Hozat: KDP Türk devletinin tasfiye planına destek veriyor

Türk devletinin PKK'yi tasfiye etmek istediğini söyleyen KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Bese Hozat, KDP'nin de bu tasfiye planına ortak olduğunu belirterek, "Peşmergeler, Türk askerinin yanında değil, gerillanın yanında yer almalı" dedi.

Stêrk TV'de yayınlanan özel programa katılan KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Besê Hozat, gündeme ilişkin önemli değerlendirmelerde bulundu. Son dönemlerde KDP'nin Türkiye'nin yanında yer alarak özgürlük hareketine saldırdığını belirten Hozat, "KDP, Türk devletinin bütün işgallerini meşrulaştırıyor. Diyor 'biz Kürdüz, Kürt olarak Türk devletini politikalarını doğru görüyoruz.' KDP şu an Türk devletinin yanında yer almış durumda. Türk devletinin yanında yer alıp sana karşı savaşan, seni imha etmek isteyen böyle bir güce kardeş diyebilir misiniz? Türk askerlerine kardeş diyebilir misiniz? Böyle bir şey olmaz.

Örneğin, yarın öbür gün peşmerge Türk askerlerinin yanında yer alıp gerillaya karşı savaşırsa, bu birakûjî savaşı olmaz. Bu savaş PKK ve düşmanın savaşı olur. Gerçek budur. Çünkü bu güç düşman askerlerinin yanında yer almış, saflarını belli etmişler. Peşmergeler Türk askerinin yanında değil, gerillanın yanında yer almalı" diye konuştu.

Kürdistan'da yaşanan taciz ve tecavüzlerin Türk devletinin yürüttüğü soykırım politikasının bir parçası olduğunu söyleyen Hozat, "40 yıldan fazladır Kürdistan'da örgütlü bir mücadele var. Fakat özel savaşın toplumumuzun genelini değil ama bir kısmını etkilediğini görüyoruz. Bu durum insanı üzüyor. Bakıyorsunuz Kürt kadınlarının polislerle, askerlerle ilişkileri var. Yani insan düşman ile böyle bir ilişki geliştirebilir mi?

Sen nasıl düşmana 'seviyorum' diyebiliyorsun? Bu nasıl bir sevgi? Bu sevgi değil. Bu düşkünlüktür. Sevgi ile bir alakası yok. Sevginin kriterleri var, kanunları var. Yani Kürdistan'da düşmanla sevgi olamaz. Kürt, yurtsever ailelerimiz bu anlamda çocuklarını iyi eğitmeli, düşman zihniyetini iyi kavratmalı. Kürt çocukları, Kürt gençleri, Kürt kadınları düşmanın zihniyetini iyice öğrenebilmeli, o bilinçle yetişmeli. Eğer düşmanını iyi tanırsan, bu düşmanın 100 yıldır nasıl zulüm, nasıl soykırım, nasıl katliamlar yaptığını iyi anlarsan bırak düşmana merhaba demeyi, onunla konuşmayı, yüzüne bile bakmazsın. Yani bilinç çok önemli" dedi.

KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Besê Hozat'ın Stêrk TV'de yayınlanan röportajı şöyle:

Çok önemli ve kritik bir süreç devam ediyor. Türk devletinin düzenlediği bir hava saldırısında KJK Yürütme Konseyi Üyesi Leyla Agirî (Filiz Aslan) şehit düştü. Leyla Agirî'nin şahadetine ilişkin neler söyleyeceksiniz?

Heval Leyla Agirî şahsında tüm devrim şehitlerini saygı ile anıyorum. Heval Leyla mücadelemizde büyük bir görev üstlendi, rolünü başarılı bir şekilde de yerine getirdi. Askeri çalışmalarda uzun bir süre kaldı, YJA Star konseyindeydi. Yine uzun bir süre ideolojik çalışmalar yürüttü. Son yıllarda KJK'de siyasi ve toplumsal çalışmalarda yer aldı. Bütün görevlerinde başarılıydı, emekçiydi, iddialı ve moralliydi. Bu anlamda heval Leyla'nın emeklerini asla unutmayacağız. Hem genel hareket hem de kadın hareketi için değerli bir miras bıraktı.

Minnetle anıyorum heval Leyla'yı. Şehadeti hem bizde hem de halkımızda derin bir üzüntü yarattı. Ama bu üzüntüyü güce dönüştürmeliyiz. Mücadeleyi büyütmek için, daha da güçlendirmek için, Leyla hevalın yürüttüğü mücadeleyi mutlaka başarıya ulaştırmalıyız. Leyla hevalın hayali de buydu. 27 yıldır bu mücadelede yer alıyordu, kadın hareketinde çok büyük emekleri vardı. Bu alanda bilgisi, araştırmaları çok derindi.

Heval Leyla çocukken annesini kaybetmiş. Anne sevgisini ve hasretini kadın mücadelesine, özgürlüğüne dönüştürmüştü. Birçok kadın arkadaşa eğitim verdi, yine genel eğitimler de verdi. Binlerce kadın arkadaşı bilinçlendirdi, örgütledi. KJK sisteminin inşa edilmesi için çok büyük emekler verdi. Bu emeğini mutlaka başarıya dönüştüreceğiz.

Avukat ve Dersimli bir kadın olan Ebru Timtik de adaletsizliğe karşı ölüm orucuna girdi. 238 gün direndi ve geçtiğimiz günlerde şehit düştü. Kendisi için bir ayrıcalık istemiyordu sadece adalet istiyordu. Ebru Timtik'i AKP-MHP faşizmi öldürdü diyebiliriz miyiz?

Çok büyük bir direniş var tabi. Bu bir inanç, bir irade. Çok fazla bir şey de istemiyordu sadece adil yargılanmak istedi. Haksız yere onlarca yıl ceza kesilmiş. Bunu kabul etmeyip adil yargılanmak istiyordu. Bunun için de ölüm orucuna girdi. Çok büyük bir irade, saygı ile anıyoruz. Bugün arkadaşı Aytaç Ünsal da ölüm orucuna devam ediyor. Herkesin Aytaç Ünsal'a sahip çıkması gerekir. Eğer toplum Ebru Timtik ve Aytaç Ünsal'a sahip çıksaydı Ebru şehit düşmezdi. Bu bir gerçek. Bu anlamda toplumun, halkın reaksiyonu, tepkisi, direnişi eksik kaldı. Elbette bir mücadele oldu ama zayıftı, güçsüzdü.

Eğer toplum mücadelesi güçlü bir şekilde gelişseydi, örgütlü bir refleks gösterilseydi sonuç böyle olmayabilirdi. Bu önemli. Elbette direniş kültürü böyle gelişiyor. Zulme, adaletsizliğe karşı direnmezsen, mücadele etmezsen, canını vermezsen hiçbir hak elde edemezsin. Mümkün değil. Faşizm de zulüm de direniş olmadığı yerde hükmünü sürdürür. Bu yüzden nerede zulüm varsa, faşizm varsa orada onurlu bir duruş sergilenmeli. Ebru Timtik'in de Aytaç Ünsal'ın da duruşu onurlu bir duruş. Değerli, kutsal bir direniştir.

Tabi bu direnişin örgütlü olması lazım. İnsanların bu direnişe sahip çıkması lazım. Toplumsal bir direnişe dönüşmeli ki sonuç alınsın. Yoksa devlet faşist, işgalci, halka düşman bir devlettir. Hukuk, adalet, demokrasi yok Türkiye'de. Faşizmin olduğu bir yerde adalet, hukuktan bahsetmek mümkün değil. Bu yüzden faşist bir sistem karşısında genel bir direniş olmadığı zaman sonuç almak zor oluyor. En fazla canını feda edebilirsin. Bu yüzden toplumsal mücadele, toplumsal direniş gerekli. Faşizme karşı anti-faşist bir mücadele gerekiyor. Eksik olan budur.

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'a yönelik tecrit de işkence boyutuna ulaşmış durumda. Mayıs'tan beri sayın Öcalan'dan ve yanındaki arkadaşlarından haber alınamıyor. Tecridin kırılması için sizce ne yapılmalı?

Leyla Güven öncülüğünde açlık grevi eylemi başladı. Daha sonra onlarca arkadaş tarafından bu eylem ölüm orucuna dönüştü. Toplum direnişe geçti, özellikle Beyaz Tülbentli Anneler. Büyük bir direniş sergilendi. Hem zindandaki arkadaşlar hem anneler hem de toplum çok büyük bir direnişe geçti. Hem ülkede hem de Avrupa ve dünyanın bir çok yerinde bir direniş gelişti. Rojava, Başur, Maxmur ve Şengal'de de direnişler yaşandı. Yani topyekün bir direnişe dönüştü. Bu direniş sonuç da verdi.

Direnişin ardından Türk Adalet Bakanı açıklama yaptı, 'tecrit sona erdi, bugünden sonra böyle bir sıkıntı olmayacak. Öcalan'la hem avukatları hem ailesi görüşme yapabilir' dedi. Daha sonra görüşme oldu. CPT de bu gelişmeden sonra tecrit kalktı diye açıklama yaptı. Bir süre sonra sanki bu açıklamalar hiç yapılmamış, Türk yetkilileri ve CPT hiçbir şey dememiş gibi tecrit yine devam etti. Uzun bir süre haber alınamadı. İmralı'da şu an işkence sistemi var, kanun, hukuk yok orada. Yani Türk devletinin kanunlarına göre de bir hukuk işletilmiyor. Halbuki İmralı uluslararası bir hukuk sistemidir.

Önderlik uluslararası bir komplo ile Türkiye'ye teslim edildi, İmralı'da uluslararası bir sistem kuruldu. Bu sistemden Amerika da Avrupa Konseyi de ve bu komploda yer alanlar da sorumludur. AKP-MHP faşist iktidarı keyfine göre İmralı'nın kapısını açıyor, keyfine göre kapatıyor. Ne zaman çıkarı olursa o zaman tecridi kaldırıyor aileler, avukatlar görüşme yapıyor. Çıkarlarına uymadığı zaman ise İmralı kapısını kapatıyorlar, işkence sistemini devam ettiriyorlar. İmralı'daki zulüm Kürt halkına karşı yürütülüyor. Rêber Apo şahsında Kürt halkına karşı bir soykırım yürütülüyor. Bu bir gerçektir. Rêber Apo şahsında Kürt ve Türkiye halklarına yönelik bir faşizm yürütülüyor. İmralı'da yürütülen politikaların hepsi Türkiye ve Kürdistan'a dağılmış durumda.

DÜNYADA KİMSE ARTIK TECRİDİ KABUL ETMİYOR

İmralı'da hukuk yok, adalet yok, demokrasi yok. Yani Önderliğe karşı her türlü faşizm, her türlü ahlaksız, vicdansız politikalar yürütülüyor. Bu yüzden geçtiğimiz sene yaşanan direniş İmralı kapısını açtı ama artık tecridin kaldırılması ile yetinmemeliyiz. Artık vakit önderliği özgürleştirme vaktidir. Günümüzde İmralı'nın meşruiyeti kalmamış. CPT de geçtiğimiz günlerde İmralı'da tecrit olduğunu, İmralı sisteminin işkence sistemi olduğunu itiraf etti. Bu da İmralı sistemini inşa edenlerin, bu sistemin işkence ve tecrit sistemi olduğunu kabul ettikleri anlamına geliyor. Yani bu sistemi yaratanlar bile bugün İmralı'daki tecrit ve işkence sistemine sahip çıkmıyor. Bu önemli ve yeni bir aşamadır. Bu yüzden halkımız ve Kürt halkının dostları önderliğin özgürleşmesi için mücadeleyi daha da yükseltmeli.

22 yıldır İmralı'da yürütülen işkence sisteminin hiçbir meşruiyeti kalmamıştır. Bu sistemi inşa edenlerin de maskeleri düştü, yaptıkları her şey, oynadıkları tüm oyunlar deşifre oldu. Halkımızın direnişi ve mücadelesi ile önderliğimiz her şeyi deşifre etti. Bu yüzden tüm dünyada güçlü bir mücadele yürütülmeli. Örneğin İngiltere'de milyonlarca üyesi olan sendikalar uzun zamandır önderliğin özgürleşmesi için kampanyalar yürütüyorlar. İngiliz hükümeti ve yetkililerine bu konuda baskı yapıyorlar. İngiltere'nin Türkiye ile olan siyasi ilişkilerini sorgulatıyorlar. Bu çok önemli bir şey. Yine İtalya'da onlarca belediye önderliğe fahri vatandaşlık verdi. Bu da çok önemli. Binlerce aydın, yazar, sanatçı da önderliğin özgürleşmesini talep ediyor.

Dünyada artık kimse bu tecridi kabul etmiyor. Çünkü bu tecrit insanlık dışıdır. O yüzden artık önderliği özgürleştirme vakti gelmiş durumda. Önderlik özgürleşirse Ortadoğu'da ve Kürdistan'da yaşanan savaş inanın duracaktır. Yani bu savaşı rahat rahat sürdürmek ve bu krizden karlı çıkmak için tecridi devam ettiriyorlar. Önderlik Ortadoğu'da yaşanan kaosa bir çaredir bunu biliyorlar. Önderliğin görüşleri, projeleri, Ortadoğu sorunlarının çözümü için ilaçtır. Bugün Türkiye'de yaşanan sorunların, yine Kürt sorununun ilacıdır. Önderlik özgürleşirse Türkiye, Ortadoğu demokratikleşir, Kürtler ve Ortadoğu halkı özgürleşir. Kürdistan, Ortadoğu özgürleşmesin, Türkiye demokratik bir ülke olmasın diye tecridi geliştiriyorlar. Bu politika sona ererse Kürdistan'da 100 yıldır devam eden savaş, soykırım sona erecektir.

Batman'da 18 yaşındaki İpek Er, işgalci Türk askerinin tecavüzüne uğradı ve daha sonra yaşamına son verdi. Devlet tecavüzcü askere sahip çıktı ve serbest bırakıldı. Siz bu olayı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türk devleti Kürdistan'da soykırım politikaları yürütüyor. Bunu da farklı farklı şekillerde yapıyor. Özellikle özel savaşla bunu yapıyor. Özel savaş politikaları ile Kürt halkını umutsuz, inançsız, iradesiz bırakmak istiyor. O yüzden ekonomik, dil, kültür, coğrafya, insani değerler üzerinden büyük bir saldırı yapıyor. Bu saldırıların hedefinde de Kürt kadınları var. Bunun nedenleri de var tabi. Kürt kadınları Kürdistan'da direnişin öncülüğünü yapıyor. Kadın hareketi özgürlükçü, demokratik bir güçtür.

Kürt kadınlarının mücadelesi toplumda büyük değişimler yarattı. Zihniyet devrimi gerçekleştirdi. Bu durum Türkiye toplumu ve Türkiye'deki kadınları da etkiledi. Dikkat ederseniz Kürdistan'daki kadın hareketleri büyüdükçe, Türkiye'deki kadın hareketleri de güçlendi. Kürt kadınlarından güç, cesaret, ilham aldılar. Kürdistan'da mücadele ne kadar büyüdüyse, Türkiye'deki demokrasi güçleri de o kadar güçlendi. Bunu çok iyi görüyorlar.

Faşist Süleyman Soylu'nun konuşmaları boşuna değildi. Polislere talimat veriyor. 'Kürt kadınlarını hedef alın, nerede görürseniz vurun, öldürün, tutuklayın, tecavüz edin' diyor. Türk devleti adeta bütün Kürt kadınlarını meta, tecavüz nesnesi olarak görüyor. Kürdistan'ı işgal alanı, Kürt kadınlarını da işgalin bir konsepti olarak görüyor. Bunu bir politika olarak yürütüyorlar. Onların gözünde bütün Kürt kadınları, Kürt toplumu teröristtir. Katliam, öldürme, hakaret, her muameleyi kendilerinde hak görüyorlar. Neden? Çünkü Kürtler onların gözünde düşmandır, teröristtir. Yok edilmesi gerekir.

TECAVÜZCÜ MUSA ORHAN, SOYLU'NUN TALİMATLARINI YERİNE GETİRİYOR

Direniş, mücadele, değişim-dönüşüm kadın ekseninde gelişiyor. Eğer kadınları etkisizleştirirse, iradesizleştirirse, Kürt halkını teslim almaya amaçlıyor. Bu yüzden saldırıların sebebi kadın iradesini kırmaktır. Binlerce siyasetçi kadın tutuklu, her gün kadınlara işkence yapılıyor, katlediliyorlar. Bu politikaların bir ayağı da tecavüzdür. Tecavüz Türk devletinin Kürdistan'da yürüttüğü soykırım politikasının bir parçasıdır. Bundan dolayı bu alçak adam Musa Orhan'ı insanların tepkisini dindirmek için tutukladılar.

Daha sonra Süleyman Soylu devreye girerek, 'karışmayın bu benim adamımdır, ben ona böyle şeyle yapması gerektiğini söyledim" dedi. Çünkü Süleyman Soylu'nun kendisi tecavüzcüdür, sapıktır. Süleyman'ın Soylu'nun geçmişi araştırılırsa böyle biri olduğu ortaya çıkacaktır. Türk devletinin gerçekliği Süleyman Soylu, Erdoğan, Bahçeli, Perinçek şahsında canlanıyor. Eğer Türk devletini tanımak isteyen olursa, devlet Süleyman Soylu'dur, Bahçeli'dir, Erdoğan'dır, Perinçek'tir.

Tecavüzcü Musa Orhan, Süleyman Soylu'nun talimatlarını yerine getiriyor. Süleyman Soylu Musa Orhan'ı tutuklayabilir mi ki zaten talimatı o veriyor. Bugün talimat verdiği askerleri, polisleri tutuklayabilir mi? Çünkü onlara 'hakkınızdır, görevinizdir, Kürt kadınlarına tecavüz edeceksiniz. Her türlü muameleyi yapabilirsiniz. Kürt kadınlarını, çocuklarını, gençlerini uyuşturucuya alıştırın, fuhuşa zorlayın, her şeyi yapın' diyor. Kürdistan toplumuna her kirliliği dayatıyor. Bu bir konsepttir.

Kürtlere 'Diz çöktürme' belgesinde 'mahkemeye, savcılığa çıkma korkusu yaşamayın' deniliyordu.

Evet, evet zaten kimse korkmuyor. Polis, asker Kürdistan'da ne yaparsa korkmuyor, çünkü biliyor devlet onları koruyor. Zaten devlet bunları yapmalarını istiyor. Devletin kanunlarını Kürdistan'da geliştiriyorlar. Devletin kanunu işgal kanunlarıdır. Ve bu kanunlar Kürdistan'da her şeyi yapmalarına müsaade ediyor.

Peki Kürt genç kadınlara ne söylemek istersiniz, genç kadınlara nasıl bir mesajınız var?

En rahatsız olduğumuz durum bu. 40 yıldan fazladır Kürdistan'da örgütlü bir mücadele var. Amansız bir özgürlük mücadelesi var. Bugün bütün dünyayı etkilemiş durumda. Elbette bu mücadele Kürdistan'da da binlerce devrim yaptı. Kültürel, zihniyet ve farklı birçok devrim gerçekleşti. Büyük bir değişim-dönüşüm yaşattı Kürt halkına. Büyük kazanımlar elde etti. Fakat özel savaşın toplumumuzun genelini değil ama bir kısmını etkilediğini görüyoruz. Bu durum insanı üzüyor. Özel savaş politikalarından bir kısım Kürt çocukları, Kürt kadınları ve Kürt gençleri etkileniyor. Bu acı bir durum.

Kürdistan'da bir örnek var. Kıştan bu yana Gülistan Doku gündemde. Kaybolmadı Gülistan, öldürüldü. Peki kim öldürdü? Polis öldürdü. Neden çünkü polis çocuğu ile ilişkisi vardı. Gönül ilişkisi vardı diyorlar. İpek Er katledildi intihar falan değil. Bir genç kadın daha vardı. Muğla'dan adı Zeynep'ti yanılmıyorsam. Yurtsever bir ailedendi. Ülkücü faşist bir boksör ile ilişkisi vardı. Bu boksör faşist, ülkücü biri. Yine Siirtli genç bir kadın vardı. Onun da faşist biri ile ilişkisi vardı, vahşice katledildi. Böyle örnekler çok fazla var ama açığa çıkmıyor.

Bakıyorsunuz Kürt kadınlarının polislerle, askerlerle ilişkileri var. Yani insan düşman ile böyle bir ilişki geliştirebilir mi? Sen nasıl düşmana 'seviyorum' diyebiliyorsun? Bu nasıl bir sevgi? Bu sevgi değil. Bu düşkünlüktür. Sevgi ile bir alakası yok. Sevginin kriterleri var, kanunları var. Yani Kürdistan'da düşmanla sevgi olamaz. Bunda kriter yok, değer yok. Yurtseverlik değerleri yok, özgürlük değerleri yok, insanlık değerleri yok, sadece tek bir şey var güdüsel bir yakınlaşma. Bu şeyin özgürlük ile bir alakası yok. Özgürlük iradedir, bilinçtir, yurtseverliktir. Bu durum doğru değildir, kabul etmiyoruz.

KÜRT, YURTSEVER AİLELER ÇOCUKLARINI İYİ EĞİTMELİ

Kürt, yurtsever ailelerimiz bu anlamda çocuklarını iyi eğitmeli, düşman zihniyetini iyi kavratmalı. Kürt çocukları, Kürt gençleri, Kürt kadınları düşmanın zihniyetini iyice öğrenebilmeli, o bilinçle yetişmeli. Eğer düşmanını iyi tanırsan, bu düşmanın 100 yıldır nasıl zulüm, nasıl soykırım, nasıl katliamlar yaptığını iyi anlarsan bırak düşmana merhaba demeyi, onunla konuşmayı, yüzüne bile bakmazsın. Yani bilinç çok önemli. Demek ki bu anlamda zayıflık var ki düşman da özel savaş politikalarından sonuç alıyor.

Bakıyorsunuz küçük bir çocuk uyuşturucu kullanıyor, bakıyorsunuz Kürt gençleri ajan oluyor. Kendileri için kullanıyorlar. Halkın içinde halka karşı bir silah olarak kullanılıyorlar. Halkın arasına düşman koyuyor. Bu yaşananların önü nasıl alınır? Bilinçlenme ile. Yurtseverlik kültürü iyi verilmeli. Çocuklarınıza, gençlerinize sahip çıkın, bu önemli. Bir diğer önemli nokta mücadele. Kendinizi mücadeleden uzak tutmayın.

Düşman neden bunu genç kadınlar ve erkekler üzerinden uyguluyor? Çünkü gençleri özgürlük mücadelesinden uzak tutmak istiyor. Esas amaç budur. Buna karşı gençlerimizin güçlü bir cevap vermesi gerekiyor. İpek Er'in, Gülistan Doku'nun, Zeynep'in, Siirtli genç kadının intikamını almalı, özel savaş politikalarına karşı örgütlenmeli, özgürlük hareketine katılmalılar. Gençlerin yeri dağlardır. Eğer gençler özgürlük mücadelesine katılmazlarsa sonları İpek Er gibi olur. Çünkü düşmanın hedefi o. Herkesi o duruma getirmek istiyor. Bu yüzden bütün gençlere özgürlük hareketine katılma çağrısında bulunuyoruz, yönünü dağlara verip direnişe katılmalılar. En büyük intikamı zaten bu şekilde alacaklardır.

KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanlığı olarak 23 Ağustos'ta çok önemli ve kritik bir açıklamada bulundunuz. Açıklamada KDP’nin Türk devletinin soykırım politikalarının parçası haline geldiği, bu tutumdan uzaklaşması ve ulusal birlik çizgisini esas alması gerektiği belirtilmişti. Bu açıklamanın ardından bir kesim KDP'ye çağrıda da bulundu. KDP içerisinde de bir kısımdan açıklama yapıldı. Durum şu an nasıl?

Şu an yaşadığımız süreç tarihi bir süreç. Kürt halkının kaderi tayin ediliyor. Kürt halkı şu anki kazanımlarını savunamazsa, geleceğini kazanamaz. Kürt halkı kazanımlarını kaybederse 100 yıl daha köle gibi yaşayacaktır. Bu anlamda süreç çok önemli. Bütün siyasi partilere önemli görevler düşüyor. Bu yüzden böyle bir açıklama yaptık. Çünkü bu dönem çok büyük tehlikeler var. Türk devleti Kürt halkının Kürdistan'daki tüm kazanımlarını ortadan kaldırmak istiyor. Kürtleri birbirine karşı kullanmak, birbirine karşı savaştırmak istiyor. İç savaşı geliştirmek, Kürtler arasında parçalanmayı, düşmanlık yaratmayı hedefliyorlar.

100 yıl önce nasıl ki soykırım, işgal politikalarını geliştirdilerse, 21. yüzyılda da aynı politikayı sürdürmek istiyorlar. Bu durumu sürekli değerlendiriyoruz, çok büyük bir tehlike olarak da görüyoruz. Bundan dolayı korkularımız da var. Çünkü çok büyük tehlikeler ile karşı karşıyayız. Görüyoruz ki bazı Kürt partileri bu tehlikeyi anlamıyor, anlamak istemiyor. Düşman Türk devleti ile işbirliği içindeler. Soykırım planlarına aracı oluyorlar. Bu Kürt halkının geleceği için çok büyük bir tehlikedir. Bu yüzden çok önemli bir açıklama yaptık ama cevap alamadık maalesef. KDP bize cevap vermedi.

Açıklamamızda, 'KDP soykırım planları içerisinde yer alıyor. KDP, Türk devletinin PKK'yi tasfiye etme planına ortak olmuştur. Bu plan PKK şahsında Kürt halkını soykırımdan geçirme planıdır' dedik. Fakat KDP şimdiye kadar 'hayır biz bu planın bir parçası değiliz' ya da 'evet bu planın bir parçasıyız' diye bir cevap vermedi. O gün KDP'ye bağlı bir kurum uzun bir açıklama yapmış, öyle bir şey olmadığını söylüyorlar. Bizim muhatabımız o kurum değil. Biz bu açıklamayı o kurum için yapmadık.

Bu açıklamayı KDP için yaptık bu yüzden KDP'nin cevap vermesi gerekiyor. Eğer KDP cevap vermezse o zaman açıklamamızı kabul ediyor, 'KCK doğru söylüyor, ben Türk devletinin planları arasında yer alıyorum, PKK'nin tasfiye edilmesinde rolüm var. Rolüm de PKK'nin tasfiye edilmesinde Türk devletinin yanında yer almak, bu görevi yerine getiriyorum' diyor. KDP cevap vermezse anlamı budur. Bunları kabul ediyordur.

KDP, TÜRK DEVLETİ İLE BİRLİKTE PKK'Yİ TASFİYE ETMEK İSTİYOR

Önceki gün heval Cemal de (Murat Karayılan) bir programda değerlendirmelerde bulunmuştu. “KDP'nin cevabını bekliyoruz” dedi. Doğrudur, hala cevap bekliyoruz. Eğer böyle devam ederse KDP açık bir şekilde 'evet PKK'nin tasfiyesi için Türk devleti ile savaşıyoruz' diyor. Doğrusu KDP'nin duruşu Türkiye ile işbirliğini gösteriyor. Türk devleti ile bir plan yapmışlar, bu dönemde PKK'yi ortadan kaldırmak istiyorlar. Kürt halkının soykırımı önünde engel olarak PKK'yi görüyorlar, bu engeli yok etmek istiyorlar. Daha sonra da Kürt halkını soykırımdan geçirip, tüm kazanımlarını yok etmeyi hedefliyorlar. Kürt halkı böylelikle önümüzdeki 100 yıl daha haklarından yoksun kalsın istiyorlar.

Sadece haklarından mahrum bırakmayacaklar, fiziki soykırımdan da geçirecekler. Efrîn'de gördük neler yaptıklarını. Serêkaniyê, Girê Spî'de yaşananlar gözler önünde. Başur gözler önündedir. Başur'da 500 köy boşaltılmış durumda. Bakur'da onlarca yıldır soykırım siyaseti yürütüyor. Bazı KDP'li yetkililer diyor, 'PKK silah bıraksın, gitsin Türkiye'de siyaset yapsın.' Bunlar da biraz vicdan, ahlak olsaydı, birazcık yurtseverlik değerleri olsaydı bunu demezlerdi. Bakur'da yaşananlar göz önünde. Bakur'da binlerce siyasetçi, on binlerce yurtsever Kürt zindanda. Soykırım politikalarından dolayı Kürtler nefes alamayacak durumda. Türkiye, Kürtlere karşı bu kadar büyük bir soykırım politikası yürütürken, vicdansız, ahlaksızlar, nasıl gidip Türkiye'de siyaset yapsınlar diyorsunuz. Türkiye'de siyaset yapılacak zemin var mı?

Siyaset zemini olsa, Türk devleti siyasi soykırım operasyonlarına son verse, Kürt özgürce siyaset yapsa, örgütlense, belediyelerini özgürce yönetebilse, iradesini seçebilse, anadilinde eğitimi yasak olmazsa, anadilde eğitim görse, kültürel, siyasi haklarını alsa o zaman silahlarla ne işimiz olur. Biz silahlara, silahlı savaşa aşık değiliz. PKK mecburiyetten çıktı. PKK neden silah aldı? Çünkü soykırım politikaları var. Kürtlere yönelik katliamlar var. Bu yüzden PKK silah aldı. Katliamlar olmazsa, Kürtler özgürce siyaset yapsa, anadilleri ile özgürce eğitim görseler, kültürünü özgürce yaşasa zaten silahlara gerek kalmıyor. Bu yüzden ahlak, vicdan gerekli. Kürtlük, Kürtlük diyorlar ya ne Kürtlüğü? Kürtlüğü maske olarak kullanıyorlar. Düşmanın dilinden konuluyorlar.

KDP VE ERDOĞAN AYNI DİLİ KULLANIYOR

KDP yetkilisi açıklama yapıyor, Erdoğan'ın, Bahçeli'nin, Soylu'nun kullandığı dil ile onların kullandığı dil arasında ne fark var? Neçirvan Barzanî ile Erdoğan'ın kullandığı dil arasında ne far var? Erdoğan da Efrîn'i, Serêkaniyê'yi, Girê Spî'yi işgal edip burada neden özgür Kürt yaşıyor diye soruyor, özgür Kürtler ölsün, özgür, iradeli Kürdün yaşama hakkı yok, köle Kürt gerekli bize diyor. Aynı şeyleri Neçirvan da söylüyor, Mesrur da söylüyor. Onlar da Türkiye'nin Efrîn, Girê Spî, Serêkaniyê hatta bütün Rojava'yı işgal etme hakkı var diyor.

Burada özgür Kürtler var, özgür değil köle Kürt istiyorlar. Köle Kürtler olsun ki Türkiye'ye hizmet etsinler, Barzani'ye hizmet etsinler. Barzani de Erdoğan da aynı şeyleri söylüyor. Köle Kürt bana da lazım, Barzani'ye de lazım diyor. Barzani de aynı şeyleri söylüyor, bana da Erdoğan'a da köle Kürt lazım diyor.

KDP, Türk devletinin bütün işgallerini meşrulaştırıyor. Nasıl meşrulaştırıyor? Diyor 'biz Kürdüz, Kürt olarak Türk devletini politikalarını doğru görüyoruz. Herkes her şeyi bilmiyor ki, dünya diyor bunlar böyle söylediğine göre demek ki Türk devleti doğru bir şey yapıyor, sesimizi çıkarmayalım. Türk devleti de bu şekilde soykırım saldırılarını geliştiriyor.

KDP'nin tarihine baktığımız zaman bir dönem Irak devletine sığınarak YNK'ye saldırdı, Türk devletinin arkasına sığınarak PKK'ye saldırdı. Kendini bu şekilde büyütüp, örgütlemek istedi. Ama Kürt halkı bu birakûjî'dir diyerek karşı çıktı. Şu an da aynı siyaseti yürüttüklerini söyleyebilir miyiz?

Bu birakûjî değildir. Birakûjî savaşı ile bir alakası yoktur. Birakûjî nedir? Eğer gerçekten kardeşlerse, kardeşlik yapıyorsa, düşman bu kardeşler arasında düşmanlık yaratmak, savaş çıkartmak istiyorsa, buna birakûjî savaşı diyebilirsiniz. Örneğin geçtiğimiz senelerde KDP ve YNK'nin yaşadığı savaşa birakûjî denir, çünkü birbirlerini öldürdüler. YNK'den de KDP'den de o kadar yurtsever insan hayatını kaybetti. Şu an PKK ve KDP arasında yaşanan durumu böyle adlandıramayız. KDP şu an Türk devletinin yanında yer almış durumda. Türk devleti PKK'yi tasfiye etmek istiyor. Kürtlere karşı soykırım yapmak istiyor. Türk devletinin yanında yer alan bir silahlı güce kardeş diyebilir miyiz? Bu güç kardeş olur mu?

Yani Türk devletinin yanında yer alıp sana karşı savaşan, seni imha etmek isteyen böyle bir güce kardeş diyebilir misiniz? Türk askerlerine kardeş diyebilir misiniz? Böyle bir şey olmaz yani. Örneğin, yarın öbür gün peşmerge Türk askerlerinin yanında yer alıp gerillaya karşı savaşırsa, bu birakûjî savaşı olmaz. Bu savaş PKK ve düşmanın savaşı olur. Gerçek budur. Çünkü bu güç düşman askerlerinin yanında yer almış, saflarını belli etmişler. Türk devleti topraklarımızı işgal ediyor, Kürtlere karşı soykırım politikası geliştiriyor, özgürlük hareketini tasfiye etmek istiyor, eğer Kürt hareketi ise PKK'nin yanında yer almalıdır. Peşmergelerin Türk askerinin yanında değil, gerillanın yanında yer almalı. Kaç defa çağrı yaptık şimdi de yapıyorum, Türk devleti peşmergeleri yanına çekmek istiyor. Hem de artık açık bir şekilde yapıyor, eskiden istihbarat alanında, siyasi alanda KDP Türk devletine yardımlarda bulundu. Türk devleti şimdi de açık bir şekilde Peşmergeleri yanına çekerek, PKK ile savaşmak ve PKK'yi tasfiye etmek istiyor.

Türk devleti daha sonra bunu kendine gerekçe yapıp tüm Güney'i işgal edip, Türkiye'ye katmayı hedefliyor. Hala geç değil, KDP'ye Türk devleti ile bu kirli ilişkisini kesme çağrısında bulunuyorum. Eğer bir ilişki yürütecekseniz, Kürt halkının çıkarlarına uygun bir ilişki olsun. Biz KDP'nin Türk devleti ile ilişkisi olmasın demiyoruz, olsun ama Kürt halkının çıkarları için olsun, Kürt halkına düşmanlık için değil. KDP'nin Türk devletine, 'Kürt sorununu demokratik bir şekilde çözmelisiniz, Bakur'daki Kürt halkını hakkını teslim etmelisiniz, soykırım siyaseti yürütmemelisiniz, Kürtçe eğitimi, Kürt kültürünü yasaklamayın, zindanları boşaltın, İmralı tecridini sonlandırın, Öcalan'ın özgürleşmesi lazım' demesi gerekir.

BUGÜNE KADAR HİÇBİR KDP'Lİ YETKİLİ İMRALI TECRİDİ İÇİN AÇIKLAMA YAPMADI

Bugüne kadar hiç duydunuz mu, KDP'li herhangi bir yetkili İmralı tecridi için, Önderliğin özgürleşmesi için bir açıklama yaptığını. Hiç duymadık şimdiye kadar. Bu kadar siyasi soykırım var, bütün belediye eşbaşkanları tutuklandı, HDP eski eşbaşkanları, siyasetçilerin yüzde 90'nı tutuklandı. Bir güne bir KDP Türk devletini bu yönde eleştiren bir açıklama yaptı mı, faşist AKP-MHP iktidarını eleştirdi mi hiç? Hayır tek bir eleştiri yapmadılar şimdiye kadar. Tam tersi yaşandı, Türk devletini destekledi, meşru gördü, böyle olur mu? Ama yüne de tekrarlıyorum hala geç değil, KDP'nin bu yanlıştan dönmesi lazım. Büyük bir yanlıştır, tarihi bir suçtur, ulusal bir suçtur. Yarın öbür gün tarih karşısında yargılanacaklar. Yaptığı suç mahkumiyet isteyen bir suç.

Bunun için de eğer KDP, Kürdistan tarihinde ihanetçi olarak mahkum edilmek istenmiyorsa, bu suçu işlemekten vazgeçmelidir. Kürt halkından, PKK'den af dilemeli, bu yanlışlıktan dönmeli, yurtseverlik çizgisine, ulusal çizgiye gelmeli. Kürt halkının çıkarları için siyaset yürütülmeli. Bu tehlikeli siyasetten vazgeçin. Bu siyaset Kürt halkının geleceğini tehdit ediyor. Kürt halkının kazanımlarını tehlikeye sokuyor. Bundan vazgeçin. KDP bizimle birlikte olsun, peşmerge gerillanın yanında yer alsın, Türk devletinin işgaline karşı birlikte savaşsınlar. Çok memnun oluruz böyle bir durumdan. Keşke peşmerge dese biz gerillalarla birlikte Türk devletinin işgaline karşı savaşacağız, ortak bir ordu kuracağız. Gerilla ve peşmerge Kürdistan için ortak, ulusal bir ordu.

Peşmerge, kültüründe direniş var, peşmergeler kutsaldır da. Kürt halkının özgürlüğü, hakları için büyük bedeller de verdiler. Binlerce şehitleri olmuş, değerleri var. Ama Türk devleti ile kirli ilişkiler bütün kazanımları tehlikeye atıyor. Peşmergeleri de aracı olarak kullanıyorlar. Bu anlamda peşmergelerin de uyanık olması lazım. Başur halkı da uyanık olmalı. Biliyoruz Başur halkımız da çok köklü bir geçmişe sahip. Diktatör Saddam'a karşı direndiler, Enfal, Halepçe katliamlarını gördüler, Rojava ve Bakur halkımızın acılarını Başur halkımız gönülden hissediyor. Rojava işgalinde Başur halkımızın hepsi ayaklandı. Başur halkımız, Türk devletinin işgaline ve KDP'nin bu tehlikeli siyasetine karşı ayaklanmalı. Asla ve asla Türk devletinin oyunlarına gelmemeliler. Başur halkımız Şeladizê ve Kanimasi direniş ruhu ile mücadele etmeli. Çünkü büyük bir tehlike var.

Irak Başbakan Mustafa Kazimi ve KDP'li Dışişleri Bakanı Amerika'ya giderek bir dizi görüşmelerde bulundular. Görüşme konularından birinin de Türk devletinin Medya Savunma Alanlarına dönük saldırılar olduğu söyleniyor. Bu görüşmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Amerika'da yapılan görüşmelerin içeriği önümüzdeki günlerde daha da netleşecektir. Bu görüşmenin amacının ne olduğuna dair şu an bazı işaretler var. Mustafa Kazimi de Fuad Hüseyin de (KDP'li Dışişleri Bakanı) bir açıklama yaptı. Yapılan açıklamalara göre Amerika da Irak'ı bu konseptin bir parçası yapmak istiyor. Türk devletinin PKK ve Kürt halkına karşı yürüttüğü planın Amerika tarafından onaylandığı görülüyor. Bu plan Amerika'dan habersiz yapılamaz. Geçmişte Amerikalı bir yetkili Irak, KDP ve Türkiye'nin birlikte PKK'yi etmek istediğine dair açıklama yapmıştı. Şu an Amerika Irak'ı bu plana dahil etmek istiyor. Büyük ihtimalle Kazimi ile bu konu da tartışılmıştır. Fuad Hüseyin, PKK, Irak konularını geniş bir şekilde tartıştıklarını söyledi. Amerika PKK'yi etkisizleştirmek, zayıflatmak istiyor.

Rêber Apo'nun geliştirdiği paradigmanın başarıya ulaştığını görüyor. O yüzden Rojava, Başur, Bakur, Rojhilat parçasını etkisi altına almak istiyor. Amerika, Öcalan'a, 'PKK'ye hayır ama PKK'nin kendi çıkarlarımıza dönüştüreceğimiz kazanımlarına da evet' diyor. Yani Amerika bu esaslar üzerinden bir siyaset yürütüyor. PKK'yi etkisiz kılmak istiyor. Irak'ı da buna dahil etmek istiyor. Bu tehlikeli bir politikadır tabi. Amerika'nın bu politikasını kabul etmiyoruz. Amerika'nın Kürt soykırımına ortak olmaması lazım. Amerika böyle bir pozisyonda Türk devletinin soykırımına ortak oluyor. Bunu eleştiriyoruz. Amerika'nın bunda ne çıkarı var? Kürtlere yönelik soykırımı onaylamak için ne çıkarı var? Amerika'nın çıkarına uygun bir şey görmüyoruz burada. İşte Rojava ile ilişkilerimiz var, bilmem kimle ilişkimiz var açıklamalarına kimse inanmasın. Bu da maskedir, kamuflajdır.

Bir taraftan Rojava ile, QSD ile, MSD ile, ilişki geliştiriyor, kendini Kürtlere yakın gösteriyor, diğer taraftan Kürt halkının özgürlüğü için mücadele yürüten, Rêber Apo'nun paradigması doğrultusunda Rojava'da kazanımlar elde eden bir hareketi inkar ediyor, bu iki yüzlülüktür. Halkımızın bunu bilmesi lazım. KDP de aynı şeyleri yapıyor. Rojava'da ilişkiler geliştiriyor, diğer taraftan da Türkiye ile işbirliği yapıyor, PKK'yi tasfiye etmek istiyor. Bu şekilde Kürt halkını kandırmak istiyor. Bunların hepsi kandırmadır. Bu ikiyüzlülüğün iyi görülmesi gerekir. Bu durumu tehlikeli görüyoruz. Amerika'nın Türk devleti ile Kürtlere karşı soykırım politikaları yürütmemesi lazım, tam tersi Kürt sorununun demokratik yollarla çözülmesi için rol oynamalı. Amerika'ya çağrımız budur. Amerika'nın Türkiye ile ilişkisi stratejiktir. Türkiye Amerika'nın müttefikidir, NATO üyesidir. Amerika'nın Türkiye üzerindeki etkisi çok fazladır. Amerika'nın desteği olmasaydı Türkiye'nin Efrîn, Serêkaniyê, Gire Spî, İdlib ve Cerablus'u işgal etmesi mümkün değildi. Rusların da rolleri vardı ama esas rol Amerika'nın.

TÜRK DEVLETİNİN SOYKIRIM SALDIRILARINA ORTAK OLMAYIN

Amerika, Türkiye üzerinde olumsuz değil, olumlu bir etki yaratmalı. Türkiye'nin Kürt halkına dönük soykırım saldırılarına son vermesi, demokratik bir siyaset geliştirmesi, Kürt sorununun müzakerelerle, demokratik bir şekilde çözülmesi için Amerika'nın rol oynaması gerekir. Önder Apo ile görüşmelerin yapılması lazım. Kürt halkı fazla bir şey istemiyor sadece kendini yönetmek istiyor. Türkiye'yi parçalamak, ya da devlet istemiyorlar, siyasi, kültürel haklarını istiyorlar. 21. yüzyılda bu çok doğal bir haktır. Bütün Avrupa devletlerinde bu haklar var. Uluslararası antlaşmalarda bu haklar verilmiş, buna toplumsal haklar diyorlar. Bu uluslararası antlaşmalara Türkiye de imza atmış. Amerika'ya da Avrupa'ya da çağrımız Kürt sorununda olumsuz bir rol oynamayın, Türk devletinin soykırım saldırılarına ortak olmayın.

Bugüne kadar Irak'ın pozisyonu çok yanlış değildi. Amerika, Irak'ı da bu plana dahil etmek istiyor ama bu Irak'ın çıkarına değil. Kürt soykırımından Irak ne elde edecektir? PKK'nin tasfiye edilmesinde, Şengal'in soykırıma uğramasında Irak'ın ne çıkarı olacak? Türk devleti Osmanlı siyaseti yürütüyor ve bütün coğrafyayı işgal etmek istiyor. Arap ülkelerini de işgal etmek istiyor. Libya, İdlib, Suriye politikaları göz önündedir. Aynı politikaları Irak'ta da geliştirmek istiyor. Her gün Musul, Kerkük, Telafer diyor. Yemen'de, Mısır da aynı politikalar. Mısır'da yaşanan iç savaşta Türk devletinin rolü var.

Yine DAİŞ'i Türk devleti bu kadar büyüttü. Şu an çetelerde bir ordu kurmuşlar. Bu yüzden Irak'ın rasyonel hareket etmesi gerekir, Amerika'nın eksikliğine düşmemesi lazım, Türk devleti için Kürtlerle dostluğunu sonlandırmamalı -ki şimdiye kadar Kürtlerle dostlukları vardı.- Türk devletinin yarattığı tehlikeyi görüp bu plana katılmamalılar. Arap halkı ile Türk devletinin işgaline karşı mücadele etmeliyiz. Arap gençleri, kadınları, halkı Kürtlerin yanında yer almalı. Başur, Irak ve Suriye'de de işgalci Türk devletine karşı birlikte daha fazla mücadele etmeliyiz.

Şengal'de Êzidî halkımıza dönük her gün saldırılar gerçekleşiyor, işgal, soykırım tehditleri artıyor. Şimdi de Şengal'de koruculuk ve peşmerge adı altında işbirlikçiliği geliştirmek istiyorlar. Siz bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Amerikalı yetkililer geçtiğimiz günlerde yaptıkları açıklamada, Irak, KDP, Türkiye Şengal'de sivil bir çözüm geliştirecek dedi. Türkiye'yi de buna dahil etmişler. Neden? Türk devletinin Şengal'de ne işi var? Amerika neden Türkiye'yi Şengal'e getirmek istiyor? Türkiye'nin Şengal üzerinde ne gibi bir hakkı var da Amerika öyle bir açıklama yapıyor. Türkiye'nin Şengal'de yaptıkları ortada. 2014 yılında DAİŞ Türk devletinin desteği ile Şengal'de katliam yaptı. DAİŞ yenildikten sonra 2015 yılından bugüne kadar Türk devleti Şengal'e saldırıyor. DAİŞ'in katliamla alamadığı sonucu şu an Türk devleti almak istiyor. Türk devletinin Şengal halkımıza karşı yürüttüğü politika soykırım politikasıdır. Soykırım saldırıları dışında Şengal'de ne yapmış ki Türk devleti. Amerika Türk devletinin Şengal'e giderek bu katliamları pratiğe geçirmesini mi istiyor?

Peki buna karşı Êzidî halkı ne yapmalıdır?

Êzidî halkımız bu açıklamanın yapıldığı gün her yerde ayaklanmalıydı. Êzidî halkı da Kürt halkı da ayaklanmalıydı. Bütün Kürt halkı ayaklanmalıydı. Bu kabul edilemez. Kimsenin Şengal üzerinde bir hakkı yok. Ne KDP'nin ne Irak'ın ne Türkiye'nin hatta ne Amerika'nın. Hiçbiri şimdiye kadar Êzidî halkı için, Şengal için küçücük bir iyilik yapmamıştır. Türk devleti katliam bile yaptı. KDP de Şengal'i DAİŞ'in eline bırakıp güçlerini geri çekti.

Halkı soykırımla yüz yüze bıraktılar, on binlerce Êzidî katliama uğradı. 5 bin Êzidî kadın DAİŞ'lilerin tecavüzüne uğradı, satıldı. Hala binlerce kadının nerede olduğu belli değil. Bunun sorumlusu KDP'dir. KDP Şengal'de öyle bir rol oynadı. KDP'nin Şengal halkından özür dilemesi lazım. KDP'nin Şengal'de bir meşruiyeti yok. Orada sadece meşru bir güç var o da Şengal güçleridir, Şengal özerk yönetimdir. Bu güçler dışında Şengal'de meşru bir güç yok.

KDP de Şengal Savunma Birlikleri (YBŞ) meşru değil diyor. Böyle bir açıklamada bulundular.

Şengal'in onurunu, özgürlüğünü, varlığını savunmuş bir güce nasıl meşru değil diyorlar. Asıl meşru olmayan güç KDP'nin kendisidir. KDP, Şengal halkını DAİŞ soykırımı ile yüz yüze bıraktı şimdi de her gün Türk devletine Şengal'e saldır diyor. KDP'nin Türk devleti için yaptığı her açıklamadan sonra Türk devleti Şengal'e saldırıyor. O gün yine Neçirvan Barzani 'Şengal'de meşru olmayan güçler var' diye açıklama yapmış. Bu açıklamanın ardından Türk devleti yine Şengal'i bombaladı. Türk devleti ile aynı dili konuşuyorlar, aynı pratiği sergiliyorlar. Bu yüzden de şu an en meşru güç YBŞ'dir, Şengal halkıdır, Şengal yönetimidir. Irak'ın da bu gücü tanıması lazım. Dünyanın bu gücü tanıması lazım. Êzidî halkının, hakları tanınmalı.

Şengal aynı zamanda insanlığın vicdanıdır da. İnsanlık değeridir. İnsanlığın en eski kültürüdür, en eski inancıdır. Çok da az kalmışlar. 74 ferman yaşamışlar, tarihlerinde hep soykırıma maruz kalmışlar. Herkesin onları savunma mesuliyeti olmalı. Bu kültürü, bu inancı savunmaları lazım. Savunma için ne gerekli, iradeyi tanıma gerekli, kendini yönetme gerekli. YBŞ de Şengal yönetimi de tanınmalı. BM, Amerika, Irak ve KDP de tanımalı. Şengal Irak ve Başur federasyonunda özerk bir yer olmalı. Ne Başur'a zararı var ne Irak'a. Tam tersi Irak da Başur da güçlenecektir.

Gerillanın direnişi de devam ediyor. Kürdistan'ın her alanında Türk devletine büyük darbeler vuruluyor. Gerillanın direnişini nasıl değerlendiriyorsunuz?

2 aydan fazla bir süredir Heftanin'de büyük bir direniş yaşanıyor. Bu direniş büyük bir tehlikenin önünü aldı. Kısa bir zamanda Behdinan, Metina, Avaşin'i işgal etmek istiyorlardı. Daha sonra Başur'a geçmeyi hedefliyorlardı. Böyle bir plan yaptılar. Ama amansız bir direnişle karşılaştılar. Haftanin'de gelişen büyük direniş o planlarını boşa çıkardı. Türk devleti hala Heftanin'de her gün darbe yiyor. Nerede bir çatışma yaşanıyorsa, onlarca işgalci Türk askeri öldürülüyor. Tabi büyük bir direnişin yanında büyük bedeller de veriliyor. Bütün Heftanin direnişlerini saygı ve minnetle ile anıyorum. Başur halkı da bu direnişe katılırsa Türk devleti şüphesiz amacına ulaşamayacaktır. Kürt halkına karşı 100 yıldır yürütülen bu soykırım planı da boşa çıkacaktır.

Cenevre'de şu an Suriye ile alakalı toplantılar yapılıyor. Bu görüşmeler yıllardır devam ediyor. Bu görüşmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Cenevre ve Astana'daki görüşmeler tiyatroya dönüştü. Dönem dönem bir araya geliyorlar, güya Suriye sorununun çözmek için tartışmalar yürütüyorlar. Doğrusu Suriye çözümü ile bir alakası yok bu görüşmelerin. Bunların hepsi oyun sadece vakit kazanıyorlar. Suriye'yi, Ortadoğu'yu dizayn etmeye çalışıyorlar. Tabi bu güçlere zaman gerekiyor. Halkı kandırmak için de Astana-Cenevre tiyatrolarını yapıyorlar. Kaldı ki bu tiyatroda yer alan güçlerin hepsi de tiyatroluk zaten. Hiçbir meşruiyetleri de yok.

Oraya çeteleri de götürmüşler. Bu çeteler Suriye'de her gün katliamlar yapıyor, kadınlara tecavüz ediyor. Bu çeteleri toplayıp Cenevre'ye götürmüşler ve o çetelerle Suriye'de bir çözüm geliştirmek istiyorlar. Bu çetelerle nasıl bir çözüm gelişecek? DAİŞ'le, El Nusra ile ne çözümü geliştiriyorsunuz? Cenevre'ye çağrılan güçler DAİŞ ve El Nusra'nın artıklarıdır. Hepsini örgütlemişler, sivil kıyafet giydirmişler, kravat taktırmışlar tam tiyatroluk hepsi. Herkesin rolü belli. Bunların meşruiyeti yok.

Rojava yönetimini de eleştiriyorum. Rojava yönetimi bu tiyatroyu çok ciddiye alıyor. Rojava yönetimi her konuştuğunda Cenevre de Cenevre. Cenevre'de ne var? Cenevre'de kandırma dışında, çeteler dışında bir şey yok. Aslında bu şekilde çeteleri de meşrulaştırmak istiyorlar. Yani şu an Rojava yönetimi, Kuzey-Doğu Suriye özerk yönetimi Cenevre'ye gitse bu çetelerle ne tartışacak? Çeteler her gün Kuzey-Doğu Suriye'de tecavüzü, talanı, işgali, soykırımı geliştiriyor. Çeteler bunlar. Siz neden onların aracı oluyorsunuz? Açık söylüyorum bu doğru değil. Yani fazla abartıyorlar. Astana da öyle. Hepsi Amerika ve Rusya'nın oyunu. Bu kaosta savaş da devam ediyor. Savaşta da kendi çıkarlarına göre Suriye'yi dizayn etmek istiyorlar, bunun için zaman da lazım. Bu şekilde insanları kandırıyorlar.

TÜRK DEVLETİ DIŞ GÜÇLERİN DE DESTEĞİNİ ALARAK KÜRTLERİ YOK ETMEK İSTİYOR

Kuzey-Doğu Suriye yönetiminin bunun yerine sistemini güçlendirmeli, savunma güçlerini büyütmeli, devrimci halk savaşını güçlü yürütmeli ve işgal edilen yerleri özgürleştirmeli, büyük savaşa da kendini hazırlamalı. Türk devleti böyle durmayacak. Bütün Rojava'yı işgal edip, kazanımlarını yok etmek istiyor. Yarın Kobanê'ye, Derik'e, Rojava'nın diğer şehirlerine de saldırmak isteyecektir. Bu yüzden halkımız QSD ruhu ile savaşmalı. Sadece QSD savaşıyor biz de biraz yardım edelim değil, devrimci halk savaşı öyle olmaz. Artık yürüyüş zamanı sona erdi. Rojava için gerekli değil bu eylem biçimi. Rojava'da ne gerekli? Kürt kadını, Kürt erkekleri genci yaşlısı, 7'den 70'e hepsi silahlanmalı, silahlı gücün yanında yer almalı.

Ne ülkesini, köyünü, şehrini terk etmeli, ne de öylece durmalı. Devrimci halk savaşı budur. Vietnam'da faşizme karşı bu şekilde durdular. Afrika'da yaşanan devrimler de aynı şekilde oldu. Sovyet devrimi de öyle. Bütün devrimlerde de milyonlarca insan şehit düştü. Böyle bedel vererek devrim yaptılar. Binlerce kişi ile bedel ödeyerek bu iş olmaz, gerekirse milyonlarca şehit veriyor ama geleceğini kazanıyor. En azından yeni nesil özgür yaşıyor. Yeter artık her yüz yılda katliam, katliam, katliam, kölelik, kölelik, kölelik yeter. Bu önemli halkımızın da kendini bu şekilde hazırlaması lazım. Gözü Cenevre'de, Astana'da, Amerika'da. Peki sen ne yapıyorsun? Onlar zaten çıkarlarına göre hareket ediyorlar. Sen ne yapıyorsun sen?

Türk devleti dış güçlerin de desteğini alarak Kürtleri ortadan kaldırmak istiyorlar. Peki sen ne yapıyorsun bu önemli. Halkımızın kendisi için bir şey yapması gerekli. Motivasyonunu, dikkatini buna vermeli. Bu önemli. Ronahi TV'nin bütün gündemi Cenevre olmuş. Bu yanlıştır. Uzun bir zamandır Hesekê'de sular kesik. Türk devleti suları, elektrikleri kesmiş. Halk bıksın ve ülkesini terk etsin diye yapıyorlar bunları. Rojava'nın Kürtsüz kalmasını istiyorlar, bu da soykırım politikasının bir parçasıdır. Böyle bir yöntem geliştiriyorlar.

HALKIN GÜNDEMİ DEVRİMCİ HALK SAVAŞI OLMALI

Ara sıra Ronahi TV'ye de bakıyoruz, halkımız da özerk yönetimi eleştiriyor. Özerk yönetim su vermiyor, elektrik vermiyor diyor. Ya sen savaştasın, savaşta. İşgal, soykırım saldırıları altındasın. Türk devleti ülkeni işgal, yurdunu talan etmiş. Senin özerk yönetimi şöyle eleştirmen gerekiyor, 'gel beni örgütle, Türk devletinin işgaline karşı daha fazla nasıl mücadele etmeliyiz, bu alanda beni hazırla. Suyumuzu, elektriğimizi Türk devletinin elinden alalım, bahçelerimiz, yurdumuzu Türk devletinden temizleyelim, bunun için ne yapalım?' demen lazım, bunu düşünmen gerekir. Yönetimi böyle bir motivasyona çekmen lazım.

Halkımız da yanlış gündemler yaratıyor. Halkı da yönetimi de eleştiriyorum. Bana göre Rojava'nın gündemleri yanlış. İşgal var, Türk devleti burunlarının dibine gelmiş, her gün dron, her gün İHA, SİHA ile saldırıyor, her gün suikast, katliam yapıyor. Buna karşı Rojava'da halkın gündemi devrimci halk savaşı olmalı, işgalcilere karşı ne yapmalıyız gündem bu olmalı. Bunu önemli görüyorum.

Munzur gözeleri de saldırı altında. Bu saldırılara ilişkin neler söylemek istersiniz?

Bu saldırılar da devletin Dersim'de gerçekleştirdiği soykırım politikasının bir parçasıdır. Dersim halkının değerini, inanını, kültürünü, toplumunu ortadan kaldırmak istiyor. Bu yapılanlar Dersim Tertelesi’nin devamıdır. Bu yüzden halkımız bu saldırılara karşı çok güçlü bir şekilde mücadele ederek cevap vermelidir.