‘İran politikası geri düşmüş bir politikadır’
‘İran politikası geri düşmüş bir politikadır’
‘İran politikası geri düşmüş bir politikadır’
Mahabad Kürt Cumhuriyeti’nin yıkılmasındaki en büyük nedenin büyük güçlerin çıkar anlaşmaları olduğuna dikkat çeken PKK Meclis Üyesi Kasım Engin, “Bu yönüyle İran’ın bu politikası faşizan, ahlaki ölçülerden çok geri düşmüş bir politikadır” dedi.
Engin ile Mahabad Kürt Cumhuriyeti’ni, bunun yarattığı mirası ve Rojava’da verilen güncel mücadeleyi konuştuk.
Mahabad Kürt Cumhuriyeti’nin yıkılmasında İran’ın pozisyonu ve politikası neydi ?
O günün şartlarıyla İran devletinin Mahabad Cumhuriyeti’ne son vermesinden ziyade dönemin hâkim güçleri olan İngiltere’nin, Fransa’nın, Amerika’nın ve kısmen de Sovyet’lerin politikalarına bakmak daha yararlı olur. Kürt örgütlenmesi 1945’te genel KDP oluyor. Bu KDP'nin lideri de Qadi Muhammed’dir. O zamana kadar İkinci Dünya Savaşı bitiyor. Dünya paylaşılıyor. Daha fazla pay kapmak için Mahabad Kürt Cumhuriyeti’ne göz koyuluyor. Bu süreçte Sosyalist Azerbaycan Cumhuriyeti de kuruluyor. Emperyalist devletler Doğu Avrupa yani Polonya ve Almanya’nın bir bölümünü Sovyetlere bırakıyorlar. Sovyetler de Ortadoğu’yu Amerika, İngiltere benzeri güçlere bırakarak anlaşıyorlar. Mahabad ve Azerbaycan Cumhuriyeti Kızıl orduya dayanarak kurulmuştu. Bu anlaşmayla birlikte Kızıl ordu bir anda çekiliyor. Emperyalistlerin çıkarlarına uygun görülmeyen bu cumhuriyetlerin İran tarafından bastırılmasına izin veriliyor. İran’ın durumu budur. Esas ise Amerika, İngiltere ve Fransa’dır. Kendi hâkim oldukları sahaya başkalarının girmesini istemedikleri için hem Azerbaycan hem de Mahabad cumhuriyetleri ortadan kaldırılıyor.
Mahabad Kürt Cumhuriyeti’nin yıkılmasında Sovyet’lerin çok büyük etkisi oldu. Bununla bağlantılı olarak öz savunmanın oluşturulması daha iyi sonuçlar getirmez miydi?
Büyük güçler dünyayı paylaşıyor. Kızılordu geri çekiliyor.Bunun karşılığında Doğu Avrupa’yı alıyor. Çıkar çok büyük olunca küçük güçler göz ardı ediliyor. Sovyet’in o dönemdeki politikası parçayı bütüne feda etme üzerinedir. İşin içinde ideolojik ilkesizlik var. Bu Kürtler için de bir dezavantaj oldu. Mahabad’ın binlerce askeri gücü vardı. Hatta profesyonel ordu kurma üzerine tartışmaları da vardı. Öz savunma ne kadar güçlü olursa ayakta kalmak da o derece güçlü olur. Özgüce dayanma esastır, temel ilkedir. Mahabad'ın kendini bu şekilde örgütleyeceği bir şans tanınmadı. İki büyük gücün birleşip tek bıraktığı bir süreçte 11 aylık bir oluşum ne yapabilirdi tabi bu da ayrı bir tartışmadır.
Kürt hareketlerinde parçalanmaların en büyük nedeni birlik oluşturamamalarıdır. Mahabad’ın yıkılmasında bu durumun nasıl bir etkisi oldu?
Qadı Muhammed kadıdır ve saygınlığı olan bir insandır, ailesi yurtseverdir. Bu özellikler ona bir pozisyon veriyor. Ailesi Kürdistan tarihinde seceresi yüksek, aşiret bağları güçlü, konfederasyon ya da beyliğin lideri olan bir aileden gelmiyor. Yani tırnak içinde belirtirsek ‘sıradan bir aileden geliyor’. Bu durum feodalizmin çok hâkim olduğu yerlerde tutmuyor. Kürdistan bir nevi babalarının çiftliğidir. Onun liderliğine, öncelikle KDP’deki liderliğine onay vermeyenler var. Onun için Mahabad Cumhuriyetine destek sunmayanlar var. İkincisi Melle Mustafa Barzani var. Kendisinin köklü bir aileden gelmesi çelişkiye sebep oluşturabiliyor. Buna rağmen yer alıyor. Ama bu cumhuriyetin kurulmasında çok büyük bir ittifak da var. Mesela Bakûr, Başûr ve Rojava’dan insanlar gitmiştir. Epey aydın ve şair Mahabad'a akıyor. Çelişkiler olsa da esas olan bu bağlamda birlik yönüdür .Yüksek düzeyde bir kültürel gelişimi sağlanıyor. Bu, Kürdistan’ın tüm yerlerinden oraya akan güçle sağlanıyor. Bu özgün yandan dolayı Kürdistan tarihinde Mahabad’ın özel bir yeri vardır. Önder Apo da önemsiyor. Demokratik özerklik dediğimiz yapıya yakındır.Bugün de Mahabad gibi bir yaklaşıma yani ulusal, kültürel, entelektüel birikiminin akacağı özerk yapıların oluşmasına ihtiyaç vardır. Bugün Rojava’nın da böyle bir birikime ihtiyacı var. Mahabad ruhu bugün de gerekmektedir.
Rejimler eskisi gibi kendi hükümranlıklarını sürdürememektedir.İran’da ki rejim eğer demokratikleşmez ise önümüzdeki dönemlerde onu neler beklemektedir?
Şimdi dünyada giderek sıkışan bir İran var.Geçmişte Başkan Apo İran için şunu söyledi “eğer bu durum değiştirilmezse İran’ı mutlaka değiştirirler”. İran çoklu bir yapıdır. İranda Farslar, Azeriler, Kürtler, Belluciler, Araplar ve Türkmenler var. İran tarihte bu renkleri nasıl yönetmiş; her ne kadar Hüsrevani diye tabir ettiğimiz tekli bir yapı olsada İran devleti 2600 yıllık tarihinde hepsini kendi içine almış. Bu özgün ve özel yaklaşımı yapmış ama artık bunu yapamaz. Çünkü mevcut durumdaki sistem gerçekten çok ileri derecede tekçi ve tüm renklere yer vermeyen bir sistemdir. Bu bağlamda da anti-demokratik bir sistemdir.Geçmişin çok renkli olan yapısını mevcut İran taşıyamıyor. Kapitalist modernist çağda bu büyük bir tehlikedir.İstedikleri zaman istedikleri gücü harekete geçirebilirler. Yani ulus-devlet böyle bir silaha sahiptir. Ulusları o anlamda ırkçılaştıran, sanki uluslar devletin sahibiymiş gibi bir duygu yaratan ve böylelikle kendisine çeken ama özü itibariyle faşist bir yapıdır. O zaman İran seçenekleri itibariyle ne yapabilir ; İran ya çok köklü hüsrevani bir uygulama yani ileri düzeyde bir dikta rejimi uygulayacak. Bu şekilde İran belki biraz yürüyebilir. Ama bizde biliyoruz ki dikta rejimler bastırsalarda kısa vadede çökerler. İkinci bir çözüm ; İranın son zamanlarda yaptığı gibi, AB ve ABD ile yakınlaşabilir. Büyük ihtimallle biraz onların dediklerini yapacaktır. Biz buna restorasyon diyelim. Reformda değil sadece biraz yumuşayan ve göz yuman, ABD ve emperyalizmin çıkarlarına çok ters çıkmayan bir İran. Ama bizde biliyoruz ki bugün kapitalizmin ideolojisi liberalizmdir ve liberalizm bir yere girdimi kene gibi sömürür. Böylelikle bu çözümle çok fazla ayakta duramaz. Onun için İran eğer ayakta kalmak isyiyorsa değişip dönüşmek zorunda. İran eskisi gibi halkları komplolarla yönetemez. Tek çözüm kalıyor, o da halkların demokratik iradelerine, demokratik katılımına saygı duyan, bunun önünü açan ve bu bağlamda demokratikleşen bir İran ayakta kalabilir. Hatta şunu söyleyeyim; böyle bir İran çok çok güçlü olur. Daha önce hazırlanan bir kitap vardı “ Santraç Tahtası” diye.Orada minfer ülke diye geçiyordu. Minfer ülke bir nevi potansiyel gelişebilecek ülke. Ama bunu eğer içerde demokratik değişim dönüşümü sağlayabilirse yapabilir.
Son dönemlerde İran Kürt gençlerini idam ediyor.Bundan dolayı Urmiye cezaevinde ölüm orucu eylemi gerçekleştirildi.İran’ın idam politikaları hakkında neler söyleyebilirsiniz ?
M.Ö. 550 yılında kurulmuş, hüsravani sistemini inşaa etmiş İran, halkları ağırlıklı olarak iki yolla yönetti. Birincisi komplolarıyla. Bu konuda dünyanın en yeteneklisi demek yanlış kaçmaz. Bunun yanında İran kadar şiddet dozajını kullanan az ülke vardır. İki yöntem de karşıdakini felç etmek ve teslim almak içindir. İran bu iki yöntemle karşıdakini etkisiz kılmaya çalışıyor ama unutulmasınki şiddet ,idam tepkilere yol açıyor. Sen idam ederek bazılarını korkutursun ama onun karşısında halklar kendilerini bilinçlendirirlerse, örgütlerlerse bu uygulanan şiddetin katbekatını şiddet uygulayanlara karşı uygularlar. Bu yönüyle İran’ın bu politikası faşizan, ahlaki ölçülerden çok geri düşmüş bir politikadır. İnsanlar ölüm orucuna girdiler ve İran devleti geri adım attı. Halen korkanlar olabilir ama artık herkes korkmuyor.Herkes nasıl cevap vereceğinin hesabını yaptığı için herkes örgütleniyor.
Mahabat Kürt Cumhuriyeti’nin yıkılmasından yarım asır sonra aynı günlerde Rojavada Kantonlar ilan edilmeya başlandı. Bu bir devam niteliğinde midir? Arasında ki benzerlik ve farklılıklar nelerdir?
Ne kadar devamdır onu söylemek zor ama şunu söylemek kesinlikle yerindedir. Kürtler Mahabad Kürt Cumhiriyeti’nden dersler çıkarmışlardır. Mesela ben şunu söyleyeyim, Qadi Muhammed’in sözleri var. Qadi Muhammed idama götürülmeden önce Kürtlere vasiyeti var. Diyor ki ‘bir olun, birlik olun,bir arada olun , birbirinizi güçlendirin,sırtınızı birbirinize verin’. Tüm düşünceleri bunun üzerine kuruludur. Mevcut durumda kantonal çıkış uluslararası konjektüre çok uygun bir çıkıştır. Qadi Muhammed diyorki ”hilelere aldanmayın,aldatılmayın”. Şimdi Kürtler Rojavada buna dikkat ediyorlar. Her yaklaşımı kendileri için esas almıyor, kabul etmiyorlar. Eğer böyle ele alırsak onun bir devamıdır. O anlamda Mahabad gerçekten büyük bir miras. Rojava Kantonlarında Arap, Asuri, Kürt, Süryani’si ile iç içeler ve ortak yönetimleri var. Mahabad-Azerbaycan tarzında Rojava Kantonları Suriye ile anlaşma yapabilseler, Mahabad’ın başına gelen Kantonların başına gelmez.
Farkları ise Mahabad daha çok tek renktir ama Kantonlar çok renklidir. Belkide Mahabad’ın zayıf olan yanı budur. İkinci bir fark ise Rojava’da kominlere, meclislere, akademilere, kooperatiflere, halklara, tabana dayalı bir çıkışı var. Ama Mahabad’ın bu yönlü belkide çok şansı olmamıştı. Bu, kantonların büyük farkı ve avantajıdır.
Dünyanın, özellikle uluslararası güçlerin Rojavadaki Kantonlara ilk olarak bakışı nasıldı, şimdi ise ne durumda?
Uluslar arası güçler Sykes-Picot’la 1916 yılında Kürdistan’ı parçalamışlardı. 24 Temmuz 1923’te de Lozan anlaşması ile uluslararası karara ulaşmışlardı. Bu anlaşmalarda Kürtler’i hiçbir şekilde tanımamışlardı. Bölgedeki statüko bu şekilde belirlendiği için Rojava’da Kantonlar ilan edildiğinide de bu güçlerin hiçbiri tanımamışlardı. Hatta bir kaşık suda boğulmaları için ellerinden ne gelmişse yapmışlardır. Belki Suriye’yi zayıflatmak için arasıra göz yummuşlardır. Bu konsept 2014 yılında kısmen değişikliğe uğruyor. Kantonları tanıdığını söylemek zor ama eskisi gibi çok da red edemiyorlar. Tüm dünya DAİŞ denen faşizan yapılar karşısında çaresizliğe kapılmışlardır. Irak gibi bir devlet Musul’u bir kaç saat içerisinde terk ederek ta Bağdad’a kadar kaçtı. Sözde dünyanın tüm gücünü arkasına alan KDP, Barzani bir mermi patlatmadan daha DAİŞ iki gün uzaktayken kaçıp gittiler. Suriye kendisini 60-70 yıllık bir devlet biliyor ama tek bir fişek sıkamıyor. Bu faşizan yapının karşısanda sadece bedenleriyle direnen Kürt güçleridir. Bunun yanın da,DAİŞ gibi oldukça faşist, eril, kadın düşmanı bir yapının karşısında Kürt kadınları en ön saflarda savaşıyor.Kürdün kadın rengini tüm dünya görmüştür. Başkan Apo ‘savaşan halk gerçekliği’ dedi buna.Bu gerçekliğe göre kendilerini iyi örgütlerlerse , kendi savunma güçlerini daha nitelikli hale getirirlerse,nicelik olarak büyütürlerse, herşeyden daha önemlisi toplum kendini demakratik konfederal yapıya denk bir şekilde örgütlerlerse; yani komünlerle, akademilerle, kooparetiflerle kendi kendine yetecek bir hale gelirlerse kantonları tanımamaları adeta imkansızlaşacaktır.