Irkçı lince uğrayan Kürtlere ceza yağdı

Irkçı lince uğrayan Kürtlere ceza yağdı

Sultandağı'nda Kürtlere yönelik ırkçı linç girişiminin ardından çıkan ve saldırgan grupta yer alan Orhan Şahin’in ölümüyle sonuçlanan olaylarda saldırıya uğrayan Kürt aileden Yılmaz Kıran ile Eylaz Kıran, “kasten adam öldürmekten” 25’er yıl hapis ve para cezalarına çarptırıldı. Kıran ailesinin avukatı Zeynep Ceren Boztoprak, mahkemenin jet hızıyla davayı sonuçlandırarak, olayın aydınlanmaması yönünde her türlü çabayı, çelişkili tanık beyanlarından emniyetteki usulsüz ifade alma işlemine kadar birçok hususu göz ardı ederek uyguladığını belirtti.

Afyonkarahisar’ın Sultandağı ilçesinde 28 Aralık 2012’de Bitlis Adilcevazlı aileye sopa ve bıçaklarla yapılan saldırının ardından başlayan, linç girişiminde bulunan grupta yer alan Orhan Şahin adlı kişinin hayatını kaybetmesi ve birçok kişinin yaralanmasıyla sonuçlanan olayla ilgili dava jet hızıyla sonuçlandı. Olayın üzerinden bir yıl geçmeden saldırıya uğrayan Kürt aileden Yılmaz Kıran ile Eylaz Kıran, haklarında Orhan Şahan’ı “kasten öldürdükleri” iddiasıyla Bolvadin Ağır Ceza Mahkemesi’nde açılan davanın 4. duruşmasında  25’er yıl hapis cezasına çarptırıldı. Ayrıca Eylaz Kıran’a 3.500 TL, Yılmaz Kıran’a da 3.740 TL adli para cezaları da verildi. Orhan Şahin’in yakınlarının giderleri olan 2.640 TL ile yargılama gideri 1.665 TL’nin de Eylaz ve Yılmaz Kıran’dan tahsil edilmesine karar verdi.

Kıran ailesinin avukatı Zeynep Ceren Boztoprak, Eylül ayındaki mahkumiyet kararının ardından geçtiğimiz hafta temyiz başvurusunda bulundu. Mahkemenin gerekçeli kararının kendilerine geçtiğimiz hafta içerisinde ulaştığını kaydeden Av. Boztoprak, dava süresince mahkemenin hakikatin açığa çıkarılması hususunda ciddi biçimde hukuka aykırı biçimde davrandığını vurguladı.

HUKUKSUZLUK EMNİYETİN USULSÜZ İFADESİYLE BAŞLIYOR

Boztoprak, mahkemenin, duruşmaya katılanların beyanları, doktor raporları, ölü muayene tutanağı, otopsi tutanağı ve tanık beyanlarına göre “suçun sabit olduğuna kanaat getirerek” kararını verdiğini belirterek, “Bunlara gerekçelere bakıldığında öncelikle beyanlarla ilgili aslında yargılama ve soruşturma aşamasında müvekkillerin lehine değerlendirilecek pek çok husus var. Örneğin olay günü kavganın tarafları gözaltına alınıyor. Emniyette ifadeler alınıyor. Kürtleri linç eden taraf serbest bırakılıyor. Kürtler gözaltında tutulmaya devam ediyor. Karşı tarafın ifadelerine bakıldığında olayın nasıl gerçekleştiğine dair bir pencere var. O ilk ifadelerde Yılmaz Kıran’dan hiç bahsedilmiyor. Karşı taraf adını bile telaffuz etmiyor. Ölümün tornavidayla gerçekleştiğini söylüyor. İlk ifade de bundan bahsetmiyorlar. Bıçak, tekme ve darp ile öldürüldüğünü söylüyorlar. Tornavidadan bahsetmiyorlar. Aynı gün 5-6 saat sonra karşı taraf emniyetçe telefondan aranıp ek ifadenizi alacağız diyorlar. 3 tanık gelmiş olayı görmüşler Yılmaz Kıran bıçak sallamış, Eylaz Kıran da cebinden çıkardığı tornavidanın arka kısmıyla maktulun kafasını kollarının arasına alarak darp etmiş ve öldürmüş. Siz ne diyorsunuz diyor emniyet. Karşı taraftan üç kişi de ‘evet hatırladık böyle oldu’ diyorlar. Bunun üzerine iddianame yazılıyor. Ne bir görüntü kaydı, ne bir olay yeri incelemede tespit edilen bir husus yok. Bu beyanlar üzerine hazırlanmış. Emniyetin usulsüz ek ifade alması söz konusu. CMK’da açık bu. İfade alma yönetmeliğinde de açık. Bununla ilgili yeni bir ifadeye başvurulacaksa kanun ve yönetmelik, bunu ancak cumhuriyet savcısı yapar diyor. Kolluk güçlerinin bunu yapabilme yetkisi yok diyor. Ama emniyet bu kuralı ihlal ederek, tutanağa alıyor ve iddianame hazırlanıyor” dedi.

‘MAHKEME USULSÜZLÜĞÜ GÖRMEZDEN GELDİ’

Yargılama aşamasında çelişkili ifadeleri veren aynı kişilerin tanık olarak dinlendiğini belirten Boztoprak, “Biz söyledik, bu ek ifadelerin usule aykırı olduğunu. Emniyetin burada görev aşmasının söz konusu olduğunu söyledik. İkinci ifadelerin yasak usullerle alındığını ve dosyadan çıkarılmasını söyledik. Kanun açık. Hukuka uygun deliller üzerinden elde edebilirsiniz diyor. Ne yazık ki, emniyetin usulsüzce aldığı ek ifade mahkeme tarafından dikkate alınmadı ve dosyadan çıkarılmadı” ifadelerinde bulundu.

ÇELİŞKİLİ TANIKLIKLAR, GİZLENEN KAMERA KAYITLARI

Ek ifadeyi verenlerin tanık olarak dinlediği ilk duruşmada mahkeme heyetinin tanıklardan olayı anlatmalarını istediğini söyleyen Boztoprak, “Ek ifadedeki gibi anlattılar olayı. Hakim sordu. Kim vurdu tornavidayla diye. ‘Eylaz Kıran kimse, o vurdu’ diye yanıtladı tanıklar. Hangisi, göster dedi hakim. Yılmaz Kıran’ı gösterildi. Doğru teşhis yapamadı. Zaten düzmece ifade olduğu ortada. ‘Eylaz Kıran kimse o vurdu’ diye bir şey olamaz. Ama mahkeme bunu da dikkate almadı. Diğer tanıklarda bu şekilde ifade verdiler. Bunların üzerine şöyle bir talebimiz oldu. Bu beyanlar çelişkili ve huzurunuzda teşhis de edemediler, dedik. Teknik imkanlar da var. Önemli delillerden biri de kamera kayıtları dedik. Sultandağı merkezinde gerçekleşiyor olay. Bankalar, esnaf, kuyumcular, kaymakamlık var. Her yerin kameraları var. Tespit ettik. Bu kayıtlar getirilsin olay aydınlatılsın dedik. Çelişkili ifadeler var ve başka delil yok. Mahkeme bu talebimizi reddetti. Soruşturma aşamasında kameraların bozuk olduğuna dair tutanak tutulmuş emniyet tarafından bundan dolayı. Bu araştırılmamış. Bu tutanaklar yeterli dediler. Davayı uzatmayalım dediler. Her yerdeki kameralar bozuk! Mobese zaten bozuk! Bu tesadüf sizi şüpheye düşürmüyor mu dedik. İncelensin bilirkişi tarafından. Biz de görelim dedik. Bundan neden kaçıyorsunuz diye ısrarla dile getirdik. Talebimizi reddetti mahkeme. İtiraz ettik yine reddetti. Böylelikle kamera kayıtları delili de ortadan kaldırılmış oldu” ifadelerinde bulundu.

RAPOR ÇELİŞKİSİ

Ölü otopsi tutanağı konusunda alternatif rapor aldıklarını ve bunu mahkemeye sunduklarını belirten Boztoprak, şunları dile getirdi: “Gerekçeli kararda atıfta bulunulmuş. Bunun doğru yanlış olup olmadığını bilemeyiz ama araştırdık. Dosyanın adli tıpa gitmesini istedik. Mahkeme ‘duruşma uzayacak’ gerekçesiyle bunu da reddetti. Bunun üzerine alternatif rapor aldırma yoluna gittik. Dosyada mevcut otopsi ve ölü tutanaklarının eksiklik içerdiği, otopsi sırasında maktulün kulağının kesik oluşu otopsi sırasında mı yoksa olay sırasında mı olduğu yazılmamış tutanağa. Kulaktaki kesiğin izahı yok orada. Otopsi sırasında da kesik olabilir. Otopsi yapılırken bile kesilse yanlışlıkla, bu tutanağa geçirilir. Maktulde var bu. Ama yazılmamış. Otopsi fotoğraflarını incelettik. Tornavida iddiası da doğrulanmıyor. Dosyadaki raporda bir takım eksiklikler olduğunu söyledik. Bu rapor şüpheli bir rapor. Bizim raporumuza göre karar verilsin demiyoruz ama o da profesör o da profesör. İki rapor arasında çelişkiler var. Olayın gidişatını ciddi boyutlarda etkileyecek bir çelişki olduğu için dosyanın adli tıpa gitmesi gerekir talebimizi ısrarla dile getirdik. Ne savcı ne hakim bu talebimize iştirak etmedi, reddetti. Sonuç olarak böyle bir karar çıktı.”

Kararın temyizini yaptıklarını ifade eden Boztoprak, “Yargıtay’da bozulacağını umuyoruz. Yargıtay’ın yerleşik içtihatları var. Olay aydınlatılamamışsa mahkumiyet kararı veremezsin diyor. Ceza hukukunda maddi gerçeğin şüpheye yer verilmeden olayın aydınlatılması gerekir. Beyanlar çelişkili. Bu çelişkiler üzerinden iddianamenin tekrarıyla mahkumiyet vermiş oldu” dedi.

ÖLÜM SEBEBİ TAM BİR MUAMMA

Hazırlanan alternatif rapordaki “Eğer tornavidanın arka tarafıyla vurularak ölüm gerçekleşiyorsa orada darbe izleri olması gerekir. Halbuki kafaya alınan darbe, beyin kanamasına sebep olan darbe, o kadar düzgün ki, çok muntazam. Tornavidanın arkası gibi cisimle darbe olursa o kadar düzgün olmaması gerekiyor. Daha bozuk ve zedelenmiş dokuyla karşılaşmış olmamız gerekir” ibarelerine dikkat çeken Boztoprak, “Maktul, olay esnasında ölmüyor. Hastanede ölüyor. Araçla hastaneye götürülüyor. Maktul hastanede kusmaya başlıyor. Ondan sonra hemen yoğun bakıma alınıyor. Kalp masajı yapılıyor. Hazırlattığımız alternatif raporda maktulün alkollü olduğu belirtiliyor. Kalp masajı yapılırken kusmuş. Yolda hastaneye getirilirken de  kusmuş. Müdahale edildiği anda da kusuyor. Gıda bulunmuş ciğerlerde. Belki de kalp masajıyla müdahale esnasında kustu, solunum yolları tıkandı öldü. Beyin kanaması ile değil kustuğu sırada akciğerlerine gıda kaçmış ve solunum yolları tıkanmış olmasından kaynaklı da ölmüş olabilir. Nefessizlikten ölmüş olabilir. Müneccime gerek yok. Gönderirsiniz dosyayı adli tıpa. Kurul bunları tek tek değerlendirir. Biz bu raporu talep etmesek biz de belki de öğrenemeyecektik bunları” diye belirtti.

‘DOSYA ISRARLA ADLİ TIPA GÖNDERİLMEDİ’

Hazırladıkları raporu 3. duruşmada mahkemeye sunduklarını ifade eden Boztoprak, “Ona göre karar duruşmasından önce dosyanın adli tıpa gönderilmesini talep ettik. Kesinlikle reddettiler. Savcı da ‘gerek yok,  dosyadaki mevcut rapor yeterli’ dedi. Buna nasıl karar veriliyor? Sunduğumuz rapor başka dosyadaki rapor başka. Hangisinin doğru olacağına karar verecek olan adli tıp neden kurulmuş? Bunun için kurulmuş. En basit dosyalarda bile birkaç kere gidip geliyor dosya. Adli tıpa gitmesi önemli. Koskoca cinayet dosyasında iki kişiyi müebbetle yargılıyorsunuz ve dosyayı adli tıpa göndermiyorsunuz. Şüphe burada başlıyor zaten. Hiç dosyaya dahil edilmedi rapor. Görüntü kayıtları da dahil edilmedi. Tanığın teşhis edememesini de dahil etmedi. Usulsüz ifade alınmış, CMK’ya aykırı. İfade alma yöntemi yanlıştır dosyadan çıkarılması gerekir dedik. Emniyetin usulsüzlük yaptığını biliyorsunuz. Emniyetin gelip usulsüzlük yapmadık demesi lazım ama aşikar. Mahkeme çağırmadı emniyet yetkililerini. Tanıklar çelişkili konuşuyor. Gözünüzün önünde oldu dedik. Bunu da dikkate almadınız. Kayıtlar getirilsin talebimiz ‘kayıtlar yok, bozukmuş’ şeklinde yanıtlandı. Mahkeme emniyete inanmayı tercih ettiler. Soruşturma gereği duymadınız. Bu kişi bunun için ölmemiş, rapor sunuyoruz. Bunu da görmezden geliyorsunuz. Bu neden böyle oluyor, bunun altında başka bir şey mi aramamız gerekiyor diye sorduk. Mahkeme tüm talepleri reddetti” dedi.

KÜRTLERE ÖZEL HUKUKSUZLUK!

“Hukukta büyük boşluklar var. Mahkeme ve hakimlerin geniş takdir yetkileri var. Bunlar kanuna aykırı kullanılamaz bunlar. Hukuki bir gerekçesi olması gerekir” diyen Av. Boztoprak, şunları söyledi: “Baktığımızda bu davada ve pek çok davada hukuk yok dememizin nedeni bu. Var olan hukuktan muzdarip olmuşuz. Aleyhe bir hukuk sistemi var. Mevcut hukuk işletilse zaten mağduriyet azaltılacak. Kürtlere karşı bir linç girişimi var aslında. Müvekkillerden birinin çocuğuna karşı tarafın tacizi ve saldırısıyla olay başlıyor. Mahkeme en azından haksız tahrik uygulayadabilir ama yasada bu var. Ama uygulamadı mahkeme bunu. Tam tersi olsaydı ve böyle bir karar vermek zorunda olsalardı bunları uygularlardı. Kürtler linç edildi, hastanelik oldu, evlerinden oldular. Biz buna tanıklık ediyoruz. Bunların sonucunda olay günü biraz daha mağduriyeti artırıcı bir şekilde ilerliyor. Hakim zihniyetin Kürtlere karşı tavrından kaynaklanıyor. Ali İsmail Korkmaz olayında da görüntü kayıtlarının olmadığı yönündeki beyanlar oldu. Bir gazetenin muhabiri, ‘kayıtlara ulaştık’ dedi. Jandarma kriminalde inceleme yaptı ve polisin öldürdüğü ortaya çıktı. Aslında istenirse görüntü kayıtlarına ulaşılıp inceleniyor. Kürtlerin yargılandığı davalarda bunlarla karşılaşmıyoruz. Bunun Kürtlere yaklaşımla alakalı olduğunu düşünüyorum. Kürtlere daha özel bir hukuksuzluk var” diye konuştu. 

‘MAHKEME AYDINLATMAMA ÇABASINDAYDI’

Mahkemenin linç girişiminden itibaren değil saldıran grupta yer alan Orhan Şahin’in ölümünden itibaren süreci ele aldığını belirten Boztoprak, “Mahkeme olayların başlangıcından itibaren ele alsaydı bu şekilde ceza verilemezdi. Mahkemenin olayı aydınlatma gibi derdi yok. Hatta aydınlatmama çabası var. Bu taleplerimizin fütursuzca reddedilmesi mahkemenin böyle bir derdi olmasından öte kapatmak üzerine çabası olduğunu gösteriyor. Başından itibaren almış olsaydı farklı bir yere giderdi dosya. İkinci duruşmada cumhuriyet savcısı kamera kaydı talebimize karşı, ‘evet, kayıtlar getirilsin, izlensin’ dedi. Mahkeme bunu da reddetti. Mahkeme savcıya ‘önümüzdeki celsede mütalaa verin, karar verelim’ dedi. Ancak savcı mütalaa vermeyeceğini, kayıtlar gelmediği takdirde sonraki duruşmada da bu talebi yineleyeceğini söyledi. Bir sonraki duruşmadaysa savcı değişti. Gelen savcı adli tıp raporunu, kamera kayıtlarını dikkate almadı. Mahkemenin tavrı ne ise gelen savcının da tavrı oydu. Biz sorduk savcı neden yok diye. İzinde dediler” diye ifade etti.

‘YASANIN DEMOKRATİK KRİTERİ UYGULAMADADIR’

Hukukta sanıkların da lehlerine olan en ufak emarelerin dahi dikkate alınması gerektiğinin altını çizen Boztoprak, “Yasalar ne kadar iyi olursa olsun, uygulamada tersi olduktan sonra anlamı yok. Hakimler ve savcılar bunu uygulamadıktan sonra istediğiniz kadar yasal düzenleme yapılsın. Demokratik yasalardan ziyade demokrat hakim ve savcılar vardır. O zaman adaletin tesis edilmesi mümkündür. İfade ya da düşünce özgürlüğü istenildiği kadar genişletilsin. Hakimler savcılar bunun tersini uyguladıktan sonra bir karşılığı yok.

Hakim ve savcıların eğitilmesiyle alakalı. Eşitlik kavramının zihniyete oturmasıyla alakalı. Afyon davasında olduğu gibi. İhlaller var. Yasayla alakası yok. Tamamen zihniyet meselesi” dedi.