İHD ve TİHV: Tecrit ve OHAL kaldırılsın

İHD ve TİHV tarafından yapılan ortak açıklamada, AKP/Saray rejiminin başvurduğu ciddi hak ihlalleri hakkında bilgi verildi. Açıklamada, Öcalan'a dönük tecridin kaldırılması, çatışmaların durdurulması, OHAL'den vazgeçilmesi istendi.

İnsan Hakları Derneği Genel Merkezi (İHD) ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV), 10 Aralık İnsan Hakları Günü dolayısıyla ortak ve ayrıntılı bir açıklama yaptı.

Açıklamanın başında, "Maalesef Birleşmiş Milletler Örgütü de günümüzde başta yaşam hakkı olmak üzere hakların korunmasında, hak ihlallerinin başlıca sebebi olan savaşları ve iç savaşları önlemede, sonlandırmada, mülteci krizlerine müdahalede varoluş gerekçesini yeterince yerine getirememektedir" denildi.

Açıklamada, Türkiye'deki insan hakları sorununa değinilerek, "İnsan hakları savunucuları olarak yıllardır Türkiye’nin insan hakları ve demokrasi sorununun en önemli halkasının Kürt sorunu olduğunu ve bu sorunun barışçıl ve demokratik yolla çözülmediği sürece Türkiye’deki insan hakları ve demokrasi sorunlarının çözülemeyeceğini hep ifade ettik. Nitekim Türkiye’de 2015 Temmuzu'nda savaş politikalarına yeniden dönülmesiyle birlikte çözüm sürecinin yol açmış olduğu insan hakları açısından göreceli sükûnet yerini kaos ve ağır hak ihlallerine bırakmıştır.  İçeride ve dışarıda sürdürülen savaş politikalarının da etkisiyle ülkenin temel sorunları giderek daha da ağırlaşmış, siyasal otoriterleşme tırmanışa geçmiş, kuvvetler ayrılığı ve yargı bağımsızlığı ortadan kalkmış, siyasal gücün tek elde toplandığı fiili bir başkanlık sistemi yaşanmaya başlanmıştır" diye kaydedildi.

YAŞAM HAKKI
Açıklamada, AKP tarafından sık sık dile getirilen ölüm cezasının geri getirilemeyeceği ve konunun siyasal istismar konusunun ötesine geçtiği vurgulanırken, "Ölüm cezası yaşam hakkını ortadan kaldıran bir devlet şiddeti, bir başka deyimle devlet eliyle taammüden işlenmiş bir cinayettir. İnsan hakları savunucuları tarafından asla kabul edilemez. Kaldı ki, AİHS’e ek 6 ve 13 nolu protokoller ile BM Medeni ve siyasi Haklar Sözleşmesine ek 2 nolu Protokolü onaylayıp yürürlüğe koyan Türkiye’nin ölüm cezasını geri getirmesi halinde AB ve AK üyeliğinin askıya alınacağı kesindir. Bunun hukuki, siyasi ve ekonomik sonuçları ağır olacaktır" ifadeleri kullanıldı.

İHD Dokümantasyon Merkezi’nin verilerine göre, 1 Ocak-30 Kasım 2016 tarihleri arasında yaşananlar şöyle özetlendi:

"Öncelikle 15 Temmuz 2016 günü gerçekleştirilen darbe teşebbüsünde, darbeciler tarafından 246 kişinin öldürüldüğü ve 2.146 kişinin yaralandığı, darbenin bastırılması sırasında yapılan müdahalede ise 24 askerin öldürüldüğü Hükümet tarafından açıklanmıştır

· Kolluk güçlerinin yargısız infazı, dur ihtarına uyulmadığı gerekçesiyle veya rastgele ateş açması sonucu 341 kişi yaşamını yitirmiş, 396 kişi de yaralanmıştır. Sokağa çıkma yasağı uygulanan il ve ilçelerdeki sivillere yönelik yaşam hakkı ihlali bu sayının içindedir.

· Sınır bölgelerinde 76 kişi yaşamını yitirmiş, 160 kişi de yaralanmıştır.

·  Yasa dışı silahlı örgütlerin ve özellikle IŞİD/DAİŞ isimli cihatçı dinci örgütün canlı bombaları tarafından yapılan intihar saldırıları sonucu, 184 kişi yaşamını yitirmiş 633 kişi de yaralanmıştır.

·  5 kişi gözaltında yaşamını yitirmiştir.

·  Faili meçhul cinayet sonucu 25 kişi yaşamını yitirmiştir.

·Cezaevlerinde çeşitli nedenlerle yaşamını yitiren kişi sayısı en az 32’dir.

· Zorunlu askerlik hizmetini yaparken en az 20 kişi şüpheli biçimde yaşamını yitirmiştir.

· Mayın ve sahipsiz bomba patlaması sonucu 13’ü çocuk 17 kişi yaşamını yitirmiş 41’i çocuk 51 kişi ağır yaralanmış,

·2016 yılının ilk 9 ayında Silahlı Çatışmalar nedeniyle 406’sı asker, polis, korucu, 605’i militan, 29’u sivil olmak üzere toplam 1.040 kişi yaşamını yitirmiştir. Bu dönemde 1.065’i asker, polis ve korucu, 17’si silahlı militan ve 75’i sivil kişi yaralanmıştır.

· Uzun zamandır görülmeyen gözaltında kayıp vakaları maalesef yeniden başlamış olup 2016 yılında 2 vaka bulunmaktadır.

· İş kazaları/cinayetleri sonucu 1 Aralık 2015’e kadar İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclis’inin verilerine göre en az 1.816 işçi yaşamını yitirmiştir."

İŞKENCE ve KÖTÜ MUAMELE

İHD verilerine göre ise 2016 yılının ilk 11 ayında 1.622 kişinin sadece gözaltında ve gözaltı yerleri dışında işkence gördüğünü beyan ettiği de açıklamada vurgulandı.

KÜRT SORUNU

Açıklamada, 7 Haziran 2015 Genel Seçimlerinin hemen ardından Kürt sorununun barışçı yollardan çözümünden vazgeçilmesinin, '90’lı yılları anımsatan ağır ve ciddi insan hakları ihlallerinin yaşanmasına yol açtığı belirtildi. 
Açıklamada, şu ifadelere yer verildi:

"Özellikle Kürt illerine ve ilçelerine yönelik hukuka aykırı olarak uygulanan sokağa çıkma yasakları sırasında burada yaşayan halkın elektrik, su, yiyecek ve sağlık gibi temel gereksinimlerden yoksun bırakılması, bilgi edinme ve haberleşme hakkının kısıtlanması, güvenlik güçlerinin özel harp yöntemlerine başvurması, genç yaşlı, kadın, çocuk demeden çok sayıda sivilin yaşamını yitirmesi kaygı vericidir. Söz konusu il ve ilçelerde süreklilik kazandırılan bu olağanüstü hal/savaş hali uygulamaları nedeniyle ekonomik ve sosyal yaşam tümüyle çökmüştür. 

2016 yılının en ağır hak ihlalleri elbette sokağa çıkma yasakları süresince işlenmiştir. TİHV Dokümantasyon verilerine göre;

Sokağa çıkma yasaklarının başladığı 16 Ağustos 2015’ten 16 Ağustos 2016 tarihine kadar geçen süre içerisinde başta DİYARBAKIR (61 kez), MARDİN (18 kez), ŞIRNAK (13 kez) ve HAKKÂRİ(11 kez) olmak üzere MUŞ (2 kez), BATMAN (2 kez), BİNGÖL (2 kez), ELAZIĞ (1 kez) ve TUNCELİ (1 kez) dahil toplam 9 il ve en az 35 ilçede, resmi olarak tespit edilebilen en az 111 süresiz ve gün boyu sokağa çıkma yasağı ilanı gerçekleşmiştir. Bu yasaklar nedeniyle 2014 nüfus sayımına göre ilgili ilçelerde yaşadığı bilinen en az 1 milyon 671 bin kişinin en temel yaşam ve sağlık hakları ihlâl edilmiştir.

Uygulanması ve sonuçlarıyla bir bütün olarak ele alınması gereken aralıksız sokağa çıkma yasakları pratiklerinin 14 Aralık 2015 tarihi itibariyle yasakların uygulanış biçimindeki değişim, ilân edilen bölgelerin kapsamındaki genişleme, ilân sürelerinin yine ucu açık olmakla birlikte sürelerindeki uzunluk, yapılan askerî sevkiyatın yapısı, ağır savaş silahlarının yerleşim birimleri içerisinde kullanılması ile bunlara uygun geliştirilen adli süreçler öncesine kıyasla çok daha ağır bir sürece girildiğini göstermiştir.

TİHV Dokümantasyon Merkezi verilerine göre, böylesi bir ortamda ölümlerine ilişkin kısmi bilgiye erişilebilen en az 321 sivilin 16 Ağustos 2015 ile 16 Ağustos 2016 tarihleri arasında sadece resmi sokağa çıkma yasağı ilan edilmiş zaman dilimleri içerisinde, bu kapsamdaki bölgelerde yaşamlarını yitirdikleri tespit edilebilmiştir. Bu kişilerden; 79’u çocuk, 71’i kadın ve 30’u 60 yaşın üzerindedir.

Yine bu kişilerden en az 73’ünün sağlığa erişim hakkından yoksun bırakılmaları sonucu yaşamlarını yitirdikleri iddia edilmektedir. En az 202 sivilin ise ev sınırları/kapalı alanlar içerisinde yaşamlarını yitirdikleri belirtilmektedir. Kapalı alanlarda yaşamını yitiren bu kişilerin 23’ünün de sokağa çıkma yasağı ve çatışma ortamının yarattığı etki ile sağlık sorunları yaşamaları sonucu yaşamlarını yitirdikleri düşünülmektedir. Çarpıcı bir durum olarak ev sınırları/kapalı alanlar içerisinde yaşamlarını yitiren en az 202 sivilden 147’si ise sadece Cizre ilçesinde bulunan kişilerdir. Cizre’de 3 bina bodrumunda yakılarak öldürülen siviller ile ilgili hala etkili soruşturma başlatılmamış, BM İnsan Hakları Yüksek Komiserinin ekibi ile inceleme yapmasına izin verilmemiştir. Kurumlarımızın diğer kurumlar ile birlikte açıkladığı Cizre Gözlem raporu üzerine Genel Kurmay Başkanlığının isteği doğrultusunda İç İşleri Bakanlığı müfettişlerinin denetimleri sürmektedir.

Sokağa çıkma yasakları uygulanan il ve ilçelerde uygulanan abluka sonucu gerçekleştirilen yıkımların da etkisi ile yaklaşık 500 bin insan zorla yerinden edilmiş olup bu insanlar göçe zorlanmıştır.

Sokağa çıkma yasağı uygulamaları ile ilgili Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi İzleme Komitesi Başkanlığı’nın talep etmesi üzerine Avrupa Hukuk Yoluyla Demokrasi Komisyonu (Venedik Komisyonu) tarafından 13 Haziran 2016 tarihinde “Sokağa Çıkma Yasaklarının Yasal Çerçevesi Hakkında Görüş Raporu” yayınlandı. Bu raporda, sokağa çıkma yasaklarının yasal çerçevesinin olmadığı özellikle belirtilmiştir.

Öte yandan bu süreçte söz konusu il ve ilçelerin seçilmiş belediye başkanları tutuklanmakta ya da görevinden uzaklaştırılmaktadır. Halkın iradesini yok sayan bu uygulamalar ile çok temel bir demokrasi ilkesi çiğnenmektedir."

SİYASİ SOYKIRIM

Siyasi soykırım uygulamalarına da değinilen açıklamada, İHD ve TİHV tarafından hazırlanan şu veriler paylaşıldı:

"50 belediye başkanı tutuklanmış,

2016 yılında korucu sayısı artmaya devam etmiştir.

2016 yılında KCK soruşturmalarından, yanı sıra HDP/DBP ve HDK’ye yönelik operasyonlardan yaklaşık 15.000 kişi gözaltına alınmış 5.600 kişi ise tutuklanmıştır.

HDP Eş Genel başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ ile birlikte 10 milletvekili tutuklanmış, 50 belediye eş başkanı da tutukludur."

İHD ve TİHV, çatışmaların durmasını talep ettiği açıklamasında şöyle dedi: 

"Kürt sorununun her zaman demokratik ve barışçıl çözümünü savunduk. Bunda ısrarlıyız. O nedenle, çatışmaların hemen şimdi durmasını istiyoruz. Tarafların çatışmasızlık haline geçmesini istiyoruz. Çatışmasızlık halinin yaşanan olumsuzluklardan da hareketle tahkim edilmiş bir hale getirilerek güçlendirilmesini, izlenmesini ve bu konuda tarafların mutabık kalacakları kararları almasını istiyoruz.

28 Şubat 2015 tarihinde ilan edilen Dolmabahçe Mutabakatını destekliyoruz ve bunun gerektirdiklerinin yapılmasını istiyoruz.

Hükümetin, Abdullah Öcalan üzerindeki tecridi kaldırarak, sorunun çözümü için yol temizliği yapıp, müzakere için uygun idari, hukuki ve siyasi zemini oluşturmasını ve bir an önce müzakereleri başlatmasını istiyoruz.

Dünyanın ve Türkiye’nin savaştan uzaklaşmasının ve barış içinde bir dünyanın ve Türkiye’nin var olmasının insan haklarına dayalı olduğunu düşünüyoruz. Türkiye’nin Ortadoğu’da uygulamaya çalıştığı siyasi projesinden vazgeçmeye, halkların kendi geleceklerini belirleme ilkesine uygun olarak Rojava kantonlarını tanımasını ve iyi komşuluk ilişkilerini geliştirmesini istiyoruz.

HDP’nin dışlanıp siyaset dışına itilmesi politikasından vazgeçilmeli, bir an önce HDP Eş Başkanları başta olmak üzere tutuklu tüm milletvekilleri ve belediye başkanları ile siyasetçiler serbest bırakılmalıdır. 
Türkiye’nin Ortadoğu’daki anti Kürt ve anti Şii/Nusayri/Alevi politikasından vazgeçerek 2015 ve devamında 2016 yılı boyunca bizlere korkunç katliamlar yaşatan IŞİD isimli cihatçı yapılanma ile etkili mücadele etmesini ve barışçıl politikalar izlemesini istiyoruz."

DÜŞÜNCE, İFADE ve İNANÇ ÖZGÜRLÜGÜ

Düşünce, ifade ve inanç özgürlüğüne dönük ihlallere yer verilen açıklamada, şöyle devam edildi:

"Kürt sorunu ile ilgili en fazla haber ve yorumlara yer verdiği bilinen Özgür Gündem ve tek Kürtçe gazete olan Azadiye Welat gazeteleri kapatılmıştır. Cumhuriyet gazetesi üzerinde ise tutuklamalar ve dava baskısı ile büyük bir baskı oluşturulmuştur. Halen Cumhuriyet gazetesinden 10 gazetecinin tutukluluğu devam etmektedir. Yine Kürt sorununa duyarlı ve Kürtçe yayın yapan çok sayıda TV kapatılmıştır. Türkiye’de işçi ve emekçilerin sorunlarına yer veren ve doğrudan doğruya işyerlerinden haberler veren sol çizgide yayın yapan Hayat TV kapatılmıştır. Bu örnekler çoğaltılabilir.

2016 yılında düşünce ve ifade özgürlüğü alanında çok ciddi ihlaller olmuş, özellikle siyasal iktidarın basın üzerindeki baskı ve kontrolü kaygı verici boyuta ulaşmıştır. OHAL ilanı ve çıkarılan KHK’lar ile neredeyse ifade özgürlüğü iktidarın iki dudağı arasına alınmıştır. Bu yıl içinde de gazeteci, yazar, insan hakları savunucusu vb. çok sayıda kişiye davalar açılmış, tutuklamalar olmuş, dergi ve kitaplar toplatılmış, gazeteler kapatılmış, muhalif gazete binalarına ve gazetecilere fiili saldırılar gerçekleştirilmiştir.

Alevilerin eşit yurttaşlık hakkı talepleri 2016 yılında da karşılığını bulamamıştır. AİHM’in zorunlu din derslerinin kaldırılması ve Cem Evlerinin ibadethane olarak kabul edilmesi ile ilgili kararlarının gereği yerine getirilmemiştir.
Alevi, Hıristiyan ve Yahudiler radikal sünni ve ırkçı grupların tehdit ve nefret söylemlerine maruz kalmışlardır.

Vicdani ret hakkının hala tanınmaması önemli bir insan hakkı ihlali olarak varlığını korumaktadır.

TİHV ve İHD Dokümantasyon Merkezlerinin verilerine göre:

Halen gazeteci, basın-yayın çalışanı ya da gazete sahibi 146 kişi tutukludur.

2016 yılında OHAL ile birlikte 5 haber ajansı, 16 televizyon, 24 radyo, 62 gazete, 19 dergi, 29 yayınevi olmak üzere 155 medya kuruluşu çıkarılan KHK’larda kapatılan kuruluşlar listesinde yer aldı.

12 televizyon ve 10 radyo da 668 sayılı KHK’nin ikinci maddesi dördüncü bendi kapsamında kullanılan yetki ile kapatıldı. Toplamda 177 basın yayın ve medya kuruluşu kapatıldı.

Kapatılanlardan 9’u 665 sayılı KHK, ikisiyse 668 Sayılı KHK ile kurulan komisyon kararıyla açıldı.

Erişime engellenen site sayısı, 5 Aralık 2016 tarihi itibariyle www.engelliveb.com sitesi verilerine göre 116.126’dır. Bu sayı 2015 yılında 105.958, 2014 yılında 40.773, 2013 yılında ise 35.001 idi. Artış kaygı vericidir."

DARBE TEŞEBBÜSÜ VE OHAL

Hükümetin KHK ve uygulamalardaki keyfilik, işkence ve kötü muamelenin yanında hukukun tamamen dışına çıkan uygulamalara imza attığının kaydedildiği açıklamada, şu bilgiler de verildi: "15 Temmuz Darbe Teşebbüsü sonrasında çıkarılan KHK’lerle ise 100 binden fazla kamu görevlisi açığa alınmış,  80 bine yakın kamu görevlisi ihraç edilmiştir. HSYK kararı ile 3.698 hakim ve savcı meslekten çıkarılmıştır. 12 Eylül askeri darbe döneminde sistemi darbenin amacına yönelik dizayn etmek için en az 669 yasa çıkarılmış iken 15 Temmuz sonrasında darbeyi püskürten hükümet, OHAL ile sınırlı olmayan kalıcı düzenlemeleri KHK’ler ile gerçekleştirmektedir."

OHAL'İN SONUÇLARI

Açıklamada, OHAL'in bazı sonuçlarına da şöyle yer verildi:

·  "15 Temmuz-10 Kasım 2016 döneminde, 90 binden fazla insan gözaltına alındı.36 binden fazla insan tutuklandı. Tutuklananlar arasında 2500’den fazla hakim ve savcı, 6500’den fazla askeri şahıs ve 7 binden fazla polis var.

· OHAL döneminde 100’den fazla gazeteci ve yazar tutuklandı. Şu anda en az 146 gazeteci ve yazar tutuklu.

· 1061 anaokulu, orta öğrenim kurumu ve lise, 15 özel üniversite,113 öğrenci yurdu ve pansiyon kapatılmıştır.

·  35 sağlık merkezi, yaklaşık 1600’den fazla dernek ve vakıf, 19 sendika kapatılmıştır. Demokratik Bölgeler Partisi’nden şimdilik 50’a yakın belediyeye kayyum atanmış ve 50 belediye eş başkanı tutuklanmıştır.

· Gözaltı süresi 30 güne kadar artırılmış, gözaltının ilk 5 günü avukatla görüş yasağı getirilmiştir. Gözaltında ve tutuklandıktan sonra avukata erişim hakkı sınırlandırılmış ve gizli olması gereken avukat-müvekkil görüşmeleri kayıt altına alınarak çok ciddi savunma hakkı ihlali yaratılmıştır. Bu şekilde işkence ve kötü muamele yapılmasına zemin hazırlanmıştır.

· Toplamda 177 basın yayın ve medya kuruluşu kapatılmıştır. Kürt halkının en önemli sesi olan Özgür Gündem ve tek Kürtçe gazete olan Azadiye Welat gazeteleri kapatılmıştır.

· En az 80 bin kişinin pasaportu iptal edilmiştir. İptaller devam etmektedir.

· İşkence ve kötü muamele görüntüleri resmi yayın organlarında yayınlanmış, ciddi iddialar hakkında hiçbir şekilde etkili soruşturma yapılmamıştır.

· OHAL sürecinde, 6 milyon oy alan ve TBMM’de 3.büyük parti durumunda olan Halkların Demokratik Partisi’nden,  eş başkanları dahil 10 milletvekili tutuklanmıştır. Ayrıca çok yaygın olarak HDP ve DBP’li yönetici ve üyelerine dönük gözaltı ve tutuklamalar gerçekleştirilmiştir. Siyasi partilerin yöneticilerine, milletvekillerine ve seçilmiş belediye başkanlarına yönelik gözaltı ve tutuklamaları,  halkın iradesine yapılmış bir müdahale ve insan hakları ihlali olarak değerlendiriyoruz. "

CEZAEVLERİ

"2016 yılında da cezaevleri, insan hakları ihlallerinin en yoğun yaşandığı yerler olma özelliğini sürdürmüştür" denilen açıklamada, bu konudaki ihlaller de şöyle paylaşıldı:

"1 Kasım 2016 (Adalet Bakanlığı’nın bilgi verdiği son tarih) itibariyle cezaevlerinde toplam 197.297 tutuklu/hükümlü/hüküm özlü kişi bulunmaktadır. Bu sayı 2015 yılında 178.089,  2014 yılında 154.179 idi. AKP iktidara geldiğinde ise bu sayı 59.429 idi. Görüldüğü gibi çıkarılan örtülü aflara rağmen dramatik yükselişler olmaktadır.

2015 yılının ilk 11 ayında cezaevlerinde intihar, işkence ve kötü muamele, kaza, ihmal, hastalık, mahkûmlar arası kavga vb nedenlerle en az 32 kişi yaşamını yitirmiştir.

Cezaevlerinde sağlık hakkı alanında ciddi sorunlar bulunmaktadır. Tutuklu ve hükümlülerin tıbbî yardıma ulaşma konusunda önemli engellerle karşılaştığı ve gerekli tıbbî personelle, araç-gerecin cezaevlerinde bulunmadığı gözlemlenmektedir. Türkiye Cezaevlerinde İHD’nin tespit edebildiği kadarı ile 331’i ağır olmak üzere 926 hasta mahpus bulunmaktadır. 15 Temmuz 2016 darbe girişiminden sonra tutuklandığı belirtilen yaklaşık binlerce kişiye yer açılması için Ankara, İstanbul, İzmir gibi belirli merkezlerdeki cezaevlerinde bulunan ve tedavileri zorlukla sürdürülmeye çalışılan bu kişilerin çok büyük bir çoğunluğu başka cezaevlerine sürgün edilmiş ve böylelikle tedavileri zora koyulmuştur. Esasen bu kişilerden durumu ağır olan 331 kişinin insani ve hukuki açıdan bir an önce tahliye edilmesi gerekmektedir. 05 Mart 2013 tarihinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Gülay Çetin/ Türkiye kararı ile ağır hastalığı olan tutukluların korunmasına yönelik mevcut düzenlemeleri yeterli bulmayarak Türkiye’yi işkence yasağını ihlal ettiği için mahkum etmesine karşın cezaevlerindeki ağır hastaların infazlarının ertelenmemesini anlamak mümkün değildir. (...) Maruz kaldığı ağır hastalık veya sakatlık nedeniyle hayatını yalnız idame ettiremeyeceği Adli Tıp Kurumu raporlarıyla dahi tespit edilen pek çok hasta tutuklu ve hükümlü dosyalarının Savcılıklar önünde bekletilmesi ve dahası reddedilmesi vicdanen de hukuken de kabul edilebilir değildir.

2000 yılından bu yana uygulanmakta olan tecrit ve tretmana dayalı ceza infaz sistemi, tutuklu ve hükümlülerin fiziksel-sosyal-ruhsal bütünlüğünü tehdit etmeye devam etmektedir. Bir ve üç kişilik oda sisteminde tutukluların ve hükümlülerin birbirleriyle sosyal ilişki kurması engellenmektedir. Bu durum onların ruh sağlığı üzerinde ağır hasarlara yol açmaktadır. Bu ağır izolasyon koşullarını yumuşatmak için Adalet Bakanlığı‘nın 10 tutuklu ve hükümlünün haftada 10 saat bir araya gelerek sosyalleşmesini öngören 22 Ocak 2007 tarihli genelgesi (45/1) yürürlükte olmakla birlikte halen etkin ve sorunsuz biçimde uygulanmamaktadır. Tecridin en sık uygulandığı İmralı F Tipi Cezaevi bir an önce kapatılmalıdır.

Cezaevlerinde bulunan çocukların, cezaevi psikolojisini kaldıramadıkları, ciddi tıkanmalar yaşadıkları için kendilerine zarar vermek suretiyle, intihar girişiminde bulundukları, yanı sıra taciz, istismar, işkence ve kötü muameleye maruz kaldıkları İHD şubelerine kendilerinin, ailelerinin ve diğer mahpusların yaptıkları başvurulardan anlaşılmaktadır. Çeşitli disiplinlerden bilimsel araştırmalar genelde cezalandırmanın özelde ise kapatmanın suçu önleyici ya da eğitici hiçbir etkisinin olmadığını ortaya koymaktadır. Bu nedenle insanlık dışı bir uygulama olan çocuk cezaevleri kapatılmalıdır.

Bir an önce hasta mahpusların salıverilmesi ve tedavilerinin süratle yapılması için gerekli yasal ve idari tedbirler alınmalıdır. Gerekirse infaz kanunun 16. Maddesi değiştirilmeli veya geçici bir madde ile sorun çözülmelidir.

AKP Hükümeti örtülü OHAL affı ile yaklaşık 100 bine yakın insanı cezaevlerinden çıkarmaya başlamışken(tahminen 40 bine yakını tahliye oldu), her türlü yasal haklarına rağmen İmralı Cezaevinde tutulan Abdullah Öcalan üzerinde uyguladığı kesin tecridi bir an önce kaldırmalı, ailesi ve avukatları ile görüşmesini sağlamalıdır. 

Türkiye Cezaevlerinden sürekli olarak gelen şikayet mektuplarında ve avukat başvurularında işkence ve kötü muamele ile ilgili güçlü iddialar bulunmaktadır. (...) Türkiye cezaevlerinin bir an önce bağımsız heyetler tarafından incelenmesi gerekir. İnsan hakları örgütlerinin temsilcilerinin cezaevlerinde inceleme yapmasına izin verilmelidir."

ÖRGÜTLENME ÖZGÜRLÜĞÜ

Açıklamada, OHAL ilanı ve çıkarılan KHK’ler ile 19 sendikanın kapatılması, 1600 civarında dernek ve vakfın kapatılması örgütlenme özgürlüğünün çok ciddi olarak siyasal iktidarın baskısı altında olduğunu gösterdiği de belirtildi.

TOPLANTI ve GÖSTERİ ÖZGÜRLÜĞÜ

Açıklamada, TİHV Dokümantasyon Merkezi'nin verilerine göre, 2016 yılının ilk 11 ayında, toplantı ve gösteri özgürlüğüne dönük saldırılar şöyle ifade edildi:
Kolluk güçlerinin toplantı ve gösterilere yönelik müdahaleler sonucu yaklaşık 1500 kişi yaralanmıştır.
352 toplantı ve gösteriye müdahale edilmiştir."

KADINA KARŞI ŞİDDET SORUNU

"Kadına karşı şiddet sorununda da erkek egemen anlayış ve tutumlara karşı çıkıyoruz" diyen İHD ve TİHV, tavsiyelerini şöyle özetledi:

"Kadın örgütleri temsilcilerine ve hak savunucularına uygulanan baskıcı önlemlerin durdurulması, süreçlere aktif katılımlarının sağlanması,

Kürt kadınlara, mülteci ve sığınmacı kadınlara uygulanan eşitsizliklerin ortadan kaldırılması,

KSGM’nün teknik ve mali açıdan güçlendirilmesi ve kadın haklarına odaklanmasının sağlanması,

Kalıp yargılara ve ayrımcı söylemlere son verilmesi,

Toplumsal cinsiyete dayalı şiddetin durdurulması için Ulusal Eylem Planının uygulanması, gerekli yasal düzenlemenin yapılması, destek hizmetlerinin düzenlenmesi, farklı dillerde de hizmet verebilen acil telefon hattı kurulması,

Kürtajın 10 haftaya kadar, tecavüz durumunda 20 haftaya kadar yapılabilmesinin sadece hamile kadının kararına bağlı olması yönünde yasal düzenleme yapılması,

Sözde namus adına işlenen cinayetlerin yeterli şekilde cezalandırılması, kadın intiharlarının ve kazalarının etkin soruşturulması,

Evliliklerin resmi olarak gerçekleşmesi ve kayda alınması..."

HÜKÜMETE ÇAĞRI

Açıklamanın sonuç kısmında ise hükümete Dolmabahçe Deklarasyonu'na sahip çıkma, halkın 7 Haziran'da ortaya koyduğu iradeyi tanıma çağrısında bulunuldu. Yine OHAL ve KHK rejiminin bir karşı darbe rejimi olduğu kaydedildi ve bundan derhal vazgeçilmesi istendi.

İHD ve TİHV, "Devam eden hak ihlalleri durdurulmalı, sorumlular hakkında etkin soruşturma yürütülmeli, cezasızlık derhal terk edilmelidir. Demokrasi ve insan hakları mücadelemiz kesintisiz olarak devam edecektir" dedi.