Cumartesi Anneleri, bu hafta 600. kez Galatasaray'da bir araya gelecek. Galatasaray'daki ilk oturma eylemlerini 27 Mayıs 1995 tarihinde yapan kayıp yakınları, 600 haftadır kayıpların akıbetinin açıklanmasını ve kaybedenlerin cezalandırılmasını istiyor.
21 yıldır sürdürülen mücadelenin içinde yer alan ailelerden biri de, Rıdvan Karakoç'un ailesi.
1995 yılının Şubat ayında gözaltına alınan Rıdvan Karakoç'un cenazesi, o günlerde Hasan Ocak'ı arayan Ocak ailesi tesadüfen ulaştı. Ocak ailesi, adli tıp kayıtlarında Rıdvan Karakoç'un fotoğrafını buldu ve bunun üzerine savcılık üç ay sonra Karakoç ailesine haber verdi. Adli Tıp Kurumu kayıtlarına göre Beykoz’un Bozane Köyü, Dedeler mevkinde, ormanın içinde köylüler tarafından bulunan beden 26 Mart'ta Adli Tıp Kurumu'na teslim edildi ve ardından Altınşehir Kimsesizler Mezarlığı'na defnedildi. 28 Mayıs 1995’te Rıdvan Karakoç'un ailesine cenaze ile ilgili haber verildi, 3 Haziran’da ailesi cenazeyi defnedildiği yerden çıkartarak, Gazi Mezarlığı'nda sonsuzluğa uğurladı.
BİNLERCE KİŞİ GALATASARAY'DA BULUŞACAĞIZ
600. buluşma öncesinde konuşan Rıdvan Karakoç'un kardeşi Hasan Karakoç, "500. haftada nasıl on bin kişi bir araya geldiysek, 600. haftada da binlerce kişi Galatasaray'da buluşacağız" dedi.
Ağabeyinin cenazesini bulduklarını hatırlatan Hasan Karakoç, "Ağabeyimin cenazesini bulup, kendi örf ve adetimize göre defnettik. Biz bir şekilde yasımızı tutuk. Ama mücadelemizi bırakmadık. Çünkü birlerce kayıp var. Kayıplarının bir parça kemiğini bile bulamayan aileler var. Bu insanlar 20-25 yıldır yaslarını dahi tutamıyorlar. Ne öldüğünü kabul edebiliyorlar ne de sağ olduğuna dair umutları var. Garip ve zor bir duygu" diye konuştu.
AMACIMIZ BAŞKA İNSANLARIN AYNI ACIYI YAŞAMAMASIYDI
21 yıl önce Galatasaray Meydanı'nda oturma eylemine başladıklarında amaçlarından birinin de "başka insanların aynı acıyı yaşamaması" olduğunun altını çizen Karakoç, şunları söyledi: "Sorumluların yargılanması, kaybedenlerin, katledenlerin yargı önüne çıkartılmasını istedik. Ancak bir arpa boyu yol alamadık. Tek tesellimiz şu: Biz eyleme başladığımızda oldukça yaygın olan kayıpların sayısı azaldı. Ancak elbette son bulmadı. Ebubekir Deniz ve Serdar Tanış, son olarak Hurşit Külter kaybedildi. Sur'da, Cizre'de, Silopi'de, Nusaybin'de yüzlerce insan vahşet bodrumlarında yakılarak katledildi. Bizi tek bir insanın kaybedilmesi bile sonsuz kedere boğuyor, sonsuz acı çektiriyor. Hedefimiz devletin bu işe el atmasıydı, kaybedilen ve katledilen insanların akıbetinin ortaya çıkartılmasıydı, yargılanmasıydı. Kozmik odalarda tutulan o arşivlerin gün ışığına çıkartılmasıydı. 20 yıldır bunu haykırıyoruz. Bir 20 yıl daha olsa, 40 yıl da olsa, 100 yıl da olsa bu mücadelemizi bırakmayacağız."
3. KUŞAK MÜCADELEYİ DEVRALIYOR
Kayıp yakını Hasan Karakoç, Cumartesi meydanındaki mücadeleyi artık 3. kuşakların aldığını belirtti, "Annelerimiz bu mücadeleyi başlattı, babalarımız katıldı. Biz gençtik, o meydanda orta yaşlara geldik. Şimdi bizden sonraki nesil mücadeleyi devralıyor. Eğer devlet kayıplarımızın akıbetini açıklamazsa bu eylem yüzyıl da olsa sürecek" dedi.
Cumartesi eyleminin, Arjantin'de Plaze De Mayo Annelerinin eyleminden sonra dünyanın ikinci en uzun eylemi olduğunu hatırlatan Karakoç, Cumartesi buluşmalarının insanlığa karşı bir görev olduğunun altını çizdi ve ekledi: "İnsanlığa karşı bir görevi ifa ediyoruz. Kaybettiğimiz değerlere sahip çıkmanın bir ölçüsü ve bir boyun borcu olarak algılıyoruz. Kaybetmek insanlığa karşı bir suç ve biz bu suça karşı insanlık için kutsal bir mücadele yürütüyoruz."