðine ve PKK ile iyi olan ilişkilerini sürdüreceðine inanıyor.
Evet, bölgesel siyasetin merkezi buraya kaymış durumda ve buradan yazacak çok şey var...
Yakında gazetemize bütün bunları ayrıntılı olarak yazmaya çalışacaðım.
Şimdilik saðlıcakla ve umutla kalın…
Kaynak: Yeni Özgür Politika