Irak hükümeti tamamlanmıyor, Başur'da hükümet kurulamıyor 

Irak ve Güney Kürdistan'da seçimlerin üzerinden uzun zaman geçmesine rağmen çıkar çatışmaları yüzünden hükümet kurma konusundaki sorunlar bir türlü aşılamıyor.

Irak’ta 12 Mayıs 2018 tarihinde parlamento seçimleri yapıldı. Parlamento seçimlerinin üzerinden 7 ayı aşkın süre geçti. Ancak hâlâ Irak hükümeti kurulmadı. Aslında yarım da olsa bir hükümet kurulmuş partiler, listeler yine Irak üzerinde etkili olmaya çalışan ülkelere dayalı siyaset yapanlar arasındaki çelişkiler ve çatışmalardan ötürü bir türlü hükümet tamamlanamıyor. Irak’ta Adıl Abdulmehdi başbakanlığında kurulan ve halen 8 bakanı eksik olan hükümet de seçimlerden bir süre sonra kurulabilmişti. 25 Ekim'de Abdulmehdi başbakanlığında kurulan hükümetin, eksik kalan 8 bakanın da seçilerek tamamlanması gerekirdi. Kasım'ın ilk haftasında hükümetin eksik kalan 8 bakanının da Abdulmehdi tarafından belirlenerek parlamentoda güvenoyuna sunulması gerekirdi.  İki kere ertelenmesine rağmen belirlenmesi gereken 8 bakan parlamentonun güvenoyuna sunulmadı. Böylece hükümet tamamlanmadı. 

HÜKÜMETİN TAMAMLANMASI ÖNÜNDEKİ ENGELLER

Irak’ta 12 Mayıs'ta yapılan seçimlerden sonra 25 Ekim'de bir hükümet ilan edildi. Ancak 8 bakanı eksik bir hükümetti bu. Bu hükümetin tamamlanması için Kasım ayında yapılması gereken güven oylaması yapılmadı. Böylelikle kurulan yarım hükümet bir türlü tamamlanmadı. Hükümetin  tamamlanmasının önünde birçok engel var. Biri, İran yanlısı biri İçişleri Bakanı'nın seçilmesinin istenmesidir. İran’a yakınlığı ile bilinen Nuri Maliki ve Haşdi Şabi’nin kurucusu Hadi Amiri’nin, eski başbakan Haydar Abadi’nin, İran yanlısı ve Haşdi Şabi sorumlularından biri olduğu için görevden aldığı Falih Feyyaz’ın içişleri bakanı olmasını istemeleri, hükümetin  tamamlanması önündeki engellerden biridir. Zira  seçimlerden birinci parti ve liste çıkan Sariun hareketi, Şii Lider Mukteda El Sadr Falih Feyyaz’ın içişleri bakanı olmasına karşı çıktı. Sadr, başından beri hükümette yer almayacaklarını, dışarıdan yeni hükümete bir yıl destek vereceklerini, hükümetin özellikle tarafsızlık politikalarını sürdürmesi durumunda hükümete katılacaklarını, ancak bu tarafsızlığını yitirmesi durumuda desteklerini çekerek hükümeti yıkacaklarını açıklamıştı. Sadr’ın hükümete destek vermesinin diğer bir şartı, devletin temel kurumları olan İçişleri, Dışişleri, Savunma bakanlığı gibi kilit bakanlıklarda yer alanların hiçbir partiden olmaması ve teknokrat olmaları şartıydı. Ancak Nuri Maliki ve Hadi Amiri'nin, hükümette yer almamalarına rağmen kendilerine ve İran’a yakın birinin iç işleri bakanı olmasını istemeleri, Irak hükümetini çıkmaza sokmak, kurulan yarım hükümeti de yıkıma götürerek siyasi bunalım ve yönetimsiz bırakmak üzere bir politika izlediklerini gösteriyor. 

Nuri Maliki ile Hadi Amiri'nin, Kasım'da Bağdat’ı ziyaret eden Mesud Barzani ile yaptıkları görüşmeden sonra Falih Feyyaz’ın içişleri bakanı olmasını dayatmaları, Barzani ile anlaştıkları gibi bir sonucu doğurdu. Barzani’in Bağdat ziyaretinden sonra Falih Feyyaz’ın Hewler’i ziyaret etmesi de bu anlaşmayı doğruluyor. Bu anlaşma KDP ile Sariun arasındaki ilişkilerin bozulması anlamına geliyor. KDP, İran Şiasından yana olan kesimlerle anlaşırken, Irak Şiiasının Irak’ta etkili olmasını isteyen Sadr ve Amr Hekim gibi kesimlerden uzaklaşması, Başur Kürtleri ile Irak Şiasının öncüleri arasındaki sorunlarla birlikte halk arasındaki sorunlara da neden olarak çok tehlikeli bir süreci başlatabilir ve kötü sonuçlar doğurabilir.

KÜRTLER ARASINDAKİ ANLAŞMAZLIK DA ENGEL...

Irak hükümetinin tamamlanması önündeki engellerden biri de KDP ile YNK arasındaki anlaşmazlıktır. Yeni Irak hükümetinde Kürtlere 3 bakanlık verildi. Bu bakanlıklardan ikisi KDP tarafından berilendi. Üçüncü bakanlık olan Adalet Bakanlığının ise YNK’ye verilmesi gerekiyordu. Mesud Barzani Bağdat’a yaptığı ziyarette bu bakanlığın YNK’ye verilmemesi gerektiğini söyledi ve böyle bir durumda hükümetten çekileceklerine dair bir tehditte bulundu. Bu yüzden YNK tarafından adı belirlenen ve onlara verilecek olan bu bakanlık iptal edildi. YNK’ye verilmesi gereken bakanlık iptal edilince partiden bir heyet, Bağdat’ı ziyaret ederek bakanlıklarının verilmemesi durumunda hükümetten ve Irak parlamentosundan çekilecekleri şeklinde açık tehditte bulundular.  Bu durumdan ötürü Irak parlamentosu, Aralık'ın ilk yada ertelemeli olarak ikinci haftasında toplanıp eksik kalan 8 bakanlık için güven oylaması yapması gerekiyordu fakat bu olmadı. Bu yüzden Irak’ta 8 ay önce seçim yapılmasına rağmen bölge yarım hükümetle yeni yıla girdi. 

BAĞDAT'TAKİ SORUN BÖLGEYE YANSIDI

KDP, Irak hükümetindeki bakanlığın YNK’ye verilmemesi için yaptığı baskı ile İran yanlısı Nuri Maliki, Hadi Amiri, Falih Feyyaz ile anlaşarak bu bakanlığın verilmemesini sağladı. 

KDP'nin Bağdat’ta yaptığı baskı ve Adalet Bakanlığının YNK’ye verilmesi bu kez bölgesel hükümetin kurulmasını tehlikeye soktu. KDP, YNK’siz bir bölgesel hükümet kurmak için fazlasıyla çalıştı. Seçimlerden azınlıklara verilen kotadan kendisine yakın kişilerin seçilmesiyle neredeyse tek başına hükümeti kurmayı garantiledi. Buna ek olarak Goran, İslami Yekgurtu, Komaley İslami partileri ve 11 azınlık parlamenteri ile hükümet kurmayı düşündü ve görüşmeler yaptı. Hatta KDP’ye yakın kesimler, YNK’ye ihtiyaç duyulmadığı yönünde açıklamalar yaparak, YNK’yi razı etmek için baskı oluşturmaya da çalıştılar. Ancak başta ABD olmak üzere İngiltere, Fransa ve diğer uluslararası güçler, Bölgesel yönetimi  KDP ve YNK üzerinden kurgulamışlardı. O yüzden bunlardan biri olmadan hiçbir yönetim ve hükümet olamazdı. Bu yüzden KDP, YNK olmadan, YNK ise KDP olmadan bölge için yönetim oluşturamazlar. O yüzden KDP'nin girişimleri boşa çıktı. Bunun ardından YNK, KDP’ye Bağdat’taki bakanlık meseleleri çözülmeden bölgesel hükümet sorunu çözülmeyecek diye açık bir ifade ile seslenip, bölgesel hükümet kurma arayışlarına ilişkin KDP’ye cevap verdi. Bir diğer deyişle YNK, Bağdat’ta onlara verilmesi gereken bakanlık verilmeden bölgesel hükümetin kurulamayacağını ve kurulmak istenirse buna engel olunacağı şeklinde mesajlar gönderiyor. 

KDP yandaşları ve kurmayları, bu durumu açık bir şekilde bilmelerine rağmen durumu olduğu gibi ifade etmeyip, 'YNK yeni hükümetin kurulması önünde engeller oluşturuyor' şeklinde açıklamalarda bulunuyor. Bu tür açıklamalarla Bağdat’ta YNK’yi engellemek için yürüttükleri diplomasiyi gizlemeye çalışıyorlar. Hükümet kurulamadığı için yaşanan sorunlardan yararlanarak YNK 'sorumlu siyaseti'ni yürütmek istiyor. KDP ise hükümetin kurulmasını zaten istemiyor. Çünkü kurulsa da, kurulmasa da bundan daha fazla yetki elde etme gibi bir durumları yok. Sadece resmiyet kazandırılmış olacak. Onun dışında KDP zaten tüm yetkileri ele geçirmiş ve parti çıkarları için kullanıyor. 

HALKA VE TARTIŞMALI BÖLGELERE KAYBETTİRİYOR

KDP ve YNK arasında on yıllardır bu sorunlar yaşanıyor. YNK’nin KDP içinden yeni bir siyaset sloganı ile çıkış yaptığı günden beri bu çelişkiler ve çatışmalar yaşanıyor. Bu iki parti arasındaki çelişkiler uzun yıllar 'kardeş kavgası' olarak da tarihe geçen iç savaşla hatırlanıyor. ABD 1998 yılında iki partiyi Washington’da bir araya getirerek bir anlaşma yaptırdı. O anlaşmadan sonra aralarında çelişki olsa da bazı noktalarda ortak hareket etmeleri zorunlu oldu. 

İki partinin bazı konularda bir araya gelme gibi bir zorunluluğu olsa da kuruluş felsefelerinde ve düşüncelerinde ciddi farklılıklar var. Her ne kadar bazı konularda uzlaşmak isteler de, bu uzlaşmaları çok kısa süre içinde bozuluyor. 

KDP’nin Kürt politikasını parti ve aile çıkarlarına endekslemesi, Kürt ve Kürdistan mücadelesine zarar veriyor. Kerkük ve tartışmalı bölgeler, bu politikaların sonucu olarak ortaya çıktı. Kerkük ve tartışmalı bölgelerde ortaya çıkan ve Kürtlere kaybettiren bu sonuçlardan ders çıkarılmadığı için Kürtlere hâlâ kaybettirilmeye çalışılıyor. Zira KDP ile YNK, birbiriyle anlaşıp Kerkük ve tartışmalı bölgeler sorununu ve Kerkük valililik sorununu çözeceğine, birbirine kaybettirip, Türkiye’nin gösterdiği çete adresi olan ITC’nin başındaki çetelerle bile anlaşabiliyor. Bu yaklaşım KDP’nin, Kürtlerle anlaşarak halkın haklarını elde edebileceğini bildiği halde, genel Kürt halkı ve Kürdistan çıkarı yerine, kendi parti çıkarını esas aldığı için Kürtlere kaybettirenlerle bile işbirliği yapabildiğini gösteriyor. O yüzden ikinci yılına giren Kerkük ve tartışmalı bölgeler sorunu çözülemiyor. Kürt olması gereken Kerkük valisi bir türlü seçilmiyor. Seçilmediği için, Kürtleri evlerinden, topraklarından ve mal mülklerinden edebilen sürgün politikalarını izleyen birinin vekaleten valilik makamında kalmasına neden oluyor. Bu durum, KDP’nin 'ya benim olacak ya da hiç bir Kürdün olmayacak' şeklinde izlediği ve Kürtlere kaybettiren bir politikayı izlemesiyle sonuçlanıyor.